Bu defa aşk kadını oldu!

Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinin mazbut annesi Ayça Bingöl, Benim Adım Gültepe’de hapisteki kocasını aldatan seksi bir kadın olarak karşımızda...

'Bu rolde kendimi çok sevdim'

Hepimiz Ayça Bingöl’ü efsane dizi Öyle Bir Geçer Zaman Ki'de tanıdık. Orada tanıdığımız aldatılmış, fedakar anne... Bu sezon karşımıza genç, güzel, fanfatel kadın olarak çıkıyor. Ayça Bingöl'ün başrollerinde oynadığı Benim Adım Gültepe bir fenomen olma yolunda ilerliyor... Buluştuğumuzda karşımda fıstık gibi ve samimi bir kadın buldum...

Fotoğraflar: Burak kara

Siz kimya okurken radikal bir kararla tiyatroya yöneliyorsunuz... Bu süreci sizden dinleyelim mi?

Aslında ben hep tiyatro ile ilgiliydim. Çocuk yaştan itibaren oyunculukla haşır neşirdim ve en büyük hayalimdi oyuncu olmak. Ama hep söylüyorum koşullar, sorumluluklar... Konservatuar okumak oyuncu olmak çok popüler işler değildi... 90’lı yıllarda öyle bir yapı yoktu, oyunculuk tercih edilmiyordu.

Tabii popüler kültür ve dizi sektörüyle birlikte oyunculuk daha yaygın hale geldi.

Tabii ki ailelerde, aman çocuğum oyuncu olsun, oyunculuk yapsın gibi bir algı oturmamıştı daha... Oyuncuysan, aç kaldın yavrum diye düşünüyordu aileler... TV sayesinde bizler de para kazanmaya başladık. Bizden önceki jenerasyonlar daha farklı koşullarda mesleklerini yaptılar... O yüzden o süreçte üniversiteyi kazandığım zaman iyice mutsuzluğum depreşti. Mutsuzluğumla yüzleştim ve "ne olursa olsun ben bunu yapamayacağım" dedim. Oyuncu olmak istiyordum ve çok şükür ki şansım da yaver gitti.

Neydi peki hedefiniz; tiyatrocu olmak mı?

Elbette. Konservatuara girdim. Tiyatro bölümünü bitirmeden ilk projem Süper Baba dizisiydi. Küçücük bir rolüm vardı ama sürekli bir roldü. Para da kazanmaya başlamıştım. Okuldayken aynı zamanda set tecrübesi kazanmak harika bir şeydi. Aynı zamanda konservatuarın üçüncü senesinde Dormen Tiyatrosu’nda başladım.



Gülümser hayatı güzelleştiriyor

Öyle Bir Geçer Zaman Ki projesinin senaryosunu okuduğunuzda bu kadar fenomen olabileceğini tahmin etmiş miydiniz?

Hiç tahmin etmemiştim. Ben hikayeye ve bana teklif edilen role aşık olmuştum. Bence gelmiş geçmiş en güzel yazılmış kadın rollerinden biriydi Cemile. Bu yüzden çok sağlam bir hikayeyle başlamış bir işti, harika bir ekip vardı. 'Evet bu iş tutar' dedim ama böyle bir fenomenliği asla beklemiyordum. Açıkça söyleyeyim ben bilemiyorum ne tutar ne tutmaz; bunlara benim kafam çalışmıyor, anlamıyorum. Öyle Bir Geçer Zaman Ki'yi de projenin içinde olmak istediğim, karaktere aşık olduğum, oyuncu arkadaşlarımla uyum sağlayabileceğime inandığım için kabul ettim.

Gelelim Benim Adım Gültepe’ye ... İzmir'de geçiyor hikaye. İlk bölümü orada çektiniz sanırım?

Evet, biz hem İstanbul’da hem de İzmir’de çekimlerimize devam ediyoruz. Şunu söylemeliyim ki hikaye tamamen İzmir'de geçiyor. İzmir’in Gültepe semtinde. O sebeple zaman zaman İzmir’e gidiyoruz, fakat İstanbul’da da bir plato kuruldu. Yani İzmir'i de İstanbul'da çekiyoruz..

Nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz... Memnun musunuz?

Ekip zaten Öyle Bir Geçer Zaman Ki'den beri çalıştığım ekip. Yönetmenim, görüntü yönetmenim, teknik ekip, makyözüm aynı ekiple çalışmak muhteşem.

