Hayatta kalmayı başarabilen ilginç kabileler
.

Günümüzde yalnızca yaklaşık olarak 35.000 yerli Yanomami üyesi kaldığını tahmin ediliyor.

Büyük ölçüde dış dünya ile temas kurmayan bu kabile, şiddete olan merakları ile de biliniyor.

Özellikle kabile erkekleri, şiddet eğilimleri ile tanınıyor. Kabile kadınları, büyük hayvanları avlamak ve öldürmek dışında, ev ile ilgili olan tüm işlerden sorumlu tutuluyor.

Kabile, yiyeceklerinin yüzde seksenini kendi bahçelerinden karşılıyor. Yanomami kadınları, bahçelerinde verim olmayana kadar, bu bahçeleri ekiyor.

Amazon bölgesinde toprak çok verimli olmadığı için, her iki ya da üç yılda bir bahçelerini başka yerlere taşıyorlar.

Avlanma,kabilenin yiyeceklerinin yüzde onunu karşılasa da, erkekler arasında avlanma çok önemli kabul edilir.

Avlanma kurallarının arasında, öldürdükleri eti yememek var.Her avcı kendi öldürdüğü hayvanı bir başkasına veriyor.

Avlar, kabile erkekleri arasında dağıtılıyor. Yanomami kızlarının çok küçük yaşlardan itibaren,annelerine yardım etmeleri bekleniyor.

Belli bir yaşa gelen genç kızların da evlenip, çok çocuk doğurması isteniyor.Kabilde kızlar adet görmeye başladıktan sonra evliliklerine izin veriliyor.

Adet kanı kabilede zehirli olarak kabul edilir. Regl olan genç kız, kendi evinden uzaklaştırılarak, bir kulübeye götürülür.

Yemeğe dokunması ve konuşması yasaklanır.

Kabilede kuzenler arası evlilikler de yaygın olarak görülür. Çoğunlukla, teyze çocukları gibi evlilikler kabilede sık karşılaşılan bir durum.

Ritüeller , Yanomami kültürünün çok önemli bir parçası kabul edilir. Burada her canlının, taşın, kayanın, veya herhangibir nesnenin bir ruhu olduğu kabul edilir.

Bu ruhların bazen iyi bazen de kötü oldukları düşünülür.Bazen bu ruhlar kötü ve saldırgan olurken, bazen de iyi ve hastalıklara karşı şifa olduklarına inanılır.

Kabile içinde yapılan törenlerin çoğuna kadınların katılması yasaktır. Fakat, kadınlar tören hazırlığında önemli bir rol oynamaktadırlar.

Büyük törenler için Yanomami kadınları erkekler için yiyecekler ve içecekler hazırlar .

Kabilenin en ilginç özelliklerinden biri de, ölen bir akrabalarının küllerinin haşlanmış muzlarla karıştırılıp tüketilmesidir.

Bu gelenek , Yanomami halkını güçlendirmek ve o bireyin ruhunu canlı tutmak için yapılır. Böylelikle, ölen kişinin güçlerinin kendilerine de geçeceği inancı vardır.

Fotoğraflar: Alamy

Mursiler / Etiyopya Bir başka göçebe kabile olan Mursiler, yaşam alanları giderek daralan bir topluluk. Nüfusları hızla azalan Mursiler, süse düşkünlükleriyle tanınıyorlar.

Özellikle kadınların daha güzel görünmek için dudaklarına taktıkları tabağa benzeyen disklerle oldukça sıra dışı görünen Mursiler, bu tabaklar çıktıktan sonra tamamen deforme olmuş dudaklarla yaşamak zorunda kalıyorlar.

