Mücadeleyi size bıraktım sakın enseyi karartmayın
Türk basını ‘kelimelerin efendisi’ni yitirdi. Kalemiyle felsefe üreten, TBMM’de 1965’teki siyasi duruşuyla fırtınalar yaratan, Türkiye’den hep umutlu olan ve yazılarının çoğunu ‘enseyi karartmayın’ diye bitiren büyük usta gazeteci yazar Çetin Altan aramızdan ayrıldı.
Dünyanın en çok köşe yazısına sahip yazarlarından biri olarak gösterilen Türk basınının usta ismi 88 yaşındaki gazeteci-yazar Çetin Altan dün sabah saatlerinde tedavi gördüğü Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Çetin Altan için ilk tören bugün saat 11.30’da Çağlayan’daki Milliyet Gazetesi’nin önünde düzenlenecek. Altan’ın cenazesi daha sonra Teşvikiye Camii’nde öğle vakti kılınacak namazının ardından toprağa verilecek.
11.05’te vefat etti
Çetin Altan’ın ölümüyle ilgili tedavi gördüğü Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yazılı açıklama yaptı: “Son olarak Eylül ayında hastanemize yatışı yapılan hastamız KOAH olarak bilinen kronik obstrüktif akciğer hastalığı, solunum yetmezliği ve sepsis tanılarıyla takip ve tedavi edilmekteydi. Hastamız saat 11.05 itibarıyla solunum yetmezliği ve septik şok nedeniyle 88 yaşında vefat etmiştir. Yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz.”
Çetin Altan’ın hayatını kaybettiği hastanede açıklama yapan kızı Zeynep Bakan, gözyaşları içinde, “Babamı kaybettik, ne diyeyim? Babamla birlikte buradaydık. Bir ayı geçmişti, ümitlerim devam ediyordu. Babam yine kalkacak diyordum işte olmadı. Bu yaşlarda herkesin yaşayabileceği sağlık sorunları vardı” dedi. Altan’ın akademisyen oğlu Mehmet Altan ise, “Saat 11’de kendisini kaybettik. Ölüm her zaman erken ölümdür”dedi...
Tatar Hasan Paşa’nın torunu
22 Haziran 1927’de İstanbul’da doğdu. Dedesinin babası Kırım’dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa’ydı. Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım olan Altan, Galatasaray Lisesi’ni, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Ulus gazetesinde muhabir olarak başladığı gazeteciliğe Hür Ses, Halkçı, Tan, Akşam, Milliyet, Yeni Ortam, Hürriyet, Güneş ve Milliyet gazetelerinde devam etti. Geçtiğimiz yıla kadar Milliyet’teki ‘Şeytanın gör dediği’ adlı köşesinde yazılarına devam etti.
İki yıl cezaevinde yattı
Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Altan hakkında ağır cezada 300’den fazla dava açıldı. 1972’de gözaltı süresi 24 saat olmasına karşın 15 gün gözaltında tutuldu. Üç kez tutuklandı, iki kez mahkûm oldu ve iki yıl cezaevinde yattı. Son olarak hakkında 159. maddeye dayanılarak açılan davada tek celsede beraat etti. Hayat hikâyesi, 1998 yılında eşi Solmaz Kâmuran tarafından İpek Böceği Cinayeti adlı kitapta kaleme alınmıştı.
Nazım Hikmet’le Meclis’te
1965’te Türkiye İşçi Partisi’nden İstanbul milletvekili seçilen Altan, Meclis’teki dört yılı boyunca Türkiye’nin sesini en fazla işittiği siyasetçilerden biri oldu. Önce dokunulmazlığı kaldırılan, sonra da iade edilen ilk milletvekili olarak siyasi tarihimize geçti. 1968’de meclisteki bir konuşması sırasında başlayan tartışma Nazım Hikmet’e kadar sıçramış ve başta o dönemin Adalet Partisi milletvekili Cavit Şadi Pehlivanoğlu ve Hamit Fendoğlu olmak üzere Adalet Partisi milletvekilleri ile karıştığı kavga ile hatırlanıyordu. Altan meclisteki anılarını ‘Ben Milletvekili İken’ adıyla kitaplaştırdı.
