Salı günü yapılan Merkez Bankası’nın Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizleri değiştirilmedi. Yapılan açıklama da bir önceki açıklama ile neredeyse aynı “enflasyonda düşüş temennilerini” içerirken en önemli değişiklik “Son dönemde yaşanan döviz kuru hareketleri çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmeyi geciktirmiştir” kısmı olsa gerek. MB; kur hareketlerinin enflasyon geçişkenliğini uzun süre göz ardı ettikten sonra, kabul ederek kayda geçirmiş oldu.
Seçimin hemen sonrasında, henüz daha hükümet şekillenmemişken, MB’nin bir adım atmıyor olması normal karşılanabilir. Piyasa katılımcıları da herhangi bir değişiklik beklemiyordu. Ancak seçim öncesindeki 8-9 aylık dönem de normal değildi ki. MB siyasi baskı altındaydı. Bir de “Yüksek faiz, yüksek enflasyonun sebebidir” gibi ekonomi literatüründe olmayan bir sava karşı durmaya çalışıyordu.
O dönemde faiz artışının zorluğunu kabul etmesem bile, anlayabiliyordum. Temennilerle düşmesi mümkün olmayan enflasyonun ancak MB’nin sıkı duruşu ile kontrol altına alınabilmesi mümkün iken; bu konudaki “güvercin” tavır seçimden sonra yapılan ilk toplantı da sürdürüldü. Fed’in faiz artışını ertelemeye devam etmesi de MB’nin elini rahatlattı. Ancak bu doğru bir strateji mi?
Önümüzde Fed başta olmak üzere erken seçimin dahi masada olduğu bir dönem var. Bu döneme hazırlık olması açısından; yüzde 7.50’deki politika faizi olan haftalık repoyu değilse bile; yüzde 10.75 olan gecelik borç verme faizini artırabilirdi.
Böylesi bir hamlenin MB’ye sağlayacağı önemli faydalar olacaktı: Kurdaki oynaklık arttığında hareket alanı genişleyecekti. Normal zamanlarda illâki üst banttan vermesi gerekmiyor.
Bağımsızlığı konusunda azalan kredibilitesini geri kazanma konusunda önemli bir adım atmış olurdu.
Hükümetler ne olursa olsun, piyasaların kontrolü bende” diyebilme şansını elde ederdi. Piyasalar da artık sadece hükümeti değil, gerçekten MB’nin neler dediğini daha fazla dikkate alırlardı.
Kredibilitesini artıran bir MB, kriz anlarında “şok faiz artışı” yapmak zorunda kalmayabilirdi.
Aylık banka mevduat faizlerinin yüzde 11’lerde, Takasbank Para Piyasası aylık faizinin yüzde 12.35’lerde olduğu bir ortamda, piyasa ile MB arasındaki “boşluk” da bir nebze olsun kapanmış olurdu.
Tek toplantıyla bunca fırsat kaçmış olamaz diyebilirsiniz. Hatta dolar/TL seçim sonrasında 2.80’lerden 2.66’lara gerilemişken neden bir faiz artışı yapılsın da diyebilirsiniz. Haksız sayılmazsınız. Ancak sorunların biriktiği bir dönemde sert tedbirler almak yerine hazır “barış zamanındayken” bazı önlemleri almak da, “savaş zamanındaki” maliyetleri azaltacağı aşikârdır.
Kaldı ki üst bant artışı, politika faizini değiştirmiyor ki? Sadece haftalık ve gecelik borç verme arasında yapılacak ayarlamalarda MB’nın oyun alanını genişletecek, elindeki silahı daha da güçlendirecek bir adım olurdu.
Böylesi iyi bir fırsatı kaçıran MB, ne zaman bir daha böyle bir fırsatı yakalayabilecek?