Geçen yıl bu günlerde 2010 yılına ilişkin beklentilerimi yazdım. Yıl boyunca bazı tahminlerimde yanıldım. Ancak İMKB ve dolarda verdiğim hedefler ufak sapmalar da olsa gerçekleşti. Her şey yolunda giderse İMKB’nin 71 bin puanı görebileceğini ifade ettim, endeks yıl içinde 71.776 puana kadar çıktı. Dolardaki 1.4650-1.6350 TL bandı beklentimin üst sınırı tuttu, dolar 1.6290 TL’yi gördü
Olmazsa olmaz... Her sene bir sonraki sene için tahminlerde bulunuyorum, bulunuyoruz. Pek az kişi bu tahminleri ile ilgili bir muhasebe yapıyor. Son 5 yılda olduğu gibi bu sene sonunda da 2010 yılı başında yapmış olduğum tahminlerin muhasebesini sizlerle paylaşıyorum.
Bilgilerinize...
- 2010 Volatilite Yılı Olacak! Bu yıl herkes diken üstünde oturacak.
Kimseye rahat yok. Uzun vadeli bir pozisyon alayım, bunu uzun süre koruyayım diyenler hop oturup, hop kalkacaklar. (Yurtdışı belki ama yurt içindeki volatilite, benim beklediğimden daha düşük gerçekleşti!)
- Temel varsayımım; 2009’da bedava para ve sorunların halı altına süpürülmesi ile yaşanan bahar havasının 2010’un ilk bölümünde bir şekilde düzeltileceği, sonrasında daha mutedil bir yükseliş yaşanacağıdır. (Dürüstlüğe dönülecek, hile yapılmayacak diye düşünüyordum. Nafile, Bedava Para Paketi II - BPP II) geldi. Düzeltmeye zaman kalmadı.)
- Sırf baz etkisinden dolayı önümüzdeki yıl, bir çok ekonomi pozitif büyüme rakamları üretecek. Her ne kadar bir çoğu kriz öncesi 5 yıllık ortalamalarından geride kalacak olsa da beklentilerin pozitife dönmesi açısından olumlu algılanacaktır. (Aynen gerçekleşen bu oldu!)
- AB ile ABD arasında krizin çözümü konusundaki felsefi tartışmanın bu yıl sonuçlanmasını beklemek hayal olur. Çözül(e)medi... AB daha sıkı kontrol edilen bir mali sistem önerirken, ABD bunun yaratıcılığı kısıtladığını iddia ediyor. ABD’nin tercihi aslında Wall Street’in tercihi. Bu tercihe bağlı olarak Fed başta olmak üzere, tüm merkez bankaları piyasadan likidite çekme işini ağırdan alacaktır. Ağırdan alma ne demek... Finans dünyasının; “krizin tekrarının maliyeti çok daha yüksek olacağından, iyisi mi bol likiditeye ve teşviklere devam şantajı” korkarım bu yılda da sürecek. (Şantaj o kadar başarılı oldu ki II. BPP geldi!)
- Global enflasyon endişeleri korkulduğu kadar kısa zamanda gündeme gelmeyecek. (Deflasyon endişesi aşılamadı ki sıra enflasyona gelebilsin.)
- Likiditenin devamının koşulu ABD’nin boçlanmaya devam edebilmesine bağlı. Bu nedenle ABD’ye borç verme konusunda en ufak bir tereddüt oluşması durumunda sorun çıkacaktır. Bu sorun 2010’da değil ancak daha sonrasında gündeme gelebilecek.
