Batı bankacılığının “temel direklerinden” biri olan LIBOR’da bir skandal patladı! 2007-2009 yıllarında 20’den fazla banka bu skandala karışmış. 10 para biriminin 1 gecelikten 1 yıla kadar değişen vadelerdeki faiz oranlarının sabitlenmesi sırasında bazı bankaların faiz belirleme sürecinde “danışıklı” hareket ettikleri ortaya çıktı.
LIBOR (London Interbank Offered Rate) Londra’daki bankalararası teklif edilen (faiz) oranı olarak çevrilebilir. Bankalar birbirlerine teklif ettikler faiz oranlarını deklare ederler (kotasyon verirler) ve Londra saatiyle 11:30’da katılan bankaların ortalamasıyla her vadede bir “faiz sabitlemesi” yapılır. Katılımcı bankaların sayısı son yıllarda arttırıldı. Bu sabitleme(ler) 360 trilyon dolarlık para piyasası, kredi ve türev ürünleri için “temel” kabul ediliyor!
Son günlerde ortaya çıkarılan skandala kadar bu sabitlemelerin (fixation) adil bir biçimde yapıldığı varsayılıyordu. Ancak durum hiç de öyle değilmiş. Kotasyon veren bankalar arasında farklı bir “trafik” yaşanıyormuş! Bankalar kendi pozisyonlarına göre, diğer bankaları arayarak verecekleri kotasyonları etkileyebiliyor, değiştirebiliyormuş. Diyelim ki bir bankanın bugün yüklü bir işlemi var ve ucuzdan borçlanmak istiyor. Diğer bankaları arayarak teklif oranlarını düşük tutmalarını “rica ediyor” ve böylelikle o günkü sabitlemenin düşük olmasını sağlıyor. Ertesi gün piyasa “normal” seviyesine döndüğünde de bu işten ekstra kazanç sağlıyor. Ya da tam tersi borç verecekse bu durumda da oranların yükselmesini “rica ediyor” karşılığında da bir “şampanya” vaad ediyormuş!
Bu skandalın ilk kurbanı İngiliz Barclay’s Bank oldu. Amerikan ve İngiliz piyasa düzenleyici kurumlarına 453 milyon dolar ödemeyi kabul ettiler. Önce Yönetim Kurulu Başkanı Marcus Agius, ardından da İngiliz Başbakanı başta olmak üzere siyasi otoritelerin baskısıyla CEO Bob Diamond istifa etti. Diamond’un dünkü parlemento oturumunda ‘İşlemcilerin yaptıklarından, skandal patlayınca haberdar oldum’ demesi onu ne yazık ki kurtaramayacak!
Mesele Barclay’s ile bitecek gibi değil. Reuters’ın haberine göre, Citigroup, UBS ve RBS’in de isimleri bu soruşturma da geçiyor! 20’ye yakın bankanın soruşturulduğu bu skandalda mutlaka “günah keçisi” sayısı artacaktır. Bankacılığının “onurunu” kurtarmak adına devreye giren İngiliz Başbakanı David Cameron’un işi bir parlemento soruşturmasına taşıması da söz konusu.
İşin dramatik boyutu bu mesele piyasalara güven verecek şekilde bir sonuca vardırılmadığı takdirde LIBOR sisteminin güvenilirliği ciddi bir şekilde sarsılacaktır. Bundan böyle sabitleme oranlarının belirlenmesi için mutlaka yeni metodolojiler devreye alınmak zorunda. Belki de “mekanizma” devlet(ler) kontrolüne alınmak zorunda kalacak.
Siyasi otoritelerin finans sektörünü bu denli “başıboş” bırakmasının bir sonucu daha ortaya çıkmış durumda. Mutlaka kamu adına bu mekanizmaların kontrol edilmesi, finans sektörünün bu denli keyfi davranmasının önüne geçilmesi gerekiyor. Bu demek değil ki tüm finans sektörü kamuşlatırılsın. Yapılması gereken uyulması gereken kuralların net bir şekilde ortaya koymak ve bunları sıkı bir şekilde denetlenmek. Son 10-15 yıllık dönemde başta türev ürünler i olmak üzere risklerin net ve sitematik olarak tanımlanması ve tabii ki kimlerin sermayelerine göre ne kadar risk alabileceklerinin ortaya konması gerekiyor.
Aksi takdirde hiç de adil olmayan yöntemlerle çalışan, yatırım yaparak risk alan dürüst kesimden yolsuzluk yapanlara haksız kazanç transferi devam edecek!
Umarım bu skandal ve son finansal kriz bu konuda ciddi adımlar atılmasına katkı sağlar!
LIBOR skandalı
Haberin Devamı