Metin Göktepe'siz 19 yıl...
Görev başındayken, polisler tarafından öldürülen gazeteci Metin Göktepe, ölümünün 19. yılında mezarı başında anılacak.
Metin Göktepe aramızdan ayrılalı 19 yıl oldu. Metin Göktepe'nin ailesi, arkadaşları, gazeteciler ve sevenleri bugün saat 11.00'de Atışalanı Esenler Kemer Mezarlığı'nda anmada olacak.
Bugün Metin Göktepe'nin katlinin 19. yılı. Metin'in arkadaşları her yıl olduğu gibi bugün Metin'in mezarı başında bir anma gerçekleştirecek.
Gerçek dergisinde gazeteciliğe başlayan Metin Göktepe, 7 Haziran 1995'te Evrensel gazetesinin kuruluşunda yer alarak çalışmaya başladı. 8 Ocak 1996 tarihine kadar gerçeğin peşini hiç bırakmadı.
Metin Göktepe, 8 Ocak 1996 tarihinde Ümraniye E Tipi Cezaevinde yaşamını yitiren Orhan Özen ile Rıza Boybaş'ın Alibeyköy'de yapılacak cenaze törenine 'Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar' diyerek gitti.
Polis cenaze törenine saldırdı. Yoğun polis ablukasının olduğu Alibeyköy'de 500'ün üzerinde kişi gözaltına alındı. Metin'e sarı basın kartı soruldu ve Metin'in haberi takip etmesine engel olundu. Metin cenazeyi izlemek için 'ısrar' edince de Evrensel gazetesinde çalıştığı 'öğrenildi.'
Gözaltına alınarak Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürüldü. Polisler tarafından öldürülünceye kadar dövüldü. Cansız bedeni, Spor Salonu'nun büfesinin yanına bırakıldı.
Sandalyeden düştü!
8 Ocak 1996 akşam saat 20.00'de Eyüp C. Savcısı Erol Canözkan, olay ve ölüm tutanağı düzenleyerek Metin'in cesedini Adli Tıp'a gönderdi. Savcı Canözkan, Göktepe'nin gözaltına alındığını kabul etti, ancak akşam üzeri serbest bırakıldığını, sonra Eyüp'te bir çay bahçesinde otururken fenalaşarak oturduğu sandalyeden düştüğünü ve burada öldüğünü iddia etti. Bir süre gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılanlar ise, ısrarla Metin'in gözaltında polis tarafından öldürüldüğünü ve cesedinin gözaltında tutulan diğer kişilerin yanından alınarak götürüldüğünü söylediler.
Metin'in ağabeyi İbrahim Göktepe, Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan'a ifade verdi ve Metin'in gözaltında polisler tarafından öldürüldüğünü belirterek, şikayetçi olduğunu söyledi.
Gözaltında yok!
10 Ocak 1996: Evrensel Gazetesi Sahibi Vedat Korkmaz, polisler hakkında idari soruşturma açılması için İstanbul Valiliği'ne şikayet dilekçesi verdi. İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, gözaltına alınanlar arasında Göktepe'nin olmadığının kamera görüntülerinden de tespit edildiğini, listede isminin yer almadığını ileri sürdü.
Var ama duvardan düştü!
İstanbul Vali Vekili Rıdvan Yenişen, İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan da önce Göktepe'nin adının gözaltına alınanlar listesinde bulunmadığını söyledi. Daha sonra listede adının bulunmadığını, ancak gözaltına alındığını kabul etti. Ardından Göktepe'nin duvardan düştüğünü savundu.
11 Ocak 1996: Vedat Korkmaz'ın şikayet dilekçesi ve Metin'le ilgili Adli Tıp otopsi tutanağı Valilik tarafından idari soruşturma yapılması için Polis Başmüfettişi Yaşar Gökışık'a gönderildi.
13 Ocak 1996: ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Göktepe'nin ölümüne ilişkin resmi makamların yaptıkları açıklamaların tatmin edici olmadığını söyledi ve olayın takipçisi olacaklarını ifade etti.
