Sol AKP'ye karşı nasıl başarılı olur?
CHP bugünkü anlayışıyla o ihtiyacı karşılayabilir mi?
Solda AKP'nin netliğine, ideolojisine karşı aynı netlikte cevap verebilecek sosyal demokrat yapılanma aranıyor. CHP bugünkü anlayışıyla o ihtiyacı karşılayabilir mi? CHP'nin aldığı oy yüzde 18-20 arasında. Solun Türkiye potansiyeli ise en az yüzde 40'larda...
Milliyet'ten Devrim Sevimay solun öne çıkan isimleriyle konuştu:
Sol cephede gözle görülür bir hareketlilik, tartışma, birikmiş öfke, enerji, ama daha önemlisi ciddi bir yenilenme arzusu var. Aleviler, ÖDP'liler, işçiler sokakta, akademisyenler bile çekildikleri yerden çıkmış, yeni projeler peşinde. Sosyal demokrat dernekler, vakıflar izlemede. Belli ki bu arayışı doğru kanala akıtan grup, merkez solu kazanacak.
Aslına bakarsanız solcular AKP'ye bir teşekkür borçlu. Çünkü gördük ki solu bunca yıl sonra asıl aşka getiren yoğun bir "AKP'den kurtulma" duygusu. Neredeyse tüm konuştuklarımız ve üstelik sık sık "AKP'den kurtulma" ifadesini kullandı, ama bize göre AKP'liler bundan hiç alınmasın. Neticede hem kartopu gibi büyüyen tepkiyi doğru okumaları için bir fırsattır, hem de tepkinin demokratik yollardan açığa çıkması, (eğer hala kaldıysa) yasadışı heveslerin yaşam alanını iyice daraltacaktır. Yani o klasik replik: "Böylesi herkes için daha iyi."
Bizim anladığımız Mart 2009 tarihi, tüm Türkiye için olduğu kadar CHP için de bir dönüm noktası olacak. Çünkü eğer İstanbul, Ankara bir seçim daha kaybedilirse sol taban ya CHP'yi değişime zorlamaya, ya da artık ondan vazgeçmeye hazır.
Belki de bunu en başta söylemeliydik, çünkü bir kez daha gördük ki solun asıl derdi hâlâ 12 Eylül 1980. Sol, 12 Eylül'de yönü değiştirilen tarihini AKP'nin yeterli bulduğu kadar değil, kendi istediği kadar düzeltmeye 28 yıl sonra dahi kararlı.
Peki nasıl? CHP markasından faydalanarak mı yoksa solda yeni bir merkez yaratarak mı? Şu anda soldaki en büyük tartışma bu.
O yüzden dizimizin başlığı için "Sol Çıkışını Arıyor" dedik. ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, 10 Aralık Hareketi Sözcüsü Prof. Dr. Burhan Şenatalar ve Sosyalist Emek Hareketi üyesi Ertuğrul Kürkçü'yle zaten yakın zamanda görüşmüştük. Şimdi de başka aydınlar, akademisyenler, Meclis dışında kalan siyasetçiler ve sivil toplum temsilcilerinin çözüm önerilerini masaya yatırıp, Türkiye'nin şu kritik sorusuna yanıt aradık: Sol AKP'ye alternatif olabilir mi, yoksa AKP ile yola devam mı?
Aldığımız cevapları, kaydettiğimiz konuşmaları, yaptığımız akıl yürütmeleri eksikleriyle beraber, ama büyük bir iyi niyetle tartışmaya açıyoruz. Dizide okuduğunuz görüşlerle ilgili sizde oluşan kanaatleri bize gönderin (dsevimay@milliyet.com.tr), biz de sahiplerine iletelim. Hatta www.milliyet.com.tr adresinde yayımlayalım. Bu tartışmaya siz de katılın ve geleceğinize müdahale etmeye şu soruyu yanıtlayarak başlayın: Solun çıkış yolu hangisi?
