Gazete Vatan Logo

3 yıldır tanık olduğu vahşeti anlattı! Detayları kan dondurdu

‘Atların Annesi’ eski Adalar Noteri Berran Altuntecim, üç yıl boyunca tanık olduğu atlara zulmü anlattı: “Faytoncu atın yarasını diker, üstüne pudra şekeri döküp, atla aynı renk ayakkabı boyasıyla boyar... Çoğu tay uçurumdan atılır veya canlı canlı köpeklere verilir... Dayak sonucu kör olan atı yaşatamadım, o görmeyen gözler hâlâ rüyalarıma girer... Bunun gibi yüzlerce örnek var.”

3 yıldır tanık olduğu vahşeti anlattı! Detayları kan dondurdu

Ankara Barosu’na kayıtlı olarak 22 yıl avukatlık yapan Berran Altuntecim, 5 yıl önce Rize’de noter olarak görev yapmaya başladı. İkizdere’de hayvanların bakımı konusunda birçok projeye imza atan ve kamuoyu oluşturan Altuntecim, 2016 yılında İstanbul Adalar’a tayin oldu. Adalar Noteri olarak görev yapan Altuntecim, faytonlarda kötü şartlarda çalıştırılan atlar konusunda çalışmalar yaptı.

MARMARİS’E TAYİN İSTEDİ

Yıllar içinde birçok atın bakımsızlıktan ve kötü koşullar nedeniyle öldüğünü gören Altuntecim yetkili kurumlara başvursa da bir yanıt alamadı. Daha fazla dayanamayınca üç ay önce tayinini Marmaris’e aldırdı. Marmaris’te hayvanların korunmasıyla ilgili çalışmalarına devam eden noter Altuntecim, Adalar’da başından geçenleri şöyle anlattı:

EZİYET DEVAM EDİYOR

“Üç sene noter olarak Büyükada’da çalıştım ve yaşadım. İşim gereği her gün adada yaşayan birçok faytoncuyla görüşme ve konuşma imkanım oldu. Hayvanlara olan ilgim ve işim gereği faytona koşulan atlarla ilgili çok bilgi edinme fırsatım oldu. Evim de orada olduğu için 24 saat adada olup bitenden haberdardım. Gördüklerim çok acıydı. Geçen hafta yaşadıklarımız, halen bu acının artarak devam ettiğini gösteriyor. Atlar ruam sebebiyle itlaf edildi. Adalarda bu hastalığın yayılması için her türlü olumsuz koşul bulunuyor. Sadece Büyükada’da bile yasal olarak 1600 at bulunmasına rağmen bir tane bile veteriner yok.

Haberin Devamı

Eğer bir at yaralanırsa faytoncu arkadaşlar yarayı kendileri diker ve üstüne pudra şekeri döküp, atla aynı renk ayakkabı boyası sürerler. Bir tayı büyütmek masraflı olduğu için, çoğu tay adanın arkasındaki uçurumdan atılır veya dövülerek yaralı halde köpeklerin bulunduğu alana bırakılır.

HÂLÂ RÜYALARIMA GİRİYOR

En son bana gelen bir ihbarla gece yarısı kaymakamın yardımcı olmaları için yanıma verdiği bekçilerle arayıp, mezarlığa sığınan atı, dövüldüğü için kafası ve ağzı parçalanmış bulduk. Bu ata ağrı kesici yaptım, yaralarını temizledim. At dayak sonucu yaşadığı travmadan kör olduğu için hiç görmüyordu. Ertesi gün Kaymakam beyin yönlendirmesiyle veteriner geldi. Ben üç gün ilgilendim ama ne yazık ki adadaki birçok at gibi o tay da yaşamadı. Hâlâ o tayın görmeyen gözleri rüyalarıma girer.”

Haberin Devamı

HER SEZON AYNI VAHŞET

-“Atların bileklerine çok koşturulmaktan kan birikir. Bunları faytoncular enjektörle kendileri çekerler. Yıllardır at karantinası olması, yani güya adaya at giriş ve çıkışlarının yasak olmasına rağmen her sezon adaya motorlarla kaçak at getirilip gece yarısı boyunlarına bağlanan iple suya atılırlar. Daha sonra o atlar adaya çekilirken bir kısmı teknenin motoruna bacaklarını kaptırarak can verirler. En son 6 ay önce parçalanan atlardan biri Pendik, diğeri adanın arka tarafında karaya vurdu. Bu görüntülere dayanmak mümkün değil. Ne yazık ki yazın koşturulan atlar kışın adanın her tarafında çöpten yemek bulmaya çalışmakta, birçoğu çöpteki yiyecek kokularına kanarak plastik veya teneke ambalajı yutmakta ve bağırsaklarında oluşan kolit sebebiyle ölmekte. Adada sembolik at bırakılması gibi ifadelerle bu iş yine sulandırılmaya çalışılmakta. Zulüm zulümdür. Az sayıda atın zulüm görmesi bile içimizde yara açacaktır. Zulmün semboliği olmaz. Bu atların bu kadar yoğun turist talebine cevap vermeleri mümkün olamayacağı için kısa sürede sakatlanarak ölecekleri tartışmasızdır. Adalarda kalıcı çözüm isteniyorsa o da kısa süreli durdurmalar değil, kalıcı çözüm olan fayton taşımacılığına son vermektir.”

Haberin Devamı

O GÖZLERİ UNUTAMADIM

- “Yüzlerce örnek verebilirim. Yaşadıklarım ve gördüklerimden sonra, herkesin ismini andığında gözlerinin parladığı Büyükada’dan ayrılmak için tayin istedim. Zira evden çıktığımda gördüğüm manzaraya dayanamıyordum. Atların yüzlerine bakmamaya çalışıyordum. Sanki o gözler bana hep ‘Neden bir şeyler yapıp bu zulmü durdurmuyorsun’ diyordu. Bu bir kâbustu.” (Hürriyet)