2014 nasıl görünüyor?

28 Ekim 2013

Mali piyasalar haftaya sakin başladı. Resmi tatil öncesi sükûneti diyebiliriz. Gösterge faiz yüzde 8,5 civarında istikrar buldu. Döviz sepeti 2.36 TL’yi zorluyor. Bu arada euro- dolar paritesi 1.38’i aştı. Marmaray bugün törenle açılıyor. Önemli bir kazanımdır. Raylı taşımacılığın gelişmesi mutlaka Boğaz geçişi gerektiriyor. Bağlantıları tamamlanınca kentin güneyinde doğu-batı akımlarına katkı yapar. Kent merkezinde trafiğe etkisi olur mu? Sanmam. Consensus Forecasts Yılı son aylarına geldik. Yarın eylül dış ticareti, pazartesi ekim enflasyonu açıklanıyor. 2013’ün temel büyüklükleri belirginlik kazandı. Sürpriz ihtimali azaldı. Artık 2014 tahminlerine odaklanmak gerekiyor. Eastern Europe Consensus Forecasts EECF her ay yayınlanıyor. Türkiye dâhil Doğu Avrupa ekonomilerini kapsıyor. Ekim yeni elime geçti. Türkiye için 12 iktisatçının (ben dâhil) tahminlerini kapsıyor. 2013’te reel ekonominin tahmincileri üzmeyeceği anlaşılıyor. Ekimde büyüme yüzde 3,5 dış açık 59 milyar dolar öngörülüyor. Yılbaşı tahmini yüzde 3,8 ve 58 milyar dolardı. Ama enflasyon sapıyor. Ekimde yüzde 7,2; yılbaşında yüzde 6,3 idi. 2014 tahminleri 2014’e dönelim. Büyüme: Yüzde 3,9 ile bu yıla çok yakındır. Yılbaşında yüzde 4,9; üç ay önce yüzde 4,5 çıkıyordu. Yani büyüme beklentisi geriliyor. Orta Vadeli Program (OVP) tahmininin (yüzde 4) çok az altındadır. Cari işlemler açığı: 61 milyar dolar yani yıllık 2 milyar dolar artıyor. Reel dış açığın sabitlenmesi yani milli gelir oranının düşmesi anlamına geliyor. Yıl başı tahmini 65 milyar dolardı. OVP ise 56 milyar dolar öngörüyor. Enflasyon: Yüzde 6,4 yani 0.8 puan düşüyor. Yılbaşı tahmini yüzde 5,9’du. Bozulma yarım puandır. Hedef yüzde 5, OVP tahmini yüzde 5,3’tür. Bir puan yukarıda gerçekleşmesi bekleniyor. Özet: 2014’te büyüme biraz hızlanıyor; dış açık sabit kalıyor; enflasyon biraz düşüyor ama hedefin üzerinde kalıyor. Velhasıl 2014 sıkıcı bir yıl olacağa benziyor.

Devamını Oku

Üç soruda konjonktür

26 Ekim 2013

Eylül sonunda “Garanti Masters online” dergisi benimle mülakat yaptı. Ekim sayısında yayınlandı. Fed heyecanının zirve yaptığı günlerdi. Konjonktüre bakışımı iyi anlatan üç cevabım aşağıdadır. Ara başlıklar soruları özetliyor. Fed parayı kısınca “Yeni bir durum değildir. Ekonomi yönetimi sadece iç taleple büyümenin sürdürülemezliğini 2010 sonunda nihayet teşhis etti. 2011 ortasından itibaren, özellikle seçimden sonra “yumuşak iniş” arayışına geçti. Yeni para politikası anlayışı bu bağlamda tasarlandı. Merkez Bankası amaç ve araçlarını çok anlattı. TL’nin değer kaybına yeşil ışık yakıldı. Maliye politikası sıkıldı. Kredi hacmini faiz-dışı araçlarla denetleyen mekanizmalar geliştirildi. Bu şekilde kur yükseldi, ekonomi yavaşladı, dış açık daraldı, vs. Arada bence bazı hatalar da yapıldı; bunları köşemde eleştirdim. En ciddisi 2012’nin ilk yarısında döviz kurunun baskılanmasıdır. Ama genelde ekonomi yönetiminin tavrını destekledim. Bundan sonra da aynı yönde devam etmek gerekiyor. Küresel konjonktürün yeni aşamasında TL’yi baskılamak gene sorunları ağırlaştırır. Ama buna kalkışacaklarını sanmam. Ders almış olmalılar.“ Bol likiditeyi yönetmek “Ekonomi yönetimi iki yıldır bol likiditenin yarattığı sorunlarla mücadele ediyor. En azından “Madem para geliyor, biz de bol bulamaç harcayalım” havasına girilmedi. Öyle olsa son mali çalkantıda Türkiye gerçekten çok sıkıntı çekerdi. Halbuki görüldüğü gibi özellikle sert bir çalkantı yaşanmadı. Geçmiş standartlarımıza göre hafif atlattığı bile söylenebilir.” Babacan’ın endişesi “Malumun ilanıdır. Büyümenin kalite sorunlarını sanırım sağır sultan bile duydu. Ali Babacan da bunları ilk günden itibaren biliyordu. 2003’den bu yana Türkiye’nin en temel sorunu aşırı değerli kurdur. İç taleple yani dış açıkla büyümenin müsebbibi dönem boyunca uygulanan yanlış para politikalarıdır. Hatadan dönülmesi için 2011’i beklemek gerekti. Doğal olarak gecikme düzeltmenin maliyetini yükseltti. Ekonomi yönetiminin işini geçmişe kıyasla çok zorlaştırdı. Bu işler böyledir.”