Tenis oynayan köylüler istedi
Yazar Ahmet Altan ve ekonomi profesörü Mehmet Altan’ın babası olan Çetin Altan, en çok kendi kullandığı ‘enseyi karartmamak’ deyimiyle hafızalara kazındı. Tenis oynayan köylülere sahip bir Türkiye’nin gelişmiş bir ülke olacağını vurguladı.
Kendisini lüks içinde yaşamakla suçlayan kişilere, hayatta en iyi şeylere solcuların layık olduğunu söyleyerek cevap verirdi.
Böyle bir ülke hayal etmemiştim
Biz torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakamıyoruz.
Ama siz uğraşırsanız, mücadeleden vazgeçmezseniz, dünyadan ayrılırken ‘torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakıyoruz’ deme mutluluğunu siz tadabilirsiniz.
Hayallerinizden, ümitlerinizden, mücadelenizden vazgeçmeyin.
Amacınıza ulaşamazsanız da, bu amacı gelecek kuşaklara devretseniz de, kozmosla son hesaplaşmanızda, ‘daha iyi bir dünya için biz de fena mücadele etmedik’ diyebilirsiniz.
Bu da az şey değildir. Buruk da olsa, yorgun gözlerinizde bir tebessüm yaratır.
O tebessümlerin çoğalması da elbet bir gün kurtarır bu ülkeyi.
Enseyi karartmayın.
25 Haziran 2015’teki son yazısı
Ödüllerle dolu bir yaşam
l Roman
Büyük Gözaltı (1972) - 1973 Orhan Kemal Roman Armağanı
Bir Avuç Gökyüzü (1974)
Viski (1975)
Küçük Bahçe (1978)
Rıza Bey’in Polisiye Öyküleri (1985)
Aşk, Sanat ve Servet (1998)
l Şiir
Üçüncü Mevki (1946)
l Öykü
Dünyada Bırakılmış Mektuplar (1997)
Kalem Bahçelerinden Yedi Hayat (2009)
l Oyun
Beybaba (1960-61)
Yedinci Köpek (1964)
Çemberler (1964)
Mor Defter (1965)
Suçlular (1965)
Dilekçe ve Tahtırevalli (1966)
Komisyon (1969)
Islıkçı (1977)
Bütün Tiyatro Eserleri (2001)
l Anı
Ben Milletvekili İken (1971)
Bir Yumak İnsan (1977)
Kavak Yelleri ve Kasırgalar (1999)
İyi ki Şu Köyceğiz Var (2001)
l Gezi
Bir Uçtan Bir Uca (1965)
Al İşte İstanbul (1981)
l Deneme
Atatürk’ün Sosyal Görüşleri (1965)
Öldürülmüş Şehzadeler ve Devrilmiş Padişahlar (1991)
İdam Edilen 44 Vezir-i Azamın Dramı (1991)
Şeytanın Gör Dediği (1997)
Kadın, Işık ve Ateş (1998)
Yeryüzü Tanrıçaları (2000)
Kullar ve Sultanlar (2000)
1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 (2001)
Enseyi Karartmayın (2003)
Uçuk (2004)
l Mizah
Taş (1964)
Sömürücülerle Savaşı (1965)
Onlar Uyanırken (1967)
Geçip Giderken (1968)
Kopuk Kopuk (1970)
Suçlanan Yazılar (1970)
Kahrolsun Komünizm Diye Diye (1976)
Nar Çekirdekleri (1976)
Zurna’da Peşrev Olmaz (1978)
Gölgelerin Gölgesi (1981)
Şeytan Aynaları (1982)
2027 Yılının Anıları (1985)
Sobe (1999)
l Çocuk
Alfabe (2006)
l Çeviri
Aptal Kız (1962)