En ilginci kadınlar güzelleşmek için vücutlarında şekiller oluşturuyorlar. Vücudunda en fazla şekil olan kadın, en güzel, en alımlı kadın sayılıyor. Bu şekillerin yapılması da çok ilginç… Önce sarı akasya ağacının dikenleriyle deriye kesik atıyorlar, sonra deriyi kaldırıp, içine kül dolduruyorlar. Bunu yapmalarının nedeni enfeksiyon oluşması ve derinin şişmesi. Deri şişince, bu sefer yaranın iyileşmesi ama iyileşirken de bu şişkin görüntünün muhafaza edilmesi için üzerine mangal kömürü basıyorlar.

Tüm bunlar yapılırken de ağlamamayı koşul koyuyorlar. Erkekler ise yüz ve vücutlarında beyaz boya ya da kireçle desenler uyguluyor. Kadınlar ve erkekler arasındaki birliktelik iki erkek arasında yapılan yarışmada belli oluyor.

İki erkek karşı karşıya gelir ve ellerine ‘Donga’ adı verilen sopa verilir. Dövüşü kazanan erkek bir grup kadın arasına yollanarak seçilen bir kadınla evlendiriliyor.

Kenya'nın kuzeyinde bulunan Samburu'da bulunan Umoja adlı köyde sadece kadınlar yaşıyor. Cinsel taciz kurbanı kadınlar tarından kurulan köyde erkeklerin yaşamasına izin verilmiyor.

Yerel İngiliz askerlerinin tecavüzüne uğrayan 15 kadın Umoja'yı 1990 yılında kurdu. Umoja'nın nüfusu, kurulmasının üstünden geçen 25 yıl boyunca çocuk yaşta evlenmekten, kadın sünnetinden, aile içi şiddetten ve tecavüzden kaçan kadınların gelmesiyle genişledi.

Köyün kabile reisi ve kurucusu Rebecca Lolosoli, sadece kadınlardan oluşan bir topluluk fikrini bulduğunda kadın hakları konusunda konuşmaya cesaret ettiği için bir grup erkek tarafından dövülerek hastanelik edildi.

Samburu'daki köylerin 5-10 aileden oluşan nüfusunda sadece erkekler köyün önemli sorunlarını tartışır, kadınlara nadiren konuşma hakkı verilir. Umoja'nın ilk sakinleri de izole edildikleri bu Samburu köylerinden gelmiş. O zamandan beri gelen kadınlar, köyde erkek şiddeti ve korkusu olmadan nasıl ticaret yapacaklarını, çocuk büyüteceklerini öğreniyor.

Şu anda Umoja'nın nüfusu 47 kadın ve 200 çocuktan oluşmakta. Köy çok fakir olsa da, kadınlar ve kızlar yemek, giyecek ve barınma ihtiyaçlarını karşıladıkları düzenli bir gelir kazanıyorlar. Gelirlerini, grup liderlerinin yönettiği ve safari turistlerinin ziyaret ettiği bir kamp sitesinden elde eden kadınlar, aynı zamanda köylerini ziyaret eden turistlerden de makul bir giriş ücreti alıyor ve yaptıkları el işi takıları satıyorlar.

Köyün kurucusu Lolosoli yerel erkekler tarafından birçok tehdit alsa ve saldırıya uğrasa da hala kararlı duruyor. Guardian gazetesinden Julie Bindel'e konuşan Lolosoli, köyün kurulmasından beri geçen 25 yılda yaptıkları ve başardıkları işlerden gurur duyduğunu söyledi. Umoja'daki kadın topluluğu aynı zamanda Samburu'nun çevre köylerindeki kadınları da erken evlilik ve kadın sünneti gibi konularda eğitiyorlar.

Köyün resmi karşılayıcısı Memusi, 1998 yılında evliliğinden bir gün sonra kaçtığını belirterek "Babam tarafından 11 yaşında ineklerle takas edildim. Kocam 57 yaşındaydı" derken, 6 yıl önce satılmamak için evden kaçan 19 yaşındaki Judia ise "Hergün uyanıyorum ve kendi kendime gülümsüyorum çünkü etrafım yardım ve destekle çevrili" diye konuşuyor.

