TBMM Genel Kurulu, Meclisin açılışının 99. yıl dönümü ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Meclis'e geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı en yaşlı TBMM Başkanvekili olarak MHP’li Celal Adan resmi törenle karşıladı. Erdoğan tören kıtasını selamlamasının ardından Genel Kurul salonundaki özel locasına geçti. Erdoğan'ı locaya gelişinde AK Parti Grubu ayakta alkışlarken, MHP Grubu da ayakta karşıladı. Genel Kurul'a, liderlerden ilk olarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geldi. Erdoğan'ı locaya gelişinde AK Parti Grubu ayakta alkışlarken, MHP Grubu da ayakta karşıladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP Eş Genel Başkanı Buldan kürsüye çıktığında özel oturumdan ayrıldı.
TBMM BAŞKANI ŞENTOP: ŞİDDET İLE ARASINA MESAFE KOYAMAYANLAR BU ÜLKENİN ALEYHİNE ÇALIŞMAKTADIR
TBMM Başkanı Mustafa Şentop,TBMM'nin açılışının 99. yıl dönümü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla özel gündemle toplanan Meclis Genel Kurulunda konuştu.Çatısı altında gururla bulundukları bu yapının, yalnızca bir bina olmadığına işaret eden Şentop, bu çatının altında yankılanan, işgal teşebbüsüne karşı istiklal iradesinin, istilacılara karşı hürriyet mücadelesinin ve bütün bunları milletle birlikte yapma ısrarının gür sesi olduğunu söyledi. Şentop, bu Meclisin, mirası istiklal, mizacı hürriyet, temeli milli irade olan bir yüce abide olduğunu ifade ederek, "Zira, milletin ve vatanın en zor günlerinde teşekkül etmiş, Türkiye’yi istiklale taşıyan milli mücadele iradesinin merkezi olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün tarihi önderliğinde milletimiz, o güne kadarki kahramanlıklarının özeti, o günden sonraki cesaretinin önsözü sayılacak bir dirençle kurtuluşunu elde etmiştir. Bu vesileyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, mesai ve silah arkadaşlarını, Birinci Meclis'in her biri şeref numunesi üyelerini ve kurtuluşa yüreklerini koyan aziz şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla yad ediyorum." diye konuştu.
"İHANETE GEÇİT VERMEDİLER"
Şentop, bu Meclis yüce ve mukaddes olduğu için 15 Temmuz gecesi, milleti bizar ve demokrasiyi tarumar etmek isteyen hain darbe girişimine, milli iradenin tecelli ettiği TBMM'yi bombalayacak kadar alçalmış darbecilere karşı milletin ve Meclisin kahraman üyelerinin direndiğini, o ihanete geçit vermediğini anımsattı.15 Temmuz'da girişilen darbe teşebbüsüne karşı eşine az rastlanır bir liderlik sergileyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a şükranlarını sunan Şentop, o gece şehit olan vatan evlatlarını rahmet, gazileri minnetle andı.
"TÜRKİYE'NİN GİTTİKÇE ARTAN BİR ETKİNLİĞE SAHİP OLMASI TESADÜFİ DEĞİLDİR"
TBMM Başkanı Şentop, dünyanın büyük dönüşümler yaşadığı, köklü değişimlere şahit olduğu bir dönemden geçtiğine işaret ederek, bu büyük dönüşüm ve değişimin, hem tarihi mirası hem de coğrafi konumu sebebiyle Türkiye'ye büyük görevler yüklediğini vurguladı.
Dünyanın en çok komşuya sahip ülkelerinden birisi olarak Türkiye'nin, bölgesinde ve dünyada olup bitenlere geçmişte hiç rastlanmadığı ölçüde müdahil olduğunu, iddialarını ve iradesini her fırsatta, her zeminde ısrarlı bir biçimde dile getirdiğini anlatan Şentop, "Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada gittikçe artan bir etkinliğe sahip olması tesadüfi değildir. Türkiye bu güce, gayretli milleti, basiretli idaresi, yerli ve milli politikaları ve en önemlisi de köklü demokrasi geleneği sayesinde ulaşmıştır." dedi.
