Anlaşılan bu yıl leyleği havada görmüşüm. Seyahati bol bir yazdı. İstanbul dışında normalden daha uzun kaldım. Neyse, tilki misali, dün kürkçü dükkânına döndüm. Bilgi Üniversitesi’nde bilgisayarın önüne oturdum. Yeni sezonu açtım.Yazmadığım iki hafta ekonomide heyecanlı geçti. Sanki bensiz piyasalar yolunu şaşırıyor! İlk kez olmuyor. Geçmişte de başıma gelmişti. Korelasyonun nedensellik içermediğine örnektir. Sadece rastlantıdır.Zor bir dönemPerşembenin gelişi çarşambadan belli olur. Sonbaharın içeride ve dışarıda hareketli geçeceği kesindir. Türkiye için özellikle Suriye ve Mısır’daki gelişmeler kritiktir. Çok ciddi siyasi belirsizlik kaynağıdır.Dünya ekonomisi de kritik bir dönemece girdi. Küresel konjonktürün kırılma noktası diyebiliriz. Krize karşı mali piyasaları likiditeye boğma olanağı sonuna kadar kullanıldı. Ama bir sınırı olduğu biliniyordu. O gün nihayet geldi.Geri planda dünyayı küresel krize götüren reel dengesizlikler yatıyor. Düzeltmenin acılı ve sancılı geçeceğini baştan beri söylüyorum. Bu süreçte umulmadık yan etkilerin belirmesine şaşırmamak gerekiyor. Sürprizlere hazır olmalıyız.Dolar 2 TL’yi geçinceKüresel mali türbülans Türkiye’ye döviz kuru üzerinden yansıdı. Arşive baktım. Kavramı son 2006’da kullanmışım. Ondan önce sık geçerdi. Uçağın hava boşluğunda sallanmasına denir. Tam uyuyor.2013 tahminlerimi hatırlatırım. Yıl sonunda doları 2 TL öngörmüştüm. TL’nin bu yıl değer kaybetmesini beklediğim anlamına geliyordu. Diğer tahminlerin çok üzerinde idi. Gidişat beni haklı çıkardı. Nitekim döviz sepeti geçen hafta 2.40 TL’yi gördü. Tarihi rekordur. Ama orada tutunamadı. Üstelik Merkez Bankası faiz artışına yanaşmadığı hâlde... Heyecan veren bir gelişmedir. Ayrıntısına gireceğim.
İktisatçılar arasında fikir birliği enderdir. Birinin ak dediğine mutlaka kara diyen çıkar. Ona rağmen bazı gerçekler zamanla kabul ediliyor. Süregelen dış açıkların Türkiye ekonomisinin temel kırılganlık nedeni olduğu bunlardan biridir.Dış açık bir akımdır. Cari işlemler hesabında tutulur. Birikerek ülkenin net dış yükümlülüklerini gösteren bir stoğa dönüşür. Uluslararası yatırım pozisyonunu denir. Aynı olayın iki farklı cephesini yansıtır. İlginç sayılarTürkiye’nin net dış yükümlülüklerinin hızla arttığı biliniyor. 2008 sonunda 200 milyar dolardı. 2012’de 420 milyar dolara tırmandı. Milli gelirden daha hızlı büyüdüğü için oranı da kritik yüzde 50 eşiğini aştı. Tehlikeye daha önce uyardım.Olayın bir başka cephesine bakalım. Bu durumda Türkiye’nin net finans giderlerinin yükselmesi gerekir. Cari işlemler dengesinde izlenir. Ama öyle olmuyor. Hatta tersine, 2008’den bu yana finans giderlerinde belirgin düşüş görülüyor.Net finans gideri 2008’de 8.4 milyar dolardı. 2012’de 6.7 milyar dolara geriledi. Dikkatinizi çekerim. Finans giderine yol açan yükümlülük ikikatına çıkıyor. Ama fiili gider yüzde 20 azalıyor!Kim bu enayiler?Şimdi net finans giderini uluslararası yatırım pozisyonuna bölelim. Yabancıların Türkiye’deki varlıklarından sağladıkları net getiriyi gösterir. Karşımıza daha da ilginç bir manzara çıkıyor.Çünkü yabancılar inanılmaz düşük bir getiri elde ediyor: 2012’de yüzde 1,6. Doğru okudunuz; yüzde 2 bile değil. Üstelik nominaldir. Kim bu enayiler? Bu getiriye neden razı oluyorlar? Hayret!Verilerde bir sorun olduğu açıktır. İpucu: Net finans giderleri eksik hesaplanıyor. Dış açığı da küçültüyor.Neyse, ağustosun ikinci yarısında yokum. Her yıl yaptığım gibi yazılarıma iki hafta ara veriyorum.Eylül başında görüşmek üzere...