Süleyman Çelebi'ye sorduk "Bir gün herkes sendikalı olacak mı?". Yanıtı: "Mecburen, çünkü çalışanların başka kurtuluşu yok." İkinci soruda biz de kendi söküğümüzü dikmeye kalktık: "Ya peki bir gün gazeteciler sendikalı olacak mı?" Çelebi: "Zaten bir gün sizler sendikalı olursanız herkes sendikalı olur, örnek olacak sizlersiniz."
İSTANBUL
DİSK GENEL BAŞKANI SÜLEYMAN ÇELEBİ:
Sola ilişkin her şey o kadar yer değiştirmiş görünüyor ki, aslında emekçileri bile tereddütle soruyoruz nedir durum, soldan kopmuş bir taban mı var, yoksa?..
Yok, tam öyle söylenemez, ama solu yeterince tanımayan bir taban var diyebiliriz.
Sebep?
Bir kere sol, tabana kendisini iyi anlatamıyor, fakat daha önemlisi emekçi sınıfı 12 Eylül'ün yarattığı tahribatı hâlâ üzerinden atamadı. Sadece şu sayı bile bir fikir verir sanıyorum: 1980 öncesi Türkiye nüfusu 44 milyondu, örgütlü işçi sayısı 3.5 milyon. Bugün Türkiye nüfusu 70 milyonu aştı ve toplam örgütlü işçi sayısı 800 bin.
Aslında budur değil mi bütün mesele?
Aynen budur bunu doğru anlayamazsak diğerlerini hiç çözemeyiz. Esas sorun buradan başlıyor. Mesela biz DİSK olarak şu anda Türkiye'nin ikinci büyük konfederasyonuyuz ama 1980'den önce aktif üye sayımız 600 bindi, şimdi aktif dediğiniz zaman belki bunun yarısının altında.
Ne oldu peki bu kadar, insanlar mı vazgeçti?
Aslında vazgeçmediler 1980 öncesindeki sendikal ilişkileri bugün herkes özlüyor. Herkesin bize söylediği, "Eski DİSK'i arıyoruz..."
Ben DİSK Genel Başkanı’yım, ben de eski DİSK'i arıyorum. Dolayısıyla tabanı suçlayamam. Burada demin de dediğim gibi en büyük suçlu sendikaların ve emeğin haklarını gasp etmeye devam eden 12 Eylül ve anayasası.
İşçiler kaybedilmiş değil
Ya peki AKP'ye kayan taban onlar için ne diyeceksiniz?
Böylesine yaygın bir kuşatma altında tabii bu ideolojiye uygun bir işçi sınıfı da doğuyor. Muhafazakârlaşma var. Ama bu insanlar kaybedilmiş değil. Çünkü işçi sınıfı aslında çıkarlarının orayla çok da örtüşmediğini görüyor.
Yani gidenler geri kazanılabilinir mi?
Elbette kazanılır. Bütün mesele doğru iletişim kurabilmekte, doğru önderlik yapmakta, neyi kaybettiğini bu insanlara doğru anlatmakta... Örneğin Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'nı arkadaşlarımıza çok iyi anlattık ve çok büyük bir kitlesel eylemliliğe ulaştık.
Yine TEKEL'in özelleştirilmesinde bunu gördük, AKP'nin işçi sınıfına yönelik saldırılarında gördük. Yalnız açıklamalarla yetinmeyip sahaya indiğiniz anda karşılığını hemen alıyorsunuz.
Demek ki emekten yana çıkarlarını anlattığınızda bütün sınıfın ilgisini topluyorsunuz. Peki özgürlükler dediğinizde, darbelere karşı çıkmaya veya laikliği savunmaya çağırdığınızda geliyorlar mı?