Devamını Oku

Siyaset ve konjonktür

24 Ekim 2013

Merkez Bankası sürpriz yapmadı. Dün toplanan Para Politikası Kurulu faizlere ve karşılıklara dokunmadı. Karar metnine yansıyan ifadelerde de bir değişiklik yok. Özetle gidişat benim öngörülerimle uyumlu diyor. Mali piyasaların Fed’e odaklı tavrı sürüyor. Piyasaya ek likidite salma süreci ne zaman duracak? Gecikme ihtimali belirdikçe piyasa coşuyor. İçeride gösterge faize yansıdı. Yüzde 7,6’ya geriledi. Ama döviz etkilenmiyor. Sepet 2.34 TL’de kaldı. Popülizmin cazibesiSeçimlerin ekonomiye etkisine bakmaya devam ediyorum. Geçen yazıda popülizm korkusuna değindim. 2000 öncesinin tatsız deneyimlerini yansıtıyor. Literatürde de yeri var. “Siyasi konjonktür teorileri” deniyor.Nedeni ekonomik koşulların ortadaki seçmenin oy kararını etkilemesidir. Gelişmiş ülkelerden örnek çoktur. Ampirik araştırmalarda özellikle işsizliğe duyarlılık yüksek çıkıyor. İşsizlik iktidarın oyunu düşürüyor. Hatta seçim mağlubiyeti getirebiliyor. Hükümet ne yapabilir? Genişletici politikalara yönelir. En kolay ve etkilisi harcama musluklarını açmaktır. Patlayan bütçe açığının pompaladığı talep ekonomiye yapay ve geçici de olsa canlılık getirir. Seçmen oy sandığına iktidardan memnun gider. Faturası kime?Ya seçim sonrası? Yeni iktidarı zor günler bekliyor. Kemerler sıkılacak, vergiler artacak, belki IMF’ye gidilecek, vs. Popülist politikaların bedeli düşük büyüme ve yüksek işsizlik şeklinde mutlaka ödeniyor. Ekonomide bedava yemek olmuyor. Popülizmin temel kuralıdır. İktidar partisi için seçimi kaybetme ihtimali yükseldikçe popülist politikanın cazibesi artar. Çünkü meyvesini o yiyor ama faturayı seçimi kazanan parti ödüyor. “Benden sonra tufan!” akılcı çözüm oluyor. Analiz AKP’nin geçmiş seçimlerdeki tavrını açıklıyor. Sağ seçmenin AKP’de birleşmesi popülizmi gereksiz kıldı. Ancak, muhafazakar blok içinde siyasi bölünme hâlinde derhal gündeme gelir. Küçük de olsa hesaba katılması gereken bir risktir.