Umoja'ya sığınan kadınlardan bir diğeri 3 erkeğin tecavüzüne uğrayan 38 yaşındaki Jane "Çok utandım ve kimseye bunu söyleyemedim. Kocamın annesine söylediğimde ise tecavüzü öğrenen kocam beni sopayla dövdü. Ben de kaçıp buraya geldim" dedi.

Yeniden evlenmek gibi bir planı olmayan Jane "Ben çocuklarımın özgür olmasını ve kimi isterlerse evlenmesini istiyorum" diye ekledi. Jane, destek görmek ve çocuklarını okutmak için köyde kalmayı umuyor.


GÜNEY SUDAN'DAKİ MUNDARİ KABİLESİ SIĞIR İDRARIYLA SAÇLARINI YIKIYOR!
Modern hayatın dışında kalarak yaşamlarını sürdürmeyi başaran ilginç kabileler, sahip olduğu geleneklerle oldukça şaşırtıyor. Güney Sudan'ın Terekeka Eyaleti'ndeki Mundari kabilesi'nin de ilginç gelenekleri ve yaşam tarzları var. Mundari kabilesi ‘Sığır Kralları' olarak biliniyorlar ve gerçekten çok şaşıracağınız bir yaşam tarzları var. İşte Mundari Kabilesi ile ilgili detaylar…

Hepimizin, zamanla yarıştığı, daha fazla şey elde etmek için didinip durduğu, sürekli cep telefonlarına yapışık şekilde yaşadığı bu dünyada, çok az da olsa tıpkı yüzyıllar önce olduğu gibi doğayla iç içe yaşayan birileri var.

İklim değişikliği ve modern sömürü düzeni onların nüfusunun azalmasına neden olsa da, bu kabileler hâlâ hayatta…

Yaşamlarını kendi geleneklerine göre sürdürüyorlar.

Güney Sudan'ın Terekeka Eyaleti'ndeki Mundari kabilesi de ilginç yaşam tarzları ve gelenekleriyle ön plana çıkıyor.

Güney Sudan'ın Terekeka Eyaleti'ndeki Mundari kabilesi, 2 milyondan fazla insanın yer değiştirmesinin ardından 2011'de bağımsızlığına kavuştu.

Geçimlerini türü Ankole-Watusi olarak bilinen sığırlarıyla sağlıyorlar.

Nil kıyısında yaşayan Mundari kabilesi, zamanlarının neredeyse tamamını hayvanlarıyla geçiriyor.

Sığır kralları olarak da bilinen Mundari kabilesi hayvanlarını hırsızlara karşı, silahlarıyla koruyor.

Kabile üyeleri kendilerini sığırların içinde gizlemek için derilerini onlar gibi kamuflaj yapıyor.

Kaçakçıların gelmesi durumunda otomatik silahlarıyla karşılık veren Mundari kabile üyeleri sığırlarına gözü gibi bakıyor.

Mundari kabilesi yetiştirdikleri sığırların daha çok sütünü tüketmeyi tercih ediyor.

İneklerin sadece sütünden faydalanmıyorlar, aynı zamanda idrarını da antiseptik olarak kullanıyorlar.

Bu yüzden kabile üyeleri her sabah başlarını inek idrarlarıyla yıkıyorlar.

Kabile üyelerinde sık görülen turuncu saç renginin nedeni ise inek idrarı.

Kavurucu Sudan sıcağından ve sivrisineklerden korunmak için hayvan dışkılarını yakıp kül haline getirerek yüzlerine ve vücutlarına sürüyorlar.

Hayvancılığın önem arz ettiği bölgede ise boyları ortalama 2,5 metreye ulaşabilen bir sığırın fiyatı yaklaşık olarak 500 dolar civarında.

Her yıl yaklaşık olarak 350 bin hayvan çalınıyor.

