Gazete Vatan Logo

'Her şeye karşıyım!'

Bugünlerde herkes ‘Zorunda mıyım’ deyip popülerliğinin zirvesine çıkan Dilber Ay’ı konuşuyor

Yılların ses sanatçısı Dilber Ay, hapishane dekorunda yaptığı ‘Kadere Mahkûmlar’ programıyla bir anda dikkatleri üzerine çekti. Bu ilgi üzerine katıldığı televizyon programında, aslında şarkının ismi olan ‘Zorunda mıyım?’ sözü yanlış anlaşılınca, internet fenomeni haline geldi. O kadar ki, bir cep telefonu operatörü reklam kampanyasını bu şarkı üzerine inşa etti. 40 yılda 60 albüm yapan ve Anadolu’nun pek çok yerinde zaten ünlü olan Dilber Ay’la söyleşmenin koşulları da böylece oluşmuş oldu.

Flash TV’nin stüdyosuna girdiğimizde, sevenlerinin deyimiyle ‘Dilberay Ana’ koğuş dekorunun içinde, yerdeki kilime oturmuş bizi bekliyordu. Herkes gibi biz de elini öpüp konuşmaya başladık:

-Bugünlerde herkes sizi konuşuyor ama hakkınızda pek bir şey bilinmiyor.
Ne anlatayım?

Hayatınız nasıl geçti? Çocukluğunuz, gençliğiniz…
Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde bir çadırda doğdum. Yörük, göçmen… Köküm Halep’ten gelme. Aşiret çocuğuyum. Ev yok. Köy yok... Kahramanmaraş’ta 3’e kadar okudum. Çok fakir bir aile çocuğuydum. Aşiretin yarısı Pazarcık’tan Ankara’ya göç etmiş oradan da Bolu-Düzce’ye yerleşmişler.

-Aşiretinizin ismi nedir?
Gureşan aşiretiyim ben. Ehlibeytim. Muhammed Efendimizin, Hazreti Ali’nin torunlarıyım.

-Düzce’de okula devam edebildiniz mi?
Okul devam etmedi. 13 yaşında evlendirdiler beni. Evlenmeden önce Düzce’ye radyocular geldi. Güzel sesleri arıyorlardı. Ben de koşa koşa gittim. Türkü söylemeyi çok seviyordum. Bediha Akartürk’ü dinlerdim radyoda. ‘Ben bundan daha güzel söylerim’ diyordum. Kendime has bir tavrım var benim. Dedim ki orada adamlara (Aralarında Nida Tüfekçi de var) ‘Beni bir dinleyin. Sesim çok güzel’. ‘Gönül gel seninle muhabbet edelim’ türküsünü okudum. Hemen beni indirip kaptılar. Adresimi aldılar. Birinci gelmişim.

-Sevindiniz mi çok?
Sevindim ama hevesim kursağımda kaldı işte. Evlendirdiler beni. Babamdan yaşlı bir adamdı. Bizde adet öyleydi, hâlâ öyle. 10 yaşındaki çocuğu 70 yaşındaki adama veriyorlar. Adama baba mı desem, dede mi desem… Tabii genç kız oldum evliyken. İki çocuk annesi oldum, sonra ayrıldım.

‘DİLENCİ SANDILAR’

-E, birincilik ne oldu bu arada?
Bana Radyoevi’nden gelen mektubu nineme vermiştim, saklıyordum. Onunla Ankara’da Radyo’nun kapısını çaldım. Tabii beni sokmuyorlar içeriye. Dilenci sandılar. ‘Amca ben Radyoevi’ni kazandım, mektupla geldim’ dedim.

-Sene?
Sene 72-73. Mevsim kış. Ayağımda lastik var delik. Yün çorap var ama ayağım hep ıslak. Şalvarım, başımda atkım var. İçerde beni hatırladılar. Eylül’ün 20’sinde yine gel dediler. Aralarında para toplayıp beni gönderdiler.