Devamını Oku

Seçimler ve ekonomi

21 Ekim 2013

Beklendiği gibi, borsa haftaya güçlü yükselişle başladı. Gösterge tahvil faizi de yüzde 7,7’ye kadar geriledi. Buna karşılık sepet kur pek oynamadı. Son baktığımda 2.34 TL civarında seyrediyordu. Rastlantı mı? Bir işaret mi? Göreceğiz.Bu arada dolar euro karşısında değer kaybediyor. Euro/dolar paritesi 1.37’ye dayandı. İlginç buluyorum. ABD siyasi kilitlenmeyi aşınca dolar zayıflıyor! Mali piyasanın işleyişine aklımın ermediğini hep söylerim.Siyaset ön plandaBayram öncesinde üç yabancı mali kuruluşun başiktisatçısı ile görüştüm. Türkiye’yi yakından tanıyan ve izleyen profesyonellerle konuşmak yararlı oluyor. Soruları neleri önemsediklerini gösteriyor.Önceliği bariz şekilde siyasete verdiler. Dış açık, kur, enflasyon, para politikası vs. konjonktüre odaklanmalarını bekliyordum. İkinci planda kaldı. Tartışmanın merkezine yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yerleşti. Analiz ve tahminlerimi not aldılar.Soru aslında basit ve açıktır. Bu seçimler hem Erdoğan ve hem AKP için birden fazla nedenle kritik önem taşıyor. Acaba hükümet seçim başarısı uğruna ekonomide popülist politikalara yönelir mi? Yani bütçe disiplini bozulur mu?Seçmen hangisine duyarlı?Bizim mesleğin zor yanı siyaseti doğru tahminidir. Nedeni maliye politikasıdır. Teknik tahdidi yoktur. Safkan siyasi süreçte, siyasi hesaplarla oluşur. Son dönemde ABD’de yaşanan olaylar yeterli kanıttır.Siyasetçinin önceliği seçilmektir. Kararını popülizmin getirdiği-götürdüğü belirler. Gevşek maliye politikası kamu hizmeti ve büyüme demektir. Oy getirir. Aynı anda kur, faiz ve borsada oynaklık riskidir. Oy götürür. Kolay ödünleşme değildir. Popülizmin ekonomi politiğinin ayrıntıları girecek yerim kalmadı. Aslında çok ilginçtir. Neyse, anahtar soru ile bitirelim. AKP’nin tutmak/ulaşmak istediği ortadaki seçmen hangisine daha duyarlıdır? Cevabı size bırakıyorum.

Devamını Oku

Üçüncü çeyrekte maliye politikası

19 Ekim 2013

Bayram tatili bitiyor. Arada ABD’de siyasi kilitlenme çözüldü. Söylemiştim. Federal hükümet kepenkleri açtı. Faiz ödemesinde aksama riski kalmadı. Bu durumda piyasanın haftaya olumlu başlayacağı kesindir. Bakalım dolar nereye kadar inecek! Talep üzerine balon fıkrasını özetliyorum. İki adam balonla kaybolmuş. Yerde yürüyen birini görmüşler. Balon-yer diyalogu şöyle gelişiyor. B: Neredeyiz? Y: Balonda.B: Sen neredesin? Y: Kör müsün, yerdeyim.B: İktisatçı mısın? Y: Nereden bildin?B: Her söylediğin doğru ama hiç işe yaramıyor! Bütçe çıpası taramıyor Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bayram öncesinde Ocak-Eylül bütçe sonuçlarını ve 2014 bütçesinin çatısını açıkladı. Orta Vadeli Programda iki konuda da genel bilgi vardı. Ayrıntısına görme olanağını bulduk. Küresel konjonktürün yeni aşamasında dış açık ciddi kırılganlık yaratıyor. Buna rağmen mali istikrar korunuyor. Nedeni bütçe disiplinin sürmesidir. Dalgalı denizde maliye politikası ekonominin temel çıpasıdır. Her fırsatta vurguluyorum. Sevgili Burhan Şenatalar, Türkçe “çıpa-çapa” karmaşasına uyardı. İngilizce ‘anchor’, Fransızca ‘ancre’ için sözlükler ‘çapa’, Türk Dil Kurumu ise ‘çıpa’ diyor. 2000 öncesi ilkini kullanıyordum. Sonra ikincisine geçmiştim. Velhasıl benim de kafam karışık... Beklenenden olumlu İlk dokuz aylık bütçe açığı 4.5 milyar TL ile geçen yılın 10 milyar TL altında çıktı. 2013 bütçesi 31 milyar TL açık öngörüyordu. Hükümet 19 milyar TL’de kalmasını bekliyor. Milli gelirin yüzde 1.2’sidir. Kriz sonrasının en iyi performansıdır. Faiz-dışı denge ise üç çeyrekte 39 milyar TL fazla ile geçen yılın 14 milyar TL üstünde geldi. Yıl sonu için bütçeye 19 milyar TL konmuştu. Gerçekleşme 31 milyar TL bekleniyor. Milli gelirin yüzde 2’sidir. Gene kriz sonrasının en iyi performansıdır. İyileşmenin yarısı özelleştirmeden kaynaklanıyor. Bütçenin iki katından fazla gerçekleşti. Gerisini iç talebin canlanması ve TL’nin değer kaybı açıklıyor. Dikkatinizi çekerim. Kur yükselince, vergi hasılatı da artıyor. Bir kenara yazın derim.