Bugüne kadar yaklaşık 250 bin kabile üyesi de hırsızlar tarafından öldürüldü.

İşte Mundari kabilesinden çarpıcı fotoğraflar...








Ceset ve insan dışkısı yiyorlar Hindistan'da Aghori kabilesinin keşişleri, cesetlerin üzerinde meditasyon yapıyor ve ölülerin cesetleri ile dışkılarını yiyor.

Hindistan'da bir bölgede sürgün hayatı yaşayan Aghori kabilesinden keşişler, cesetlerin üzerinde meditasyon yapıyor, ölülerin cesetlerini ve dışkılarını yiyor.

YÖREDE YAŞAYANLAR AGORİ'LERDEN KORKUYOR Aghori kabilesi, memleketlerinden sürüldü ve yörede yaşayanların çoğu Agori'lerden korkuyor.

Ama İtalyan fotoğrafçı Cristiano Ostinelli, nasıl yaşadıkları hakkında daha fazla bilgi edinmek için onlarla birlikte vakit geçirdi.

Böyle de yaparak yüzlerini beyaza boyayan ve boyunlarında boncuklar asılı keşişlerin fotoğrafını çekme fırsatını yakaladı.

AYİNLERİNİN BİR PARÇASI OLARAK İNSAN ETİ YİYORLAR Gizemli kabilenin üyeleri, kabristanlarda yaşıyor ve ayinlerinin bir parçası olarak insan eti yiyor. İçeceklerini de insan kafataslarından içiyor ve insanların dışkılarını yiyor.

"ONLARA DAİR BÜYÜK BİR GİZEM VAR" Ostinelli "Onlara dair büyük bir gizem var ve Hindistanlılar onlardan korkuyor. Geleceği bilebileceklerini, suyun üstünde yürüyebileceklerini ve insanları lanetleyebileceğini söylüyorlar."

Yüksek bir farkındalık seviyesine ve Hinduizm'in geç dönem Vedik metinlerinde geçen tanrı Şiva'ya ulaşabilmek için marihuana, alkol ve meditasyonu harmanlıyorlar.





En az 2, en çok 7 kocaları var Nepal ile Tibset arasındaki Nyimba Vadisi'nde Niyma adındaki bir topluluk yaşıyor.

Burada kadınlar birer çocuk fabrikası gibi çalışıyor.

Nüfus oranlarını arttırmak ve tarlalarda çalışacak bireyler yetiştirmek isteylen bu toplum böyle bir karar almış.

Çok eşli kocaları duydunuz ama eminim çok kocalı kadınları duymadınız.

Böyle evliliklere 'polyandry' deniliyor. Bir erkek ve bir kadın arasındaki evlilik, tarihten günümüze kadar bilinen standart evliliktir.

Sonra çok eşli evlilikler de bazı toplumlarda yoğun olarak uygulandı.

Ama böylesi görülmedi. Bu kadınların en az iki en çok 7 kocası bulunuyor.

İşin ilginç yanı kocalar birbirlerini kıskanmadan gül gibi geçinip gidiyorlar.

Çok kocalı kadınlar hemen hemen her sene kocalarından birisinden hamile kalıyor





Buraya erkeklerin girmesi yasak Kenya'nın kuzeyinde bulunan Samburu'da bulunan Umoja adlı köyde sadece kadınlar yaşıyor. Cinsel taciz kurbanı kadınlar tarından kurulan köyde erkeklerin yaşamasına izin verilmiyor.

Yerel İngiliz askerlerinin tecavüzüne uğrayan 15 kadın Umoja'yı 1990 yılında kurdu. Umoja'nın nüfusu, kurulmasının üstünden geçen 25 yıl boyunca çocuk yaşta evlenmekten, kadın sünnetinden, aile içi şiddetten ve tecavüzden kaçan kadınların gelmesiyle genişledi.