Biz kitle örgütüyüz, bizde her türlü dünya görüşünde insan var ve o insanların da birtakım öncelikleri var. Tabii ki laiklik demokrasinin teminatıdır ama işin gerçeği sosyal haklardan yalıtılmış, tek başına bir laiklik söylemi kimsenin karnını doyurmuyor.
Onları öncelikle yoksulluk, eğitim eşitsizliği, işsizlik, sağlık sorunları ilgilendiriyor. Bizim asıl bu konularda yeni gündemler oluşturmaya ihtiyacımız var. Ancak bu hat üzerinden ilerlersek "savunma"da durma yerine "atağa geçme", "mevcut haklarını muhafaza etmek" yerine "yeni haklar elde etme mücadelesine girme" noktasına gelebiliriz.
Slogan yerine proje
Bunun için de tabii önce büyük bir proje gerekiyor?
Ama öyle sloganvari değil, insanlara inandırıcı gelen ürküten değil umut yaratan ötekileştiren değil, kapsayan bir projeye ihtiyaç var. Yoksa "Ne ezilen ne ezen insanca, hakça düzen" çok güzel bir slogan "Toprak işleyenin, su kullananın" çok güzel... Ama toplum artık bunların bugünkü koşullarda nasıl olacağını duymak istiyor.
"Üretim araçlarının mülkiyet hakkının eşit paylaşımı" bu slogan değil, koskoca bir ideoloji ama acaba Türkiye'deki işçi sınıfına Marx'tan doğru gitmenin bir faydası var mı?
Bugünkü koşullarda yok. Sadece Türkiye'de değil, dünyada da yok.
Bunu sizin söylemeniz çok önemli...
Yok, işçi gerçekçi bulmuyor bunu. Kaldı ki gerçekleşme koşulları da olgunlaşmamış durumda. Bu iyi bir şey değildir anlamında söylemiyorum ama durum bu.
Aklına ne yatıyor işçinin?
Devleti sosyal devlet olmaya mecbur etmek sosyal hak kayıplarını önlemek, yeni sosyal haklar kazanmak ona daha mümkün görünüyor. İşte bunun yapılabilmesi için de işçilerin uluslararası dayanışmasının önemini bizim bu kardeşimize iyi anlatmamız gerekiyor.
CHP yüzde 18-20'de dondu
Şimdi sizin devrimci işçi örgütü olarak geldiğiniz böyle bir nokta var acaba sermayenin de geleceği bir nokta olursa, mesela AB hedefinde ve sosyal demokrasiyle yönetilen bir Türkiye üzerine mutabakat sağlanabilir mi?
Evet, sermaye kesimi de AB'yi istiyor, biz de AB'yi istiyoruz. Ama biz sosyal AB'yi istiyoruz, AB'deki ve Türkiye'deki sosyal standartları geliştirmek istiyoruz.
Sermaye kesimi ise esas olarak küreselci-neoliberal AB'yi istiyor. Bu kafadaki bir AB'ciliğin en net sonucunu da Tuzla'da görüyoruz işte... O yüzden bizim sınıfsal çelişkimiz büyük.
O zaman Türkiye'nin daha çağdaş bir ülke olmadığı konusunda kimsenin sonradan dizini dövmemesi mi gerekiyor acaba?
Öyle tabii ama zaten AKP iktidarının bu kadar oksijen almasının en önemli katkısını sermaye vermiştir. Metotlarla ilgili bazen sıkıntıları var ama AKP'nin politikalarına ilişkin bizim baktığımız cepheden bir eleştirileri yok. Oysa şunu çok net söyleyeyim, Türkiye'nin AKP iktidarından kurtulması için herkesin ortak bir noktada buluşması şart.
Merkezdeki sağcıların solcuların bir koalisyonunu mu
öneriyorsunuz?
Kesinlikle hayır! Onlar AKP'yi sarsmaz. Burada bizim yapmamız gereken AKP'nin netliğine, ideolojisine karşı aynı netlikte cevap verebilecek sosyal demokrat bir yapılanmadır. Türkiye şu anda sola susamış durumda. Gerçek sosyal demokrat bir iktidara şimdi herkes her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor.