15 Ocak 1996: Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı, 'görevsizlik kararı' ile haklarında soruşturma yapılan polislerin atılı suçu idari görevlerini ifa ederken işledikleri gerekçesiyle soruşturma dosyasını Eyüp Kaymakamlığı'na gönderdi. Eyüp Kaymakamlığı da dosyayı İstanbul Valiliği'ne gönderdi.
"Gözaltında öldürüldü"
16 Ocak 1996: İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı, raporunu açıkladı. Raporda, "Metin Göktepe gözaltına alınmış, gözaltında polis tarafından öldürülmüştür" denildi.
350 avukat
17 Ocak 1996: 350'nin üzerinde müdahil avukat, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe vererek, İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan, İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Kemal Bayrak, İstanbul Çevik Kuvvet Müdürü ve olay günü Eyüp ve Eyüp Spor Salonu'nda görev yapan polisler hakkında "kasten adam öldürmek, cürüm işlemek için memuriyetini kullanmak, cürüm işleyenleri saklamak, suç işlemeye tahrik, iş ve çalışma özgürlüğünü tahdit, kişi özgürlüğünden mahrum etmek ve memuriyet ve mevki nüfusunu suistimal etmek" suçlarından soruşturma açılmasını istedi.
Demirel: ''Bu bir namus meselesi''
19 Ocak 1996: Bir grup gazeteciyi Çankaya Köşkü'nde kabul eden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Cinayeti polis işlemiştir tabirini beğenmiyorum. Hadiseleri kendi sınırları içinde mütalaa etmeliyiz. Münferit hadiselerden netice çıkarırken, devleti yargılamayalım. Yargılanacak olan, suçu kim işlemişse odur. Polis teşkilatını yargılamamız yanlıştır. Ama üstünde polis üniforması olan A veya B şahsı işlemişse, yakasına yapışırız. Cinayet örtbas edilemez" dedi.
Aynı gün Evrensel gazetesinin Ankara bürosunu ziyaret eden DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Metin'in öldürülmesinin demokrasi ayıbı olduğunu söyleyerek, DSP olarak olayın aydınlatılması için ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti.
20 Ocak 1996: Mesut Yılmaz, "Göktepe olayının arkasında olacağız. Göktepe'nin devlet tarafından öldürülmesi iddiası devlet adına utanç verici bir durumdur. Bu olaydan sorumlu olanlar ortada, raporlar ortada, ancak hiçbir ilerleme sağlanamıyor" dedi. Demirel de, Göktepe'nin öldürülmesinin 'namus meselesi' haline geldiğini söyledi.
22 Ocak 1996: Başbakan Tansu Çiller, Göktepe'nin duvardan düşmediğini, gözaltına alındığını açıkladı.
"Özür diliyorum"
25 Ocak'ta olay hakkında açılan soruşturma raporu müfettişler tarafından İçişleri Bakanlığı'na verildi. Metin'in önce duvardan düşerek öldüğünü söyleyen İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan, raporun önüne gelmesiyle gözaltında işkence ile öldürüldüğünü kabul etti ve şöyle dedi: "Metin Göktepe'nin annesi ve ailesi başta olmak üzere Türk basınından özür diliyorum."
Bu özrün acıları dindirmesi mümkün değildi elbette ki... Evrensel Gazetesi, annesi Fadime Göktepe ve ailenin diğer üyeleri ile avukatları, emekçiler davanın takipçisi oldular. Gösteriler, eylemler yaptılar. Olay, yurtiçi ve yurtdışında büyük ses getirdi. İlk duruşmada sanık avukatı davayı şu sözlerle özetleyecekti: "Bu dava, basınla devlet arasındadır."
7 Şubat 1996: İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin soruşturması sonuçlandı. Müfettişler tarafından hazırlanan 38 sayfalık fezlekede 49 polisin yargılanması istendi.
