Euro cephesinde bir dalgalanma yaşanmazsa bu hafta dolar/TL’de bir gevşeme görebiliriz. Borsa İstanbul yaşanan gelişmelere rağmen kendi havasında gidiyor.
Vahşi Batı’da kullanılan bir özdeyiş; “Önce vur, sonra sorarsın- Shoot first and then ask” deyimi, son haftalarda bizim piyasalarımız için de geçerliydi. Geçtiğimiz hafta içinde yaşanan oynaklık sırasında dolar/TL kuru 3.8433’e kadar yükselip, 30 Ocak 2017’den bu yana en yüksek seviyesine ulaşırken, “Sepet Kur” 4.1599 ile tarihi zirvesini gördü.
Kurun bu hareketinde bir çok sebep öne sürülebilir. İç/dış politika ile ilgili olarak; ABD’nin başlattığı “vize gerilimi” ile başlayan yükseliş, 27 Kasım’da başlayacak Rıza Zerrab davasına bağlı olarak Türk bankalarına ABD tarafından ceza uygulanacağı dedikodusu, NATO Askeri Komitesi Başkanı Orgeneral Petr Pavel’in S400 füzelerinin alımı konusundaki, “Egemenlik ilkesi, savunma teçhizatının ediniminde açıkça görülüyor ancak ülkeler bu kararları vermede bağımsız oldukları gibi kararlarının sonuçlarıyla yüzleşmede de bağımsızlar” şeklindeki açıklaması, Alman kalkınma ve ticari bankalarının, Türkiye’ye sağladıkları finansman imkanlarını kısmaları konusundaki “yönlendirici” hareketleri, Macron’un “Türkiye ile ilişkileri durdurmama, kesin ve sert bir diyaloğun içinde olunması gerektiği konusunda anlaştık” şeklindeki açıklamaları önemliydi.
Bir de buna
- ABD’deki tahvil getirilerinin yükselmesi,
- Trump’ın yeni vergi paketi konusunda istediğini tam olmasa da kısmen elde edeceği beklentisi,
-Yüzde 3 olarak açıklanan ve yüzde 2.6 beklenen 3. çeyrek ABD büyüme rakamları sonrasında Aralık ayında Fed’in faiz artış ihtimalinin yükselmesi,
- Katalonya’nın bağımsızlığını ilan etmesi, buna karşın merkezi hükümetin yeni bir seçim takvimi açıklaması eklenince, bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke para birimlerinin değer kaybetmesi neredeyse kaçınılmaz oldu. Hindistan dışında geçtiğimiz hafta politika faizlerinde indirime giden Rusya ve Brezilya, ‘gevşek bütçe’ nedeniyle küresel yatırımcıların “cezalandırdığı” Güney Afrika da bu rüzgardan paylarına düşeni aldılar. Ancak bizim iç/dış politik sebeplerden kaynaklanan ayrışmamız, diğerlerine oranla daha “negatif” oldu.
Dolarda kritik seviye ne?
GEÇTİĞİMİZ hafta içinde 3.8430’lara kadar yükselen dolar/TL paritesi, haftayı 3.7940’lı seviyelerden kapattı. Haftanın sonunda Bakan Zeybekci kurlarla ilgili yaptığı açıklamada; “Ancak kurla ilgili haberlerin yarısı da dünyadaki hareketle ilişkili. Aşırı değerli dolar ABD ekonomisi için iyi ve sürdürülebilir değil; kendimize ve ülkemize güveniyoruz, bununla ilgili endişemiz yok. Kurdaki durum aşılacak, görecekler; Pazartesi-Salı bunlar geçmiş olacak” demiş. Her ne kadar dayandığı temeller tam olarak doğru olmasa da euro cephesinde Mueller tarafından bir tutuklama dalgası yaşanmazsa dolar/TL kurunda bir gevşeme/düzeltme görülebilir. 11 Eylül günü 3.3888 seviyesinden başlayan ve sadece 34 işgününde yüzde 13.4’lük bir yükseliş ile 3.8433 seviyesine yükselen dolar/TL kurunun; böylesi bir düzeltme sırasında; ilk aşamada 3.7360 seviyelerini, ardından 3.6725-3.6842 arasındaki boşluğu kapatacak bir hareketi ortaya koyması ihtimali hayli yüksek. 10 yıllık tahvil getirileri de bunu destekliyor mu derseniz, evet destekliyor.
Euronun kaderi savcıya bağlı!
Bu haftanın sürprizlerinden biri olmaya aday. Trump’ın seçim döneminde Rusya ile ilişkilerini sorgulayan FBI’ın eski Başkanı, bağımsız savcı Robert Mueller’in soruşturmada belli bir aşamaya geldiği ve bazı tutuklamaların olabileceği konuşuluyor. Geçen hafta ECB’nin yapmış olduğu para politikası toplantısı sonrasında açıklamalarda bulunan Draghi’nin şahin mi, güvercin mi olduğuna piyasa buna tam olarak karar verebilmiş değil.
