Finansal piyasalar için ‘Aslolan bono piyasasıdır’ diye yazdığımı hatırlayanlar vardır. Sadece bize has bir durum değil bu. Fed’in aldığı ve alacağı kararların en temelden etkilediği finansal enstrümanlar faize ‘bağlı’ enstrümanlardır. ABD hazine bono ve tahvilleri, özel sektör tahvil ve bonoları, mortgage’a dayalı menkul kıymetler ve hatta ‘Junk bond’lar... Bu piyasalardaki faiz oranları; emtia, hisse senetleri gibi tüm diğer finansal piyasalar için en temel parametre olan ‘faiz’in belirlenmesinde esastır.
Bono/tahvil ile hisse senedi arasında bir tercih yaparken bile asıl kriter ‘faizdir’. Faiz getirisi temettü getirisinden yüksek ise bono, tersi bir durumda ise hisse senedi alırsınız! Her ne kadar ‘temettü getirisi’ faizlerin düştüğü son bir-iki yıla kadar bizde çok önemli olmasa da özellikle ABD piyasaları için temel kıstaslardan biridir.
Sağlıklı yatırım kararı için...
Faizin; merkez bankalarının yön göstericiliğinden gayrı; piyasa tarafından serbestçe belirlenebilmesi, piyasaların sağlıklı çalışabilmesi açından elzemdir. Yeterli likiditenin olmadığı piyasalarda faiz oranlarının sağlıklı belirlenebilmesi mümkün olmadığı gibi varsa belirlenen faiz oranının da ‘güvenilir’ olması mümkün değildir. Böylesi piyasalarda sağlıklı yatırım kararları da almak mümkün olamaz. Son haftalarda bizim bono piyasalarımız için bu durumdan söz etmek mümkün. Özel sektör tahvillerin geçtim, en derin piyasa olması gerek devlet iç borçlanma senetlerinin ikincil piyasası doğru dürüst çalışmıyor. Likidite kurumuş durumda! (MB’nın önceki günkü faiz üst bandının 50 baz puan arttırırken Piyasa Yapıcılarının üst bandını arttırmaması atılmış ilk olumlu adım olsa da ne yazık ki yeterli değil!)
Benzer bir durum özel sektör tarafından yurtdışında ihraç edilen yabancı para cinsinden ‘eurobondlar’ için de geçerli. Daha önceden ihraç edilmiş bonoların ikincil elinde likidite ‘kurumuş’ durumda. Bunun bir başka yansımasını Türkiye’nin CDS’lerinde (Kredi Temerrüt Sigortaları) görüyoruz.
Risk primi etkisi var
İçeride gösterge bono bileşik faizleri yüzde 4.61’den 9.40’lara yükselirken, 5 yıllık CDS’ler 115’lerden 230’lara yükselmiş durumda. Bu yükselişlerin ardında sadece Fed etkisi yok, Türkiye’nin ‘risk priminin’ yükselmesinin de etkisi var. Korkarım önümüzdeki dönemde; özellikle de dış politikadan gelebilecek etkenlerle; bu primin daha da arttığını göreceğiz.
Tüm bunlar olurken, Akfen ve PSA’nın ortak girişimi olan Mersin Uluslararası Limanı ‘akıllı bir hamle’ ile 450 milyon dolarlık bir tahvil ihracına gitmiş. 5 yılı ödemesiz, 7 yıl vadeli ve yıllık 5.875 kupon ödemeli, yüzde 5.95 getirili tahvil ihraç eden şirket, bankacılık dışında tahvil ihraç eden bir Türk özel sektör firması olarak önümüzdeki dönem için önemli bir hamle gerçekleştirmiş durumda. Türk şirketlerine ilginin halen daha devam ettiğini göstermesi açısından önemli bu adımı umarım diğer Türk şirketleri de takip ederler.
Gerek cari açığın finansmanı, gerekse de uzun vadeli fonlama açısından bu ve benzeri tahvil ihraçları önemli. Fed’in muhtemel ‘sıkılaştırması’ öncesinde ‘pencere kapanmadan’ bankacılık ve Türk özel sektörünün bu konuya öncelik vermesinde fayda var!
Kuruyan likidite ve bir ‘akıllı hamle’!
Haberin Devamı