-Ne yaptınız o parayla?
Ayağıma ayakkabı aldım. Sonra o gün geldi, gittim yine birincilikle kazandım.

-60 albümünüz var. İyi para kazandınız mı bu albümlerden?
Parayı buldum, aileyi başıma topladım. Aşiret başımda, onlara baktım. Çoluğumu çocuğumu evlendirdim.

‘GÜZELLİK DE, ŞÖHRET DE,
ZENGİNLİK DE BAŞA BELA’


-Şimdi nasıl durumlar?
Düzce depreminden sonra biz yine perişan olduk. Daha yeni gecekondu evleri yapıyorum. Ben kazandığımı tek yemem. Aşiretimi bırakamadım. Şöhret var, güzellik var, adamı parçalarlar. Aşiretimin elinde olmasaydım belki şimdi Dilber Ay olamazdım. Bir köşede beni öldürür atarlardı. Güzellik de, şöhret de, zenginlik de başa bela. Bende üçü de vardı.

-Ne kadar meşhurdunuz? Sokakta görünce tanıyorlar mıydı mesela?
Bak ‘Maraş’tan bir haber geldi’, o türküyü okudum 80 senesinde. Ortalık kırıldı. Biz didine didine sanatçı olduk. Şimdi herkes sanatçı. Paran varsa klibin oynuyor. Bizim çağımızda en fazla 5 tane sanatçı vardı.

-Kim onlar?
İmparator, Müslüm Gürses, Kibariye, Belkıs Akkale, Bedia Akartürk.

-Yenilerden dinlediğiniz kimse var mı?
Yok. Kim var ki?

3 ÇOCUKTAN 14 TORUN

-Yeniden gecekondu yapıyorum dediniz…
Evet, gecekonduda oturuyorum Ankara’da.

-Neden?
Orada rahat ediyorum.

-Haftada bir gün program için İstanbul’a geliyorsunuz. Diğer günler ne yapıyorsunuz?
Evimin içini anlatmam. Evde çoluğumla çocuğumlayım. İkisi manevi oğlumdan toplam 14 torunum var. Onları seviyorum.

‘SIRRI SÜREYYA’NIN SAZINI KIRDIM’

-Sinema geçmişiniz var bir de...
Onu hiç sorma... 75 filan seneleri, Ankara’da sahneye çıkıyorum. Baktım arkamda saz çalan esmer bir çocuk. Kimse tanımıyor. ‘Kimsin sen?’ dedim. Talebeymiş, ‘Abla paraya ihtiyacım var’ dedi. ‘İyi çalamıyorsun bir daha gelme’ dedim. Biraz hırpaladım, sazı düştü elinden kırıldı. Beş lira verdim, ‘Git saz al kendine, bir daha da gelme, çocuklar döver seni’ dedim.

-Sinema maceranızı konuşacaktık?
Onu anlatıyorum. Beynelmilel için çağırdılar beni. Cem Yılmaz’la karşılaştım orada. Bir de Yılmaz Erdoğan’la karşılaştım. Onlar da deli oldular beni görünce. Çok seviyorlarmış. Bir de esmer bey vardı. ‘Beni tanıdın mı ablam?’ dedi. ‘Tanıyamadım’ dedim. ‘Konak gazinosundaydı. Sazımı kırdıydın ya’ dedi. Çok utandım ‘O sen misin?’ dedim. ‘Benim. Şimdi filmde oynatacağım seni’ dedi.

-Sırrı Süreyya Önder’in sazını kırmışsınız yani.
Evet, oymuş meğer.

-Sonra?
Rolümü okudum. Baktım iyi rol. ‘Ben açık giyinmem, bak söyleyeyim’ dedim. Kıyafetlerimi kendim diktirdim. Meral Okay kardeşimle birlikte oynadık.

-Filmi beğendiniz mi?
Setten üç kere kaçtım ama beni yakaladılar. 3 ay ne demek Tarsus’ta? Ben kendimi esir sandım. O iş türkü gibi değil, çok ciddi. Sırrı Süreyya, ‘Gitme ablam, sen bu işin ekmeğini yiyeceksin’ dedi. Öyle de oldu.