Devamını Oku

İktisat Nobel ödülü

16 Ekim 2013

Alfred Nobel’in adını taşıyan ödüller 1901’den bu yana veriliyor. Ama İktisat Ödülü 1968’de İsveç Kraliyet Bankası tarafından tesis edildi. Dünyanın ilk merkez bankasıdır. Mesleğin en prestijli ödülü oldu. Tutarı da yüksektir (1.2 milyon dolar).Bu yıl ödülü üç akademik iktisatçı paylaştı. Konusu: Varlık fiyatlarının oluşumunun anlaşılmasına yaptıkları katkılar. Chicago’dan Eugene Fama ve Lars Hansen ve Yale’den Robert Shiller epey farklı bakış açılarını temsil ediyor.Varlık piyasaları etkin mi?Varlık fiyatları geleneksel iktisat teorisinin zayıf halkasıdır. Teori tüketim malları ile anlatılır. Değerin (fiyatın) nihai belirleyicisi kullanana sağladığı faydadır. Rekabetçi dengenin etkinliği kanıtlanır. El çabukluğu marifet, mantık tüm piyasalara genellenir.Halbuki mali varlıklar doğrudan fayda sağlamaz. Fasulye-nohut tercihi ile devlet tahvili-hisse senedi tercihi farklı karar süreçlerini içerir. İkincisini ilkinden türetmek çok zordur. Karmaşık matematik cambazlıklar bile yetersiz kalır.Varlık piyasaları etkin çalışır mı? Makro iktisadın kritik kutuplaşma nedenidir. Kökten piyasacılar (sağ) “evet” der. Kamu müdahalesine gerek yoktur. Keynes’çiler (sol) “hayır” der. Düzgün çalışması için kamu düzenlemesi şarttır. İkisinin de teorisine güveni tamdır.İktisatçı fıkralarıHansen’i tanımıyorum. Ekonometriden fazla anlamam. Diğer ikisini ilk elden okudum. İki uçta yer alıyorlar. Fama “varlık piyasaları etkindir” hipotezini geliştirdi. Shiller ise varlık piyasalarında akıl-dışı davranışları kanıtladı.Aynı ödülü paylaşmaları ilginçtir. Hoşuma giden bir tweet: “Bugünkü Nobel ödülünden mali piyasaların hem etkin olduğunu hem etkin olmadığını hem de bunun ampirik kanıtlarının olduğunu anlıyoruz!”İktisat böyledir. Hakkımızda bu kadar çok fıkra durduk yerde üretilmiyor. Aklıma “arkadaş sen iktisatçı olmalısın; her söylediğin doğru ama hiç işime yaramıyor” diye biten balon fıkrası geldi. Ateş olmayan yerden duman çıkmazmış...

