Gazete Vatan Logo

Türkiye'de ömür uzadı!

Türkiye’nin 60 yaş ve üzeri nüfusu son 50 yılda yüzde 3’ten yüzde 10’a yükseldi...

Türkiye’nin 60 yaş ve üzeri nüfusu son 50 yılda yüzde 3’ten yüzde 10’a yükseldi. Ama değişen sadece nüfus değil! Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü’nün hazırladığı Yaşlılık Atlası, Türkiye’de yaşlıların ve yaşlanmanın profilini ortaya koyuyor: Hızlı kentleşme ve göç nedeniyle değişen yaşlılık algısı ve yaşam tarzıyla birlikte sosyal güvenlik ve bakım ihtiyacı da artıyor.

Gençlik bahar dalı gibidir kızım. Pırıl pırıl, taze renkleriyle göz kamaştırır. Sonsuza dek öyle kalacak sanırsın. Ama bahar çabuk geçer, dalların suyu çekilir, çiçeklerin tazeliği solar, sapsarı, kupkuru bir şey kalır geriye. Sen sen ol gençliğinin kıymetini bil kızım.”

96 koca yıl görmüş geçirmiş, çalışmış, yorulmuş, üç çocuk büyütmüş, onları büyütürken kim bilir başka ne işlerin üstesinden gelmiş, yumuşacık, buruşuk elleriyle sarıyor ellerimi bu sözler dökülürken ağzından. Asırlık bir çınarın kökleri nasıl damar damar, saçak saçak sararsa toprağı; yılların kalıntısı çizgiler de öyle derine yayılmış yüzünde. Hepsini birbirine eklese o çizgilerin, neredeyse 100 yıla varan hayatının öyküsü ince uzun bir yol gibi akıp gidecek geçmişe; o taze, zihninde daha dünmüş gibi heyecanını hatırladığı günlerine.

Şimdi ufalmış, minicik kalmış bedeni, artık hiçbir yere taşıyamıyor Merkube Eren’i. İki yıl öncesine kadar dışarı çıkabiliyormuş ama son bir yıldır artık kalkamıyor yataktan...
Yaşlanmak herkes için karanlık günler anlamına gelmiyor. Merkube Nine’den iki yaş büyük olan Muazzez İlmiye Çığ, hayata başka bir taraftan bakıyor. Ona göre insan yaşlandıkça yaşamı olduğu gibi karşılıyor, itiraz etmiyor.

“Yaşlılığı kabul ediyorum ama yaşlıyım diye geri çekilip oturmak istemiyorum. Devamlı hareket halindeyim, yeni bir şeyler üretmeye çalışıyorum. Bazen çocuklar ‘Anne yoruyorsun kendini’ diye şikayet ediyorlar. Ama yatmak hiç iyi gelmiyor bana. Huzursuz oluyorum. O zaman da diyorum ki bırakın gideyim. Ölürsem de ayakta öleyim.”

İki yıl sonra bir asırlık ömre ulaşacak olan Muazzez Hanım, Türkiye’nin ilk ve dünyanın en önemli sümerologlarından. 98 yıllık hayatı hep çalışmayla geçmiş, şimdi de hiç durmadan devam ediyor. 75 yaşından sonra kitap yazmaya başlamış ve yazmayı sürdürüyor. Bugüne kadar basılan 18 kitabı var. Okullarda konferanslar veriyor, okuyor, üretiyor. Yine kendisi gibi 90 yaşını aşmış “Toprak Dede” Hayrettin Karaca ile Giderayak adlı bir televizyon programı yapıyor. Torunuyla yaşıyor ama bütün işlerini kendi görüyor. Cep telefonu kullanıyor, kitaplarının düzeltilerini bilgisayarda yine kendi yapıyor...

Nasıl yaşlandığımızın tek bir modeli yok. Her insanın yaşlanma serüveni kendine özgü. Bazıları Merkube Nine, bazıları da Muazzez Hanım gibi yaşlanıyor. Yaşam tarzı, beslenme modeli, çevresel faktörler ve genetik yapı kişilerin yaşlanma biçimini ve hızını belirliyor.

Avrupa ülkelerinin çoğunda yaşlanmanın 65 yaşında başladığı kabul ediliyor. Birleşmiş Milletler tarafından öngörülen yaş bu, ancak Türkiye’de Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun verdiği bilgiye göre, “ülkemizin ekonomik ve sosyal şartları gereği yaşlanma alt sınırı 60” olarak belirlenmiş.