ECB, Ocak 2018’den itibaren desteği 60 milyar euro seviyesinden 30 milyar euroya düşürecek, Eylül 2018’e kadar da böyle sürecek. Sonrasında bir faiz artışı gelecek mi sorusu için henüz erken ancak bu konudaki beklentinin henüz daha güçlü olmaması, euronun dolar karşısında değer kaybetmesine neden oldu. Teknik analiz açısından bakıldığında; 1.1660-80 bölgesi önemli bir “destek” seviyesi idi! Bu seviye aşağı kırıldı ve kapanışlar hem günlük, hem de haftalık bazda bu seviyenin oldukça altında, 1.1608 seviyesinden gerçekleşti. Böylesi bir kapanış, bu hafta içinde 1.1415-30 bandının test edilmesi olasılığını önemli ölçüde artırıyor.
Ancak Mueller tarafından bazı tutuklamalar gelecek olursa bu hareket bir süreliğine (bence ila nihayet olacak) ertelenebilecek. ABD’den gelecek tutuklama haberleri doların hızla zayıflamasına (DXY-Dolar endeksinin düşmesine), euronun değer kazanmasına neden olabilecek. Eğer böylesi bir hareket olursa yeniden 1.1845’lere doğru bir hareketi görebiliriz. Bu seviye aşılmadığı sürece, doların yeniden değer kazanacağı günlere geri dönüş yapılabilir.
BIST kendi havasında
Dolar/TL kuru 34 iş gününde yüzde 13.4 değer kaybederken, aynı süre içinde 10 yıllık tahvil getirilerinin yüzde 10.55’lerden 12.25’lere (Yüzde 16.1’lik bir yükseliş) yükseldiği bir ortamda BIST 100 endeksi hemen hemen hiç değer kaybetmedi. (9 Ekim’deki dibinden çok hızlı bir geri dönüş sağlayarak)
TL bazındaki “nominal” BIST 100 endeksine bakan birisi bu süre içinde Türkiye’de hiç bir olumsuzluk yaşanmadığını düşünebilir. Ancak aynı endekse dolar bazında bakıldığında yaklaşık yüzde 11’e yaklaşan bir değer kaybı olduğu görülecektir. “Nominal endeks” her ne kadar değişmiyor “görünse de” dolar bazında önemli bir geri çekilme yaşandı. Nominal endeks bazında dahi bakıldığında; 10 yıllık tahvil getirileri baz alınarak yapılacak bir hesaplama, şirket değerlerinde önemli oranda aşağı yönde revizyonların yapılmasını gerektirecektir. Şimdilik piyasa katılımcıları bu gerçeği göz ardı etmeyi, 10 yıllık tahvil getirilerindeki yükselişin göz ardı edilebileceğini düşünüyorlar.
Ancak bu yükselişin kalıcı olduğunun “hissedilmesi” durumunda BIST 100 endeksinde daha önce yazmış olduğum ilk aşamada 106.600 ve ardında da 104 binli ve 101 binli seviyelerin test edilme olasılığı artacaktır.
10 yıllık tahvil getirileri tarihi zirvede
Hazine’nin ihtiyacının 2/3’ü kadar daha fazla borç “çevirdiği”, kasasında 30 milyar TL’ye yakın fazla verecek denli “hızlı ve fazla” borçlandığı bir ortamda kamu tahvil getirileri ister istemez hızlı yükseldi. Gösterge faiz niteliğindeki 2 yıllık tahvil getirileri Cuma günü yüzde 12.98 ile Haziran 2009 yılından bu yana en yüksek seviyesini test ederken, 10 yıllık devlet tahvili getirilerimiz; 10 yıllık tahvilleri ihraç etmeye başladığımız Temmuz 2012’den bu yana ilk kez yüzde 12.25 bileşik seviyesine yükseldi. Haftayı/günü yine tarihi kapanış zirvesi olan yüzde 11.95 seviyesinden gerçekleştirdi. Tahvil getirileri; PPK toplantısından kararlı/anlamlı bir politik adım gelmemesi ve yukarıda saymış olduğum sebeplerin de bir araya gelmesiyle çıktı. 10 yıllıklar için yüzde 12 bileşik seviyesi önemliydi. Bu seviyenin üzerine çıkılmasına rağmen kapanışın bunun altında kalması, önümüzdeki günler için bir parça “düzeltme” umudunu bünyesinde barındırıyor. ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin Cuma günü 2.42’deki kritik seviyesini aşıp 2.4796’ya yükselmesi, ardından da kapanışı 2.4130’dan yapması piyasalarımızda da düzeltme rüzgarı estirebilir. Ancak bu esintinin Bakan Zeybekci’nin zamanlaması ile örtüşebileceği, kimseyi yanıltmasın. Bu hareket herhangi bir şey yapmadığımız halde yaşanacak olmasının çok farklı anlamları olacağı unutulmamalı.