Köyün kabile reisi ve kurucusu Rebecca Lolosoli, sadece kadınlardan oluşan bir topluluk fikrini bulduğunda kadın hakları konusunda konuşmaya cesaret ettiği için bir grup erkek tarafından dövülerek hastanelik edildi.

Samburu'daki köylerin 5-10 aileden oluşan nüfusunda sadece erkekler köyün önemli sorunlarını tartışır, kadınlara nadiren konuşma hakkı verilir. Umoja'nın ilk sakinleri de izole edildikleri bu Samburu köylerinden gelmiş. O zamandan beri gelen kadınlar, köyde erkek şiddeti ve korkusu olmadan nasıl ticaret yapacaklarını, çocuk büyüteceklerini öğreniyor.

Şu anda Umoja'nın nüfusu 47 kadın ve 200 çocuktan oluşmakta. Köy çok fakir olsa da, kadınlar ve kızlar yemek, giyecek ve barınma ihtiyaçlarını karşıladıkları düzenli bir gelir kazanıyorlar. Gelirlerini, grup liderlerinin yönettiği ve safari turistlerinin ziyaret ettiği bir kamp sitesinden elde eden kadınlar, aynı zamanda köylerini ziyaret eden turistlerden de makul bir giriş ücreti alıyor ve yaptıkları el işi takıları satıyorlar.

Köyün kurucusu Lolosoli yerel erkekler tarafından birçok tehdit alsa ve saldırıya uğrasa da hala kararlı duruyor. Guardian gazetesinden Julie Bindel'e konuşan Lolosoli, köyün kurulmasından beri geçen 25 yılda yaptıkları ve başardıkları işlerden gurur duyduğunu söyledi. Umoja'daki kadın topluluğu aynı zamanda Samburu'nun çevre köylerindeki kadınları da erken evlilik ve kadın sünneti gibi konularda eğitiyorlar.

Köyün resmi karşılayıcısı Memusi, 1998 yılında evliliğinden bir gün sonra kaçtığını belirterek "Babam tarafından 11 yaşında ineklerle takas edildim. Kocam 57 yaşındaydı" derken, 6 yıl önce satılmamak için evden kaçan 19 yaşındaki Judia ise "Hergün uyanıyorum ve kendi kendime gülümsüyorum çünkü etrafım yardım ve destekle çevrili" diye konuşuyor.

Umoja'ya sığınan kadınlardan bir diğeri 3 erkeğin tecavüzüne uğrayan 38 yaşındaki Jane "Çok utandım ve kimseye bunu söyleyemedim. Kocamın annesine söylediğimde ise tecavüzü öğrenen kocam beni sopayla dövdü. Ben de kaçıp buraya geldim" dedi.

Yeniden evlenmek gibi bir planı olmayan Jane "Ben çocuklarımın özgür olmasını ve kimi isterlerse evlenmesini istiyorum" diye ekledi. Jane, destek görmek ve çocuklarını okutmak için köyde kalmayı umuyor.

Umoja'daki birçok kadın artık bir erkekle yaşamayı hayal bile edemediklerini söylüyor. 16 yaşında 80 inekle takas edilen Mary akşam yemeği için pişireceği bir avuç kuru fasulyeyi göstererek "Bu yardımcı kadın topluluğunu asla bırakmak istemiyorum. Fazla bir şeyimiz yok ama ihtiyacım olan her şey Umoja'da" diyor.

Dünya hızla küçülürken teknoloji ve modern yaşamın bir araya getirdiği insanlık, özünü korumaya çalışan halklardan ve kültürlerden giderek uzaklaşıyor. Bazen durup dünyanın kuytu köşelerinde hangi kültürlerin, hangi halkların yaşadıklarına baktığımızda kendi hayatlarımız son derece renksiz ve sıradan kalabiliyor. Daha renkli bir dünya için yok olmaması gereken kültürler belki de sandığımız kadar uzaklarda değildir.

