Gazete Vatan Logo
YaşamOğlum banka işini bitirmiş beni imzaya çağırıyorlar

Oğlum banka işini bitirmiş beni imzaya çağırıyorlar

Finansbank'ın sahibi Hüsnü Özyeğin, Leyla Umar ve arkadaşlarıyla sohbet ederken, gece yarısına doğru telefonu çaldı. "Peki Murat, şimdi geliyorum" diyerek telefonu kapattı ve "Yunanlı bankacıyla oğlum işi bitirmiş, beni imzaya çağırıyorlar" dedi... Leyla Umar o gece röportaj sözü aldı. Özyeğin, Yunanistan'dan döndükten iki hafta sonra Umar'ın evinde, sorularını yanıtladı ve yaşam öyküsünü anlattı. İşte, Özyeğin'in nefes kesen başarı öyküsü...

Birbirini iyi tanıyan ve seven dostlarımla yemek yemeye bayılırım. Birkaç hafta önce seyahat şampiyonu Hüsnü Özyeğin'le, Robert Kolej'den en yakın sınıf arkadaşları olduğunu bildiğim Osman Berkmen ve Nuri Akın'ı eşleriyle masamda ağarlayabilmeyi başarmıştım. Sohbetimiz o kadar neşeli ve derindi ki bir türlü yerimizden kalkamıyorduk. Özellikle Hüsnü Özyeğin herkesi kahkahadan kırıp geçiriyordu. Gece yarısına çeyrek kala telefonu çaldı, Hüsnü, "Peki Murat, şimdi geliyorum" diyerek telefonu kapatıp, bize döndü: "Yunan bankacıyla oğlum işi bitirmiş; beni imzaya çağırıyorlar..." dedi. O ne kadar soğukkanlıysa biz o kadar heyecanlıydık. Sonunda ertesi günkü gazetelerin manşetlerini sıralamaya başladık.

GAZETELERDEN ÖĞRENDİK
Hüsnü Özyeğin'in Yunan bankasıyla evliliği, basında öyle bir kıyamet kopardı ki, onunla bu konuda baş başa konuşabilmek için haftalarca bekledim. O da bu sabrımı ödüllendirmek için bir Pazar günü evime geldi ve konuştu... Konuştu...
Bazen gözleri yaşararak, bazen kahkahalarla gülerek...

Birden gözü saatine takılınca, "Eyvah, Beşiktaş maçını kaçırıyorum" diyerek ayağa fırladı. Artık onu hiç kimsenin durduramayacağını biliyordum... En sevimli haliyle: "Yarın seyahate çıkıyorum, 3 gün sonra devam edelim bu sohbete. Sana söz veriyorum, röportajı bitirmek için gene buradayım" dedi. Ancak ne gazetenin ne de benim, Özyeğin'in seyahatten dönmesini bekleyecek sabrımız yoktu... Sorularımı hızla sıraladım. Bazen kahkahalar artarak, bazen aşırı duygusallaşarak...

* Sen çocukluğunu anlat bana...
Ben İzmirliyim, 1 Ocak 1945'te, bir Pazartesi sabahı dünyaya gelmişim ama nüfus kağıdımda 1 Eylül 1944 yazar. Çünkü Robert Kolej'e girerken 4 ay yaşımı büyütmem gerekti. Babam İzmir'de doktordu, tüberküloz mütehassısıydı. Annem ev hanımı. Babam İzmir Atatürk Lisesinde, annem İzmir Amerikan Kız Kolejinde okumuş. Çocukluğum hep İzmir'de geçti. İzmir'i çok severim. 10 yaşından itibaren yazları Çeşme'ye gitmeye başladık. İzmirliler çok sıcak insanlardır. Rahmetli dedemin evinde otururduk, o eski
rum evlerindendi.

* Sert miydi baban?
Babam otoriterdi ama sevgi doluydu. Benim oğlumla olduğum gibi arkadaştık diyemem ama babam tam bir aile babasıydı.

* Peki annenle ilişkin nasıldı?
Annem müthiş çalışkan bir ev hanımıydı. Annesi ve babası da bizimle yaşadığı için bütün iş onun omuzlarındaydı. Annemin babası manifaturacıydı. Kendimi bildim bileli, dedemin şoförlü bir arabası vardı. Hattâ, Atatürk İzmir'e geldiği zaman dedemin arabası ona tahsis edilirmiş. Zaten o zaman İzmir'de sadece 8 tane özel araba varmış. Atatürk İzmir'den ayrıldıktan sonra dedem arabayla gezmekten çekinmiş; çünkü halk, Atatürk'ü içinde zannederek selâm verirmiş.

* Neşeli bir aile miydiniz?
Tabii... Babam için belli bir saatte evde olmak çok önemliydi. Masaya hep beraber otururduk. Biz her şeyi, bütün aile ile paylaşırdık. Sinemaya ve çok nadir olsa da, tiyatroya beraber gidilirdi.

* 10 yaşına kadar mı İzmir'de kaldın?
Evet ama arada 2 yıllık bir dönem vardır ki o da bizim ailemiz için çok hoş bir dönemdir. 1949 senesinde babam tüberküloz ihtisasını yapmak için İtalya'ya gitti. Biz de ailece iki yıl Roma'da yaşadık.