İslam ve demokrasi üzerine yazdıklarımın ilgi çektiğini gördüm. Farklı çevrelerden destek ve eleştiriler aldım. O arada ‘İktisadın dışına neden çıkıyorsun diyen’ de oldu. Ama devam etmek istiyorum.Mali piyasalar haftaya olumlu bir havada başladı. BİST yükseldi. Döviz kuru biraz gevşedi. Son baktığımda sepet 2.24 TL’nin altına gerilemişti. Gösterge tahvil faizi de yüzde 8,7’ye indi. Asayiş berkemal diyebiliriz.Canlanma işaretleriHaziran sanayi üretimi TÜİK tarafından yayınlandı. Piyasa toplam sanayi üretiminde geçen yıla göre yüzde 2,1 artış öngörüyordu. Gerçekleşme yüzde 3 oldu. İmalat sanayii üretimi ise yüzde 3,9 arttı. İkisi de geçen yılın üzerindedir.Takvim etkisi temizlenince eğilim güçleniyor. Toplam sanayide artış yüzde 4,2’ye, imalat sanayiinde yüzde 5,4’e yükseliyor. Sanayinin haziranda yaşanan siyasi gerginlikten fazla etkilenmediği anlaşılıyor.Mevsim ve takvim etkisi arındırılmış veriler de aynı eğilime işaret ediyor. Mayısa göre hem toplamda hem imalat sanayiinde yüzde 1,4 artış var. Yıl başından bu yana arındırılmış sanayi üretimi geçen yılın üzerinde seyrediyor.İkinci çeyrekte büyümeİmalat sanayii milli gelirin en kritik bileşkenidir. Artık geleneksel hâle geldi. Çeyrek sanayi üretiminden hareketle milli gelir tahmini yapıyoruz. Geçmişte genellikle tuttuğunu hatırlatalım.İkinci çeyrekte geçen yıla göre imalat sanayii yüzde 2,7 arttı. İlk çeyrekte bu sayı yüzde 1,5’tu. Milli gelir de yüzde 1,4 artmıştı. Yani ikinci çeyrekte büyümenin yüzde 2,5 civarında gelmesini bekliyorum.Yıllık büyüme için anlamı nedir? Daha önce de yazdım. Ocakta yüzde 3,8 öngördüm. Yaz başında aşağı yönlü risklere dikkat çektim. İkinci yarıda iç ve dış talebin gidişatı özel önem kazandı. Şu anda yüzde 3,5’un altı daha makul duruyor.
