Kur yükseliyor, bonoya yine de alım geliyor. Neden?

Haberin Devamı

Geçtiğimiz yıllarda kurlarda bir “gerginlik” oldu mu ilk önce bonoya satış gelirdi. Geçtiğimiz yıla kadar bu böyleydi. Ancak asıl “ayrışmayı” son bir kaç ayda gördük. Kurlar yükselmesin, piyasalarda “kontrollü bir gerginlik” olmasına rağmen bono piyasası bundan çok az etkilendi.

Geçtiğimiz hafta Perşembe günü gösterge bono bileşik faizleri 8.86 ile 8.91’den geçen 50 günlük HO’nun altına indi! Gösterge faiz dün yüzde 8.53’e kadar geriledi. 23 Haziran’da 9.29 bileşik seviyesine kadar çıkan gösterge bonolar için önemli bir geri çekilmeydi. Perşembe günkü hareketin bu denli “hızlı” olması da ayrıca dikkate değer bir gelişmeydi!

Neden böylesi bir bono alımı geldiği bir çok kişinin merakını celb etti. Arkasında bir kaç sebep var: Yabancı yatırım banka raporlarını saymıyorum bile, zira onların bono konusundaki yetkinliklerinden süpheliyim. Ancak MB’nin faizleri olabildiğince uzun süre tutacağına dair piyasa katılımcılarının ikna olmaları önemli bir sebepti. İtalya ile başlayan AB’den kaçıp “Türkiye’ye sığınma” dışında ne oldu da bir anda atak yaşandı derseniz onun da tek bir cevabı yok. Ha keza bu hafta yapılan ihaledeki yeni gösterge kağıdın, eskisi ile çok yakın bileşik faizden satılmasının da...

Bakıldığında kredi büyümesindeki yüzde 25’lik “zımni limit” konusunda birçok Türk bankası “ikna olmuşa” benziyor! Hele ki bankalar birliği başkanının Ziraat Bankası’nın başına geçmesinden sonra bu limitin aşılmaması konusundaki “mutabakat” netleşecektir. Krediler yıl başından bu yana yüzde 16.8 büyümüş durumda. Bundan sonra yüzde 7.2’lik (her ikisi de yıllık bazda) bir “limit” kalmış durumda. Bu da yaklaşık 40-45 milyar TL’ye tekabül ediyor. Hal böyle olunca bankaların bilançolarında büyüyecek yer; bono dışında; pek kalmıyor.

Bu arada bonoların repolanan kısmının toplam menkul kıymetler içindeki payı da artıyor! Bu oran yüzde 40’a ulaşmış durumda. Büyük bankaların ağırlıklı olarak kullandıkları MB, APİ’yi şimdi orta/küçük ölçekli bankalar da kullanmaya başlamışlar. Repo ihalelerine yaklaşık 8 katı talep gelirken, küçük ölçekli bankalar da “oyuna ortak” olmaya başlamışlar!

Bono alımındaki bir başka “motif” de bankaların MB, İMKB, Takasbank v.b. yerlerde teminata verdikleri bonolar için talepleri artmış durumda. Neden derseniz bir yandan repolanan kıymetler artarken, diğer yandan munzam karşılık artışları sonrasında MB’ye kayan “fonlama” bonoların “teminat kullanımı” talebini arttırmış durumda. Diğer bir deyişle bonolar “kıt kaynak” haline gelmiş durumda!

Dikkatinizi çekerim henüz daha bonolardaki bono getirisi ile MB fonlaması arasındaki “pozitif carry”ye değinmiş değilim! 8.80’le bonoyu al, 6.45 bileşik ile haftalık olarak MB’dan fonla... Yüzde 2.35 net marj kazan... Bu zaten vardı! Şimdi değişen, MB fonlamasına bağımlılık artsa da fonlama konusundaki sıkıntı MB’nin likidite limitlerine “takılınıyor” olması. MB tam da “gerektiği” kadar likidite veriyor. Biraz ayağını yorganına göre uzat(a)mamış olan banka varsa kaynak konusunda zorlanabiliyor!

Bu durum bankaların mevduata ‘yüklenmelerini’ beraberinde getiriyor. Ki, bu da mevduat faizlerini yukarı çekiyor. “Yüzde 25’lik kredi genişleme (zımni) limiti” sonrasında bankalar kredi fiyatlamalarını eskisinden farklı olarak bono ya da ‘cross currency swap-CCS’ (Çapraz Döviz Takası) oranlarına göre yapmak yerine ‘marjinal mevduat maliyetine’ göre yapmaya başlamışlar. 5 yıllık CCS oranlarının TL maliyetinin 8.60, aylık mevduat maliyetlerinin yüzde 10.50-10.75 (munzam yükü hariç) seviyelerine yaklaştığı bir dönemde halen daha bono alınıyor olmasının nedenleri ancak yukarıdaki “yan etkiler” olsa gerek!

Önümüzdeki dönemde bu yan etkilerle birlikte bono bileşiklerinin yüzde 8.53’lere (ki cari CCS seviyelerine denk geliyor!) kadar gerilediğini görebiliriz. Sonrasında teknik olarak 8.30 var ki bu seviyeye inilmesi (CCS’ler gerilemedikçe) hayli zor görünüyor!

DİĞER YENİ YAZILAR