* Hatırlıyor musun Roma'yı?
Hayal meyal hatırlıyorum. Roma'da, büyük ölçüde babamın imkânlarıyla yaşadık. Annemin babasının imkânları daha fazlaydı ama, babam kendi imkânlarımızla yaşamayı tercih etti. 2 yıl annem, babam ve ablamla tek odada yaşadık.

* Ablan yaptığın yaramazlıkları saymakla bitiremiyor...
Benimki yaramazlıktan çok muziplikti. Ama annem bana daima kendisini, başkalarının yanında hiç mahcup etmediğimi söylerdi.

GECELERİ AĞLARDIM...
* Nasıl muziplikti bunlar?
Ne bileyim, mesela kuzenim nişanlısıyla telefonla konuşurken iner paralelden onları dinlerdim...

* Baban nasıl razı oldu 10 yaşındaki bir çocuğu Robert Kolej'e yatılı vermeye?
Çok açık fikirli bir insandı babam. Annemin de İngilizce eğitim alması benim Robert Kolej'e gitmemi kolaylaştırdı. Aslında biraz da tesadüfen oldu. İzmir'deki ilkokulda, benden 1 sene önce mezun olan Edi Palaçi adında bir arkadaşım Robert Kolej'e başladıktan sonra sömestr tatillerinde bize Koleji öyle ballandırarak anlatırdı ki, ben de oraya gitmeye karar verdim.

* Peki orada kendini yalnız hissetmedin mi?
Hissettim tabii... Hem de çok... Geceleri yatağımda ağlardım...

* İyi ki ağlamana dayanamayıp seni oradan almamışlar...
Annem ve babam okumamıza çok önem veriyordu. Babam maaşının yarısını benim ve İzmir Amerikan Kız Koleji'nde okuyan ablamın eğitimi için harcardı...

* Peki, Robert Kolej'de en yakın arkadaşların kimdi?
Genelde Anadolu'dan gelen çocuklar ve okulda daimi yatılı olarak kalanlar... Ben hep okulda kalanlardandım. Bu yüzden spor faaliyetlerine çok katılırdım. Yemekhanede hep birlikte yemek yerdik. Hiç unutmuyorum, akşam yemeklerine gitmeden önce, saat 06:45'te teftiş başlardı. Hoca gelir, yatağımızın, dolaplarımızın hatta tırnaklarımızın temizliğini kontrol ederdi. Rona Yırcalı ile yatağımızın başucunda ve ayakta hazırol vaziyette "teftiş" beklerdik. O benim üstümdeki yatakta yatardı.

* Sen sportmen miydin?
Sportmenliğim sayesinde hocamız bana Amerika'da burs bulmuştu. Çok aktif bir insandım. Hep basketbol oynardım, futbolu çok iyi oynayamıyordum ama lise sonda futbol takımındaki bir sürü çocuk notları iyi olmadığı için "oynamama cezası" alırdı. İşte, o zaman futbol takımına beni de alırlardı.

Bursla okudu, şimdi Forbes listesinde
Hüsnü Özyeğin, 1945 yılında doğdu. Cebinde sadece bin dolarla eğitim için ABD'ye gitti. Harvard'da master yaptı. Amerika'da öğrenimi boyunca hamburgercide bile çalıştı. 32 yaşında Türkiye'nin en genç banka genel müdürü oldu. 1987'de 1 milyon dolara evini satıp Finansbank'ı kuran Özyeğin geçtiğimiz ay bankanın yüzde 46'sim Yunanlı NBG'ye 2.8 milyar dolara sattı. Özyeğin, böylece Türkiye'ye en fazla yabancı banka sermayesini getiren kişi konumuna geldi... Halen Fiba Şirketler Grubu bünyesinde 30'dan fazla şirketi bulunan Özyeğin, Forbes'in bu yılki listesinde de 1.5 milyar dolar servetiyle 21 milyarder Türk arasında bulunuyor...

Annem para verip evden uzaklaştırırdı
* Babandan çekinir miydin?
Çekinirdim... Biraz da yaramaz bir çocuk olduğum için çekinmemi gerektiren özel durumlar vardı.

* Ablan senin "feci" yaramaz olduğunu söylüyor...
Evet, çok yaramazdım... İlkokuldayken sinema 25 kuruştu. Annem bana aynı filmi birkaç kere seyretmem için 75 kuruş verirdi. Böylelikle evdekiler 4-5 saat huzura kavuşurlardı.

İran'ı görünce Atatürk'ü anladım
* O zamanki Atatürk sevgisini bugünle kıyaslıyor musun?
Atatürk'ü sık sık İran'a gittikten ve orada olanları gördükten sonra daha iyi tanımaya başladım. Türkiye için neler yaptığını ve bizim için ne ifade ettiğini orada çok daha iyi anladım.

* Sence biz çocuklarımıza Atatürk'ü doğru anlatabildik mi?
Bence, çocuklarımızın
Atatürk'ü anlayabilmesi için Lord Kinross ve Andrew Mango tarafından yazılan "ATATÜRK" kitaplarını, ders kitabı olarak okumaları şart.

Haberin Devamı