Şentop, kuruluşunun 99. yıl dönümünü coşkuyla kutladıkları ve istiklal gayretiyle milli mücadeleyi yürüten Birinci Meclis'in, bugün olduğu gibi milletin bütün renklerini zenginlik olarak bünyesinde barındıran bir yapıya sahip olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Farklı kökenlere ve kimliklere sahip birçok isim, memleketin bir kısmı işgal edilmişken Ankara'da bir araya gelmişti. Hepsinin ortak idealiyse, esaret altında değil, bu cennet vatanın üstünde bağımsız bir şekilde yaşamaktı. Birinci Meclisten devraldığımız mirasın önemli bir parçası da işte bu istek ve iradedir. Bu vesileyle bir daha tekrar etmekte fayda görüyorum ki Türkiye ancak farklılıklarını çatışma bahanesi değil, zenginleşme imkanı olarak gören bir anlayışla ilerleyebilir. Dar ve daraltıcı bir bakış açısıyla bu ülkeye bakmak, geçmişte acısını çektiğimiz bir illettir. 1920 ruhundan bize miras kalan anlayış, farklılıklarımıza rağmen Türkiye'den yana olmayı, aynı bayrak altında eşit vatandaşlar olarak yaşama iradesini zorunlu kılmaktadır.
Köklü bir
seçim ve parlamento geleneğine sahip bir ülke olarak Türkiye için sivil siyasetin dışında zemin, demokrasiden başka çare, diyalog içermeyen bir söylem arayışında olmak, bu ülkenin geleceğini baltalamaktır. Bu sebeple, hangi düzeyde olursa olsun, neyi amaçlarsa amaçlasın, ne tür bir kisveye bürünürse bürünsün fikirlerini hakim kılmak veya rakiplerini zayıf düşürmek için şiddeti bir yöntem olarak benimseyenler, şiddet ile arasına mesafe koyamayanlar, bu ülkenin ve milletin aleyhine çalışmaktadırlar."
"TÜRKİYE İLE SAĞLIKLI VE VERİMLİ İLİŞKİ KURMANIN TEK YOLU..."
TBMM Başkanı Şentop, yüce Meclisin Türkiye'nin zor günlerden çıkışına rehberlik etmiş bir kurum olduğunu dile getirdi.
Milli mücadele döneminde top sesleri Polatlı'dan duyulurken ya da işgalin karanlığı her ufku bürümüşken "Ya İstiklal, ya ölüm" şiarını yükselten, Mehmet Akif'in "Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklal" mısrasıyla tamamlanan İstiklal Marşı'nı defalarca ayakta alkışlayan Gazi Meclisin ruhu neyse, şu an kendilerini bir araya getiren Meclisin ruhunun da o olduğunu vurgulayan Şentop, bu ruhun, bu istiklal arzusunun, en büyük iftihar tabloları olduğunu, bu sebeple Türkiye'nin büyük bir ülke ve milletin yeryüzünün en mümtaz topluluklarından olduğunu söyledi.
Türkiye'nin, nereden geldiğini de nereye ilerleyeceğini de çok iyi bildiğini belirten Şentop, şunları kaydetti:
"Tarihin bütün karmaşık ve bunalımlı dönemeçlerinde öne çıkıp düzen sağlayan bir topluluk olarak milletimiz, bugün de insanlık değerlerinin safında, her türlü haksızlığın ve zulmün karşısındadır. İnsanlık değerlerinin safında olmayı erdem, haksızlığa karşı çıkmayı vazife bilen aziz milletimizin temsilcileri de bu yüce Mecliste aynı tavrı takınmaktadır. Bunun en son örneği, 15 Mart'ta Yeni Zelanda'da gerçekleşen katliam karşısında Mecliste grubu bulunan bütün partilerimizin ortak bir bildiriye imza atmalarıdır. Bütün parti gruplarımıza gösterdikleri bu tavır dolayısıyla teşekkür ediyorum.
