TBMM Başkanı Yıldırım: "Bayrağımız, toprağımız devletimiz ve milletimiz asla tartışma konusu olamaz"
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, terörün müsamaha edilmeyecek kırmızı çizgi olduğunu belirterek, “Bölücülük yok, eyalet gibi düşünceler yok. Bayrağımız, toprağımız devletimiz ve milletimiz asla tartışma konusu olamaz. Bunları masaya getirirseniz orada özgürlük filan dinlemeyiz” dedi.
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Dokuz Eylül Üniversitesi ve İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği tarafından düzenlenen Meslek Hastalıkları Kongresi’ne katıldı. Kongrede, milletvekilleri, hekimler, sağlık çalışanları, iş sağlığı ve iş güvenliği uzmanları, iş dünyası ve sendika temsilcileri ile işçiler de hazır bulundu. Konuşmasında, terörün müsamaha edilmeyecek kırmızı çizgi olduğunu vurgulayan TBMM Başkanı Yıldırım, “Siyaset, ticaret yapabilirsiniz, akademik çalışma yapabilirsiniz. Hangi kesimden olursanız olun, üzerinde tartışılmayacak gerçeklerimiz ortadadır; ülkenin milleti ve devleti ile bağımsız bütünlüğü. Bölücülük yok, eyalet gibi düşünceler yok. Bayrağımız, toprağımız devletimiz ve milletimiz asla tartışma konusu olamaz. Bunları masaya getirirseniz orada özgürlük filan dinlemeyiz. Bu ülkeyi emanet edenler, bu bayrağa renk verenler ecdadımız, şehitlerimizdir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıdır” diye konuştu.
“Bu durum geçicidir”
Türkiye’de bazı zorluklar yaşandığını, bu zorlukların işçileri ve işverenleri de yakından ilgilendirdiğini söyleyen Yıldırım, “Ama şunu bilmenizi istiyorum, bu durum geçicidir. Dünyadaki mevcut statükonun bozulmasını istemeyen kimi ülkeler milli paralarını silah olarak kullanmaktan geri durmuyor. Türkiye’deki iş ortamını da tehdit eden bu operasyonlar işçilerimizin çalışma güvencesine de zarar veriyor. Geçmişte de benzer sıkıntılarla karşı karşıya kaldığımızı hatırlayın. Türkiye güçlendikçe bu sıkıntıların üstesinden geleceğimizden şüpheniz olmasın. İstenen açık ve nettir. Başına ve ensesine vurularak ekmeyi alınacak bir Türkiye istiyorlar. Bu eskiden böyleydi. ‘Benim de söyleyecek sözüm var’ diyen ve ‘bölgemdeki olan bitenden ben de sorumluyum, binlerce kilometre uzaktan gelip burada proje yürütenlere karşı dimdik duralım, sınırlarımızı tehdit eden terörü sadece sınır içinde değil sınır dışında da kaçtıkları yere kadar kovalayarak yok edelim’ diyen, şimdi Fırat’ın doğusunda teröre kaşı amansız mücadele eden Türkiye var” açıklamasında bulundu.
“Terör bu ülkenin kaderi değil”
Konuşmasında Batman’da şehit düşen askerlere Allah’tan rahmet dileyen Yıldırım, şöyle devam etti:
“Terör bu ülkenin kaderi değil. Terör bu ülke topraklarından mutlaka sökülüp atılacaktır. Terörün kaynağının dışarıda olduğunu biliyoruz. Terörü Türkiye’nin enerjisinin tüketmek, azaltmak, hedeflerini geçirtmek için manevra olduğunu biliyoruz ama yapmamız gereken terörle mücadelede kararlılığın devam etmesi. Özgürlüğü de güvenliği de bir arada sürdürebiliriz. Zor olur ama başarırız. Gelişmiş demokrasilerin yapması gereken de budur. Geçmişte, 90’lı yıllarda yaptığımız hatalar, bugün bize bedel olarak geliyor. Bir yandan güvenlik esaslı mücadeleye devam dip bir yandan da insanlarımızı kucaklamaya devam edeceğiz.”
