Halka arzların şirketin mutlak değerine göre belli bir iskonto ile yapılması son derece doğal. Yoksa “tam fiyattan” bir satış yapıldığında, ortada bir artış potansiyeli yoksa kim, niye o hisseyi alsın ki?
Türk Telekom’un (TT) halka arzında da bu gerçek göz önüne alınarak belli oranda indirimli satış yapılması normaldir. Bunun yanı sıra özellikle bu tarz büyük kamu özelleştirmelerinde; halka arz fiyatı üzerinden de bireysel yatırımcılara “tatlandırıcı (sweetener)” mahiyetinde iskonto yapılması işin doğal bir parçası.
Verilen iskontolar ve halka arz fiyatının ucuz olması (dünkü Aydın Ayaydın ve hafta sonu Ufuk Korcan’ın haber/yorumlarında detayları yer alıyor) nedeniyle bireysel yatırımcıdan kendileri için ayrılan kısmın 6 katı talep gelmiş durumda. Bu ÖİB için iyi bir haber. Halka arz başarılı olacak demektir.
Benim asıl tartışmak istediğim; TT’nin halka arz fiyatının ucuz ya da pahallı olmasından çok, “zamanlaması”. Bu halka arz, dünya piyasalarında likiditenin daraldığı, daha doğrusu “risk alma iştahının” azaldığı bir dönemde yapılıyor. Küresel piyasalarda yeni risk almak isteyenlerin sayısı azalmışken; böylesine büyük bir halka arzı yapmak istiyorsanız ucuz bir fiyat vermek zorundasınız! Asıl sorulması gereken soru bu halka arzın ne adına “ucuz” bir fiyatın kabul edileceği bir dönemde yapıldığıdır.
2001’den bu yana olduğu gibi bir IMF programı uyguluyor olsaydık ve bu halka arz bu programın bir parçası olsaydı, halka arzın “bu zamanda” yapılması anlaşılabilir bir durumdu. Zira faiz dışı fazlaya (FDF) ağırlık veren IMF programının rayında gitmesi için ucuz fiyatla da olsa satış; “kredibilite kaybı olmaması” için piyasalarda anlayışla karşılanabilirdi.
Oysa ki durum öyle değil. Önümüzdeki 5 yılda değil sıkı para politikası; tam tersine yüzde 4.2’den, 3.5’e indirilen FDF hedefi ile harcamaya dönük yepyeni bir program uygulanacak. Tam da Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerini yüzde 9.3’e revize ettiği ve bu hedefe ulaşmak için bile(!) “kademeli” faiz artışlarına başlayacağını açıkladığının ertesi günü, hükümet sıkı para politikasından harcamaya yönelik “gevşek” para politikasına geçiyor.
Merak ettiğim konu TT’nin küresel koşullardan dolayı “düşük tutulan” fiyatıyla elde edilecek özelleştirme geliri bu harcamalara mı gidecek? Zira duble yol yapımları ve GAP projesi için özelleştirme gelirlerinin kullanılacakmış. TT’de bunun bir parçası olsa gerek.
Hadi diyelim ki tüm bu “koşullardan” dolayı TT bu fiyatlardan halka arz edilecek. Peki gerçekten Türk halkına mı yapılıyor bu arz? Maalesef değil. Yüzde 30’u küçük bireysel yatrımcılara, yüzde 3’ü büyük bireysel ve yüzde 2’si de büyük kurumsal yatırımcılara olmak üzere toplam yüzde 35’lik kısım Türk yatırımcılara satılacak. Kalan yüzde 65’lik kısmı, ki işin “aslan payı” yabancılara ayrılmış durumda.
Denebilir ki yerli yatırımcılara indirim var, yabancılara yok. Yabancılar için; yüzde 25-40 ucuz satılacak bir halka arzda, “toplu” alım yapabilmek adına (borsadan aynı miktarı toplamak için daha fazla ödemek zorunda kalacakları için) yüzde 5’lik bir iskontodan vazgeçmek hiç de önemli değil. ÖİB, TT’nin borsa performansı için yabancılara ağırlık vermiş olabilir. ÖİB’nin asıl sorumluluğu; borsa performansı mı yoksa TT’nin daha iyi bir fiyattan satılması mı?
Yine de bu özelleştirme mutlaka yapılmalıdır! Bu noktadan sonra bu halka arzın iptali, ucuza satılmasından çok daha fazla zarar verecektir. Ancak yapılabilecek tek şey, Türk halkına ayrılan payın en azından yabacılarla “eşitlenmesidir”. Hiç değilse yabancılara ayrılan pay yüzde 50’ye indirilirken, Türk yatırımcılarına; TT’nin gelirini sağlayan ve “faturayı” ödeyenlerin ayrılan payı yüzde 50’ye çıkarılsın.
Hiç değilse düşük olduğu düşünülen bu fiyattan Türk halkı da eşit oranda faydalansın!
Telekom ucuz mu? Pahalı mı?
Haberin Devamı