Profesör Timur Kuran’ı köşeme sık misafir ederim. ABD’nin önde gelen araştırma üniversitelerinden Duke’te öğretim üyesidir. Bir süredir Müslüman toplumların ekonomik ve siyasi tarihine odaklanıyor. Yazdıklarını çok önemserim. Kitaplarını tanıtırım. Sonuncusunu geçen Kurban Bayramı’nda önermiştim (28/10/2012): Yollar Ayrılırken: Ortadoğu’nun Geri Kalma Sürecinde Hukukun Rolü (çev.N.Elhüseyni, YKY, İstanbul 2012).İki ana tezÇalışmaları akademiktir. Güncel gelişmeler hakkında görüşlerini ender açıklar. Bunlardan biri Perşembe günü www.project-syndicate.org sitesinde (İngilizce) yayınlandı: “Siyasi İslamın Demokratik Meşruiyet Kaybı”.Makalenin iki ana tezi giriş paragrafında çok net özetleniyor.“İslamcı siyaset bu yıl çoğunluğu müslüman iki büyük ülkede ağır bir başarısızlıkla karşı karşıya kaldı: Mısır ve Türkiye. Ancak, siyasi İslamın çoğulcu demokrasiye ehliyetli bir katılımcı hatta öncülük eden güç olarak üzerini çizmek için çok erkendir.”Kuran’ın analizi nüanslıdır. Bir: Mısır ve Türkiye’de yaşananlar siyasi İslam açısından önemli bir mağlubiyettir. Aksini iddia edenler yanılıyor. İki: siyasi İslam çoğulcu demokrasiye giden yolda anahtar oyuncudur. Dışlama çabaları beyhudedir.İslam ve demokrasiYüzyılın kritik sorusudur: İslam ve demokrasi uyumlu mu? Daha açık vazedelim. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, ve özgür seçimler üzerine inşa edilen bir siyasi rejim müslüman toplumlarda kök salabilir mi? İkisine de “evet” dediğimi hatırlatırım.Meşruiyet kavramı bu bağlamda devreye giriyor. Siyasi İslamın diğerlerini, karşıtlarının ise siyasi İslamı meşru kabul etmeleri ön koşul oluyor. Yazının son paragrafı ile bitiriyorum.“Siyasi İslam demokratik meşruiyet yolunda kritik yol ayırımına geldi. Bundan sonraki ilerleme demokrasinin temel ilkeleri olan çoğulculuk, özgürlük ve kanun hakimiyetini koruyan siyasi sistemleri iki büyük aktörün Türkiye’de AKP ve Mısır’da Müslüman Biraderler tasarlama ve uygulamasına bağlıdır.” Katılıyorum.
Hafızama yerleşen ilk Ramazan 1949 yazıdır. Altı yaşındayım. Önceki sonbaharda aile Cebeci’den Beşiktaş’a taşınmıştı. Birinci günü oruç tutmaya kalkıştım. Uzun ve sıcak güne dayanamayıp bozduğumu sonradan çok anlattılar.Ama ilk Şeker Bayramımı çok iyi hatırlıyorum. İnternette tam tarihini bulmaya niyetlendim. Sonra ne önemi var dedim. Altmış dört yıl geçmiş, temmuz ya da ağustos, ne fark eder! Sıcak yaz günleri idi...Geçiş dönemi nesliKendi neslimi bir anlamda şanslı buluyorum. Artık bir daha geri gelmeyecek bir dünyaya doğduk. Gençlerin asla kavrayamayacakları bir medeniyetle yola çıktık. Ve onun gözlerimizin önünde yavaş yavaş eriyip yok olmasını izledik.Bu anlamda büyük dönüşümün “geçiş dönemi nesli” olduk. Bizden öncekiler yeniyi doğru dürüst tanımadı. Bizden sonrakiler zaten eskiyi bilmiyordu. Biz arada bir yerde kaldık. Gelgitler arasında çok bocaladık.O günler daha güzeldi demiyorum. Diyemem. İçerdiği sorunları en iyi bilenlerden biriyim. Ama yaşlandıkça insanın geçmiş nostaljisi artıyor. Gençliğine özlemi eskiyi aklamaya itiyor. Çirkini ve kötüyü unutturuyor.Yalnız değilizİslam dünyası Şeker Bayramı’nı gergin ve üzücü bir ortamda kutluyor. İçeride ve dışarıda Müslüman toplumların modernliğe geçişte ve demokrasiyi tesiste yaşadıkları sorunlar tartışılıyor. Karamsar senaryolar yeniden güçleniyor.Kindle sayesinde üç gündür Hintli düşünür Pankaj Mishra’nın çok önemli bir kitabını okuyorum: “İmparatorluğun Harabelerinden: Batıya İsyan ve Asya’nın Yeniden İnşası” (From the Ruins of Empire: the Revolt against the West and the Remaking of Asia; Picador, Ağustos 2013).Bana yalnız olmadığımızı, Hintli, Çinli, Mısırlı, İranlı vs. diğer Asya toplumları ile müşterek deneyimlerimizi hatırlattı. Ufkum genişledi. En kısa sürede Türkçesi yayınlanmalıdır.Okuyucularımın Şeker Bayramını kutluyorum.
