Osmanlı'da İstanbul fiyatları
Osmanlı toplumunda 300 yıl önce bir okka ağırlığındaki (bin 300 gram) birinci kalite kepeksiz ekmek bugünün parasıyla 1 milyon 150 bin liraya, besili bir koyun da 138 milyon liraya satılıyordu
Eminönü-Karaköy kayık dolmuşunda kişi başına ücret yarım akçe (575 bin TL) olurken, boğazı karşıdan karşıya geçmenin bedeli de 3 akçeydi (3 milyon 450 bin lira). Mesleğe yeni başlamış bir hakimin ayda eline 750 akçe (862 milyon 500 bin TL) geçerken, üniversite profesörü (müderris) olanlar ise aylık 7 bin 500 akçe (8 milyar 625 milyon TL) alıyordu. Vasıfsız bir inşaat işçisinin günlük ortalama ücreti 20 akçeydi (23 milyon TL).
Babıali Kültür Yayıncılığı tarafından neşredilen ve yazarı Ahmet Sarbay olan "Geçmişe Mazi Derler" isimli kitapta, birbirinden ilginç anekdotlar yer alıyor. Eserde belirtildiğine göre, 300 sene önce Osmanlı askeri her sene iki defa çizme değiştiriyordu. Dışarıya gemilerle satılan bu çizmeler, 'sıfır kilometre'den daha dayanıklı olduğu için Avrupalılar tarafından kapışılıyordu.
Kitapta, Yavuz Sultan Selim'in, Mısır seferinden dönüşünde devlet hazinesinin ağzına kadar altınla dolduğu vurgulanarak, "Kanuni ve Sultan II. Selim zamanında devam eden zaferler sonucu halkın refah seviyesi inanılmaz zenginliktedir. İstanbul'da ve Anadolu'nun pek çok yerinde zekat kabul edecek fakir ara ki bulasın. Müslim için de gayrimüslim için de Osmanlı tabiiyetinde yaşamak bir ayrıcalıktır. Orduda asker her sene iki defa çizme değiştirmektedir. Eskileri, gemilerle Avrupa'ya satılmaktadır. Avrupa'da kapış kapış giden bu 'ikinci el' çizmeler, Avrupa'nın sıfır kilometresinden daha dayanıklıdır. Bugünkü yerli yabancı otomobil farkı gibi yani" deniliyor.
XVII. yüzyıla gelindiğinde, ilk para sıkıntısının kendini gösterdiği ve halkın yüzyıllar sonra ilk defa enflasyonla tanıştığı belirtilerek, "Devlet paranın ayarını düşürmek zorunda kalır. Fiyatlarda hızlı bir artış başlar. Maliye derhal tedbirini alır. Gümüşten basılan akçenin ayarı ve ağırlığı sabit hale getirilir. Artık 1 gümüş kuruş 80 akçedir. 1 Osmanlı altını ise 120 akçe olarak kabul edilir. 1 akçenin günümüzdeki değerinin, ortalama 1 milyon 150 bin TL (Mart-2003) olduğunu da unutmayalım" ifadesi kullanılıyor.
BİR OKKA ZEYTİNYAĞI 10 MİLYON 350 BİN TL
Kitapta belirtildiğine göre, yaşanan ilk enflasyondan sonraki oluşan fiyat ve ücretler şöyle:
- Ekmek, bir okka (bin 300 gram) (Birinci kalite, kepeksiz beyaz): 1 akçe (1 milyon 150 bin TL)
- Ekmek, bir okka (kepekli, iki tanesi): 1 akçe (1 milyon 150 bin TL)
- Zeytinyağı, bir okka: 9 akçe (10 milyon 350 bin TL)
- 4 kilogramlık bir karpuz: 1 akçe (1 milyon 150 bin TL)
- 5 kilogramlık bir kavun: 1 akçe (1 milyon 150 bin TL)
- Kuru fasulye: Okkası 2 akçe (2 milyon 350 bin TL)
- 1 adet koyun: (Besili ise) 120 akçe (138 milyon TL)
Dileyim ki karnınız açıktı. Bir lokantaya girdiniz. Canımız en iyisinden kebap yemek istedi. Okkasına 10 akçe yani 10 milyon 150 bin TL sayıyordunuz. Zeytinyağlı patlıcan dolmasının 4 tanesi ise 1 akçe yani 1 milyon 150 bin TL'ydi.
Kitapta ifade edildiğine göre, kayık ve at arabası gibi ulaşım araçlarında en düşük ücret yarım akçe, en fazla ücret ise bin 350 akçe arasında değişiyordu. Bazı güzergahlarda ücretlendirme şu şekildeydi:
- Eminönü-Karaköy kayık dolmuşu: Kişi başına yarım akçe (575 bin TL)
- Boğazı karşıdan karşıya geçmek: 3 akçe (3 milyon 450 bin TL)
- Haliç'te 1 saatlik kayık gezisi: 1 akçe (1 milyon 150 bin TL)
- At arabasının günlük kirası 70 akçe (80 milyon 500 bin TL)
- At arabasıyla Fatih'ten Yedikule'ye 20 akçe (23 milyon TL)
- At arabasıyla İstanbul-Edirne arası gidiş-dönüş (3 gün Edirne'de kalmak şartıyla) bin 350 akçe (1 milyar 552 milyon 500 bin TL)
300 sene önce vatandaşın gelir durumu ise şöyleydi:
- Yeni tayin edilmiş bir hakimin aylığı 750 akçe (862 milyon 500 bin TL)
- Üniversite profesörü (müderris): 7 bin 500 akçe (8 milyar 625 milyon TL)
- Küçük bir mahalle bakkalının aylık geliri 2 bin 500 akçeydi (2 milyar 875 milyon TL).
- Vasıfsız bir inşaat işçisinin aldığı günlük ücret ise ortalama 20 akçeydi (23 milyon TL).