“O günler yakındır”
800 milyon nüfuslu İslam dünyasında Türkiye’nin kutup yıldızı gibi parladığını söyleyen Yıldırım, “İnşallah sadece Türkiye’de değil gönül dünyamızda terör altında, iç savaş altında inim inim inleyen tüm kardeşlerimizin sesi olmaya devam edeceğiz. Değişim sürecinin meydana getirdiği sıkıntılar da geçidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uygulamaları oturdukça belirsizlikler ortadan kalkacaktır. Tüm bunların olması için hepimizin yeni sisteme, değişime alışması gerekir. Meclis ile hükümetin yetki ve sorumluluklarını birbirinden net şekilde ayırıp bürokrasiyi kolaylaştıran bu sistem doğru uygulamalarıyla yerleştiğinde ülkemizi hiç kimse tutamaz. O zaman çalışanımız, işverenimiz de çok daha mutlu olacaktır. O günler yakındır. Eminim” dedi.
Sözlerine espri yaparak başladı
TBMM Başkanı Binali Yıldırım, meslek hastalıkları ile ilgili konuşması sırasında da, “Doktorlarımıza sormak lazım; biz dört dönem milletvekiliyiz. Bu meslek hastalığına girer mi, girmez mi? Sürekli sendika başkanı olanlar meslek hastalığına yakalanmış mı, yakalanmamış mı? Oda başkanları, kooperatif başkanları, sürekli muhtarlık yapanlar meslek hastalığı grubunda mıdır değil midir? Seçim kaybettiği halde koltuk kaybetmeyen parti başkanları bu hastalığın içinde midir, değil midir programa dahil etmek lazım” diye espri yaptı. Meslek hastalıkları konusunun önemli bulduğunu kaydeden Yıldırım, “Burada ortaya konan fikirler işyerlerinde meydana gelen sağlık sorunlarının çözümünde de ilerleme kaydetmemize vesile olacak” diye konuştu.
“Gereken gayreti göstereceğiz”
Hekimliğin kutsal bir meslek olduğunu kaydeden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: “Meslek hastalıkları artık sıradan hekimlikle tedavi edilecek bir iş değil, bir uzmanlık gerektirmektedir. Meslek hastalıkları bölümünün DEÜ’de kurulması bu bakımdan heyecan verici bir fikirdir. Bu şehrin milletvekili olarak bu projeye gönülden destek veriyorum. Gereken gayreti arkadaşlarımızla birlikte göstereceğiz. İş hayatında yapılan işler; çalışanın solunum ve sindirim sisteminde, kas ve iskelet yapısında, işitme ve görme organlarında maalesef rahatsızlığa sebep olabiliyor. Bunun karşısında ilk ‘söz geçmiş olsun, sağlık olsun’ gibi basmakalıp sözler. Zaten bir şeyin değeri yok olduğunda anlaşılır. Aldığımız hava, içtiğimiz su, yediğimiz yemek sağlıklıyken çok güzeldir.”
“Çalışan yoksa ortada üretim olmaz”
İş hayatında çalışanın önemine değinen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Meslek hastalığı; kimya, tekstil, sanayi, mobilya endüstrisinde, taş işleme, kaynakçılık, gemi inşası gibi işlerde görülen hastalıklardır. Bunla mücadele etmek sadece tıbbi tedbirlerle mümkün değil. Bu noktada işçiye de işverene de sorumluluk düşmektedir. Çalışma hayatı deyince üç tane ayağı var. Biri çalışan, biri çalıştıran, diğeri işyeridir. İşyeriniz olabilir, patron olabilirsiniz ama çalışan yoksa ortada üretim olmaz, sonuç olmaz. O halde çalışan işin merkezindedir. Üreten, akıl teri ve alın teri ile katma değer sağlayan, çalışandır.”
