Geçtiğimiz hafta iki-üç gün iş için yurt dışındaydım. Hepimizi çokça üzen ölüm haberlerinin arasında finansal piyasalar ve ekonomideki gelişmeleri de izlemeye gayret ettim. Bunların arasında iki haber dikkatimi çekti: İlki BİST Yönetim Kurulu Başkanı Talat Ulussever’in “İslami finans” yerine “İslam finansı” kavramı ile buna uygun bir borsa talebi ve diğeri de İTO Başkanı İbrahim Çağlar’ın “Merkez 2.70 liradan dolar satsın” talebiydi.
İlkine bir başka yazıya bıraktım. İkinci talebe kafam takıldı. Habertürk’ün haberine göre Çağlar konuşmasında “… Birçok işadamı hesabını 2.50’ye göre yaptı. Bugün ise dolar 3 TL’yi aşmış durumda. Sırf aradaki bu kur farkı yüzünden özel sektörün borcu 17.5 milyar TL kadar arttı. Bu sıkıntıyı aşabilmek için Merkez Bankamızı ve hükümetimizi iş dünyasıyla el ele vermeye davet ediyorum. Bu 17.5 milyar TL zararın karşılanmasında bize destek verin. Kısa vadeli döviz borcu olan işadamına devlet 2.70’den döviz satışı gerçekleştirsin” demiş. Devamında da söz konusu desteğin kamuya yaklaşık maliyetinin 3.5 milyar dolar olacağına (17.5 milyar TL 5 milyar dolardan fazla!), bu rakamın da neredeyse Merkez Bankası’nın 1 yıllık kârına eşit olduğuna; bu kârın bu yıl da Hazine’ye devredilmek yerine “üretim çarklarının dönmesi” için kullanılmasını önermiş.
Kâr ettiğinde paylaşıyor mu?
Anlamadığım birkaç nokta var: İlki, özel sektör zarar ettiğinde bunun tazmini için kamuya gidiyor da ekstra kâr ettiğinde bunu kamuyla paylaşıyor mu? (vergi meselesi zorunluluk olduğundan tartışma dışı!) Diğer nokta, işini doğru yöneten, kur riskini dengeleyen (hedge eden) veya bunu başaramayacağı veya bu riski almak istemediği için TL ile borçlananların günahı ne?
Bireyler döviz kredisi ile borçlanırken, her kur zıplaması sonrasında “dövizzedeler” ortaya çıkardı. Neyse ki hükümetin aldığı “yasak” kararından sonra bu dertten kurtulduk derken, şimdi de “işini bilmeyen” şirketler çıktı “dövizzede” olarak. Risklerini doğru değerlendirmeyen, ayağını yorganına göre uzatmayan veya TL faizine göre daha avantajlı olduğunu düşündüğü için “kur riskini” alan “spekülatör” şirketlerin, kurlar “zıplayınca” ortaya çıkan zararlarını neden “kamu” üstlensin?
Eğer üstelenecekse, dolar/TL kuru 3.02’ye çıkmışken, birey olarak bana da Merkez Bankası 2.70’den dolar satsın. Benim neyim eksik? Ben de kendimi istihdam ediyorum! (Alırım 2.70’den, satarım 3.04’ten… Aradaki kârla “kendimi” daha uzun süre istihdam ederim! Fena mı?)
Eski alışkanlıklardan
Küresel rekabetle baş etmek yerine, devlete sırtını dayamış bir üretim modeli, doğal olarak kur riskini yönetmek yerine devlete yıkmak istemesi eski alışkanlıklardan olsa gerek! Bunu değiştirmek için yıllardır çaba sarf ediliyor. Ancak anlaşılan bu konuda bir arpa boyu yol kat edil(e)memiş. Yine devlet bizi kurtarsın!
Bu mantığı değiştir(e)mediğimiz sürece küresel rekabette ol(a)mayız! Küresel rekabette ol(a)madığımız sürece de ne sağlıklı bir ekonomimiz, ne dünya ile rekabet edebilir şirketlerimiz ve hatta ne de gelişmiş ülkeler düzeyinde kaliteli bir eğitim sistemimiz olabilir!