‘AĞLAMADIĞIM GÜN YOK’

-Program teklifi geldi ve ününüze ün kattınız.
Öyle oldu ama ben de bu mektuplardan kafayı oynattım. Çok çileli mektuplar okuyorum. Ağlamadığım gün yok. Hasta oluyorum, tansiyonum şekerim kalkıyor.


-Hapishaneye girmişliğiniz var mı?
İki sefer girdim Frankfurt’ta. 10 sene filan yaşadım Almanya’da. Televizyonu açıyorum beğenmediğim sesler çıkıyor. Bir gün dedim ki; millet köyü köpeksiz bulmuş, değneksiz geziyor. ‘Ben Türkiye’ye gidiyorum, televizyonları bir karıştırayım’ dedim. Geldim bir kaset yaptım ‘Belli Belli’ diye 10.10’luk deprem oldu.

- Almanya’da niye hapse girmiştiniz?
Onları deşme. İşte girdik çıktık...

-Sizin şarkılarınız sert. Dinleyen tokat yemiş gibi oluyor. Sesiniz de kuvvetli. Bu ikisi birleştiği zaman güçlü bir kadın resmi çıkıyor ortaya. Günlük hayatınızda nasılsınız? Mizacınız sert mi?
Göründüğüm gibi bir kadın değilim. Ama damarıma basılmadığı sürece…

-Ne sizi sinirlendirir?
Ekmeğimle oynarsan, namusumla oynarsan, şerefimle oynarsan o zaman görüşürüz.

‘YA ALLAH SANA YA ALLAH BANA’

-Bunlar racon mu?
Racon denmez. Bir dilim ekmeğini 40 kişi ile yiyen bir kadınım. Ben aşiret çocuğuyum. Namusuma dokunma, ekmeğimle oynama, şerefimle oynama senin için canımı veririm. Ağlarsan ağlarım, gülersen gülerim. Ama bunlardan birine dokunduğunda ya Allah sana, ya Allah bana.

-Mahpusa kadar gider mi?
Yok canım o kadar da değil yaa. (Gülüyor)

-Siz hayatınız boyunca çalıştınız. Hiç ev işlerine vaktiniz oldu mu?
İyi yemek yaparım, iyi hamur işi yaparım.

-En güzel yemeğiniz hangisi?
Kuru fasulye.

-En severek yediğiniz yemek hangisi?
Güveç: Et, patlıcan, bol sarımsak, bol acı. Tatlıda da künefe.

-İçkili mekânlarda çalıştınız. İçkiyle aranız nasıl?
İçkiyi tanımam. Hiç arkadaşlık yapmadım.

‘HER ŞEYE KARŞIYIM’

-Türkiye'de erkekler kadınlara şiddet uyguluyor. Zulüm gören o kadınlara ne söylemek istersiniz?
Güçlü olsunlar. Kendilerini ezdirmesinler. Bizim devletimiz çok büyük, hükümetimiz çok büyük. Gitsin hükümete sığınsın.

-Erkeklere ne dersiniz?
Kocalara da buradan diyorum ki; karılarınızın kıymetini bilin. Kadın evin direğidir. Erkek de evin direğidir. Birini söktüğün zaman o bina yıkılır. Kendini bilen bir delikanlı kadını dövmez, çocuklarının anasını ezmez. Muhammed Efendimizi bile bir kadın dünyaya getirdi.

-Tabiri caizse feleğin çemberinden geçmişsiniz. Benim gibi genç insanlara bir tavsiyeniz var mı?
Dünyada en büyük kabadayılık, en büyük zenginlik efendiliktir. Dediğim üç şeye dokunmadığın sürece insan elini kana bulamaz. Ne delikanlılar yatıyor biliyor musun cezaevinde? Hayatları çürüyor. Hamallık yaparım, dışarıda yaşarım. Dört duvar arasında değil.

Haberin Devamı