CHP?
CHP bugünkü anlayışıyla o ihtiyacı karşılamaktan uzak görünüyor. Aldığı oy yüzde 18-20 arasında donmuş durumda. Bu politikaları ve duruşuyla maalesef yukarı çıkması zor. Oysa sosyal demokrasinin kucaklayabileceği alan çok daha geniş. Ben toplumu ikna eden politikalar ortaya konulursa solun Türkiye potansiyelinin en az yüzde 40'larda olduğunu düşünüyorum.
İzmir'in bu Gündoğdu meydanında 13 Eylül'de soldaki bütün partilerin desteklediği çok büyük bir eylem var. Eylemin başlıca sloganları "12 Eylül'de Türkiye çok şey kaybetti. Ne unuturuz, ne affederiz!", "AKP elini emeğimden, ekmeğimden çek", "Çetelere, darbeciliğe hayır!" DİSK Başkanı Çelebi unutmayanları, affetmeyenleri haftaya cumartesi İzmir'de buluşmaya çağırıyor.
'10 Aralık Hareketi' çalışıyor
Yüzde 40'ların gönlünü kazanan bir sol sizce nasıl yaratılır?
Öncelikle yenilenerek, bütünleşerek ve asıl kitleselleşerek... Biz 10 Aralık 2005'te DİSK'in öncülüğünde böyle bir sürece başladık. Çıkış noktamız bir parti kurmak değil, sadece toplumu iktidara taşıyacak bir yeni anlayışı ortaya koymak ve emekten yana sol, sosyal demokrat bir iktidarın yolunu açmaktı. Bunu birçok ülkede sosyal demokratlar yaptı, biz de yapabilir miyiz dedik ama henüz başaramadık.
Neden?
Çünkü CHP de, DSP de, soldaki diğer partiler de yenilenme perspektifini yeterince iyi kavrayamadılar, bizi bir başka organizasyon olarak gördüler. Oysa temel yaklaşımımız buydu.
Şimdi ne aşamadasınız?
Öncelikle şunu belirteyim: 10 Aralık Hareketi her kesimden insanı içinde barındırıyor. Ben de birey olarak bu çalışmaya katılıyorum ama sözcüsü değilim. Son duruma gelince birincisi 10 Aralık Hareketi Türkiye’de nasıl bir sosyal demokrat parti olması gerektiği konusunda çalışmalarını sürdürüyor.
İkincisi, önümüzde yerel seçimler var. Yerel seçimlerde sosyal demokrat adayların kazanması için birlikte katkı vermemiz, bütün solun destekleyeceği ortak adaylar çıkarmak şart. Aksi halde bu solu bölmek olur. Başta İstanbul'u, Ankara'yı geri almak için ne gerekiyorsa yapmalıyız, solun ilk sınavı bu! İstanbul'u, Ankara'yı geri istiyoruz, çünkü ilk onları kaybettik. İstanbul ve Ankara'yı alırsak gerisi gelir.
O zaman yerel seçimler sonuçlarını görene kadar yeni bir parti yok?
Tabii, zaten çok kısa bir dönemde yeni bir parti gerçekçi değil. Ama AKP’ye karşı sol bir iktidar alternatifi üreteceksek de bunun bize göre tek bir yolu var: Yeni bir program, yeni bir anlayış!
Kim yapacak bunu?
Bu program ne tek başına 10 Aralık'ın programı olmalı ne DSP'nin, ne CHP'nin ne de başka partilerin... Bunu taban yapacak, sol, sosyal demokrat kadrolar yapacak. Tabanda en geniş katılımı sağlayarak ve tartışarak programın alttan örülmesi gerekiyor.
Yoksa yukardan 10-15 kişinin "Biz kurduk yaptık, buyurun peşimize takılın" demesi bir şey ifade etmez.