Bugün Batıda İslam'a, Müslümanlara ve genel olarak yabancılara karşı hastalıklı bir düşmanlık yükselmektedir. Bu tehlikeli tırmanış, uluslararası camianın ve özellikle de Batılı hükümetlerin ve karar alıcıların ciddiyetle üzerinde durması gereken bir boyuta ulaşmıştır. Dahası, İslam karşıtlığının giderek Türk düşmanlığına evrildiğini teessüfle görmekteyiz. Bazı Batılı hükümetler, İslam dünyasına ve Türkiye'ye yönelik bu düşmanlığın ne kadar büyük bir tehlike olduğunu görmek bir yana, kimi zaman Türkiye'ye karşı dostlukla bağdaşmayan tavırlar sergilemektedirler. Bu sonuçsuz kalmaya mahkum, adil ve dostane olmaktan uzak, Türkiye'nin özgül ağırlığını hesaplayamamaktan kaynaklanan tavrın gözden geçirilmesi, bir an evvel karşılıklı saygıya ve menfaate dayalı ilişki tarzının benimsenmesi gerekir.
En zor şartlar altında bile harici müdahalelere boyun eğmeyen Türkiye'nin bugün eriştiği güç görmezden gelinerek dayatmacı politikalara mecbur bırakılmak istenmesi, bu ülkenin ruhunu ve önemini kavrama eksikliğinden kaynaklanmaktadır ve büyük bir hatadır. Hele de Türkiye'ye yönelik dayatmaların bir parçası olmak üzere terörün ve teröre müzahir yapıların desteklenmesi, başarılı olmak bir yana, Türkiye'nin haklı öfkesini celbetmektedir. Türkiye, haritaları cetvelle çizilmiş, anayasaları cebren yapılmış, idarecileri özel olarak yetiştirilmiş, köksüz ve hedefsiz nev-zuhur devletlere benzemez. Bu yüzden, Türkiye ile sağlıklı ve verimli ilişki kurmanın tek yolu, bu ülkenin ve milletimizin hassasiyetlerini kavramaktan, samimi bir yaklaşım geliştirmekten geçer."
"ÇOCUKLARA YÖNELİK SUÇLARDA KATI, TAVİZSİZ VE HIZLI SÜREÇLER YÜRÜTÜLMELİ"
Mustafa Şentop, bugünün sadece Milli Egemenlik Bayramı değil, aynı zamanda çocukların bayramı olduğuna işaret ederek, milletin ve vatanın istikbali olan çocukları daima bir kıymet olarak hayatlarının, gelecek planlarının en hayati kısmına yerleştirmeleri gerektiğini bildirdi.
Çocuklarına ve gençlerine önem vermeyen bir milletin, yok olmanın eşiğinde olduğunu ifade eden Şentop, bu yüzden çocukları ve gençleri milli ve manevi değerlerlerle donatıp, kendi ayakları üzerinde duran, istiklal ve hürriyet aşığı, çağın gerektirdiği donanıma ve niteliklere sahip fertler olarak yetiştirmeleri gerektiğini söyledi.
Şentop, çocuklarla ilgili çabalarını, modern hayatın ve dijital dönüşümlerin doğurduğu yeni sonuçları göz önüne alarak güncellemeleri gerektiğini dile getirerek, "Ayrıca çocuk suçluluğunda ve çocukları hedef alan suçlarda bir artış görülmektedir. Bu hususlarda, özellikle çocuklara yönelik suçlarda TBMM başta olmak üzere bütün kurum ve kuruluşlarımız daha etkin bir çalışma yapmalıdır. Çocuklara yönelik suçlarda katı, tavizsiz ve hızlı süreçler yürütülmelidir. Çünkü çocuklar bize geleceğin ve Allah’ın emanetleridir." dedi.
"BUGÜNÜMÜZÜ İSTİKLAL İÇİN GAYRET GÖSTERENLERE BORÇLUYUZ"
"Bugün bu vatanda ve bu bayrağın altında yaşayan hür bir millet, bölgesel ve küresel anlamda sözüne kulak verilen güçlü bir devlet isek, bunu istiklal, hürriyet ve aziz milletimiz için gayret göstermiş kimselere borçluyuz." diyen Şentop, başta ilk Meclis Başkanı, milli mücadelenin lideri ve Cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal ve Birinci Meclis'te kurtuluş mücadelesine omuz veren bütün milletvekilleri olmak üzere Meclis çatısı altında görev yapan, vatan, millet, bayrak ve devlet uğruna şehit düşen, gazi olan, 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimine karşı dururken makamların en yücesine ulaşan her bir vatan evladını rahmetle, minnetle, şükranla andığını ifade etti.