Yıldırım’dan iş güvenliği anısı
“Ben uzun yıllar ağır sanayi diyeceğimiz gemi inşa işinde çalıştım. Çalışma şartlarının ne demek olduğunu, tedbirlerin yerine getirilmemesi halinde maliyetini ne kadar yüksek olduğuna şahit oldum” diyen Yıldırım, yaşadığı bir anıyı şu sözlerle anlattı: “Üniversite ikinci sınıfta bir fabrikada staj yapıyordum. Kaynak yapacağız. Penseyi verdiler elime, eldiven ve maske de verdiler; ‘hadi başla’ dediler. Maske beni sıkınca kaldırım attım. Başladım kaynak yapmaya. Usta başı bana gelip ‘maskeyi çıkarmakla kendine zarar yaptın’ dedi. ‘Ne olacak göremiyordum çıkardım’ dedim. Eve gelmeden gözlerim yandı, sanki çivi çakıyorlar, elektrik veriyorlar. Şişti, yaşlar aktı. Üç gün kendime gelemedim. Cehaletin bedelini üç gün yatakta geçirmekle el içine çıkamamakla yaşadım.”
“Nerede bir kaza var, telaşla bir düzenleme yapıyoruz”
Yıldırım, şöyle devam etti: “Maalesef ülkemizde herhangi bir konuda yasal düzenleme hayatın doğal akışı devam ederken yapılmıyor. Nerede bir kaza var, nerede olağanüstü gelişme oldu; telaşla, panikle bir düzenleme yapıyoruz. Sonra o düzenlemeyi ya çok abartıyoruz ya da ihmal ediyoruz ve uygulama kabiliyeti sınırlı oluyor. Her kazadan sonra bir düzenleme yapmak yerine hiçbir kaza olmadan oturup uzmanlarıyla, çalışanlarla, çalıştıranlarla, akademisyenlerle, hekimlerle enine boyuna görüşüp konuşup yapmak bizi daha doğru sonuca götürecektir.”
“Düzenleme ihtiyacı varsa Meclisimiz bunu yapacaktır”
2012’de çıkarılan kanunla kamu ve özel sektör ayrımı gözetmeksizin bütün çalışanları kapsama dahil edildiğini hatırlatan Yıldırım, “Kanun ile bütün işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortama hedeflendi. Kanun kapsamına stajyerler ve çıraklar da dahil edildi. Her çalışanın iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili uygulamalardan faydalanması öngörüldü. Alınması gereken tedbir, yapılması gereken düzenleme ihtiyacı varsa Meclisimiz bunu yapacaktır. Ben bu noktada Meclisin meslek hastalıklarına, çalışan hayatının her kesimin beklentisini sağlayacak şekilde düzenlenmesi bakımından çok ciddi çalışmalar yapabileceğini düşünüyorum” dedi.
“’Her şey mükemmel’ desek doğru demiş olmayız”
7,5 milyar dünya nüfusunun 3 milyardan fazlasının emeği ile geçindiğini kaydeden TBMM Başkanı Yıldırım, “Bu insanlar çalışma şartlarının kötü olması sebebiyle ya canlarını ya da sağlıklarını riske atarak üretim yapmak zorunda. Dünyada 1 milyona yakın iş kazası meydana geliyor. İş kazası ve meslek hastalıkları sonucu her yıl dünyada 2,5 milyon insan hayatını kaybediyor. Ayrıca çok sayıda insan da artık engelli hale geliyor, iş göremez hale geliyor. Türkiye’de 1 milyon 800’ü aşan işyerinde 20 milyondan fazla çalışan var. İşyerlerinde ‘her şey mükemmel’ desek doğru demiş olmayız. Zaman zaman kazalar olmuyor değil. Haslıklar oluyor. Kazalar ve meslek hastalıkları dikkate alındığında dünyada durum neyse Türkiye’de de aynı. Bu durumdan en fazla zararı yine kendimiz görüyoruz. Sosyal barışımız yara alıyor. Maddi kayıpları biraz daha çalışarak, yorularak telafi edebiliriz ama kaybettiğimiz canları, kaybolan sağlığı geri getiremiyoruz mevcut tablonun resmini doğru çekip gelecekte neler yapmamız lazım geldiği üzerinde daha çok düşünmeliyiz. Bu toplantılardan ortaya çıkacak sonuçların yasal düzenleme gerektiren kısımlarını TBMM ile paylaşacağınızı ve milletvekilleri vasıtasıyla takip edeceğinizi düşünüyorum. Yasal tedbir gereken konularda üzerimize düşen sorumluluğunu yerine getireceğimizden emin olabilirsiniz” ifadelerine yer verdi.