Yeni bir silkiniş şart
"Çok idealistler ama zor" diyenler çıkacaktır?
Biz hiç ümitsiz değiliz. Sebebi de toplumda AKP karşıtı büyük bir arayışın sürmesi. Arayış olmasa, son kamuoyu yoklamalarında kararsızların oyu yüzde 30'ları bulmazdı. Kaldı ki zor diye vazgeçebileceğimiz bir konu değil bu.
Demokrasinin artık kazaya uğramasını istemiyorsak, Türkiye'de demokrasi terazisinin sol kefesini doldurmamız gerekiyor. Artık sağın alternatifi sağ, AKP'nin alternatifi yine AKP olmamalı. Solda, sosyal demokraside yeni silkiniş şart.
Peki "DİSK'in ne işi var bu çabada" denirse?
Bu çabanın içinde olmak bizim en doğal hakkımız, çünkü en çok yalnız kalan biziz. Eskiden güçlü bir sosyal demokrat hareket olunca güçlü bir sendikal hareket, güçlü bir işçi sınıfı, bunlar hep birbirini tamamlıyordu. Oysa şimdi DİSK olarak bu mücadeleyi verirken siyasal dayanağımız eskisi kadar güçlü değil. Siyasal projeleri aynı reflekslerle ortaya koyamıyoruz, aynı söylemi tutturamıyoruz.
Yani bu iş bizi ilgilendirmez diyemeyiz. Tabii ki sendikal görevlerimizi unutmadan, ama madem emeğin haklarının çiğnenmesinden şikâyetçiyiz, o zaman siyasete müdahale etmekle de yükümlüyüz.
Başkanlığını Fevzi Gümüş’ün yaptığı Pir Sultan Abdal Derneği’nin Türkiye’de 52 şubesi, 25 cem ve kültür evi var.
PİR SULTAN ABDAL DERNEĞİ GENEL BAŞKANI FEVZİ GÜMÜŞ:
‘Bir arada durma modeli’ yaratmak gerekiyor
Bizim kurgumuz, soldan yana bir tercihle AKP'den kurtulmak! Bu kurguyu solun da yapması şart. Sol yerel seçimlerden başlayarak bir arada durma modelini oluşturmalı. Unutmayalım ki Türkiye'de sol birlikte büyüyor, birlikte küçülüyor
Alevi seçmenin eğilimini nasıl ölçüyorsunuz?
Sivas, Çorum, Yozgat, Tokat gibi Alevilerin yoğun yaşadığı iller var. Bu illerdeki Alevi köylerinin tek tek seçim sonuçları elimizde. Onları incelediğinizde Alevilerin yüzde 90-95 oranında tercihlerini soldan yana kullandığını görüyoruz.
AKP'ye kayma hiç yok mu?
AKP için Aleviler "Yanlış yolda ve yola getirilmeleri gerekenler"dir. O yüzden Aleviler ile AKP arasında temel bir kan uyuşmazlığı vardır ama buna rağmen mesela 2007'de Ankara-Çubuk'ta bir miktar kayma tespit ettik. Ancak orada dahi Alevilerin yüzde 75'nin tercihi yine sol oldu.
Dolayısıyla Alevilerde sağa kayış sadece kişisel tercihlerle sınırlıdır.
Alevilerin kırmızı çizgileri
Peki Aleviler CHP'den memnun mu?
Alevi-CHP ilişkisini "memnuniyet"ten çok "mecburiyet"le açıklamak daha gerçekçi. Sağ karşısında aldığı oy oranı ve gelenekten gelen çeşitli özellikleriyle en güçlü duruşu CHP sergilediği için doğal olarak Aleviler de siyasi iradelerini ona yansıtıyorlar.
CHP'ye yönelik eleştirilerini ne yazık ki ayrı tutmak zorundalar, çünkü görünen başka seçenekleri yok.
Yani bir "risk analizi" bu?