Halkın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlayan Şentop, her geçen yılın demokrasinin kökleşmesine, milletin refah ve selametine, devletin kudretine, yeniden büyük Türkiye davasının muzafferiyetine katkı yapması temennisinde bulundu.
"ŞİDDET YOLUYLA SİYASİ NETİCE ELDE ETMEYE ÇALIŞMAK..."
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanvekili Levent Gök ve bazı milletvekillerine yönelik Ankara'nın Çubuk ilçesinde müessif bir saldırı gerçekleştiğini belirterek, bu saldırıyı kınadı, geçmiş olsun dileklerini iletti. Şentop, bir daha bu tür olayların yaşanmamasının en büyük temennileri olduğunu söyledi.
Şiddet yoluyla siyasi netice elde etmeye çalışmanın, şiddeti meşrulaştırmak veya desteklemenin kabul edilemeyecek bir tavır olduğunu vurgulayan Şentop, bunun Türkiye'ye yakışmadığını kaydetti.Şentop'un konuşmasından sonra söz alan CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç da Kılıçdaroğlu'na linç girişiminde bulunulduğunu belirterek, ellerindeki görüntüler ve tanık ifadelerinin bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koyduğunu söyledi. Özkoç, şöyle dedi:"Bugün siyasetin ortak olması, lincin hesabının sorulması gereken gündür. İtidal çağrısı yapılıyorsa, Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu, Türk siyasetinin gördüğü en itidalli, en soğukkanlı, barış ve kardeşlikten yana iradesini en açık şekilde ortaya koyan liderdir. Şehidimiz bir parti, bir hane için değil vatanımız için canını ortaya koymuş evladımızdır, hepimizin evladıdır. Bir şehidimizin acısında ortak olamayacaksak, millet olarak hiçbir noktada yan yana gelemeyiz. Biz şehit cenazelerine böyle bakıyoruz. Şehit, bizim şehidimizdir, hepimizin şehididir. Evladını bayrağımıza sarılı tabutuyla kucaklayan her ailenin yanında olacağız. Bu linç girişimini, şehit aileleriyle, bir toplumsal tepkiyle ilişkilendirmeye çalışanları kınıyor, vicdan ve sağduyuya davet ediyoruz. Linç girişimiyle ilgili hukuki sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız."
NACİ BOSTANCI: TARİHİ OLAYLARI SADECE ANMAK YETMEZ
AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı’nın açıklamalarından satır başları:
Zorlu şartlarda Meclis açılmadan bir yıl önce Mustafa Kemal Samsun'a çıkmış; Erzurum ve Sivas kongreleriyle ortak bir saf oluşturmaya başlamıştır. Hedef milli mücadeleyi yürütecek Meclis'tir. O yüzden TBMM merkezli Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Kuvayi Milliye hareketini, Mustafa Kemal'in tarihi rolünü hepimiz tekraren takdir, minnet ve hürmet ile anıyoruz.
Tarihi olayları sadece anmak yetmez. Bizlere gösterdiği yolu her zaman hatırlatmak gerek. Tarihi mirasın en başında şüphesiz milletin istiklalini, milletin azim ve kararlılığı kurtaracak ilkesi vardır. Bu mandacılığı, acaba bu tür hamiliklerden siyasi fayda sağlar mıyım diye düşünmeksizin reddetmek anlamına gelir.
Ortak kaderimiz ve geleceğimiz için takip edilen milli politikaların sonu mutlaka selamete erişecektir. Çeşitli meydan okumalar karşısında, toplumsal hayata karşılık gelen hassasiyetleri iç siyasetin konusu yapmamak, kuvayi milliye ruhunun ve bu Meclis'in onurudur görevidir.
Bu millet imkansızı mümküne çeviren bir ruha, vefakarlığa ve dayanışma bilincine sahiptir. Bunu dün göstermiştir. Bugün o insanların torunları aynı düşüncededir. Bu millet bir imparatorluğun çocuklarıdır. O tarihi çizgiyi muhakkak en gerçekçi şekilde kararlılıkla geleceğe uzatacaklardır.
