Bir şehrin dokusunu oluşturan en önemli etkenlerden biri de şüphesiz kentte bulunan sanat kuruluşları ve müzelerdir. Öyle ki, günümüzde müzeleri kentin kimliğini ve imajını en güçlü şekilde temsil eden “marka iletişim araçları” gibi görmek hiç de yanlış olmayacaktır. Kent markası çoğunlukla, başta çağdaş sanat müzeleri olmak üzere, çağdaş mimarinin yarattığı baskın “ikonografik kimlik” üzerinden inşa edilir. İtiraf etmeliyim ki bir sanat aşığı olarak her müze ziyaretimde en az müzenin içerisinde bulunan sanat eserleri kadar mimari yapının kendisi de ilgimi çeker. Tasarımı, sanatın ayrılmaz bir parçası olarak benimsediğimden o yapının kime ait olduğu ve tasarımcının ilham kaynağı hep ilgi duyduğum konular olmuştur. İçeride sergilenen objelerin daha iyi görünmesinde ve eserlerin daha iyi bir biçimde sunulmasında da yine mimarların başarılarını göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum.
Bilbao etkisi
Frank Gehry “imzalı” Bilbao, Guggenheim Müzesi’ni bir kentin markalaşma süreci içerisindeki önemini gösteren en güzel ve ilk örnek olarak verebiliriz. Bu binanın tasarımı tek kelimeyle “olağanüstüdür”. Taş, cam ve titanyum paneller kullanılarak yapılan bina kısa sürede ilgi odağı olmayı başarmış ve en saygın mimarlık ödüllerine layık görülmüştü. Bu önemli yapı kentin de, müzenin de adını kısa sürede duyurmakla kalmamış; müze olma vasfından ziyade, kendi mimarisiyle adından söz ettirmeye başlamıştı. İşte bu olay, literatüre “Bilbao Effect / Bilbao Etkisi” diye girmiş bulundu. Guggenheim’ın Bilbao kentine kazandırdıkları diğer kentler için de bir örnek oluşturmuş ve son on beş yıl içerisinde farklı kentlerde birbiri ardına inşa edilmeye başlanan devasa yapılara vesile olmuştur.
Mayıs ayında ziyaretçiye açılan, Miuccia Prada ve Patrizio Bertelli'nin eş başkanlığını yürüttüğü sanat vakfı “Fondazione Prada”nın Milano’daki yeni binası da bu sene en çok konuşulan sanat konuları arasındaydı. Alandaki endüstriyel yapıları koruyarak tasarlanmış, eski ve yeniyi iç içe sunan bir yapı olan Fondazione Prada Hollandalı mimarlık stüdyosu OMA’nın ünlü mimarı Rem Koolhaas öncülüğünde cam, beyaz beton ve alüminyum köpük kullanılarak tasarlanmış. 1910 yılından kalma bir alkol üretim merkezi olan bu alanın çehresi Prada ile tamamen değişmiş demek yanlış olmayacaktır.
2020 Olimpiyatları'na hazırlanırken hızlı bir dönüşüm sürecine giren Katar da 2008'de ziyarete açılan İslam Eserleri Müzesi'nden sonra pek çok yeni milyon dolarlık projeye yatırım yapmaya hazırlanıyor.
Sanat yatırımcılarının gözleri İstanbul'da
Uluslararası sanat dünyasının gözlerini diktiği bir şehir olan İstanbul’da ise ünlü mimarımız Emre Arolat tarafından tasarlanan ‘İstanbul Antrepo 5 Resim Heykel Müzesi’ Tophane’de ziyaretçileri ağırlayacağı günü sabırsızlıkla bekliyor. 2016’da Dolapdere’de hayata geçirilmesi beklenen Pilevneli Gallery & Pilevneli Project’in tasarımı da yine ünlü mimarımız ait. Önümüzdeki sene Dolapdere’de kapılarını açacak olan diğer önemli bir müze ise Kirsten Lees tasarımı ile Vehbi Koç Vakfı’nın yeni Çağdaş Sanat Müzesi olacak. İstanbul’a damgasını vuracak son yapı ise dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid’in Sütlüce’de Demet Sabancı ve Cengiz Çetindoğan’ın Demsa Collection adını verecekleri çağdaş sanat müzesi aynı zamanda Türkiye’nin ilk tasarım müzesi olacak.
Önümüzdeki yıllarda yeni açılacak bu müzeleri sanatseverler olarak sabırsızlıkla bekliyor olacağız. Bu vesile ile buradan tüm okurlarımın kurban bayramını kutlar ve iyi tatille dilerim.
Vehbi Koç Vakfı’nın yeni Çağdaş Sanat Müzesi