Çok doğru, ama hayati bir analiz. Çünkü Aleviler için iki kırmızı çizgi var bunlar olmazsa Aleviler bu topraklarda yaşayamayacaklarını düşünüyorlar. Biri cumhuriyet, diğeri laiklik. Demokratikleştirme talebini saklı tutuyorlar, ama bu ikisinden de asla vazgeçmiyorlar.
Aslında CHP'yi sosyalistlerin, entelektüellerin, Kürtlerin, emekçilerin önemli bir kesimi terk etti ama galiba bir Aleviler bir de kadınlar terk edemiyor sebep aynı "yaşamsal risk" herhalde?
Tabii, çünkü bizler bu riskin ne olduğunu her gün yaşıyoruz. CHP'nin içe kapanması ayrı bir tartışma, fakat AKP eliyle yürütülen de bir gericileşme, hayatın dinselleştirilmesi var ve bundan en fazla biz mağduruz.
İşte daha geçen gün Keçiören'de bir Alevi esnaf tekel ürünleri sattığı için AKP belediyeciliği tarafından şiddete varan bir saldırıya maruz kaldı. Yine Esenyurt'ta bir genç Alevi olduğunu söyleyince öğretmeni tarafından dövüldü. Alevi öğrencilerin taşınma talebi Karakoçan Kaymakamınca "Onlar Alevi çocukları" diye ayrımcılığa tabi tutuldu.
Biz bu zihniyeti zaten Çorum'dan, Maraş'tan, Madımak'tan tanıyoruz, o yüzden AKP'den Alevilere yarar gelmeyeceği gibi, ülkeye de demokrasi gelmeyeceğini biz gayet iyi görebiliyoruz.
Melih Gökçek ürkütücü
Haliyle AKP'nin karşısında en güçlü kim varsa onu destekliyorsunuz?
Bizim kurgumuz şu: Soldan yana bir tercihle AKP'den kurtulmak! Bu kurguyu solun da yapması şart. Sol yerel seçimlerden başlayarak bir arada durma modelini oluşturmalı. Buraya Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin önündeki Dikmen vadisi halkının "barınma hakkı" eyleminden geldim.
Bir düşünün, Melih Gökçek 20'inci yılda yine Ankara'yı yönetmeye aday.
Alevilerin, demokratların varlığını tanımayan, ayrımcılık yapan biri, bir insanın gençliği kadar belediyecilik yapıyor. Bu bizim için çok ürkütücü bir şey...
Önce belediyeleri almalıyız
Acaba Aleviler açısından yerel seçimler genel seçimden daha mı önemli?
Çok doğru, halkın günlük hayatına direkt belediyeler değiyor. Mesela çocuklarımızı AKP belediyeciliğinin kreşlerine veriyoruz ya çocuklarımızı almıyorlar ya da iş birden dinsel eğitime dönüyor.
O yüzden bence AKP'yi geriletmek önce yerelden başlamalı. Eğer AKP'yi Türkiye'den sileceksek önce verdiğimiz belediyeleri geri almak gerekiyor.
Peki Alevi örgütleri CHP'yi bu "bir arada durma" modeline zorlayabilir mi?
Geçmişe baktığımızda bunda çok başarılı olduğumuz söylenemez. CHP geçmişte bunu çok doğru bir şekilde uygulayamadı maalesef ama artık uygulamak zorunda.
Kimse AKP'nin demokrasiden yana güçleri İzmir'e, Çankaya'ya, Kadıköy'e sıkıştırmasına bir beş yıl daha izin veremez. Zaten bunu kırdığımız anda tüm Türkiye'yi AKP gericiliğinden kurtarma imkânı da doğacak.
Sorumluluk CHP'ye düşüyor
Ama CHP şöyle düşünebilir: "Nasılsa benim kemik yüzde 18-20 oyum var, nasılsa Aleviler bana oy vermeye mecburlar..."