Bir neden iki aydır gıda fiyatlarında düşüş eğiliminin yerini artışa bırakmasıdır. Geçen yılın 3 puan düşüşü bu yıl 2 puan artışa dönüştü. Toplam 5 puan enflasyonu zirveye taşıyan temel etkendir.Mali piyasaların nasıl açılacağını merak ediyordum. Normal olarak bayram öncesi rehaveti hâkim olur. Ama Ergenekon davasının sonuçlanması önemli bir siyasi gerginlik yaratıyordu. Üstüne enflasyonun da yüksek çıkacağı biliniyordu.Neyse, hafta sakin başladı. Yazıya oturduğumda sepet kur 2.25 TL’nin altında geziniyordu. Gösterge tahvil faizi ise yüzde 8,8’de yatay seyrediyordu. Bunlar yeni denge değerleri olabilir mi? Göreceğiz.Yılın zirvesiDün açıklanan temmuz enflasyonu sürpriz yapmadı. Piyasa tüketici fiyatlarında artışın yüzde 0,3’ü geçeceğini düşünüyordu. Tuttu sayılır. Gerçekleşme yüzde 0,31 oldu. 2012’de eksi 0,24 idi. Haziranla beraber geçen yılın 1.1 puan düşüşü bu yıl 1.1 puan artışa dönüştü.Böylece yıllık tüketici enflasyonu yüzde 8,9’a tırmandı. Geçen yıl yüzde 9’du. Aradaki fark cüzidir. Ancak 2012’de sonbahardan itibaren enflasyon düşüşe geçti. Yıl sonunu yüzde 6,2 ile bitirdi. Merkez Bankası’nın 2013 için son tahmini ile aynıdır.Gene öyle olur mu? Temmuz’da zirveye çıktığını yani bundan sonra gerileyeceğini karamsarlar da kabul ediyor. Ama yıl sonu için hâlâ rivayet muhtelif; yüzde 7,5 diyenler bile var.Gıda ve kurAyrıntılara bakalım. Bir neden iki aydır gıda fiyatlarında düşüş eğiliminin yerini artışa bırakmasıdır. Geçen yılın 3 puan düşüşü bu yıl 2 puan artışa dönüştü. Toplam 5 puan enflasyonu zirveye taşıyan temel etkendir.Diğeri TL’nin değer kaybıdır. Döviz sepetinde yıllık değer kaybı yüzde 11’i geçiyor. Yeni kur düzeyinin kalıcı olduğu anlaşılınca ithal ürünlerin fiyatları yükseliyor. En kolay otomobil fiyatlarında izliyoruz.Döviz kurunun enflasyona yansıma hızı değişmiş olabilir mi? Geçişkenlik deniyor. Yavaşladığı yönünde işaretler giderek güçleniyor. Olumlu bir gelişmedir. Doğal olarak para politikasını da çok yakından ilgilendiriyor.