Lehman kadar olmasa da özellikle gelişmiş ülkelerin finans sektöründen gelebilecek “sürpriz bir batış” haberi yapılan her şeyi berbat edebilir. (ABD’de neredeyse her gün el konulan 2-3 küçük ölçekli bankayı saymazsak, neyse ki gelmedi!) Hele ki iflâs benzeri bir haber Dubai gibi küçük olmayan bir ülkeden gelecek olur ise şok daha büyük olabilir. Bu konuda İngiltere’nin adını bu yıl sıkça duyuyor olabiliriz. (İngiltere 44 yaşındaki Başbakan’la beraber “sutre” gerisine iyi saklandı, önde PIIGS’i sürdü...) Bunun olmaması için şantajın bir parçası olarak; varlık fiyatlarına konstantre olmuş merkez bankaları(!) başta olmak üzere “karar verenler” herşeyi yapacaklardır. (II. BPP herşeyi açıklamıyor mu?)
- Küresel ekonomide 2010 yılının büyümenin yaşandığı, pozitif bir yıl olması beklentisine karşın; tüm dünyada reel ekonomiden ayrışan finansal piyasalarda, yılın ilk çeyreği/yarısında önemli bir düzeltme olması gerektiğini düşünüyorum. (Gerçekleşmedi böylesi bir düzeltme!) Reel ekonomiler, bedava parayla beslenen finansal piyasalara bir türlü yetişemediler, çok gerisinde kaldılar. Bu düzeltme; ikinci V’si birincisine oranla daha kısa olan bir W (aksak W) şeklini andırabilir. (Bu da gerçekleşmedi!) Bu olmadığı takdirde “halının altının” çok kalabalıklaşma ihtimali yüksek. Gün gelir halı, altındakileri gizleyemez hale gelebilir. (Gerçekleşmeyen ilk iki tahmin halının altının kalabalıklaşmasıyla sonuçlanacak. Aksi takdirde ABD’deki konut fiyatları düşlmeye devam etmezdi. Değil mi?)
- Adına “Aksak W” denmese bile önümüzdeki yıl boyunca kısa süreler içinde yüzde 25 aşağı, yüzde 15 yukarı salınan finansal piyasalar göreceğiz. Zira bir yandan büyümenin kanıtları aranacak, diğer yandan bir türlü düşürülemeyen küresel işsizlik, yükselemeyen konut fiyatlarıyla uğraşacağız. (Gelişmiş ülkelerde ne işsizlik, ne de konut fiyatları düzelebildi!)
- Büyümenin başlaması konusunda ABD, AB’ye oranla “teknik olarak” daha şanslı görünüyor. AB; İngiltere ve Doğu Avrupa’dan sonra son olarak Yunanistan’la uğraşırken (TAM İSABET); ABD sorunlarını en azından yüzeyde de olsa çözmüş görünecek. (Evet, ABD daha çabuk toparlanıyor, 2011’de fark daha da açılacak!) Bu durumda faiz artışında da ABD başı çekecektir. (Faiz artışı mı? Ne demişim be ya?) 2009’da hemen herşey doların aleyhine iken bile 1.60’taki bir önceki zirvesine çıkamayan euro, bu yıl dolar karşısında önemli ölçüde gerileyecek. Bu yıl doların yılı olacak. 2009’da doların zaafiyetinden faydalanan euro, bu yıl doların toparlanmasıyla 1.30’ların bile altına inebilir. (İndi! Dahası var... azzzz sonra...)
- Doların değer kazanması durumunda; 2009’da yıldızı parlayan altının ve doların rezerv para olma özelliğini kaybettiğini 2010’da daha az konuşur olacağız. (Doların rezerv özelliğini konuşmayı tamamen bıraktık, ama altın göz önündeydi, gümüş altını sürklâse etti.) Yeni rezerv para birimi oluşturma tartışmaları da 2011’e kalabilir. (Hatta 2013-15’e falan kaldı!)
- Başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin AB ve ABD’nin yaratacağı boşluğu doldurması bence zor . Arada ciddi bir “sıklet” farkı var. Yine de gelişmekte olan ülkeler kıvraklıkları ve kriz tecrübeleri sayesinde daha hızlı toparlanacaklardır. Ülkeler arasında krizden çıkma ve büyüme konusunda ciddi farklar olacaktır. (Tam da böyle olmadı mı?) Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in oluşturduğu BRIC tanımından Rusya çıkabilir; yerine Türkiye, G.Kore veya Meksika dahil edilebilir. (Rusya kaldı, son dakikada Güney Afrika dahil oldu.)
