Üç-dört yılda bir Kurban Bayramı’nın ilk gününde yazım çıkıyor. Bu kez bayram hafta içine rastlayınca tatil uzadı. Fırsattan yararlanıp İstanbul dışına giden çok oldu. Bir önceki haftayı seyahatte geçirmiştim. İstanbul’da kaldım.
Yazıya oturmadan Birinci Levent’te Köy Çocuklarını Yükseltme Vakfı’na gittim. İlkokulu bitirdiğim binada fakir ve yetenekli köy çocuklarına eğitim desteği veriliyor. Sadece gönüllüler çalışır. Telefonu: (212) 264 00 15.
Ölmüşlerimizin anısına
Annemden öğrendim. Arife günü anneannemin ruhuna vakıfta kurban keserdi. Âdet öyle imiş. Son döneminde vekaleten ben yaptım. Vefatından sonra devam ettim. Arife günü ailenin aramızdan ayrılanlarını ben anıyorum.
Hayatımın önemli anlarından biridir. Arife gününü İstanbul’da geçirmeye özen gösteririm. Vakfın yöneticisi Sevim hanımla eski günleri yâd ederiz. Annemi, babamı, ablamı, eniştemi, yeğenimi, velhasıl tüm aileyi yakından tanır.
Dört yıl önce yönetmelik değişti. Artık vakıfta kurban kesilmiyor. Kamu düzeni açısından zorunlu olduğuna eminim. Ama benim küçük dünyamı altüst etti. Gelenek-modernlik çatışmasının bireyin hayatında yarattığı depremi ilk elden tattırdı.
Yaşlandığımın resmidir
Son yıllarda vakfın kapısından içimde bir korku ile giriyorum. Acaba Sevim hanımı yerinde bulacak mıyım? Karşımda görünce rahatlıyorum. Ayrılırken mutlaka helalleşiyoruz. Eminim o da benim için aynı şeyi düşünüyordur.
2003’te Kurban Bayramı yazımı şöyle bitirmişim. Geçen yıl da tekrarladım.
“İnsan gençken bugünü yaşar. Geçmişe, anılara takılmaz. Daha yapacağı çok şey, tadacağı çok lezzet, gideceği çok yer, yazacağı çok kitap vardır. Sonra bir gün bilinen lezzetleri, gidilen yerleri, yazılmış kitapları konuşmaya başlarsınız. Yaşlandınız demektir. Ne yapalım! Kural böyle.”
Okuyucularımın Kurban Bayramı’nı kutlar, sağlık, refah ve huzur dolu günler dilerim.
Bayramın ilk günü
Haberin Devamı