Gazete Vatan Logo

‘Yarı başkanlığa geçebiliriz’

Kuzu, VATAN’ın sorularını yanıtladı ve şu mesajı verdi

“Başkanlığa geçemiyorsak, yarı başkanlığa geçmek daha kolay. Rötuşla anayasada bu sisteme geçmek mümkün” diyen Kuzu, ‘partili cumhurbaşkanı’ kavramının aslında yarı başkanlığın farklı söylem biçimi olduğunu söyledi. Kuzu, PKK’lılarla kucaklaşan BDP’lilerin dokunulmazlık dosyalarına öncelik verilebileceğini belirtti.

Anayasa Komisyonu Başkanı, AKP İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, başkanlık sisteminin kabul görmemesi durumunda kolaylıkla yarı başkanlık veya partili cumhurbaşkanı formüllerinin uygulanabileceğini söyledi. Kuzu, “Cumhurbaşkanı’nı halk seçsin maddesinden dönemeyiz” diye konuştu. Kuzu, VATAN’ın dokunulmazlıklar ve başkanlık sistemiyle ilgili sorularını yanıtladı ve şu mesajı verdi:

- YEREL YÖNETİMLERİ GÜÇLENDİRMELİYİZ: Parlamenter modelde de kalsak, başkanlık veya yarı başkanlığa da geçsek, mutlaka ama mutlaka yerel yönetimleri güçlendirmemiz lazım. Bunu söylüyorum, çünkü oradaki yetki genişliği ve yerelde işi çözme sırf başkanlık modelinin isteği değildir. Başkanlık modelinde belki bu daha gerekli gibi görünebilir. Çünkü merkez çok temel işlere bakacak, daha çok yerele bırakacak. Fransa üniter yapıda çok hassas ama yerel yönetimlere korkunç yetkiler verdi.

- YARI BAŞKANLIĞA GEÇEBİLİRİZ: Yarı başkanlık, partili cumhurbaşkanı tartışmaları yaşanıyor. Benim hep savunduğum köklü çözüm Başkanlık Modeli’dir. Saf, net ve temiz bir model. Yarı başkanlık modeli olur mu, olur. Çok aman aman desteklediğim bir model değil ama başkanlığa geçemiyorsak yarı başkanlığa geçmek daha kolay. Çünkü yarı başkanlıkla alakalı ufak rotuşla Anayasa’da bu sisteme geçmek mümkün. partili cumhurbaşkanı kavramı aslında yarı başkanlık modelinin biraz farklı söylem biçimi. Çok birbirlerine benzeyen bir yapılanma.

- PARTİLİ CUMHURBAŞKANI MODELİ: Bu sisteme geçmek daha da kolay. Anayasada cumhurbaşkanı, ‘5 artı 5 formülüne göre doğrudan seçilir. Seçilen cumhurbaşkanı, varsa partisiyle bağı kesilir’ diyor. O bağ kesilmez demiş olacaksın. Ya da bir hüküm koymayacaksın. Dolasıyla bu ikisi muhalefete razı etmek adına kolay. Başkanlık modeli ise daha köklü reformu ve daha ciddi çalışmayı gerektiriyor. Ama bence gerçek çözüm orada. Oraya gidilemiyorsa Türkiye’de en azından önümüzdeki yıllarda halkın seçeçeği bir cumhurbaşkanı - yüzde 65, 70’le de gelir mi gelir- yüzde 20’yle gelen koalisyondaki bir başbakanın yanında elbette ki çok daha güçlü bir pozisyonda olacak. Halktan aldıgı sinerjiyle pozisyonu farklı olacak. O zaman fiili bir yarı başkanlık modeline gidecek Türkiye. Gelin bunun adını koyalım. Çırpınma bu.

- ‘HALK SEÇSİN’DEN DÖNEMEYİZ: Biz AK Parti olarak “Cumhurbaşkanı tarafından seçilsin” denmesinden dönemeyiz . Belik o maddeyi çok acil getirdik, o günün şartlarında geldi. Çok tartışılamadı. 2007’de malum TBMM tıkanınca halk seçsin diye mecburen yollara düştük. “Egemenliğin gerçek sahibi sensin, burası tıkandı, sen seç” demek durumunda kaldık. AK Parti 2007’deki aldığı kararı eskiye götürelim diye bir şeye girmez. Ona girmek belki Tayyip Bey’i seçmek için çok daha kolay olabilir, rakam itibariyle falan. Çünkü biz anayasayı değiştirdik, artık 367 gibi bir şey falan olamayacak. Bu yolla biz daha rahat seçeriz, doğru. Ama bu yola geri gitmek bizi sıkıntıya sokar ve doğru da değil zaten. Biz halkın işin içine girmesini hep istiyoruz.