- Türkiye olarak biz kriz tecrübesi, sağlam bankacılık ve düşük borçluluk sebebiyle “şanslı” görülenlerden biri olsak da en büyük ihracat pazarımız AB’deki büyüme konusundaki sorıunlar bizi mutlaka olumsuz etkileyecektir. (Evet, ama şansımız daha fazla yardımcı oldu.)
- İşsizlik tüm dünyada “öncü göstergelerden” biri olacaktır. Bu konudaki veriler gecikmeli toplanıyor olsa da, büyümenin ve talebin sürdürülebilirliği açısından işsizlik verileri daha yakından izleniyor olacak. (Küresel işsizlik konusunda umut bir başka bahara kaldı.)
Dünya için bir kaç nokta tahmin:
- Euro/dolar paritesinde 1.4150 ilk ara hedef ki 2009 yılı içinde bile görülebilir. Ardından 1.3650 seviyesi yılın ilk yarısında görülebilir. Bu hareketin ardında yılın ilk yarısında gelebilecek sert bir düzeltme hareketi nedeniyle pozisyon kapanması olur ise doların euro karşısında 1.2850’ye kadar değer kazandığını bile görebiliriz. Sürpriz dip seviye 1.2450 olabilir. (1.435-1.45 bandında yapılan bu tahminde 1.1850’yi bulamadım ama 1.2450 her halükârda cepteydi...) 1.5250’nin üzerinde ardışık iki-üç haftalık bir kapanış (böyle bir şey olmadı, 1.4289 ile sınırlı kalındı!) tüm bu senaryoyu çöpe atar ki o zamanda büyük olasılıkla küresel piyasalarda “ikinci dip vs.” gibi konuları tartışıyor oluruz.
- ABD’nin yüksek stokları, reel ekonomi tarafında pozitif gelişmelerin gecikmesi ve finansal piyasalardaki düzeltme gibi sebeplerle birlikte yılın ilk yarısında ham petrol fiyatlarında 65 dolar seviyelerine doğru bir gerileme yaşanabilir. Yılın ikinci yarısından sonra ise 80-90 dolar bandını konuşuyor olabiliriz. (ABD ham petrolü 20 Mayıs’ta 64.62, yılsonuna 91.86...)
Gelelim Türkiye’ye...
- Küresel ekonomi ve likidite koşullarındaki olumluluk bizi de pozitif etkileyecektir. Ancak en büyük ihracat bölgemiz olan AB Bölgesi’nde uzak doğulu rakiplere pazar payı kaybediyor olmamız, euronun değer kaybetmesi ise olumsuz yansıyacaktır. Euro Bölgesi’ne ihracat yapanların, 2010 yılında kur risklerini daha dikkatli yönetmeleri gerekecek. (Yorumsuz...)
- Kamu maliyesinde 2009’dan kalan sorunlar ve buna bağlı olarak borçlanmanın artmış olması, reel sektör ile devlet arasındaki fon paylaşım meselesini gündeme getirecektir. Ek bir kaynak, yeni doğrudan yatırım gelmediği takdirde; ki bu ihtimaller 2009’dan daha da iyi olmayacaktır; TL faizlerinin genel seviyesinin 2009 kapanışına göre 200-400 baz puan yükselmesi kaçınılmaz olacaktır. (En büyük ıska! Devlet, özel sektöre “üleş” olmadı, Merkez Bankası yıl sonuna doğru değil arttırmak, faiz indirdi!)
- Yine de önümüzdeki yıl özel sektör tahvillerinin, yeniden piyasalara döndüğü bir yıl olacak. Bu tahviller, tasarruf sahipleri ve yatırımcılar için yeni bir alternatif olacaktır. (Özel sektör tahvilleri başladı, 2011 daha önemli bir yıl olacağa benziyor.)