8 Şubat 1996: İstanbul İl İdare Kurulu, 48 polis için lüzum-u muhakeme ve Eyüp İlçe Emniyet Müdürü M. Ali Aydın Aydemir hakkında men-i muhakeme kararı verdi. Yargılanmasına karar verilen
48 polis suçsuz oldukları gerekçesi ile ve müdahil vekilleri
48 polis dışındaki sorumluların da yargılanması gerekir iddiası ile İl İdare Kurulu kararına karşı Danıştay'a itiraz ettiler. Dosya Danıştay 2. Dairesi'ne gitti.
Meclis devreye girdi
15 Şubat 1996: ANAP Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan'ın önerisi ile TBMM Genel Kurulu'nun 14. bileşiminde "Gazeteci Metin Göktepe Cinayetinin Açıklığa kavuşturulması ve Faillerinin Ortaya Çıkarılması Amacıyla Bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulmasına" karar verildi.
3 Nisan 1996: Danıştay 2. Dairesi, İstanbul İl İdare Kurulu'nun kararını aynen onadı. Dosya İstanbul Valiliğine gönderildi. Valilik dosyayı İstanbul Adliyesine gönderdi. Dava İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne tevzi edildi. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi 15 Temmuz 1996 tarihine duruşma günü verdi.
Dava ilden ile dolaştı
5 Temmuz 1996: Adalet Bakanlığının talebi üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesi, İstanbul'da güvenlik sağlanamayacağı gerekçesi ile davanın Aydın'a nakline karar verdi.
20 Ağustos 1996: Aydın Ağır Ceza Mahkemesi, tensip kararı ile sanıkların ve tanıkların talimatla ifadesinin alınmasına karar verdi.
18 Ekim 1996: Aydın Ağır Ceza Mahkemesi, ilginin yoğun olması ve izdiham yaşanması nedeniyle davayı, kapalı spor salonunda yaptı. Bu davaya sanıklardan hiçbiri katılmadı. Mahkeme heyeti, sanıkların ifadelerinin alınabilmesi için duruşmayı 29 Kasım 1996 tarihine erteledi.
Aydın'dan Afyon'a...
4 Kasım 1996: Aydın'daki duruşmadan bir süre sonra Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı ile Aydın Valiliği'nin isteği üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesi, davanın Afyon'a naklini kararlaştırdı. Ancak bu davaya olan ilgiyi azaltmadı: "Dava nerede biz oradayız" diyen yüzlerce kişi, bir çok ilden otobüslerle duruşmaların görüldüğü Afyon'a geldi. Hatta hemen her duruşma yurtdışından gelen delegasyonlar tarafından da izlendi.
29 Kasım 1996: Afyon Cumhuriyet Başsavcısı Halis Küçüksubaşı, dosyanın henüz kendilerine ulaşmadığını, dosya kendilerine geldiğinde gereğinin yapılacağını açıkladı. Göktepe davası bu sefer de posta engeline takılmıştı.
Önce iade, sonra uzaklaştırma
27 Aralık 1996: İçişleri Bakanı Meral Akşener'in emri ile cinayet suçundan yargılanan ve daha önce açığa alınmış 11 polis memuru görevlerine iade edildi.
14 Ocak 1997: Kamuoyunun yoğun tepkisi üzerine İçişleri Bakanı Meral Akşener, 11 polisi görevlerinden uzaklaştırdı.
1 yılda 1 duruşma yapılamadı
8 Ocak 1997: DSP lideri Bülent Ecevit Metin'in ölümünün birinci yıldönümünde yaptığı açıklamada, "Bu utanç verici olayın peşini bırakmayacağız. Görevini yapmaktan başka hiçbir kusuru olmayan Göktepe'nin ölüme sürüklenmesi ve aradan bir yıl geçmesine karşın duruşmaya başlanamaması, demokrasi, hukuk ve insan hakları açısından utanç vericidir" dedi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise aynı tarihli açıklamasında, davayla ilgili ciddi bir savsaklama olduğunu belirterek, "Bu tür olayların sonuçlandırılmasını, hukuk devletinin, demokrasinin mücadelesi olarak görüyoruz. Göktepe olayı, ilgisizlik içinde gözden kaçırılmak isteniyor. Biz bu olayı gözden kaçırmak isteyenlere meydanı bırakırsak, Susurluk'u gözden kaçırmaya çalışanlara da meydanı bırakmış oluruz" dedi.