Dünya Sağlık Örgütü, gezegenimizle beraber nüfusun da yaşlandığı konusunda uyarıyor. Bu yüzyılın başında, 80 yaşın üzerindeki nüfus 14 milyon iken, 2050 yılında 400 milyon olması bekleniyor. Önümüzdeki beş yıl içinde ise tarihte ilk kez 65 yaş üzeri gruba ait yetişkinlerin sayısı, beş yaş altı çocukların sayısından fazla olacak.

Türkiye’de de durum dünya geneliyle aynı. 1960 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 3 kadarı 60 yaş ve üzerindeyken bugün bu oran yüzde 10’a yükseldi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2011 yılı verilerine göre 60 ve daha yukarı yaş grubunun nüfusu yaklaşık 7,4 milyon...

TÜRKİYE BU DEĞİŞİME HAZIR MI?
Türk insanının yaşlanma profili ne? Ne tür sorunlar yaşanıyor, nelerin değişmesi gerekiyor? Farklı disiplinlerde yaşlanma ve yaşlılığı inceleyen gerontoloji biliminin Türkiye’deki öncülerinden Profesör İsmail Tufan 12 yıldır bu konu üzerine çalışıyor.

Dünyada 105. yılı kutlanan gerontoloji biliminin Türkiye’deki geçmişi çok yeni. 2006 yılında Akdeniz Üniversitesi’nde kurulan Gerontoloji Bölümü ilk mezunlarını vermeye hazırlanıyor. Tufan, misyonlarını “Geleceğin yaşlıları bugünkülerden daha çok talepte bulunacak. Üniversitelerin, özel sektörün, yerel yönetimlerin, her kurum ve kuruluşun nasıl bir modelle bu işin üstesinden gelebileceğini düşünmeleri gerekir. İhmaller büyük bir sosyal problemle karşı karşıya kalmamıza neden olur. Biz bu konuda derlediğimiz bilgileri gerekli kurumlara ulaştırmaya çalışıyoruz” sözleriyle özetliyor.

Gerontoloji Bölümü, 2000 yılından bu yana da Türkiye’de yaşlılığın durumu konusunda oldukça kapsamlı bir çalışma yürütüyor. TÜBİTAK’ın desteklediği, Türkiye’nin ilk Gerontoloji Atlası çalışması ülkemizdeki yaşlı nüfusun yaşam koşullarının, sağlık ve ruhsal durumlarının ve ilişkilerinin, kısacası yaşlanma biçimlerinin detaylı bir resmini ortaya koyuyor.

Gerontoloji Atlası araştırması, 40 yıl sonra ortalama yaşam süresinin yaklaşık sekiz yıl artacağını ve erkeklerin ortalama 76,5 yıl, kadınların 80,5 yıl yaşayacağını öngörüyor.

EN KISA ÖMÜRLÜLER
Türkiye’de en kısa ömürlüler Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde yaşıyor. Gerontoloji Atlası için yapılan araştırmaya göre yaşam süresinin en kısa olduğu il Yozgat. Profesör Tufan, burada kaydettikleri verilere göre ölümlerin en sık 65–75 yaş aralığında gerçekleştiğini söylüyor. Yozgat ve çevresinde 80–90 ve üzeri yaş gruplarına rastlamak çok zor. Bunun nedeninin yine beslenme ve hareketsizlik olduğu düşünülüyor. Yozgatlıların hayvansal gıda tüketimi çok fazla olduğu için kolestrol de önemli bir sorun. Ayrıca akşam yemeğinden çok kısa bir süre sonra yatmak gibi bir alışkanlıkları var. Bu da hazım problemleri ve aşırı yağlanmaya neden oluyor...

Hastalığın ve yaşlılığın ileri evrelerinde kişinin kendi bakımını yapması ve ihtiyaçlarını gidermesi zorlaşıyor. Sağlık Bakanlığı’nın raporuna göre 65 yaş üstü grubun yüzde 45’i günlük ihtiyaçlarını tek başına gidermede zorluk çekiyor. 80 yaşını aşmış her iki kişiden biri ise yaşamını tek başına sürdüremiyor.

Günümüzde Türkiye’de yaklaşık 4 milyon 700 bin yaşlı kısmi bakıma ihtiyaç duyuyor. 2,5 milyon yaşlı ise yatalak yani bakıma muhtaç durumda. Bu insanların bakımıysa çoğunlukla aileleri tarafından yapılıyor...
(National Geographic Türkiye)

Haberin Devamı