O zaman biz de hatırlatırız: 2004'teki yerel seçimlerde ciddi bir seçmen sandığa gitmedi, 2002'de gitmedi. Kimdi gitmeyenler? Çoğunluğu Aleviler. CHP 1999'da baraj altında kaldı, DSP birinci parti oldu niye? Seçmeni sandığa götürecek bir ortaklaşmayı, heyecanı yaratmak gerekiyor. Bunun yolu solda birlikse bunu sağlamak şart. Sorumluluk da en fazla büyük parti olduğu için CHP'ye düşüyor.
Unutmayalım ki hep Türkiye'de sol birlikte büyüyor, birlikte küçülüyor.
Alevi örgütleri olarak siz bu büyümeye hazır mısınız?
Biz SHP'nin 1989 yerel seçimlerini kazandığı noktadan dahi daha ileri bir noktadayız. Refleksleri daha gelişmiş, daha örgütlü, daha bilinçli bir durumdayız.
Mesela zorunlu din dersinin kaldırılması için haftalık eylemler başlattık. Bu eylemleri önümüzdeki dönemde demokrasiden yana tüm güçlerin mücadelesi haline getirmeyi hedefliyoruz. Eylemlerimizin yerel seçimler öncesinde demokratik kamuoyunu sarsıp, belki de kendine getirebileceğini düşünüyoruz.
Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Sezgin Tanrıkulu
DİYARBAKIR BAROSU BAŞKANI AVUKAT SEZGİN TANRIKULU:
Makul yol CHP-DTP işbirliği
SHP deneyimindeki başarısızlıktan DTP ve geçmişindeki partiler doğdu. CHP kendi kelepçelerinden kurtulur, DTP de dönüşürse bir genel seçimde temel ilkeler konusunda işbirliği oluşturabilirler. O zaman AKP hegemonyası kırılabilir
DİYARBAKIR
Özellikle bölgede ya AKP ya DTP Kürtler için başka sol bir seçenek yok mu?
Yok, Türkiye'nin Kars'tan Adıyaman'a kadar Kürtlerin yoğun yaşadığı bu coğrafyasında, siyaset bu iki ana hat ekseninde şekillendi artık. Bunun yakın bir zamanda kırılması, başka üçüncü bir alternatifin ortaya çıkması, kitleselleşmesi, buralarda yeniden Kürtlerle buluşması yakın bir zaman için çok olanaklı görünmüyor.
Niye?
Köprünün altından çok sular aktı. Yani 1980'den bu zamana yaklaşık 30 yıllık bir zaman geçti. Bu süre içinde maalesef sol Kürtleri kaybetti. Türkiye'nin bu en büyük sorunuyla ilgili bir program ortaya koyup arkasında duramadı.
Bütün solu mu kastediyorsunuz?
Esas olarak CHP'yi kastediyorum. Çünkü Kürtler bakımından sol denilince akla daha çok CHP geliyor o da Kürtlere değil, devlet içerisindeki geleneksel iktidar odaklarına yüzünü döndü. Ki bu odaklar Kürtlerin gözünde yaşanan acı ve sıkıntıların başlıca so- rumlularıdır. Dolayısıyla 1980'den sonra solla büyük bir kopuş yaşandı.
Sol, Kürtleri kaybetti
Ya 1991'deki SHP dönemi?
Doğru, SHP dönemi çok önemli bir deneyimdi. Kürtler açısından bir buluşmaydı ve belki Türkiye'nin yeniden inşası için büyük bir fırsattı. Ama Kürtler de SHP de bu şansı iyi kullanamadı.
Tabii sözünü ettiğim o iktidar odaklarının bu işbirliğin bozulmasındaki rollerini unutmamak lazım ama sonuçta o başarısızlıktan DTP ve geçmişindeki partiler doğdu. Şimdi gelinen noktada ne CHP Türkiye partisi ne de DTP... Biri Batı'ya sıkışmış, diğeri Güney'e ve Doğu'ya...