- Yılın ilk yarısında “ikinci dip” tarzı sert bir düşüş olmadığı takdirde 2010’da yeni bir IMF anlaşması yapılmayacaktır. (İsabet!) Bu da 2010 yılında “çıpa” ihtiyacını arttıracaktır. Çıpa ihtiyacı ile OVP gündeme geldi, ancak kadük oldu!
- Türkiye için 2010’daki asıl sorun ekonomik olmaktan çok politik olabilir. 3 açılımın aynı anda devreye alınmış olması, bunlardan Kürt açılımının Habur’a takılması, Ermeni açılımının Nisan ayına kadar Meclis’ten geçmesi siyasi gerilimi arttıracaktır. (İnişli çıkışlı halen daha bunların etkilerini hissediyoruz.)
- Burada yaşanabilecek sorunlar 2010 yılında bir erken seçim ihtimalini arttırabilir. Üstelik bu artış meclis aritmetiğinden değil, ekonomik sorunlar ve de işsizlikten bunalan “sokaktan” bile kaynaklanabilir. Normal tarihi Temmuz 2011 olan seçimin erken alınması durumunda, sonbaharda Türkiye yeni bir genel seçim yaşayabilir. Böylesi bir seçim sürecine girilir ise bunun ekonomiye ve piyasalara etkisi olumsuz olacaktır. Seçim süreci sadece bize has bir süreç de değil. Önümüzdeki iki yıl içinde 47 gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede seçim varmış. (İkinci büyük isabetsizlik! Değil erken seçimi konuşmak, yaz meltemi misali kısa bir süre esip geçti erken seçim rüzgarı...)
- Ancak bizdeki seçimin ABD’nin Kuzey Irak’tan çekilmeye başladığı, İran’ın nükleer konusunda Batı ile çatışmasının arttığı bir döneme denk gelmesi ayrı bir öneme sahip. (Teferruat!)
Türkiye’ye dair bazı nokta tahminler:
- İMKB’de bu yıl içinde 41.000-42.500 seviyelerine kadar bir düzeltme olmasının “yerinde olacağını” (böylelikle “geride kalmış boşluklar” da kapanacak), seçim ihtimalinin artması durumunda ise 35.000 seviyelerinin görülmesinin muhtemel olduğunu düşünüyorum. (Seçim ihtimali ortadan kalkınca ne 41 ne 35 binler görüldü!)
- Yok her şey yolunda gider; seçimler normal zamanında yapılır, Kuzey Irak’ta ABD ve Kürt yönetimiyle bir “işbirliği anlaşması” imzalanır, Ermenistan açılımında sorun çıkmaz, AB ile bütün “fasıllar” açılır (bunların hepsi olmadı ama onların bile yerine geçebilecek II.BPP geldi) o zaman da değil 58.000, 71.000 bile az gelir... (En yüksek 71.776 görüldü. 776 puanlık bir ifrat!)
- Her senenin olmazsa olmazı... Dolar/TL kurlarında 1.4650-1.6350 bandında bir hareket görebiliriz. (Alt bandı ıskalamışım: 1.3875’e kadar inildi, ancak yukarıda 1.6290’a kadar çıkıldı ki aradaki fark sadece 0.0060. Eh bu kadar kusur kadı kızında bile olur!) Bu bandın dışına çıkılmış olması piyasadaki risklerin arttığı anlamına gelecektir. (Aşağı yönlü riskler artınca MB faizleri indirdi!) 2010 yılının 1.5850 seviyesinde kapanması da nokta tahminim. (Bugün 1.5550 seviyelerindeyiz. Tam bir yıl öncesinden yaptığım “nokta tahmin” hepi topu 0.03 yani 3 kuruş şaşmış durumda!)
Herkese çok ama çok sağlıklı, başarılı, keyifli bir yeni yıl diliyorum.
Not: Milli piyango bana çıkacak, 1 Ocak’ta boşu boşuna biletleri kontrol etmekle vakit kaybetmeyim derim.
Sevgilerimle,
2010 muhasebem!
Haberin Devamı