99 yıl önce Meclisimizde kalpaklılar, fesliler ve sarıklılar vardır. Onlar ortak bir dayanışma ruhunda bir araya gelmiş, her türlü müzakereyi milletin kurtuluşu istikameti yapmışlardır. Bize bırakılan miras, siyasi rekabeti aynı şekilde yapmak, ancak Türkiye'nin geleceğini bir üst değer olarak tutmaktır.
Unutulmasın ki Meclis’in sözü, milletin nihai sözüdür. Bugün bizi burada özel oturumla bir araya getiren Meclis’e karşı duyduğumuz ortak saygı değil midir? Bu saygı, milletin kader birlikteliğinin neticesi olarak görmemiz değil midir? Öte yandan Cumhuriyet ve demokrasilerde kurallar bellidir. Yöneticileri halk seçer ve geri çağırır. Makamlar kimseye mülk değildir. Seçim sonuçlarına hukukun imkanları yönünde itiraz yolları elbette vardır. Şüphesiz ki altın oy yoktur. Kural her bir oyun hakkını korumak ahlakında kayıtlıdır. Siyasi rekabet tartışmalarını, diktatörlük kavramlarında yürütmek kendi içinde çelişkilidir.
Diktatörlükte makamlar el değiştiremez, bizde değişir. Diktatörlükte göstermelik seçimde hukuka ihtiyaç yoktur, bizde her türlü ihtiyaçtır. Diktatörlükte muhalefetin iktidar tasavvuru olmaz. Bizde her zaman böyle bir yol haritası olmuştur. Türkiye 16 Nisan referandumu ile sistemi değiştirmiştir. Artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vardır. Bu sistem toplumsal açıdan bütünleştiricidir. Bugün sayın Erdoğan Cumhurbaşkanıdır. Yarın bu ülkenin başka evlatları göreve gelecektir. Berat gecesi 4 evladımızın teröristler tarafından şehit edilmesi bizi milletçe üzmüştür. Çubuk’ta şehidimizin cenazesinde gelen olay kabul edilemez. Sayın genel başkana ve CHP temsilcilerine bir kez daha geçmiş olsun diliyorum.
"DİKKATE DEĞER..."
Cumhurbaşkanımızın ‘kızgın demiri soğutmak gerek’ dediği bir siyasi atmosferde bu olayın yaşanması dikkate değerdir. Toplumsal kutuplaşmanın yerine kucaklaşmanın yolu, siyasal dilin kollarını uzatmaktan geçer. Biz bu ülkenin ortak aklından faydalandık.
Bizim iddiamız, siyasetimiz, temel meselemiz, toplumumuzun vicdanıyla çağa tanıklık etmektir. Haksızlıklar adaletsizlikler karşısında Türkiye’nin sesi hepimizin onur kaynağıdır. Yüzümüz herkese dönüktür ama sırtımız kimseye dönük değildir.
Dünyadaki egemen merkez siyasetlerin, husumetin doğurduğu popülerlikten pay kapmaya çalışmaları endişemizi artırıyor. Yerimiz küresel ölçekte insanlığın, adaletin ve hakkaniyetin safıdır. Buradan aziz milletimize, sayın Cumhurbaşkanımıza, tüm partilerin genel başkanlarına, milletvekillerine hürmetlerimi sunarken, bu ülkenin siyasi yolculuğunun hayırlara vesile olmasını diliyorum.
KILIÇDAROĞLU: ATATÜRK İÇİN TEK YOL İSE TBMM’NİN AÇILMASIDIR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları:CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin bugün yaşadığı "acı gerçek" olarak nitelendirdiği durumu 6 madde halinde sıralayarak, "Bir, TBMM'nin yetkileri kısıtlanmış; denge ve denetleme mekanizmaları yok edilmiş; denetimsiz bir yürütme organı yani iktidar yaratılmıştır. İki, Cumhurbaşkanı kararnameler yoluyla Meclisin yasama yetkisine fiilen ortak olmuştur. Üç, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı fiilen sona ermiştir. Dört, partili Cumhurbaşkanı devleti ve milleti temsil etmek yerine belli bir siyasi görüşün temsilcisi haline gelmiştir. Bu da denge unsuru olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamının denge unsuru olmaktan çıkmasına yol açmıştır. Beş, tek kişiye parlamentoyu fesih yetkisi verilmiş, milletin meclisinin geleceği bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak sözcüğe bırakılmıştır. Altı, Meclis'in bütçe hakkı ve yetkisi fiilen alınmıştır." dedi.