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Göktepe'nin gözaltında öldürülmesinin emniyet skandalı, davaya bir yıldır başlanamamasının hukuk skandalı olduğunu belirtti.
6 Şubat 1997: Afyon Kapalı Spor Salonu'nda yapılan ilk duruşmada, Metin Göktepe'nin öldürülmesine ilişkin Adli Tıp Kurumu'nca hazırlanan otopsi tutanağı ve otopsi raporu mahkemeye gönderildi ve dosyaya konuldu. Brüksel Barosu'ndan davaya gözlemci olarak katılmak isteyen iki avukatın başvurusu oldu. 48 polisin katılmadığı oturumda, tanıklar dinlendi.
11 Nisan 1997: Duruşmada sanık polisler yine yoktu. Çökme tehlikesi olduğu için Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nin yetersiz olduğunu söyleyen müdahil avukatlar, mahkeme heyetini reddetti.
28 Mayıs 1997: Göktepe'yi öldürmekten yargılanan Saffet Hızarcı, Fedai Korkmaz, Murat Polat, Burhan Koç. İlhan Sarıoğlu, Selçuk Bayraktar, Metin Kuşat, Tuncay Uzun, Fikret Kayacan, Seydi Battal Köse, Şuayip Mutluer'in dosyası diğerlerinden ayrıldı. Mahkeme, Sarıoğlu, Bayraktaroğlu, Mutluer, Hızarcı ve Köse hakkında gıyabi tutuklama kararı verdi.
26 Haziran 1997: Sanık polisler yine mahkemeye gelmezken, müdahil avukatlar sanık polislerden Korkmaz, Kuşat, Koç ve Polat hakkında tutuklama talebinde bulundu. Mahkeme heyeti, bu talebi reddetti.
Başbakan bile getirtemedi!
24 Temmuz 1997: Sanıkların mahkemeye getirilmesine dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın 'talimatı' da yetmedi. İzne çıkan Afyon Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Kamil Şerif'in yerine davaya bakan Hakim Fatma Nilgün Uçar, 11 sanıktan 4'ünün daha tutuklanmasına karar verdi. Haklarında gıyabi tutuklama kararı verilen 5 polis, 28 Temmuz 1997 tarihinde teslim oldu.
2 Ağustos 1997: Sanıklardan Metin Kuşat, İlhan Sarıoğlu ve Saffet Hızarcı teslim oldu.
İzinden döndü, tahliye etti!
15 Eylül 1997: İzinden dönen Mahkeme Başkanı Kamil Şerif, Uçar'ın tutukladığı, Korkmaz, Polat, Koç ve Kuşat'ı tahliye etti. Böylece dava yine eski haline döndü.
9 Ekim 1997: Tanıklarla sanıklar ilk kez mahkemede yüzleşti. En önemli tanık olan Deniz Özcan, sanık polislerden Mutluer, Kayacan, Hızarcı ve Kuşat'ı teşhis etti. Sanık avukatlarından Güzin Kılıç Köprülü, tanığa küfür etti. Mahkeme heyeti, Eyüp Kapalı Spor Salonu'nda bilirkişi heyeti ile yüzleştirme yapılmasını kararlaştırdı.
Hakim kendini reddetti!
6 Kasım 1997: Mahkeme Başkanı Kamil Şerif, basının ve kamuoyunun bu olayla çok yakından ilgilendiğini ve kendisinin taraflı olduğuna ilişkin haberler yapıldığını gerekçe göstererek, 'kendi kendimi ret ediyorum' dedi ve davadan çekildi.
Tutuklayan hakime sürgün!