Haziran dış ticareti yayınlandı. Piyasa dış ticaret açığını 10 milyar dolar bekliyordu. 8.6 milyar dolar çıktı. Altın ithalatı 2.1 milyar dolarla yeni rekor kırdı. İlk yarıda dış açığın ayrıntısına ayrı bir yazı ile gireceğim.Yarın Temmuz enflasyonu açıklanıyor. Geçen ay mevsim ortalamasının üzerinde artan gıda fiyatlarında düzeltme olsa bile kur etkisi eksiye geçmesini engelleyebilir. Yani yıllık yüzde 9’a yaklaşabilir.Kapsamlı bir raporBaşkan Başçı hafta ortasında yılın üçüncü Enflasyon Raporunu kamuoyuna sundu. Ayrıntıları medyada işlendi. Para politikasının temel metnidir. Ekonomi yönetiminin konjonktür analizini yansıtıyor.Raporların kalitesi her geçen gün artıyor. Merkez Bankası araştırma bölümünü kutluyorum. Yurt dışında iyi üniversitelerden doktoralı gençlerle güçlü bir kadro kuruldu. Sonuçları görülmeye başladı.Önemli konular için özel “kutular” açılıyor. Bu raporda iktisat politikasının önemli bazı alanlarında teknik analizlere ağırlık verilmiş. İktisatçılara zengin malzeme sağlıyor. Meraklılara mutlaka okumalarını tavsiye ediyorum.‘Ilımlı iyimser’ senaryoRapor iç ve dış konjonktürdeki belirsizlikleri vurguluyor. Yılın ikinci yarısı için çizilen senaryoya genelde “tedbirli iyimser” diyebiliriz. Bunu uygulanan para ve maliye politikası bileşiminin sağladığını düşünüyor.2013 için enflasyonda yukarı, büyümede aşağı yönlü revizyon yapıyor. Yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 6.2’ye çıkıyor. Makul duruyor. Çıktı açığındaki artıştan büyümeyi yüzde 3.5 öngördüğü anlaşılıyor. Ben daha karamsarım.Ya döviz kuru ve faizler? Kuru baskılama arzusu görülmüyor. Ama kur oynaklığına izin vermeyeceğini hatırlatıyor. Yakın gelecekte gösterge faiz artışına yeşil ışık yakmıyor. ‘Faiz koridorunu kullanırım’ diyor. Velhasıl mevcut politikayı sürdüreceğini açıklıyor.
Son on-on beş yıl içinde Türkiye’de ekonomi okuryazarlığı çok arttı. Örneğin geçmişte sadece “Fed” deyince anlaşılmayacağından korkardım. ABD Merkez Bankası diye eklerdim. Elbette küresel kriz de Fed’in ününe ün kattı.Ben Bernanke’nin görev süresi yıl sonunda bitiyor. Yeniden aday olmadı. Tam unvanı Federal Rezerv Sistemi Guvernörler Kurulu Başkanı‘dır. ABD’nin federal siyasi yapısı merkez bankasına da yansıtılmıştır. Diğer ülkelerde muadili ‘Merkez Bankası Guvernörü’dür.Bernanke şimdiden ekonomi tarihine geçmeyi garantiledi. Fed’in kuruluşundan 2008 başına kadar bastığı toplam para 800 milyar dolardı. Sonrasında bunun üç katından fazlası piyasaya sürüldü. “Helikopter Ben” lakabının hakkını verdi.İki aday yarışıyorYeni Fed Başkanı’nı (Chairman) Başkan (President) Obama seçecek. Ardından Senato onaylayacak. ABD’de önemli kamu görevleri için bu kural geçerlidir. Nihai kararı yürütmenin başı verir. Ama yasamanın onayını da almak zorundadır.Bu süreçte önce çok sayıda adayın ismi ortada dolaşır. Çoğu çabuk elenir. Bu kez yarış iki aday arasında geçiyor. İktisat politikası anlayışları pertavsız altına alındı. Dikkat: İkisi de Demokrat Partilidir.Janet Yellen seçilirse ilk kadın Fed Başkanı olacak. Zengin merkez bankası deneyimi var; hâlen Bernanke’nin yardımcısı. Larry Summers ise Clinton’ın Hazine Bakanı ve Harvard Üniversitesi Rektörü. Demokrat Parti’nin ağır topları arasındadır.Nasıl para politikası?Bir konuda tereddüt yok. Cumhuriyetçilerin ve sağ kesimin kemer sıkma politikasına ikisi de karşı çıkıyor. Keynesçi görüşleri benimsiyor. Fark nüanslarda yatıyor. Özellikle hangisinin gevşek para politikasına daha uzun süre devam edeceği tartışılıyor.Sol kesim Yellen’in Keynesçiliğine açıkça daha çok güveniyor. Summers’ın geçmişte mali piyasalarla fazla içli dışlı olması tereddüt uyandırıyor. Summers’ın parti içindeki gücüne rağmen ibrenin giderek Yellen’e döndüğü izlenimini alıyorum. Sevindiricidir.