Partisi adına 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlayan Kılıçdaroğlu, bu güzel günün, bahar günlerinin ışıltısıyla taçlanmasını, Türkiye'nin aydınlık, huzur ve adalet dolu günlerinin müjdecisi olması temennisinde bulundu. Kılıçdaroğlu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da başlattığı kurtuluş mücadelesinin 100. yılının idrak edildiğini anımsatarak, gelecek 4 yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun da aralarında bulunduğu çok önemli 100. yıl kutlamalarının gerçekleştirileceğine işaret etti.
2020'de Gazi Meclis'in açılışının 100. yılının kutlanacağını belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:"Önümüzdeki bu 4 yıllık süreç, bir kutlamalar dönemidir. Bu yılla birlikte önümüzdeki 4 yıl, tüm yurttaşlarımızın da katılımıyla hepimiz için yeni bir arınma dönemidir. Gerçeklerle yüzleşme, bu güzel ülkemizin kuruluş harcına katılmış, temellerine kazınmış ve Türkiye'mizin, günümüzün sorunlarına da çözüm üretecek felsefeyi yeniden keşfetme dönemidir. Bu felsefeyi 3 sözcükle özetleyebiliriz; hak, hukuk ve adalet."
"KURTULUŞ DA KURULUŞ DA HUKUKA DAYANDIRILMIŞTIR"
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Kurtuluş Savaşı'nın planlanması ve sürdürülmesi ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun, Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'ne dayandığını hatırlatarak, "Yani kurtuluş da kuruluş da hukuka dayandırılmıştır." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Mustafa Kemal Atatürk'ün TBMM'nin açılışından bir gün sonra 24 Nisan 1920'de Meclis'te yaptığı konuşmada Müdafa-i Hukuk'u bütün yönleriyle anlattığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mustafa Kemal Atatürk'e göre Müdafa-i Hukuk yani 'hakların müdafaası', sadece işgal güçlerine karşı Türk milletinin haklarının müdafaası anlamına gelmez. Hakların müdafaası, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması nedeniyle her bir vatandaşın hakkının ve hukukun savunulduğu bir yönetim anlayışını ifade eder. Mustafa Kemal için tek doğru yol için milli iradeyi egemen kılacak, milli bir meclisin, yani TBMM'nin açılmasıdır. Dolayısıyla tereddütsüz şunu söyleyebiliriz: Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde, her bir vatandaşın hakkını ve hukukunu korumayı amaç edinen bir ruh vardır."
Milli Mücadele'yi yönetmesi nedeniyle dünyada "Gazi" unvanına sahip tek parlamento olan TBMM'nin, kurulduğu ilk günden itibaren tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun gereği olarak yetkileri konusunda titiz davrandığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, 1924 Anayasası TBMM'de görüşülürken sunulan "Meclis'in kendiliğinden seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi Cumhurbaşkanı'nın da seçime karar verebilmesine imkan tanıyan" önergenin, dönemin milletvekilleri Mahmut Esat Bozkurt ve Şükrü Saraçoğlu'nun "Hakimiyet Kayıtsız şartsız milletindir." gerçeğine atıfta bulunan eleştirileri üzerine reddedildiğini anlattı.
Bu gerçeğin altının bir kez daha çizilmesi gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Egemenliğin kullanılmasının hiçbir surette, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaması için kuvvetler ayrılığı ilkesi getirilmiştir. Bütün demokrasilerin ana omurgasını kuvvetler ayrılığı ilkesi oluşturmaktadır. Yani yasama, yürütme ve yargı demokrasinin olmazsa olmazıdır. Kuvvetler ayrlığı aynı zamanda gücün demokratik kurallar içinde denetlenmesidir. Bu nedenledir ki, çeşitli defalar askeri darbeler ve farklı müdahalelerle egemenlik milletten alınmak istenmişse de TBMM er geç aslına dönmüştür. Ancak üzülerek ifade edeyim ki, son Anayasa değişikliğiyle TBMM, kendi yetkilerini kısıtlamış, çağdaş demokrasilerin vazgeçilmez kuralı olan kuvvetler ayrlığı ilkesi fiilen ortadan kalkmıştır."
