Dün Başbakan Davutoğlu, Merkez Bankası Başkanı Başçı ile görüştü. Başbakan Yardımcısı Babacan’ın da katıldığı görüşme sonrasında yapılan açıklamada, “Sayın Başbakanımız, New York temaslarını tamamlayıp Ankara’ya dönmesinin hemen ardından Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Vahdettin Ertaş ve Hazine Müsteşar Vekili Cavit Dağdaş’ı Başbakanlık Resmi Konut’a çağırarak ayrı ayrı brifing aldı” denildi.
Anlaşılan Başkan Başçı, haftanın ilk günlerinde İsviçre’de olacak. Merak edilen Cumhurbaşkanı ve Başçı arasındaki görüşme bu hafta içinde gerçekleşebilecek mi? Aslına bakarsanız hafta sonu yapılan toplantılar “yürütme bürokrasisi” açısından doğru olan. Kurmaylarından ve bakanlarından aldığı bilgiler ve uygulanacak olan politikalar konusunda Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’na bilgi vermesi normal işleyişin gereği, aksi yöntemler hem bugün, hem de ileride sorunlar çıkaracaktır.
Görüşmeler yatıştırabilir
Umarım bu görüşmelerin sonrasında piyasalara güven verilecek açıklamalar yapılır; piyasalar yatışır. Ancak yine hafta sonu; Vatan Gazatesi’ndeki haberde de yer aldığı üzere Cumhurbaşka’nın; “Bana diyorlar ki Merkez Bankası’na çok vuruyorsunuz. Çıksın işte çözsün. O çözecek, ben mi çözeceğim. Sakın dolar alarak köşeyi dönerim sanmayın. Duvara çarparsınız” açıklaması “eleştirilerin” devam edeceği endişesini arttırıyor. Aslına bakarsanız Cumhurbaşkanı’nın söyleminde iki nokta dikkat çekici. İlki; neyse ki birileri, Cumhurbaşkanı’na ulaşabilmiş ve yaşanan sorunların “temel kaynağı” konusunda bir şeyler söyleyebilmiş. Bu işin iyi tarafı. İkincisi ve işin kötü tarafı Cumhurbaşkanı’nın onları pek de dinlemeye niyetli olmadığı.
“Çıksın işte çözsün. Çözecek, ben mi çözeceğim” diyerek bürokratları ve bakanları sorun çözülemezse sorumlu tutacağını ima ediyor. Özellikle MB için gerçekten zor bir durum. Bu açmaza Cuma günkü “Merkez nasıl müdahale edebilir ki?” başlıklı yazımda değinmiştim. Tüm bu zorlukların üzerine “dünya gerçekleri” de yeni bir darbe vurdu.
Dış faktörün etkisi
Cuma günü ABD’de açıklanan ve 240 bin kişi artması beklenen Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi 295 bin kişilik bir artış olarak açıklandı. Her ne kadar Ocak verisi 257 binden, 239 bine revize edilse de işsizlik oranının yüzde 5.7’den yüzde 5.5’e revize edilmesi piyasalarda “faiz artışının” öne çekilebileceği endişelerini arttırdı. ABD borsaları yüzde 1’i aşan oranlarda gerilerken Dolar Endeksi (DXY) 97.7 seviyesine yükseldi.
Veri açıklanmadan önce; politika taraftan gelen “uzlaşmacı” söylemlerle birlikte 2.5750 seviyelerine kadar gerileyen dolar/TL kurları, veri sonrasında 2.6475 ile “tarihi rekorunu” yeniledi. 2.6090 seviyesi geçtiğimiz haftanın kapanışı itibariyle önemliydi. Ancak 2.6235’ten gerçekleşen kapanış dolar/TL kurlarında gerilimin bir süre daha devam edeceğini söylüyor.
Yıl başında, bu yıla dair yapmış olduğum “seçimlerden iki ay önce veya iki ay sonra 2.4650 seviyesi görülecek, hızlı geçilirse 2.70 seviyesi resmin içine girecektir” tahminimin gerçekleşmesi ihtimali korkarım her geçen gün artıyor. Buna “engel olabilecek” belki de tek şey içeride “güç birliği ve söz birliği” yapmamızdan geliyor.
Müdahale gelecek mi?
Yukarıda 2.7000 (+/-150 pips) önemli bir direnç. Peki aşağıda? Cuma görülen 2.6476 seviyesini “zirve” kabul edecek olursak, 2.5450 ilk, 2.5225 seviyesi ikinci “düzeltme” seviyesi olacak. Bu seviyelere “mutabık kalınan MB müdahalesi” ile mi geliriz, yoksa 1.0750’yi gördükten sonra “düzeltmeye” başlayan euro/dolar kuru sayesinde mi görürüz, henüz net değil.
Ancak net olan bir şey var: Hafta sonu yine Pazar alışverişindeydim. Muhabbet etmekten keyif aldığım pazarcı esnafından 3-4 tanesi beni görünce ilk sorusu “Dolar ne olacak?” idi. Bu çok da şaşırtıcı değildi, ancak pazara alışverişe gelen ve hiç tanımadığım kişilerden 2-3 tanesinin de aynı soruyu sorması beni şaşırttı.
Türk insanı için “faiz” değil ama “dolar kuru” seviyesi her zaman önemlidir. Parası olsun, olmasın... Onlar için ekonominin nasıl gittiğinin en kolay göstergesi her zaman “dolar kuru” oldu. Dolar/TL kuru düşükse işler yolunda, yükseliyorsa hep akıllara “kriz mi geliyor?” sorusu geliyor. Pazardaki vatandaş doların Fed’den mi, “siyasi salvolardan” mı olduğunu bilmiyor, düşünmüyor. Aslında umurunda da değildir. Sorumlu her zaman ekonomiyi yönetenlerdir diyor ve ona göre karar verir, veriyor. En azından “pazar ahalisi” böyle diyor...
Başta; çalışan, emekçi kadınların ve devamında her konuda emek harcayan tüm kadınların 8 Mart Çalışan Kadınlar Günü kutlu olsun...
Parite nereye doğru gider?
Dışsal faktörlere yapabileceklerimiz sınırlı. Hele ki cari rezerv seviyelerimizle… Hiç değilse eldeki “silahları” daha verimli kullanıp, ev ödevimizi gecikmiş olsak da layıkıyla yapalım. Bürokrasi ve politikacılar arasında yapılacak görüşmelerde bu konu umarım dikkate alınır.
Bu arada dolar/TL kurlarındaki artışın “dışarıdan” kaynaklandığı “masalına” çok fazla kendimizi kaptırmayalım. Sepet kurun 2.4680 seviyesinde olduğu 23 Ocak’ta 94.7 seviyesinde olan Dolar Endeksi, Cuma gününe kadar yüzde 2.85 kadar yükselerek haftayı 97.70 seviyelerinden kapattı. Yaklaşık yüzde 3.2’lik bir artış. Aynı dönemde “Sepet Kur” 2.7360 seviyelerine yükseldi ki bu da yaklaşık yüzde 10.85’lik bir değer kaybına tekabül ediyor. (Sepet Kur olarak baktığımdan dolayı eurodaki değer kaybı hesaplamanın içinde) Bir yanda yüzde 3, diğer yanda yüzde 10… Aradaki farkın “içsel faktörlerden” kaynaklandığını kabul edersek, durumu daha iyi analiz edebiliriz! Hatta bunu kabul ederek başlarsak; “görüşe, görüşe doları düşürebiliriz bile…”