Merkez Bankası son PPK kararıyla ‘Ben para politikası olarak üzerime düşeni yaptım şimdi sırada maliye politikası var’ mesajı verdi. Piyasada gözler kritik Temmuz enflasyonuna çevrildi. TCMB’nin haklı olup olmayacağı Cuma günü ortaya çıkacak
Geçtiğimiz hafta Para Politikası Kurulu (PPK); piyasa katılımcılarının 100-125 baz puanlık faiz artışı beklentisine karşın para politikası faizlerini sabit tuttu. Haftalık repo faizi olan yüzde 17.75’i sabit tutan TCMB, “işgören faiz” dediğim piyasa faizlerinin yine gerisinde kaldı. Yüzde 21-22’lerdeki TL swap faizleri (karşılığında dolar verildiğinden dolayı dolar fonlama maliyetini de buna eklemek gerek) yüzde 24-25’lere yükselmiş olan TL kredi faizlerinin hayli gerisinde kalmayı başardı.
Toplantıdan sonra yapılan açıklamada, “Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş kararlılıkla sürdürülecektir. İhtiyaç duyulması halinde ilave parasal sıkılaştırma yapılabilecektir” denmiş. Sıkı duruş nerede? Merkez Bankası daha ne kadar piyasanın gerisinde kalacak? Ya da bu kadar beklenti oluş(turul)muşken sıkılaştırılmayan para politikasında, ilave sıkılaştırılmaya başka ne zaman ihtiyaç duyulacak?
Açıklamada yeni olan önemli bir nokta var. Buna geçmeden önce... Bu toplantı diğerleri ile aynı “sıklette” bir toplantı değildi. Bu toplantı yeni “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” ilk PPK toplantısı idi. Bu toplantıdan çıkacak karar; Merkez Bankası bağımsız mı olacak, yoksa seçimlerden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi Merkez Bankası siyasi otoriteyle “uyumlu” hareket edecekti, bunun anlaşılacağı bir toplantı olacaktı.
Ne demek istedi?
Piyasalar; faizlerin sabit tutulma kararını, bir anlamda Merkez Bankası’nın bağımsızlığına veda olarak algıladı. Diğer yandan; PPK toplantısının hemen öncesinde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yapmış olduğu toplantıların, halkla ilişkiler çabalarının da bir anlamı olmadığını düşünmeye başladı. Dolar/TL kurundaki ve özellikle 10 yıllık tahvil getirilerindeki yükseliş, borsadaki düşüş piyasaların karar tepkisiydi, sert oldu.
Toplantı sonrasındaki açıklamada yer alan ‘...maliye politikasının dengelenme sürecine vereceği katkı’ yeni olandı. Sadece bu yeni “ekten” yola çıkarsak; Merkez Bankası bir anlamda enflasyonla mücadelede faiz artışı ile yapılacak katkının maliye politikaları ile desteklenmesi gerektiğini hatırlatmış diye düşünebiliriz. İyimser bir gözle bakıldığında TCMB’nin ‘Ben para politikası olarak üzerime düşeni yaptım, şimdi sırada maliye politikası var’ dedi diye düşünülebilir.
İletişim eksikliği var
Ancak ne toplantı öncesindeki faiz artacak beklentilerinin yönetilmesinde ne de toplantı sonrasındaki iletişimde bu anlama gelebilecek bir iletişim stratejisi izlenmedi. Merkez Bankası eğer gerçekten böyle düşünüyor idiyse bunu çok daha önceden seslendirmeye, kamuoyu ile paylaşmaya başlamalıydı.
Eğer bu söylem; bürokrasi içinde paylaşılmışsa bile, neden faiz artış beklentilerini önleyici bir iletişim stratejisi izlenmedi? Gerek tek başına karar, gerekse de bu zorlayıcı yorumlar; Merkez’in ya etkisinin azaldığı ya da iletişim stratejisinin bir an evvel gözden geçirilmesi gerektiği izlenimini yarattı. Acil bir “yol planı” yapılmalı ve piyasalar ile daha net, sürprizleri az bir para ve maliye politikası iletişin stratejisi oluşturulmalı.