27 Kasım 1997: Sandıklı Ağır Ceza Mahkemesi, Şerif'in talebini yerinde bularak, dava için hakim Mustafa Birışık'ı görevlendirdi. Bu arada daha önce 4 polisin tutuklanmasına karar veren Fatma Nilgün Uçar ile eşi Edirne'nin Keşan ilçesine sürgün edildi. Sürgün kararının tepki yaratması üzerine, Adalet Bakanlığı Uçar çiftini İstanbul'a gönderdi.
25 Aralık 1997: Duruşma öncesi Metin Göktepe'nin otopsi raporları basında yer aldı. Raporlarda, Göktepe'nin 'öldürmek kastıyla dövüldüğü' vurgulandı. Sanık polislerden Eyüp İlçe Emniyet Amiri Seydi Battal Köse, duruşmada verdiği ifadeyle dikkat çekti. Köse, Metin Göktepe'nin öldürüldüğünü amiri konumundaki Eyüp İlçe Emniyet Müdür Mehmet Ali Aydın Akdemir'e bildirdiğini, O'nun da telefonla İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Kemal Bayrak ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar'a bildirdiğini kaydetti. Köse, "Kanaatimce Göktepe'ye vuranlar, polis memurları Metin Kuşat, Yalçın Aydeniz ve Burhan Koç'tur" dedi. Müdahil avukatlar Taşanlar, Bayrak ve Akdemir hakkında suç duyurusunda bulundular.
2 yıl sonra keşif
5 Ocak 1998: İki yıl sonra Göktepe'nin öldürüldüğü yerde keşif yapıldı. Basın mensuplarına kapalı geçen keşife, tutuksuz yargılanan sanık polisler, silahlarıyla katıldılar. Sanık polislerden Fikret Kayacan, tanık Deniz Özcan'ı tehdit etti.
İfade değişti!
22 Ocak 1998: Sanık İlçe Emniyet Amiri Seydi Battal Köse, bir önceki duruşmadaki ifadesinin yanlış aktırıldığını iddia ederek, "Ben hiçbir üst düzey müdürümü suçlamadım" diyerek önceki ifadesinden imtina etti. Köse'nin avukatı ise müvekkilinin cezaevi koşullarında psikolojik durumunun bozulduğunu iddia etti.
7 Şubat 1998: Keşif raporu tamamlandı. Raporda Metin Göktepe'nin gözaltında dövülerek öldürüldüğü doğrulandı.
Köse, avukatını reddetti
13 Şubat 1998: Müdahil avukatlar, tutuksuz sanıkların tanıklar üzerinde baskı kurmaya çalıştığını kaydetti. Duruşmada ayrıca sanık Seydi Battal Köse, bir önceki duruşmada avukatının söylediklerini yalanlayarak, "Açıklamaları baskı altında yapmadım. Savunmada sıkıntılar yaşıyorum, avukatım Burhan Hayran'ı reddediyorum" dedi.
Cumhuriyet Savcısı İsmail İlhan, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Şuayip Mutluer, Saffet Hızarcı, Fedai Korkmaz, Murat Polat, Burhan Koç ve Metin Küşat'ın TCK 452/1, 463 ve 251'inci maddeleri uyarınca cezalandırılmalarını talep eden Savcı, alacakları mahkumiyet ve kaybolma ihtimalleri bulunduğundan tutuksuz sanıklardan Fedai Korkmaz, Murat Polat, Burhan Koç ve Metin Küşat'ın tutuklanmalarını da istedi. Savcılık, sanıklardan Emniyet Amiri Seydi Battal Köse, Selçuk Bayraktaroğlu, İlhan Sarıoğlu, Tuncay Uzun ve Fikret Kayacan'ın da üzerlerine atılı suçtan beraatlerini isterken, tutuklu olan Bayraktaroğlu, Sarıoğlu ve Köse'nin tahliyelerini talep etti.