"MECLİS'İN GELECEĞİ BİR KİŞİNİN İKİ DUDAĞU ARASINDAN ÇIKACAK SÖZCÜĞE BIRAKILMIŞTIR"
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bugün yaşanan "acı gerçek" olarak nitelendirdiği 6 maddeyi şöyle sıraladı:
"Bugün yaşadığımız acı gerçeği 6 madde halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin saygıdeğer üyelerine sunmak isterim. Bir, TBMM'nin yetkileri kısıtlanmış; denge ve denetleme mekanizmaları yok edilmiş; denetimsiz bir yürütme organı yani iktidar yaratılmıştır. İki, Cumhurbaşkanı kararnameler yoluyla Meclis'in yasama yetkisine fiilen ortak olmuştur. Üç, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı fiilen sona ermiştir. Dört, partili Cumhurbaşkanı devleti ve milleti temsil etmek yerine belli bir siyasi görüşün temsilcisi haline gelmiştir. Bu da denge unsuru olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamının denge unsuru olmaktan çıkmasına yol açmıştır. Beş, tek kişiye parlamentoyu fesih yetkisi verilmiş, milletin meclisinin geleceği bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak sözcüğe bırakılmıştır. Altı, Meclis'in bütçe hakkı ve yetkisi fiilen alınmıştır. Bu adımların, 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı, 'Gazi Meclis' unvanına yakışan bir direniş sergileyen Meclis tarafından atılması ise başka bir hazin tablodur."
Kemal Kılıçdaroğlu, son anayasa değişiklikleriyle denetlenen, hesap veren ve şeffaf bir iktidar bulunmadığını savunarak, "Yargı bağımsız değildir. Parlamentonun yürütme organını denetleme yetkisi büyük ölçüde elinden alınmıştır. Oysa demokrasilerde halka hesap vermek temel kuraldır. Egemenliği bir kişiye teslim ettiğinizde hukukun üstünlüğü yok olur, üstünlerin hukuku geçerli olur. Yani egemenlik bir kişiye, bir zümreye veya bir sınıfa bırakılmış olur." ifadelerini kullandı.
"YÜCE MECLİS'İN YETKİLERİNE GÖZ DİKENLER..."
Kılıçdaroğlu, "Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratikleşme tarihi, bu meclisin yetkilerini savunma ve genişletme tarihidir." sözünü 8 yıl önce Meclis'te 23 Nisan konuşmasında kullandığını anımsatarak, şöyle devam etti:
"Bugün dahi bu Yüce Meclisin yetkilerine göz dikenler bu hususu hiçbir zaman hatırlarından çıkarmasınlar. Hepimizin ortak talebi, çağdaş, demokratik bir hukuk düzenini inşa etmektir. Bunun yolu, darbe hukukundan arınmış, hepimizin kitapçığı elimize aldığımızda 'bu benim anayasamdır.' diyebileceği bir anayasayı uzlaşma kültürü içinde tartışarak kabul etmemizdir. Bunu yaptığımızda, çocuklarımıza demokratik standartları yüksek, yaşanabilir bir Türkiye bırakacağız. Sadece çocuklarımız için değil, TBMM'nin tarihine ve tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun gereğini de yerine getirmiş olacağız."Kılıçdaroğlu, TBMM'nin bu tarihi sorumluluğu yerine getirmesi temennisinde bulunarak sözlerini tamamladı.
MHP GRUP BAŞKANVEKİLİ ERKAN AKÇAY’IN KONUŞMASI
MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, "Bekamıza yönelik tehdit ve tehlikeleri hiçbir gerekçeyle görmezden gelemeyiz. Bu hassasiyet ve sorumluluk her şeyden ve herkesten önce Meclisimizin mensuplarında olmalıdır. Tıpkı 23 Nisan 1920 Meclisi gibi." dedi.
