Türkiye’de 7-8 yaş grubu kızların yüzde 21.6’sı, erkek çocuklarının da yüzde 23.3’ü obez veya kilolu. 2008 yılından 2012 yılına kadar diyabetli sayısı yaklaşık olarak yüzde 107 artmış durumda.
İki hafta önce restoranlarda tuzlukların sofralardan kaldırılmasına karşı çıktığım için epey tepki aldım. Eleştiriler tuzun zararlı bir tatlandırıcı olduğu varsayımında yoğunlaşıyor, kaldırılması ise çok doğru bulunuyordu. Ben yasaklardan yana değilim. Ayrıca birçok şeyin aşırısı zararlı; eğer hepsini yasaklayacak olsak, dünyamız yaşanacak yer olmaktan çıkar. Kanımca en iyi çözüm, herkesin neyin, ne kadarının kendisi için karar, ne zaman zarar sayılacağı konusunda bilinçlenmesi.
Bugün sofrada yemeğe serpilen tuzdan daha ciddi sonuçları olan bir başka tehditten söz edeceğim. Üstelik bu, sofrada duran tuzluk gibi mertçe karşımızda yer almıyor, yediklerimize gizlenerek, çoğu kez farkında olmaksızın organizmamıza sızıyor ve ne yazık ki ona karşı önlem almayı da yeni yeni akıl ediyoruz. Bu madde, şeker…
Soylu ve krallar kullanıyordu
İlk kez şekerpancarından ucuza şeker üretilmesinden bu yana yaklaşık 250 yıl geçti. Daha önceleri şekerkamışından büyük zorluklarla ve çok pahalıya elde edilebilen şeker sadece kralların ve soyluların damaklarını tatlandırabiliyordu. Bugünse şeker bağımlılığı bütün dünyada büyük bir hızla artıyor ve sadece son 50 yıl içinde tüketim üçe katlanmış durumda. İki asır önce atalarımız şeker nedir bilmezlerken, istatistiklere göre bugün her Türk vatandaşı yılda ortalama 27 kilo şeker tüketiyor. Kişi başı tüketimleri yılda 36 kilo olan Almanların, 52 kiloyla da Amerikalıların durumu bizden biraz daha vahim. Bunun insanlığa getirdiği tehlikeler içinde en önemlisi obezite; yani birçok hastalığın sebebi olan aşırı şişmanlık.
Avrupa’da diyabetli sayısı bakımından en yüksek ülke Türkiye.
Obezitenin nedeni şeker
2009 yılında Robert Lustig adlı Kaliforniya Üniversitesi Klinik Pediatri Profesörü çalıştığı fakültede “Acı Gerçek: Şeker” başlıklı bir konuşma yaptı. Kendisi farkında olmadan birileri bu konuşmayı kaydedip You Tube’da yayınlayınca kıyamet koptu. Lustig bu uzun konuşmasında özetle, hastalıkların, iddia edildiği gibi günümüz insanlarının eskisine göre daha az hareket etmelerinden ya da daha yağlı yemelerinden kaynaklanmadığını söylüyordu. Gerçekten de 1980’lerden beri insanlar daha az yağlı yiyecekler tüketiyor, ayrıca daha fazla spor ve egzersiz yapıyor. Buna rağmen dünyada obez insan sayısı hızla artıyor. Lustig’e göre bu durumun suçlusu, “Karaciğere zarar veren, metabolizma dengesini bozan zehir, yani şeker.”
Yediklerimizin yağı azaldıkça, doğal olarak lezzet de azalır. Gıda endüstrisi de eksilen lezzeti karşılamak üzere ana sütü emen bebeklerin yüzünde tebessüm oluşmasını sağlayan maddeden, şekerden destek buldu. Bugün işlenmiş yenilebilir ürünlerin hemen hepsinde, şeker içerebileceği tahmin edilemeyen yiyeceklerde bile yer alıyor ve bunlar, şeker, çikolata, kek ve pastalar gibi şeker içerdiğini bildiklerimize ek olarak vücudumuzu şekerle dolduruyorlar.
1500 yıl sonra uyum olabilir
Evrim kuramına göre insan metabolizması er geç her şeye uyum sağlıyor. Ancak uzmanlar tehlikeli miktarlarda tüketilmeye başlanan şekere vücutlarımızın alışması için 1500 yıllık bir süreye ihtiyaç olduğunu söylüyorlar. Bu durumda şeker tüketimini zaman geçirmeden çocuklardan başlayarak belli bir düzeyin altına indirmek, gelecek kuşakların sağlığı açısından zorunlu.
Şekerin olası zararlarını öğrenmiş yetişkin, aklı başında kişiler gerekeni yapabilirler. Ama çocuklarda bazı önlemler alınması gerekir.
Nitekim Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelgeleri uyarınca artık okul kantinlerin- de cips, çikolata, gofret, şeker, kek ve tatlandırıcılı içecek gibi ürünler satılamayacak. Kantinlerle ilgili bu yasaklar gecikmiş de olsa, doğru. Zira okulda uzun saatler geçiren ve o sırada sadece okul kantinlerinden alışveriş edebilen öğrencileri şekerli yiyecek ve içeceklere mahkum etmeye kimsenin hakkı yok.
Benim tek kaygım, şeker ve şekerli ürün üretenlerin çıkarlarını savunan lobilerin gelecek öğrenim yılında başlayacak uygulamayı sulandırmaları ve Amerika’da olduğu gibi kantin kapılarının şekerli ürünlere tekrar ardına kadar açılması. O zaman gelecek kuşaklarımızın vay haline!..