Devamını Oku

Bayramın ilk günü

14 Ekim 2013

Üç-dört yılda bir Kurban Bayramı’nın ilk gününde yazım çıkıyor. Bu kez bayram hafta içine rastlayınca tatil uzadı. Fırsattan yararlanıp İstanbul dışına giden çok oldu. Bir önceki haftayı seyahatte geçirmiştim. İstanbul’da kaldım.Yazıya oturmadan Birinci Levent’te Köy Çocuklarını Yükseltme Vakfı’na gittim. İlkokulu bitirdiğim binada fakir ve yetenekli köy çocuklarına eğitim desteği veriliyor. Sadece gönüllüler çalışır. Telefonu: (212) 264 00 15.Ölmüşlerimizin anısınaAnnemden öğrendim. Arife günü anneannemin ruhuna vakıfta kurban keserdi. Âdet öyle imiş. Son döneminde vekaleten ben yaptım. Vefatından sonra devam ettim. Arife günü ailenin aramızdan ayrılanlarını ben anıyorum.Hayatımın önemli anlarından biridir. Arife gününü İstanbul’da geçirmeye özen gösteririm. Vakfın yöneticisi Sevim hanımla eski günleri yâd ederiz. Annemi, babamı, ablamı, eniştemi, yeğenimi, velhasıl tüm aileyi yakından tanır.Dört yıl önce yönetmelik değişti. Artık vakıfta kurban kesilmiyor. Kamu düzeni açısından zorunlu olduğuna eminim. Ama benim küçük dünyamı altüst etti. Gelenek-modernlik çatışmasının bireyin hayatında yarattığı depremi ilk elden tattırdı.Yaşlandığımın resmidirSon yıllarda vakfın kapısından içimde bir korku ile giriyorum. Acaba Sevim hanımı yerinde bulacak mıyım? Karşımda görünce rahatlıyorum. Ayrılırken mutlaka helalleşiyoruz. Eminim o da benim için aynı şeyi düşünüyordur.2003’te Kurban Bayramı yazımı şöyle bitirmişim. Geçen yıl da tekrarladım.“İnsan gençken bugünü yaşar. Geçmişe, anılara takılmaz. Daha yapacağı çok şey, tadacağı çok lezzet, gideceği çok yer, yazacağı çok kitap vardır. Sonra bir gün bilinen lezzetleri, gidilen yerleri, yazılmış kitapları konuşmaya başlarsınız. Yaşlandınız demektir. Ne yapalım! Kural böyle.”Okuyucularımın Kurban Bayramı’nı kutlar, sağlık, refah ve huzur dolu günler dilerim.

Devamını Oku

İstanbul’da araç sayıları

12 Ekim 2013

Ağustos cari işlemler açığı 2 milyar dolar çıktı. Ama altın hariç dış açık küçülmeye devam ediyor. Yıllık 50.4 milyar dolara geriledi. Son iki buçuk yılın en düşüğüdür. Temmuz işsizlik oranı ise yüzde 9.3’e tırmandı. Geçen yılın 1 puan üzerindedir. Uyarmıştım.Ayrıntısına girmek istediğim veriler birikiyor. Şimdi de araya uzun bayram tatili girdi. Konjonktür analizi için iyi bir ortam değildir. O nedenle konuları hafifletmeye karar verdim. Bayram sonrasında devam ederim.Trafik kilitleninceGeçen hafta İstanbul trafiği gerçekten kabusa dönüştü. Pazartesi akşamı yarım saatlik yol iki saatten fazla sürdü. Ertesi gün arabayı evde bırakıp metro ile gittim. Galiba bu kış daha sık bu yola başvuracağım. Yeni neslin mizah yeteneği hemen devreye girdi. Sosyal medyada harika komplo teorilerine rastladım.Örnek: Yerel seçim öncesinde trafiği ‘Geziciler’ durduruyor. Biri de Soros’un bu ay satın alıp trafiğe çıkardığı araç sayısını (!) vermişti.Böylece bana Pazar yazısı konusu çıktı. TÜİK araç stoğu ve değişimini her ay yayınlıyor. Temmuz’a kadar geliyor. Son verileri sizlerle paylaşıyorum.Komploya gerek yokTürkiye’de motorlu kara taşıtı sayısı Temmuz sonunda 17.5 milyona ulaştı. 2.6 milyon motosiklet ve 1.5 milyon traktör dahildir. Yıl sonunda 18 milyonu bulur. 2003’de 8.9 milyondu. Yani iki katına çıktı.Temmuz sonunda otomobil sayısı 9.1 milyondur. Araç stoğunun yarıdan fazlasıdır. Hafif ticari araç sayısı ise 2.9 milyondur. Toplamı 12 milyon ediyor. 2003’de 5.7 milyondu. Artış iki kattan da fazladır.Ya İstanbul? Temmuz sonunda araç sayısı 2.1 milyon otomobil ve 0.6 milyon hafif ticari araçtır. Toplamı 2.7 milyon ediyor. 2003’de ise stok 1.1 milyondu. Yani artış iki buçuk katı aşıyor. Velhasıl İstanbul’da trafiğin durması için komploya gerek yoktur.

Devamını Oku