Drokpalar / Hindistan Antik Aryan medeniyetinden geriye kalan son topluluk olduğuna inanılan Drokpalar, çağlar boyunca işgallere tanık olmuş ve kozmopolit bir kültürle harmanlanan Hindistan'da özünü koruyabilmiş homojen tek halk olarak görülüyor.

Orta Asya halklarına oldukça benzer kültürel özelliklere sahip olan Drokpaların en dikkat çekici özellikleri sond erece süslü başlıklar kullanmaları. Bu başlıklarda özellikle çiçekler öne çıkan motifler arasında.

Genelde iri ve renkli gözlere sahip olan Drokpa halkı, Hindistan'daki genel nüfusa oranla daha uzun boylu olmalarıyla ilgi çekici bir geçmişe sahipler. Drokpaların köklerinin dayandığı Aryan medeniyeti, ana vatanları Pakistan olan ve Hint-Avrupa dilini konuşan tüm ulusların çıkış noktası olan bir geçmişten geliyor.

Bu özelliğiyle ilginç bir karmayı Drokpalar kültürlerinde barındırıyorlar. Dış görünüşleriyle Ural Altay dil grubuna ait olan Orta Asya Türklerinin ve Moğollarının kopyası gibi olsalar da aslında Hint Avrupa kökenli bir iletişime sahipler. Bu ilginç karma Drokpalar'ı yaşayan halklar arasında çok özel bir noktaya koyuyor. Tibet dilinde göçebe manasına gelen "Drokpa" kelimesi dünya üzerinden silinmek üzere çünkü bu halka mensup insanlar gün geçtikçe azalıyor.

Maassailer / Kenya & Tanzanya Afrika'nın en eski halklarından olan Maassailer, hem Kenya hem de Tanzanya'da varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Güçlü ve atletik bir halk olan Maassailer özellikle kulaklarına taktıkları süs eşyalarıyla kendilerini Afrika'daki diğer halklardan ayırıyorlar.

Son yıllarda şehirlere göç eden ve kıtlık sebebiyle ilkel yaşamlarından vazgeçmeye başlayan Maassailer, yok olmakla karşı karşıya olan halk.

Rabariler / Hindistan Batı Hindistan'da varlıklarını sürdürmeye çalışan Rabariler 1000 yıl kadar önce İran platosundan sürgün edilmiş bir topluluk. Yaşadıkları sürgün sonrasında göçebe bir hayata adapte olan Rabariler, Ay'ı kutsal görür ve Dolunay gecelerinde renkli kıyafetleriyle Ay'ı selamlarlar.

Kadınlarda gümüş takılar ve dövmeler ellerde, yüzlerde olmazsa olmazdır. Erkeklerde ise bıyık bırakmak önemli bir ritüeldir. Kendi kültürlerine göre Aydan gelen Rabariler'in İran'dan sürgün edilmeden önce bu bölgeye de yine göçle geldikleri bilinir.

Korowailer / Endonezya Güney Papua'da varlıklarını sürdürmeye çalışan Korowailer, yüksek ağaçlara kurdukları evlerde genelde sekizer kişilik aileler halinde yaşayan bir kabile. Genelde muz ve bölgede buldukları hayvanlarla beslenen Korowailer, bu besinlerden mahrum kaldıklarında ağaç kabukları, kurtçuklar ve böceklerle idare ediyorlar. Ama en sevdikleri beslenme yöntemi yamyamlık!

Evet Korowailer, dünyanın son yamyam kabilesi olarak anılıyorlar. Yakaladıkları hayvanları çiğ çiğ yemelerinin yanında, cadılıkla suçladıkları yabancıları da öldürdükten sonra yemeye eğilimli olan Korowailer, 1970'lere kadar bilinmeyen bir topluluktu.