İzmir’e meslek hastalıkları hastanesi geliyor
DEÜ Rektörü Nükhet Hotar ise, İzmir’de bir meslek hastalıkları hastanesi olmadığını belirterek Meclis Başkanı Yıldırım’dan İzmir’de bir meslek hastalıkları hastanesi açılmasını talep etti. Yıldırım’ın sahne üzerinden onay vermesi üzerine Hotar, “İnşallah desteklerinizle bir hastanenin çalışmalarını başlatmış oluyoruz” dedi. DEÜ olarak meslek hastalıkları konusuna farklı yaklaştıklarını kaydeden Hotar, şöyle konuştu: “Konunun birçok noktasında muhatabız. İster çalışan, ister işveren, ister kamu otoritesi ya da temsilcisi olsun; bir şekilde bizden eğitim, danışmanlık, tanı, teşhis veya tedavi almak durumunda kalınmakta. Bu yüzden bizim konuya bakışlımız derinlikli ve bilimsel olmakta. Sağlık Bakanlığının bu konuyu uzmanlık alanı olarak onaylamasının ardından DEÜ Tıp Fakültesinde İş ve Meslek Hastalıkları Bilim Dalı kurulduğunu dikkatinize sunmak istiyorum. Zaman içinde iş ve meslek hastalıklarında yan dal ve uzmanlık eğitimi vermeye başlayan üniversitemiz kamunun ihtiyaçlarına hızla refleks vermektedir.”
“İnsanlar can vermeye devam ediyor”
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, “Bu toplantı çalışma hayatı için o kadar önemli ki, salonun yarısından fazlası işçi arkadaşlarımız. Ortalama 5 tane arkadaşımız günde can veriyor, bazısı iş kazasından, bazısı iş cinayetinden. Meslek hastalığı ile ilgili madenlerde bir hastalık var, hiç çaresi yok. İnsanlar can vermeye devam ediyor. Bu hastalıkta erkenden tanı konulması mümkün. İnsanı yaşatmak için bu kongrelerin yapılması ve kararların hayata geçmesi gerekiyor. İşçilerin sorunları ve sıkıntıları var mı, tabii var. Onun zamanı bugün değil. Bugün amacımız meslek hastalıklarına dikkat çekmek” açıklamasında bulundu.
“Yüzde 2.1’inin işle ilişkili sağlık sorunu yaşamış”
İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Arif Hikmet Çımrın da, “Çalışan sağlığı ile ilgili veriler nedeniyle Türkiye’de mevcut durumun iyi olmadığını söyleyebiliriz. 2013’te TÜİK tarafından yapılan ankette, Türkiye’de nüfusun yüzde 2.1’inin işle ilişkili sağlık sorunu yaşadığını ifade etmiştir. Ölümlü olsun olmasın iş kazalarının yüksek oranının yanı sıra meslek hastalıklarının da yüksek düzeyde olduğu ve bunun düzeltilmesi konusunda herkes hemfikirdir” dedi.