Gülümser nasıl bir kadın bir de sizin ağzınızdan dinleyelim... Alaturka değil mi?

Tabii tabii zaten mahalle de biraz öyle, oradaki yaşam da... Aslında Gülümser’in benim için en önemli kriterlerinden biri hayatı, yaşadığı çevreyi, koşulları güzelleştirmeye çalışan bir kadın. İçindeki yaşam enerjisini dışarıya daha kolay yansıtabilen bir kadın. Çevresindeki ve diğer ortamlardaki kadınlardan farklı olarak aslında o da Gültepeli fakat Gültepe’nin içinde başka türlü bir gül ve en önemlisi de aşk kadını.



Bazı konularda profesyonel olamıyorum

Benim hep düşündüğüm merak ettiğim bir şey var... Başrol oynadığınız bir adamı sevmiyorsunuz... Kokusu, dokunuşu hiç hoşunuza gitmiyor ya da karakteri hoşunuza gitmiyor... Nasıl bir his?

Allah korusun... Gerçekten benim hiç başıma öyle bir şey gelmedi. Ben çok zor bir şey olduğunu düşünüyorum. Bir de ben yapı olarak, Ayça olarak bazı konular da pek profesyonel olamıyorum bazen... Tabii ki oyuncu olarak işinizi yaparsınız ama ben çok profesyonel olamıyorum; zor olduğunu biliyorum, görüyorum, duyuyorum... Valla hayretler içindeyim, nasıl oynuyorlar, nasıl çekiyorlar o sahneleri bilmiyorum... Uzaktan bakınca çok amatör bir söylem gibi gözükebilir ama ben sevdiğim insanlarla, anlaşabildiğim insanlarla çalışmak istiyorum.

Bence işinizi profesyonel yapmak, disiplinli olmak önemli bir şey ama ruhtaki amatörlüğü kaybetmemek de çok önemli...

O heyecan olmazsa işinize o tutkuyla bağlanmazsanız kurtarılamaz bir durum...

Set saatleri çok insani değil. Fakat ne kadar ekmek o kadar köfte durumu mu?

Ben kendi kaşemden inerim; insanı şartlarda çalışır herkes, ekip te oyuncular da çok hakkaniyetli bir durum olur... Benim burada en çok ekiple ilgili dertlerim; bana dert olan durum ekiptir. Oyuncuların nefes alma alanları vardır çünkü.

Oyuncuların parası var, nefes alma alanları var... Örnek verecek olursak bir ışıkçı bilmem kaç kuruş maaş alıp orada sabahlara kadar sürünüyor... Çok büyük haksızlık öyle değil mi?

Haksızlık... Çok zor... Çok zor yürüyor bir taraftan da şunu düşünüyorum; kardeşim o zaman bu işi yapmayacaksın ya da yapacaksın bunu tamamen oyuncu tarafımdan söylüyorum.

Bazı kemikleşmiş durumları düzeltemiyoruz, bu da böyle...

Tabii elimizden geldiğimizde böyle şeylerde ön ayak olup gerekli çalışmaları yapıyoruz... Oyuncu haklarını korumak için oyuncu sendikası var biliyorsunuz orası faaliyet gösteriyor..



Kocama çok aşık olarak evlendim

Alaturka bir çevredesiniz ve aşk yaşıyorsunuz ne kadar zor...

Ama bir yandan da ne kadar güzel. Aşk benim bu rolü oynamak istememin en büyük sebebiydi herhalde...

Bu kadar aşık oldunuz mu hiç?

Oldum, kocama çok aşık olarak evlendim.

Bu kadar sene sonra o aşk kalmıyor tabii...

Asla öyle bir şey olmuyor; buna hiç inanmıyorum.

Eşiniz de bu projede değil mi?

Evet ilk projemiz, ilk defa aynı projede bir aradayız.

Nasıl oldu?