İlk kez 2010 yılında ülkenin nüfus sayımına dahil edilen Korowailerin yaklaşık 2000 kişilik bir topluluğa sahip olduğu düşünülüyor. Nüfusları giderek azalan Korowailer yaşasın ve yamyamlık devam etsin demiyoruz elbette ama onların da bu dünyayı bizimle paylaştığını ve bir şekilde insanlık mozaiğine renk kattıklarını unutmamak gerek.

Huliler / Yeni Gine Dış dünyaya en kapalı toplumların başında gelen Huliler, yüksek dağlarlar çevrili bir platoda yaşıyorlar. Yüzlerini ve vücutlarını boyama konusunda saplantılı bir topluluk olan Hulileri boyasız görmek neredeyse imkansız.

Son derece süslü başlıklarıyla göz alan Huliler, yaşayan en renkli ilkel kabile olarak biliniyor.

Kokopalar / ABD Nehir insanları anlamına gelen 'Cocopah' kabilesi yani Kokopalar Amerika'nın Colorado nehri çevresinde 500 yıldan fazla bir süredir yaşıyorlar. Bu bölgeye nereden geldikleri net olarak bilinmeyen Kokopalar, günümüzde 1.300 kişilik bir topluluğa sahipler ve kendi dillerini konuşabilen sadee 10 kişi hayatını sürdürüyor.

Bölgeye gelen Avrupalılar tarafından büyük bir soykırıma uğrayan Kokopalar, yıllardır varlıklarını sürdürebilmek için mücadele ediyor.

Nenetler / Rusya Göçebe bir Sibirya kabilesi olan Nenetler, kışları eksi elli derecelere düşen sıcaklıklara karşı adapte olmuş bir halk. Büyük geyik sürüleriyle hayvancılık yapan Nenetler, çiğ ete de düşkün bir kültüre sahip.

Nenetler geyikleri kestikten sonra pişirmeden kanlı kanlı bir şekilde yemelerinden ötürü vahşi görülseler de son derece dost canlısı ve yumuşak kalpli insanlar olarak tanınıyorlar.

Yörükler / Türkiye ve Balkanlar Yörük, Türkçe'deki yürümek fiilinden türemiş bir ad olduğu düşünülmektedir. Ancak Yörük aynı zamanda cesur ve sağlam yürüyen anlamına da gelir. Tarihte ilk defa Türklerin ana vatanı olan Ötüken'den yola çıkarak özellikle batıya doğru ilerleyen göçebe Türkmen boylarıyla başlayan Yörük kültürü, dünyadaki diğer göçebe toplumların aksine kendi yaşama alanına kapalı kalmamış ve yerleştikleri bölgelerde dünyaya hükmeden imparatorluklara dönüşmüşlerdir.

Batı Hun İmparatorluğu, Gazneliler, Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğu bu Yörük kabilelerin kurdukları büyük devletlerden bazılarıdır. Kınık ve Kayı boyları günümüze kadar adlarını ulaştırabilmiş önemli Yörük toplulukların başında gelirler.

Günümüzde Yörükler, Türkiye'de Toros dağlarının iki ucunda az da olsa varlıklarını sürdürmektedirler.

Balkanlarda ise Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya'nın dağlarında tek tük Yörük kervanları görülebilmektedir. Yörük kültürü bugün her ne kadar festivallerle ve çeşitlik etkinliklerle yaşatılmaya çalışılsa da, gün geçtikçe yok oluyor. Atalarımızdan miras kalan pek çok gelenek ve göreneği el değmemiş haliyle sosyal hayatlarında yaşayan Yörükleri daha fazla anlayıp, onlara daha fazla sahip çıkmamız gerekiyor.

Bugün Türkiye nüfusunun muhtemelen büyük bir çoğunluğunun atalarının bir Yörük kervanıyla Anadolu'ya gelmiş olduğunu düşünecek olursak, Yörüklere sahip çıkmak aslında bir anlamda tarihimize de sahip çıkmak olacaktır.