"Vicdanımız rahat"
12 Mart 1998: Sanık polisler son savunmalarında, "Vicdanımız rahat, suçsuzuz" dediler.
5 sanığa ceza, 6'sına beraat
Metin'in öldürülüşünden 26 ay sonra, 19 Mart 1998 tarihinde Afyon Ağır Ceza Mahkemesi kararını açıkladı. Afyon'daki yargılamada 5 sanık hakkında 'kastı aşan adam öldürme' suçundan 7 yıl 6'şar ay hapis cezası verildi. 6 sanık ise beraat ettirildi.
Afyon Ağır Ceza Mahkemesi, polis memurları Şuayip Mutluer, Saffet Hızarcı, Fedai Korkmaz ve Metin Küşat'ı üzerlerine atılı suçları işledikleri kanaatine vararak, önce TCK'nin 452-1. maddesindeki "kastı aşan adam öldürme" fiiline göre 12'şer yıl ağır hapis cezasına çarptırdı. Bu sanıkların cezaları, TCK'nin 463. Maddesindeki 'faili belli olmayacak şekilde adam öldürme' fiili uyarınca yarıya indirildi. Ancak yine TCK'nin 251. maddesine göre suç, memur sıfatıyla işlendiği için artırılarak, ceza 9 yıla çıkarıldı. Sonuç olarak 4 sanık hakkında TCK'nın 59. maddesine göre altı bir oranda 'iyi hal' indirimi de yapılarak, 7 yıl 6'şar ay hapis cezası verildi.
Emniyet Amiri Seydi Battal Köse ise, yine TCK'nın 452-1. maddesindeki suçlamayla 12 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, Köse'nin suçun işlenmesine doğrudan katılmayıp yardımcı olduğu kanatine vararak, TCK'nın 65-3. maddesi gereğince cezasını yarıya kadar indirdi. Köse'nin cezası da memur olduğu göz önüne alınarak, diğer sanıklar gibi yarı oranda artırıldı. "İyi hal" indiriminden de yararlandırılan Köse'ye de 7 yıl 6 ay ağır hapis cezası verildi.
Mahkum ettiği sanıklar hakkında ceza süreleri kadar kamu haklarından men cezası da veren Mahkeme Heyeti, sanıklardan Murat Polat, Burhan Koç, İlhan Sarıoğlu, Selçuk Bayraktar, Tuncay Uzun ve Fikret Kayacan'ın ise, 'mahkumiyet için inandırıcı delil elde edilemediğinden' beraatlerini kararlaştırdı.
Kararı protesto eden Göktepe ailesi ve gazeteciler adliye önünden Zafer Anıtı'na kadar yürüyüp kalemlerini yere attılar.
Yargıtay usulden bozdu
Temyiz aşamasında Yargıtay 1. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını 'usul yönünden' bozdu.
Yeniden afyon
17 Eylül 1998: Mustafa Birışık'ın başkanlık ettiği mahkeme heyeti, Murat Polat hakkında gıyabi tutuklama kararı verdi. Tanık İlhan Uçar, Göktepe'nin polisler tarafından spor salonunda öldürülene kadar dövüldüğünü anlattı. Köse tarafından her duruşmada adı geçen polis memuru Yalçın Aydeniz ise yazılı ifadesinde, spor salonuna hemen herkesin 'darbeli' geldiğini söyledi.
15 Ekim 1998: Sanık polisler verdikleri ek ifadelerde birbirlerini suçladılar.
13 Kasım 1998: Köse, Göktepe'yi dövenlerin içinde olduğunu söylediği polis memuru Yalçın Aydeniz'in, İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü'ndeki sorgusu sırasında yakınlarınca kollandığını söyledi. Mahkemece tanık olarak Siirt'te ifadesi alınan Aydeniz'in, sanık avukatlarından Ahmet Ülger'in mahkemece yardımını aldığını vurgulaması, mahkemede yalancı tanıklık tartışmasına neden oldu. Mahkeme ayrıca, baskılar karşısında tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle Köse'nin 'reddi hakim' talebini kabul etmedi.