- BAŞKANLIK, YARI BAŞKANLIK, PARTİLİ CUMHURBAŞKANI DİYECEĞİZ: Şu ana kadar tahminen anayasanın üçte bir yazılmış görünüyor. Ama benim asıl endişem zor konular daha duruyor. Biz başkanlık modelini masaya getireceğiz ama diyelim ki yine parlamenter model oldu. Mevcut anayasayı yine parlamenter rejime göre yapalım ama yine kolay değil. Yasama, yürütme, yargı dengesi oturtmak kolay değil. Kaldı ki biz günü geldiği zaman başkanlık modeli, yarı başkanlık modeli veya partili cumhurbaşkanı meselesini orada dillendireceğiz. Nasıl bir tepki alırız, muhalefet nasıl katkıda bulunur bilemiyorum.

- KUCAKLAŞMA DOSYALARI GELMEDİ: Dokunulmazlıklar 841 dosya oldu. 640’ı falan neredeyse BDP’ye ait. Daha o kucaklaşma dosyaları da gelmedi. Burada bekletiyoruz çünkü dokunulmazlığı ben neye göre kaldıracağım? Elimde bir ölçü yok ki. Adamına göre yapamazsın bunu. Suça göre yapmak lazım. Öyle baktığınızda da hakim gibi değiliz. Suç var, yok diyemiyoruz. Komisyon olarak eski yıllardan beri şuna bakıyoruz ki AYM kararları da o yöndedir. Bu dosyalar hazırlanırken belli bir milletvekili siyaseten köşeye sıkıştırmak için mi yapılmış. İkincisi; suçun toplumdaki şok etkisi nedir. Buna bakabiliyoruz. Mesela tipik örnek tecavüzdür. Toplum sokağa fırlıyor. Hollanda’da bu oldu. Mecburen apar topar kaldırılıyor.

- SUSURLUK ÖRNEĞİ: Bu dosyalar öne alınabilir mi? İçtüzükte bir yasak yok. Nitekim Susurluk dosyası aradan çekildi, görüşüldü. Yani kimse ‘Bu kadar dosya varken niye bunu görüştün’ diyemez. Hollanda’yı örnek verdiğimde, ‘Vay efendim tecavüzü aynı mı tuttun’ dediler. Kardeşim o manada değil öne alma manasında bir tuttum.

- İSTESEK KALDIRIRDIK: O sahneye kadar BDP’lilerin 500 dosyası vardı. BDP’yi kapattırmak isteseydik, onları çoktan gündeme alırdık. Niyetimiz bu olsaydı eğer. O görüntü toplumu peşiran etti, algılama anlamında söylüyorum. Toplumun refleksine bakacaksın. Diyor ki, “Orada ne oluyor. Suçtan sıyrılma yeri mi.”

- DELİYE POSTEKİ SAYDIRMAK...: O bakımdan ‘Bunların akibeti ne olur’un cevabı tek tek dosya üzerinden konuştuğunuz zaman hır gür bitmiyor. Anayasada buna bir çözüm bulalım. Dönem sonuna bırakacaksam yani deliye posteki saydırır gibi 800 dosyayı alacağım, alt komisyonlar kuracağım. Bu benim görevim tamam ama sonra “Görüşüldü dönem sonuna bırakıldı” diyeceğim...Otomatik bırakayım yetki verin allah aşkına. Bir yazı göndereyim Genel Kurul’a bu iş bitsin.

- AİHM KABULLENMİYOR: Terörle alakalı bölümler ciddi bir şekilde yazılabilir. Çünkü terörle bağı AİHM ne parti ne vekil için kabullenemiyor. Bir vekilin, siyasetle uğraşan bir partinin terörle içiçe olmasını demokrasiyle tezat içinde görüyor haklı olarak.

AB’yi değil, tarafgir raporu çöpe attım’

Kuzu, AB İlerleme Raporu’nu çöpe atmasının hemen ardından AB’nin Nobel Barış Ödülü almasıyla ilgili şunları söyledi: “Televizyon programında son birkaç dakika var dediler. Ben de bir kaç dakikada tüm raporu anlatamam: Ama çöpe atıyorum dedim. Çöp niyetine de oraya attım. Son 14 yılın en kötü raporu. Üstelik Türkiye’nin en iyi döneminde yazıldı. Büyük haksızlık var. Eksikliklerimiz elbette olabilir ama rapor çok taraflı hazırlanmış. Zannediyorum nedeni Güney Kıbrıs’ın dönem başkanı olmasıyla alakalı. Yani sınıfın en çalışkan talebesine sıfır veriyorsun. Bu karne de çöpe atılır. Bu olaydan sonra ödül aldılar. Ama AB’yi ve raporu ayırmak lazım. Elbette insan hakları konusunda AB’nin katkısını inkar edecek değilim. 30 yıllık hocayım. AB derslerine girdim. Türkiye’de benim üye olarak bulunduğum dernek sayısı birkaç tanedir ve bunlardan biri AB Derneği’dir. Ama ben AB’yi çöpe atmadım raporu attım. Yine atardım. Ben AB’yi değil o tarafgir raporu çöpe attım. Zaten AB hep bu konularda hep çifte standratlı davranmıştır. Kendine yakın olanlara ılımlı rapor yazıyor, Türkiye olunca sert yazılıyor. İnsanın şevkini kırar bu raporlar.”

Haberin Devamı