Aslında o böyle şeylere çok uzaktı, akademisyen o. Üniversitede hocalık yapıyor, şehir tiyatrolarında reji yapıyor. Çok büyük tesadüfler sonucunda projeye dahil oldu. Benim bilgim dışında oldu. Bütün işin cast kısmı bitti. Bir rol açık kaldı, Rami rolü. Yönetmenimiz Zeynep Günay Tan da senaristimiz Vural Yaşaroğlu da benim çok yakın arkadaşım.... Ve 'Rami rolünü bulamıyoruz' diyorlar bana; temiz yüzlü birini arıyoruz şu yaşlarda falan gibi... Zeynep bana soruyor, ben oyuncu arkadaşlarımdan düşünüyorum, öneriyorum, ona isimler mesaj atıyorum o olur mu şu olur mu diye. Oturuyoruz kritik yapıyoruz ama yok bulamıyorlar. Bir akşam ben mutfakta bir şeyler yaparken telefonum çaldı ve yönetmenimiz Zeynep: “Ali’yi arıyorum ulaşamıyorum. Bana Ali’yi verir misin” dedi. Benim nasıl aklıma gelmedi böyle bir şey dedim... Bizim kanaldan Pelin’le Ali Nişantaşı’nda karşılaşıyorlar. Pelin o gün Nişantaşı’ndaki 10 saniyelik karşılaşmadan sonra; Rami rolünü neden Ali oynamıyor? diye Zeynep’e söylüyorlar.



8 kilo verdim, bol bol spor yaptım

Eşinizle aynı sette çalışmak nasıl bir his?

Şu ana kadar bir kere beraber çalıştık ilk bölümde. Beşinci bölümde de beraber sahnemiz olacak. Çok değişik bir his, çünkü Ali de benim setlerimi hep ziyarete gelirdi. Öyle Bir Geçer Zaman Ki setinde de 3 yıl çalıştık. Ali gelirdi tatlılarını alır sete yemekler getirir... Oturur Zeynep’in yanına, espriler gülüşmeler... Geldi setteyiz beraberiz; ben sanki ziyarete gelmiş gibi hissettim yine... O da aynı durumda... “Ben de sanki seni ziyarete gelmişim gibi hissediyorum” diyor .

Çok zayıflamışsınız hoşlaşmışsınız, güzelleşmişsiniz, gençleşmişsiniz herkes bunu konuşuyor... Nasıl oldu?

Şimdi Cemile rolü şu an ki fiziksel görünümümden çok daha farklı görünmemi gerektirecek bir roldü. Ben bütün fiziksel artılarımın üzerini kapattım Cemile rolü için.

Çünkü Cemile ile Gülümser arasında 10 yaş fark var ...

Evet ben Öyle Bir Geçer Zaman Ki de olabildiğince yaş almış orta yaşın bir tık üzerinde ve mazbut daha kapalı ve daha yaşam enerjisi düşük daha acılarla çökmüş hayatın altıda ezilmiş ama ona rağmen dik durmaya çalışan bir kadını canlandırıyordum. Rolün enerjisi yaşlıydı dolayısıyla fiziksel görüntümün o şekilde olması gerekiyordu... TV’ de kadın oyuncular çok doğal, kimse kötü görünmek istemiyor... Ama ben büyük bir risk alarak 3 yıl boyunca çok kötü görünmeye çabaladım. Bütün şişliklerimi kırışıklarımı makyaj yardımıyla ortaya çıkardık, çillerimi leke yaptık mesela son sezon...

Haberin Devamı



Ama inanılır gibi değil..

Tabii burada saç-makyaj-kostüm her şey çok yardım etti... Peruk taktım, şimdi bakıyorum da o fotoğraflara; ben o perukla bir sene nasıl oynadım... Haluk Bilginer’le birlikte Oyun Atölyesi'nde 1 yılda 151 oyun oynadık... O dönem çok kilo aldım. Yaklaşık 5 kilo falan aldım sırf turneler yüzünden, Anadolu'yu gezmekten ve yemekten sonra dedim ki; "Ne oldum ben?" Biraz zayıflamak istedim spora başladım. Sonra Benim Adım Gültepe projesi geldi..

Rejim yaptınız... Spora gittiniz..

Evet. Sonra Gülümser rolü için biraz daha kilo vereyim dedim; böylelikle 8 kilo vermiş oldum...

Gülümser de genç, dinamik, fanfatel bir kadın...

Yani bana da iyi geldi. Fiziksel görünümüm, kendimi bu şekilde görünce... Bu rolde rolün hoşluğu içinde görünce kendimi de daha çok sevdim. Güzel oldu Gülümser benim için iyi bir macera oldu... Şu an hoş bir maceranın içerisindeyim...

DİĞER YENİ YAZILAR