"Hakimi bağlarım" televizyonda
7 Aralık 1998: Göktepe davası devam ederken İstanbul'da da sanık polislerin avukatı Ahmet Ülger yargılanıyordu. 1997'nin Şubat ayında yayınlanan "Söz Fato'da" isimli programda yayınlanan gizli kamera görüntülerinde Ülger, 'hakimi bağlarım' diyordu. Ancak 7 Aralık 1998'de görülen duruşmada Ülger, delil yetersizliğinden beraat etti.
11 Aralık 1998: Mahkeme Heyeti, tutuklu polisler Köse, Mutluer, Hızarcı, Korkmaz ve Kuşat'ın tahliyesine karar verdi. Böylece Göktepe davasında tutuklu sanık kalmadı.
29 Ocak 1999: Duruşmaya bir sivil polis silahıyla girdi. Murat Polat hakkındaki gıyabi tutuklama kararının vicahiye çevrildiği ve Polat'ın Van Askeri Ceza Mahkemesi'nde olduğu açıklandı.
24 Şubat 1999: Göktepe'nin avukatları İstanbul İl İdare Kurulu'na başvurarak, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Müdür Yardımcısı Kemal Bayrak, Eyüp İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Ali Aydın Akdemir ve İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan'ın yargılanmasını istemişti. Kurul, Ünüsan ve Taşanlar'ın dosyasını yetkisi dahilinde olmadığı gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı'na; Bakanlık da Danıştay'a gönderdi. Ancak kurul Bayrak hakkında, "lüzum-u muhakeme" kararı verdi. 700'ü aşkın kişinin gözaltına alınmasına rağmen bu şahısların muhafazaları ile gereği ölçüde ilgilenmediği, denetlenemediği, ölüm olayından haberdar edilmesine rağmen olay yerine gelmeyerek görevini kötüye kullandığı için Bayrak'ın Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanması uygun görüldü.
26 Şubat 1999: Davanın tek tutuklu sanığı Murat Polat, duruşmaya getirildi. Ancak dava dosyasında ilginç bir belge olduğu ortaya çıktı. Resmi belgeye göre, Göktepe'nin öldürülmesiyle ilgili açığa alınmasının ardından Polat, dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından davanın görüldüğü Afyon'a polis memuru olarak atanmıştı. Esas hakkında görüşünü açıklayan savcı, 6 sanık polis hakkında 7.5 yıl hapis cezası isterken, 5 sanığın beraatini talep etti.
Haydar'la öldürdüler!
8 Nisan 1999: Müdahil avukat Fikret İlkiz, 39 sayfalık esas hakkındaki mütalaasını özetledi. İlkiz, Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nin 19 Mart 1998 tarihli karar gerekçesinin yanlış olduğunu belirterek, "Sanıklar ellerindeki 'Haydar' ismini verdikleri sopa ile Metin Göktepe'yi kafasını ve kaburgalarını kırarak öldürmüşlerdir. Kasıt bu kadar açıktır" dedi.
Eski karara bir kişi eklendi
6 Mayıs 1999: Duruşma öncesinde izinsiz yürüyüş yapmak istedikleri gerekçesiyle ve aralarında Metin Göktepe'nin annesi Fadime Göktepe'nin de bulunduğu gruba polis müdahale etti. 20'ye yakın kişi gözaltına alındı. Duruşmada ise, Murat Polat, Şuayip Mutluer, Saffet Hızarcı, Fedai Korkmaz, Metin Kürşat ve Seydi Battal Köse'nin 7 yıl 6'şar ay ağır hapisle cezalandırılmasına; Burhan Koç, İlhan Sarıoğlu, Selçuk Bayraktaroğlu, Tuncay Uzun ve Fikret Kayacan'ın ise üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair kesin delil elde edilemediğinden beraatlerine karar verildi. Böylece; Afyon Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay tarafından bozulan kararında beraat ettirdiği sanık polis memurlarından Murat Polat'ı da 7 yıl 6 ay hapse mahkum etmiş oldu. Mahkeme, öteki sanıklar hakkındaki kararında ise bir değişikliğe gitmedi.
