Tehlike çok büyük! Kızılırmak Deltası’nda zirai tarım ilacı tehdidi
Türkiye'nin önemli sulak alanlarından Samsun'daki 56 bin hektarlık Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde bilinçsizce kullanılan zirai tarım ilaçları nedeniyle türler yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sebahat Sullivan, “Zirai ilaçlar deltanın biyoçeşitliliğine, toprak yapısına, kuş türlerinin nesillerine, manda yetiştiriciliğine, göllerde yaşayan canlı türlerine, balıklara, insan sağlığına zarar veriyor. Önüne geçmek için büyük çapta organik tarım yapılması gerekiyor” dedi.
Türkiye'nin önemli sulak alanlarından olan Samsun'un 19 Mayıs, Bafra ve Alaçam ilçelerinin sınırlarında yer alan 56 bin hektarlık Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti alarm vermeye başladı. 359 kuş türünün bulunduğu, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan, çok sayıdaki gölü, sazlık alanları, subasar çayırları ve biyolojik çeşitliliğiyle de dikkat çeken deltanın, bilinçsizce kullanılan zirai tarım ilaçları nedeniyle tehlike altında olduğu belirtildi.
OMÜ Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sebahat Sullivan, bilinçsizce kullanılan tarım ilaçlarının deltanın biyoçeşitliliğine, toprak yapısına, kuş türlerinin nesillerine, manda yetiştiriciliğine, göllerde yaşayan canlı türlerine, balıklara zarar verdiğini, hatta birçok türün tespit edilmeden yol olduğunu belirterek, deltanın geleceği için büyük çapta organik tarım yapılması gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Sebahat Sullivan, Kızılırmak Deltası’nın Türkiye için çok önemli olduğunu belirterek, “Ramsar Sözleşmesi altında, sit alanı ve doğal koruma alanıdır. Ama son yıllarda insan ve tarım faaliyetlerinin artış göstermesi, kimyasal ilaç ve gübrelerin kullanılması deltanın biyoçeşitliliğine inanılmaz zarar veriyor. Kuşlara, doğadaki tüm canlılara, bitkilere, insanlara hepsine yan etkileri olan kimyasal ilaçlar kullanılıyor. Dozunda, uygun zamanda kullanılmadığında ve uygun ilaçlama yapılmadığında tehlikeli yan etkiler ortaya çıkıyor. İnsanlarda kalp hastalıklarını, kanser vakalarının artmasını, hipertansiyon, diyabet gibi hastalıkları hem insanlarda hem hayvanlarda anormal doğumları bile etkiliyor. Örneğin, deltada danaburnu dediğimiz bir zararlı var, bu zararlıya karşı 1990 yıllarda yoğun bir ilaçlama yapılmış. Bunun sonucunda ise leyleklerin sayısında ciddi bir azalma olduğu görülmüştür. İlaçlama azaltıldığında ise sayının arttığı tespit edilmiştir. 350’den fazla kuş türünün bulunduğu delta çok önemli bir ekosistem alanıdır. Bu kimyasal ilaçlar, kuşların yumurtalarının oluşmamasına ve nesillerinin tükenmesine de neden oluyor. Ayrıca yine delta, manda üreticiliği açısından da çok önemli bir yer. Sulak alanda dolaşan mandalar, kimyasal ilaçların ulaştığı suları içiyor. Bu nedenle zehirlenmeler görülüyor” diye konuştu.
‘ESKİMOLARIN DIŞKISINDA BİLE BU İLAÇ BULUNMUŞ’
Deltadaki göllerde de kimyasal birikim olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sullivan, “Bu durum plankton, alglerin gelişmesini ve orada yaşayan balıkları da etkiliyor. Bu zirai ilaçlamalardan dolayı her yıl binlerce mikroorganizma yok oluyor, faydalı tüm türleri de etkilemiş oluyor. Nesillerin tükenmesine neden oluyor ayrıca bu ilaçlar, mikroorganizma ve canlıların arasındaki ilişkiyi bozduğu için toprak yapısında değişimler, fakirleşmeler meydana geliyor. Oradaki çiftçilerle yapılan görüşmelerde de tarıma ilk başladıkları dönemle kıyaslandığında toprak yapısının çok değiştiğini, sertleştiğini anlatıyorlar. Bu durum kullanılan yoğun tarımsal ilaçların ve gübrelerin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Yapılan çalışmalar kapsamında deltadan sediment ve su örnekleri alınmış, 13 ilaç grubu bulunmuştur. Bunlar biyoçeşitliliği etkiliyor, türlerin neslinin yok olmasına neden oluyor, hatta hiç bilmediğimiz türler, teşhis edilmeden yok oluyor. 1940’lı yıllardan beri bu kimyasal ilaçlar kullanılıyor. Örneğin, DDT denilen ilaç yıllarca kullanıldı, bazı ilaçlar ayrıştığında daha zehirli birleşiklere dönüşüyor, DDT’de olduğu gibi. Kutuplarda yaşayan Eskimoların dışkısında bile bu ilaç bulunmuş. Bunun anlamı ise biz ilacı burada kullanıyoruz ama bir döngü var, bu kimyasal ilaçlar dünyanın her yerine, okyanusun diplerine kadar bulaşıyor. Bu ilaç 1981 yıllarında yasaklandı ama bazı ülkelerde kullanımı devam ediyor” ifadelerini kullandı.
‘DELTA İÇİN ORGANİK TARIMIN YAPILMASI GEREKİYOR’
Yaşayacak tek bir dünyanın olduğunu belirten Prof. Dr. Sebahat Sullivan, “Deltayı korumak için öncelikle tarım yapan vatandaşlarımızın dikkatli olması gerekiyor, bir zararlıyı veya hastalığı gördüklerinde bunun doğru teşhis edilmesi gerekiyor. Mutlaka tarım müdürlüklerine veya biz üniversitelere gelerek, teknik elemandan bu zararlının ve hastalığın ne olduğunu öğrenmeleri gerekiyor. Bir hastalık veya zararlı gören çiftçi, komşusu ne yapıyorsa aynısını yapabiliyor. Bu çok yanlış bir yöntem, önce doğru teşhis yapmak gerekiyor, sonra o zararlıyı etkileyecek doğru doz ve ilaç nedir, hangi zamanda yapılması gerekiyor, bunların bilinmesi lazım. Üreticilerimiz, kafalarına göre bir ilacı kullanıyor ve bu tip kullanımlar belli bir süre sonra hedef alınan zararlıda dayanıklılığa neden oluyor. Böyle olunca ilaç etkili olmuyor ve yeni ilaçlara yönelim oluyor. Bu konuda devletin yaptırım uygulaması ve kurallara uymayanlara da para cezası verilmesi gerekiyor. Tüm bunların önüne geçmek için deltada büyük çapta organik tarımın yapılması gerekiyor. Tarımsal ilaçlar yerine biyolojik mücadele etmenlerinin devreye sokulması lazım, bunlar deltanın yapısının ve ekosisteminin korunması noktasında çok önemli” dedi.