MHP Grubu adına söz alan Erkan Akçay, Meclisin, İstiklal Savaşı'nı yöneten Gazi Meclis olduğunu hatırlattı.
TBMM'nin, milletin bağımsızlığına ve geleceğine yönelik saldırılar karşısında neleri göze alıp başarabileceğinin mümtaz bir numunesi olduğunu belirten Akçay, "Aziz milletimiz, bu Meclisle ümitleri boğan felaketlerden gözleri kamaştıran zaferler çıkarmıştır." diye konuştu.
Gazi Meclisin, yoklukları aştığını, zorlukları yendiğini, işgal ve esareti yok ettiğini ve zaferini 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ile taçlandırdığını anımsatan Akçay, "23 Nisan, Türk milletinin bağımsız, medeni, birlik içinde yaşama iradesidir. Etnik köken, dil, din, mezhep, yöre ayrımı yapmaksızın tam bağımsızlık ve milli devlet ülküsünde birleştiğimiz gündür. Teslimiyet belgelerini yırtıp atan cesaretin; manda ve himaye çağrılarını reddeden haysiyetin sesidir." değerlendirmesini yaptı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumsal hafızasının TBMM olduğunu; ülkenin kalkınma ve gelişme hamlelerinin bu çatı altında biçimlendiğini; demokrasinin bu sıralarda gelişip memlekete yayıldığını anlatan Akçay, "Son 60 yıl içinde bazı darbe ve vesayet girişimlerine maruz kalan bu yüce çatı, 15 Temmuz 2016 gecesi FETÖ’cü hainler tarafından bombalandı. Alçak darbe girişimi, milli iradeyi boğma, vatanı parçalama, ülkeyi emperyalistlere teslim etme girişimiydi. Bizler o gece bu çatı altında toplanarak millet iradesine, meclisimize sahip çıktık." dedi.
"TIPKI 23 NİSAN 1920 MECLİSİ GİBİ..."
Akçay, şunları kaydetti: "100. yaşına girerken TBMM, kuruluş felsefesine bağlı olarak yeni bir vizyona sahiptir. Bugün itibarıyla Türkiye, içinden geçtiğimiz tüm sıkıntılı dönemlere rağmen çok partili demokratik siyasi hayatı önemli ölçüde kökleştirmiş ve kurumlaştırmıştır. Milli irade hakim kılınmıştır. Türkiye 16 Nisan 2017 Anayasa referandumu ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni kabul etmiş ve 24 Haziran 2018 seçimleriyle bu yönetim sistemi yürürlüğe girmiştir. 31 Mart seçimleri de bu doğrultuda neticelenmiş, sistem kararlı bir şekilde büyük Türk milleti tarafından teyit ve tescil edilmiş, mühür vurulmuştur. Şimdi bu sistemin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşip işlemesi dönemindeyiz. Buna katkı vermek hepimizin görevidir. Bu sistem daha uzlaşmacı ve iş birliklerine imkan veren, bütünleştirici bir sistemdir. İktidar daha büyük ve kapsamlı şekilde millet onayına bağlanmıştır. Yeni dönemde söz daha büyük çoğunlukla yine milletindir. Milletin sözünü koruyup kollama, bu sözün gereğini yerine getirenleri denetleme ve dengeleme görevi Meclisimizindir. Siyaset, demokratik bir yarış ve rekabettir aynı zamanda. Bu yarış ve rekabet uzlaşmazlığa, düşmanlığa ve kör dövüşüne dönüşmemelidir.
Dünyada ve bölgede yaşanan sancıların, belirsizliklerin ve endişe verici hadiselerin ortaya çıkardığı tehdit ve tehlikelere karşı birlik ve beraberliğimizi tahkim edip güçlü olmak, uyanık olmak mecburiyetimiz vardır. Bekamıza yönelik tehdit ve tehlikeleri hiçbir gerekçeyle görmezden gelemeyiz. Bu hassasiyet ve sorumluluk her şeyden ve herkesten önce meclisimizin mensuplarında olmalıdır. Tıpkı 23 Nisan 1920 meclisi gibi. Milli iradeye sadakat, milli egemenliğe bağlılığın ve meşruiyetin şartıdır. TBMM’nin bu hakikat üzerine inşa edildiği asla unutulmamalıdır."