İkinci kez Yargıtay'da
Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nin ikinci kararının temyiz duruşması, 25 Kasım 1999 tarihinde Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nde görüldü. Emniyet Amiri Seydi Battal Köse'nin avukatı Ali İhsan Kal, "Basit cop kullanma, ölüm için yeterli değildir. Müvekkilim kaba hareketleri engellemiştir" diyerek, Köse hakkındaki mahkumiyet kararının bozulmasını istedi. Köse ise, İstanbul Emniyeti'nin üst düzey görevlilerinin 'kendilerini kurtarmak için' kendisini sanık olarak ortaya attıklarını söyledi.
20 Ocak 2000 tarihinde kararını açıklayan Yargıtay, 7 yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırılan 6 polisten 5'inin cezasını onayladı. Emniyet Amiri Seydi Battal Köse hakkında ise "TCK'nın 240. maddesinde öngörülen görevi suiistimal suçundan yargılanması gerekir" sonucuna vararak verilen hükmü bozdu. Yargıtay'ın "öldürme fiilinde iştirak iradesi bulunmadığına" karar verdiği Köse'nin 1-3 yıl hapis istemiyle yargılanmasını istedi.
Yargıtay'ın bozma kararına direnemeyen Afyon Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Nisan 2000 tarihinde görülen duruşmada, Köse'nin daha önce verdiği 7 yıl 6 ay olan hapis cezasını 1 yıl 8 aya indirdi. Köse'ye ayrıca 375 bin lira para cezası ve 5 ay memuriyetten men cezası verildi. Kararın ardından cezayı yeterli bulmayan müdahil avukatlar, mahkemeye temyiz dilekçesi verdi.
Devlet tazminata mahkum oldu
Göktepe'nin ailesi, İstanbul 2. İdare Mahkemesi'nde İçişleri Bakanlığı aleyhine tazminat davası açtı. Başvuruda, Fadime Göktepe için 500 milyon lira maddi, ayrıca anne ve kardeşler için 27 milyar lira manevi tazminat isteminde bulunuldu. İstanbul 2. İdare Mahkemesi de, yaptığı inceleme sonunda İçişleri Bakanlığı'nı anne Göktepe'ye 1 milyar 392 milyon 57 bin 183 lira maddi; tüm Göktepe ailesine toplam 8.5 milyar lira manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı, kararın iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay'a başvurdu. Danıştay 10. Daire, yürütmeyi durdurma istemini reddetti. Ancak mahkeme tarafından hükmedilecek tazminat miktarının istemle sınırlı olması gereğinden hareket eden Danıştay, maddi tazminatın yasal faizleriyle birlikte 500 milyon olarak Fadime Göktepe'ye ödenmesine, manevi tazminat olarak 8.5 milyar liranın onanmasına karar verdi.
Sadece 6 polis ceza aldı ama...
Göktepe davasının sonucunda sadece 6 polis az bir ceza alarak mahkum oldu. Emri verenler görevlerine devam ettiler. Ancak ilden ile sürülse de her türlü engelleme yapılsa da 'mahkumiyet kararı çıkan ilk gazeteci davası olarak basın tarihine geçti. Tabii ki Fadime Ana ve meslektaşlarının, Gazetesi Evrensel'in dur durak bilmeyen takibiyle...
İlk Göktepe ödülü
Göktepe davasını izleyen gazeteciler, avukatlar ve Göktepe ailesinini girişimleriyle başlatılan 'Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri'nin ilki, 1998'de davanın peşini bırakmayan tüm gazeteciler adına Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Nail Güreli'ye verildi.
'Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri'nin, her yıl Göktepe'nin doğum günü olan 10 Nisan'da haberleriyle basın ve iletişim özgürlüğü mücadelesine katkıda bulunan gazetecilere verileceği ilan edildi ve bu kriter çerçevesinde değerlendirmeler yapılarak, ödüller dağıtıldı.