Önümüzdeki hafta yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından yeni bir faiz indirimi gelecek mi, merakla bekleniyor. Yeni başkanın ilk toplantısındaki 50 baz puanlık indiriminden önce bankalar faiz indirim beklentisiyle iki şey yaptı. İlki mevduat faizlerini ‘önden beslemeli’ olarak düşürmeye başladılar. İkincisi disponibilite için tutmak zorunda oldukları rakamları azalttılar ve bunu düşük faiz dönemine ertelediler.
Bu da Merkez Bankası’nın (TCMB) bankalara sağladığı fonlamanın düşmesine neden oldu. Bu durum ülkeye para girişi olduğu; bu nedenle fonlama ihtiyacının azaldığı gibi gerçeklerle pek de örtüşmeyen yorumları beraberinde getirdi. Nitekim toplam borçlanma bugünlerde 98 milyar TL’ye ulaştı.
Diğer yandan bankacılık sektöründe iki temel sorun var ki bu sorunlar devam ettikçe yeni kredi vermeleri hayli zor olacak. Bunlardan ilki sermaye yeterlilik oranları. 2008 krizinde yüzde 16-17’lerde olan bu oran son aylarda yüzde 12-13’lere kadar geriledi. Yeni sermaye koymak istemeyen bankalar yurt dışında yüzde 8.5-9.0 faizlerle sermaye benzeri dolar cinsinden (Tier II) bono ihraç ediyorlar.
Çapraz para swapları ile elde edebilecekleri TL faizlerinin yüzde 9.5’lere gerilemiş olmasına rağmen yüzde 8.5’lik dolar faizini de ekleyince yüzde 18’lik (ehven sayılabilecek) maliyetle temin edilmiş kaynağı kaçtan kullandıracaklar? Diyelim ki sermaye benzeri bu bono sayesinde bono tutarının 8 katına kadar kredi verebilecekler. Ancak bu kredileri de bir yerlerden fonlayacaklar. Yüzde 8-9 ile Tier II borçlanmış bir banka “normal borçlanmasını” kaçtan yapabilecek? Sonuç olarak bankacılığın yurt dışı “marjinal” fonlama maliyetleri yüksek.
Bankalar isteksiz olacak
Diğer sorun bankacılık sektörünün 10.50’lere gerilemiş olan ortalama sermaye getiri oranı. Aylık TL mevduat faizlerinin yüzde 12.50’lerde; hadi faiz düşüşü sonrasında 12’lerde; olduğu bir ortamda hangi sermayedar bankasına para koyar. Veya yüzde 15-17 faizle parayı mal eden banka kaçtan parayı satacak da sermaye kârlılık oranını artıracak?
Hülasası bankacılık sektörü; TCMB faizleri çok radikal bir şekilde (Yüzde 3-5) indirmedikçe, yeni ve ek kredi vermekte hem zorlanacaklar hem de artan tahsili gecikmiş kredi ve iflas ertelemeler nedeniyle isteksiz davranacaklardır. Tüm bu değerlendirmeler ve yurt dışı borçlanmalardaki zorluklar göz önüne alındığında geriye bir tek kaynak kalıyor: Küredeki diğer merkez bankaları gibi TCMB’nin de bankalara ucuz, düşük faizli kredi vermesi.
İyi de biz bunu 2001 öncesi kamu bankaları eliyle yapıp; milyarlarca dolar görev zararı yazıp, devasa bir bankacılık krizi çıkarıp, ardında tüm ülkeyi modern tarihindeki en büyük ekonomik krize sokmamış mıydık?
Sadece faiz indiriminin çözüm olmadığını, yapılması gereken çok daha farklı şeyler, atılması gereken çok daha farklı adımlar olduğunu anlamamız gerekiyor. Faiz; ekonomideki parametrelerden sadece biri. En önemlisi gibi görünse de değil
Yapmamız gerekenleri yapmayıp, tüm yükü faize yükleyemeyiz.