Ahmet Altan edebiyat dünyasını yine alt üst etti. Ahmet Altan’ın uzun bir aradan sonra yazdığı ve Everest Yayınları’ndan çıkan yeni romanı Son Oyun’un ilk baskısı 2 saatte tükendi.
TÜRKİYE YAYINCILIĞINDA BİR İLK!
100.000 adet basılan Son Oyun piyasaya çıktığı sabah tükendi.Kitap, okurlardan ve kitabevlerinden yüksek miktarlarda sipariş almaya devam ederken ikinci 100.000 adetlik baskı 3 Nisan Çarşamba günü piyasaya sürülüyor.
Ahmet Altan’ın romanı Taraf gazetesindeki genel yayın yönetmenliği görevinden ayrıldıktan sonra üç ay gibi kısa bir sürede yazdı. Kitap 408 sayfadan oluşuyor. Everest Yayınları’ndan çıkan romanın ilk baskısı 100 bin adet yapıldı. Kitabın kapak tasarımı Bülent Erkmen’e ait.
“Son Oyun”, Ahmet Altan’ın bugüne kadar yazdığı romanlara benzemiyor. Ne tek başına bir aşk romanı ne cinayet ne de kadın erkek ilişkisi romanı... Hepsini kapsıyor; yine içinde aşk var, sadakat, sadakatsizlik, bağlanma ihanet... Ama diğer romanlarından çok daha farklı. Öte yandan, içeriğindeki varoluş sorgulamalarıyla, Tanrı’yla yapılan konuşmalarla ve hesaplaşmalarla da dikkat çekiyor. Romanın başkahramanı bu kez bir yazar. Ortada maktulun kim olduğunu bilmediğimiz bir cinayet var. “Son Oyun”, Altan’ın onuncu romanı.
NEDEN AĞLADIĞINI SORMADIM
Kitaptan...
Herkes gibi sevişmiştik. Şimdi kendimiz gibi sevişecektik. Bütün hastalıklarımız, bütün şiddetimiz, vahşiliğimiz ve sapıklıklarımızla. Biz öyleydik. Birbirimizi tamamladığımızı haftalarca süren o dokunmasız sevişmelerle biliyorduk. Kahveyi içerken ayağıyla bacağıma dokundu. Bu küçücük dokunmayla bir ayaklanmanın işareti verildi sanki. Masanın yanında sevişmeye başladık. Bir hayvan gibi parçaladım onu. Ben paramparça etmeyi seviyordum. O paramparça olmayı. Vücudunda değmediğim, dokunmadığım, doldurmadığım hiçbir yer kalmadı. Konuşuyorduk sevişirken. Ben soruyordum. O cevap veriyordu. Ben anlatıyordum, o kıvranarak dinliyordu. Yüzü, memelerinin uçları, kalçaları morararak kabarmıştı, her seferinde biraz daha fazla istiyordu, biraz daha fazla şiddet, biraz daha fazla acı, biraz daha fazla zevk. Acıdan ve zevkten çığlık çığlığa bağırıyordu. İnliyor, haykırıyor ve “Sakın durma” diye yalvarıyordu. Sakinleştiğimizde hava ağarıyordu. Ben sırtüstü yatıyordum, o bir bacağını benim bir bacağımın üstüne atmış, göğsünü göğsüme dayamış, başını omzuma gömmüştü. Usulca, sessizce ağlıyordu. Neden ağladığını sormadım.
Haberin Devamı