Perşembe günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplanacak ve faizleri indirecek. Piyasa beklentisi 25-50 baz puan arasında değişiyor. Gelişmiş ülke merkez bankaları faizlerde inebilecekleri en düşük yerlere ya geldiler (ABD), ya da en fazla fazla 100 baz puanlık yerleri kaldı (AB). Gelişmekte olan ülkelerin de büyük çoğunluğu faizlerde önemli indirimler yaptılar.
Nominal olarak inebilecekleri, yerleri var gibi görünse de, enflasyona bakıldığında fazla da bir yerleri kalmamış gibi. Onlar için de sona yaklaşıldı.
Vakit kaybedilmesin!
Güney Afrika, Yeni Zelanda faiz indirimlerinin sonuna gelmişken; Güney Kore faiz artırımını bile konuşmaya başlamış durumda. Bizim Merkez Bankamız için de geçtiğimi ayki toplantıdaki indirimin son olacağı tahmin ediliyordu. Ancak PPK’nın Mayıs ayındaki; tahminlerin üzerinde gelen 50 baz puanlık indirimin yapıldığı toplantı sonrasında yapılan açıklamalar “indirim sezonunun” kapanmadığını ortaya koydu. Ard arda açıklanan tarihi düşük işsizlik, kapasite kullanımı, sanayi üretimi ve nihayetinde “küçülme” rakamları Merkez Bankası’nı ve PPK’yı ürkütmüş olsa gerek. Beklentilerin aksine indirime devam edeceklerini açıkladılar.
Madem Merkez Bankası faizleri indirmeye devam edecek, 25-50 baz puanlarla hiç vakit kaybedilmesin. Doğrudan 100 baz puanlık bir indirim yapılsın!
Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin ardındaki temel beklenti, bankaların düşen faiz ortamında daha fazla kredi vermeleri, üretime destek olmaları. Peki bugüne kadar yapılan indirimler yeni kredi açılması konusunda herhangi bir fayda sağlamış mı? Korkarım hayır! Yapılan indirimler, bankaların bono portföylerini daha ucuza fonlamalarından ve de Hazine’nin artan borçlanmasını daha ucuza yapmasını sağlamaktan öte bir işe yaramıyor.
Bankalar bir yandan; Merkez Bankası’ndan “kaptıkları tüyo” ile Hazine’ye cari faizlerden borç veriyorlar, düşen (düşecek) “merkez fonlamasından” para kazanıyorlar. Diğer yandan Merkez Bankası faizleri düştükçe, mevduat faizlerini de düşürme şansını elde ediyorlar, fonlama maliyetleri aşağı iniyor.
Merkez Bankası yaklaşık bir yıldır bankacılık sistemini fonluyor. Üstelik bunu da gecelik borç verme faizinden değil, haftalık repolarla yapıyor. Gecelik borç verme faizi yüzde 11.25 (yıllık bileşiği 11.91). Dün yapılan haftalık ihalede ortalama basit faiz 8.78, bileşik faiz ise 9.17 olarak gerçekleşmiş.
Fonlama sadece 1 haftalık
Gösterge tahvilin bileşik getirisi ise dün yüzde 11.63 (bileşik) olarak gerçekleşmiş. Bankaların fonlamalarını gecelik borçlanma faizinden değil de haftalık repolar aracılığıyla yaptığını düşünürsek, arada yüzde 2.46’lık bir farktan söz edebiliriz.
Ancak bankalar veya elinde bono bulundurup, bunu Merkez Bankası’ndan haftalık repo ile fonlayan finans kuruluşları bu kadar para kazanıyor demek yanıltıcı olur. Zira gösterge bononun vadesine 569 (dün) gün varken, fonlama sadece 1 haftalık.
Bu denli büyük bir vade uyumsuzluğu olan bir ortamda belki de bu riskin karşılığı olarak yüzde 2.46’lık fark az bile olabilir.
Yine de MB’nın fonlama konusunda kolaylık sağlayacağını beyan etmiş olması, bu fonlamanın da en “ehven” koşullarda sağlanacak olması bankaların bu “vade uyumsuzluğu” riskini almalarını kolaylaştırıyor.
Merkez Bankası sadece bankaların işini kolaylaştırmıyor, Hazine’nin işini de kolaylaştırıyor. Hazine; Merkez Bankası’nın ucuz fonlaması sayesinde; hükümetin mali disiplinsizliği sonucunda artan fonlama ihtiyacını bu sayede ucuza sağlayabiliyor.
Bir anlamda Merkez Bankası; 2001 krizinden sonra çıkarılan yasanın etrafından dolaşarak; Hazine’yi fonluyor dersek hata olur mu? Buna aracılık eden bankacılık sektörüne de bir miktar “komisyon” ödeniyor diyebilir miyiz?
Sağlam bankacılık sektörünün algılamasının ve de Türk borsasının diğer gelişmekte olan ülkelerden “ayrışmasının” sebeplerinden biri de bu olabilir mi?
100 olsun düz olsun!
Haberin Devamı