Mali piyasada İran anlaşmasının olumlu havası kısa sürdü. Döviz sepeti yeniden 2.38 TL’ye, gösterge tahvil faizi yüzde 9’un üzerine çıktı. Şaşırtıcı değildir. Uzun süredir bu düzeylere “yeni normal” diyorum.
Minneapolis Fed rasyonel beklentiler ekolünü fena vurdu. İki temsilcisi aniden işten çıkarıldı. Özellikle Patrick Kehoe gevşek para politikasına karşı tezleri ile tanınıyor. Nobel’li E. Prescott kararı ağır dille eleştirdi. Keynes’çiler ise sevindi.
Kim borçlu, kim alacaklı?
Negatif reel faiz tartışmasına devam ediyorum. Salı ekonomi politik boyutuna değindim. Faizin etkisi sadece makro dengelerle sınırlı değildir. Aynı zamanda kaynak ve gelir dağılımını belirler.
Faiz nedir? Borçlu ile tasarrufçu arasında gelir transferidir. Yani her hareketi ile biri kazanır, diğeri kaybeder. Doğal olarak alacaklılar faizi yüksek, borçlular düşük sever. İkisi de çıkarını gözeten faiz politikası ister.
Kim bunlar? Genel çizgileri bellidir. Zenginler net alacaklıdır. Orta sınıf emeklilik sigortası sayesinde tapi kalkar. Fakirler net borçludur. Başka yönden bakalım. Üreticiler net borçludur. Net alacaklılara rantiye denebilir.
Tasarruf paradoksu
Kaynak dağılımına dönelim. Dengede kaynakların üzerinde harcama varsa tasarruf yetersizdir. Toplumun tasarrufa ihtiyacı vardır. Tasarrufçuya mükafat, borçlanarak tasarruf kullanana ceza gerekir. Pozitif reel faiz bunu sağlar.
Diğerine Keynes “tasarruf paradoksu” demişti. Dengede kaynakların altında harcama varsa tasarruf fazladır. Toplumun harcamaya ihtiyacı vardır. Borçlanarak tasarruf kullanana mükafat, tasarrufçuya ceza gerekir. Negatif reel faiz bunu sağlar.
Negatif reel faize muhalefetin kökeni ortaya çıkıyor. Bir: Krizin bedelini zenginlerin ödemesidir. Topluma yararlı olan onlara zararlıdır. İki: Ağustos böceği-karınca misali anlamını yitirir. Borçluya mükafat toplumun değerleri ile zor uyuşur.
Euro bölgesinde kuzey-güney ve ABD’de tutucu-Keynes’çi kavgaları tipik örnekleridir.
Faizin ekonomi politiği
Haberin Devamı