Peki SHP ruhu yeniden doğsa, Kürtlerin karşısına yeni bir program ya da belki yeni bir partiyle çıkılsa?..
Bu konuda iyi niyetli çalışmalar olduğunu biz de biliyoruz, ama merkez sol içindeki yapılar Kürtlerle ilgili programlarını netleştirme konusunda ürkek davranıyor. Bunda da tarihsel ideolojik bagajlarından vazgeçmeme konusundaki inatları ve yeteneksizlikleri çok önemli rol oynuyor. Bundan birazcık uzaklaştıkları noktada ise korkuları devreye giriyor ve akıllarından geçenleri cesaretle ortaya koyamıyorlar.
Çünkü Türkiye'de Kürt meselesiyle uğraşmak çok sabır ister ve kısa vadede kazandıran bir şey değildir.
DTP, Türkiye partisi olamıyor
Siz ne tavsiye edersiniz?
Bence artık Türkiye'de toplumun önemli bir kesimi bu meselenin şiddet dışında çözümünden yana.
Dolayısıyla aklı başında, gerçekten dünya soluyla buluşabilecek ve Kürt sorununda çözüm yolunu açacak bir programla ortaya çıkan bir merkez sol belki hemen Kürtlerin geniş kesiminden oy alamaz ama hiç değilse Türkiye'de çok geniş bir kitleye hitap eder.
DTP'nin oyu ne kadar bölgede?
Yüzde 50'yi aştığı iller olsa da bölge ortalaması yüzde 25.
AKP?
AKP'nin ortalaması yüzde 50 civarında.
Az önce "Kürt meselesine el atan kaybeder" dediniz, o zaman AKP nasıl oldu da kaybetmedi?
Çünkü AKP sorunu çözeceğine dair bir inanç yarattı çözmeye uğraştı demiyorum, ama onun havasını yaratarak oy topladı. İkincisi de Kürtlerin muhafazakârlığını çok iyi kullandı. Yoksa AKP'nin esas itibariyle yaptığı hiçbir şey yoktur. Bu bölge halkı için kritik eşik dediğimiz meseleler yine DSP-MHP-ANAP zamanında çözülmüştür.
CHP için vahiy lazım
İyi de AKP "mış gibi" yapıyor, DTP Türkiye partisi olamıyor. Böyle bir ortamda Kürt meselesini çözme konusunda samimi ve tüm Türkiye'yi kapsayıcı bir parti ya da program niçin karşılık bulamasın ki?
Ben bulamaz demiyorum, ama önce güven meselesini halletmesi gerekecektir. Tam da AKP'nin aştığı kritik eşik bu zaten.
Siz sanki biraz umutsuz gibisiniz...
Aslında bu umutsuzluk, bana göre gerçekçilik. Çünkü bu silahlı şiddet Kürtlere yapışmış bir kelepçedir. Bu şiddet bitmeden siyasi tercihlerin rasyonel temellere oturması, önyargıların kırılması pek mümkün değil.
CHP'nin vizyonunu değiştirmesi bile kıramaz mı o önyargıyı?..
Yakın zamanda CHP'nin değişmesi için bir vahiy lazım herhalde, CHP'nin değişmesi imkânsız gibi bir şey.
CHP doğuda kadrolarını yitirdi
Ama şimdi haksızlık da etmeyelim, masalarının üzerinde duran yeni program AKP'nin vaatlerinden ileri bir noktada?
Daha ortaya çıkmadı ki, ne diyecekler, nasıl duracaklar o daha belli değil. Ayrıca başka önemli bir şey var CHP burada toplumla buluşabilecek bütün kadrolarını yitirdi. Korucubaşıları aday yapıyor bunu nasıl yapıyor anlamak mümkün değil.
1980 öncesinde Kürtlerde önemli bir CHP hattı vardı ama o hat bu hatalarla tamamen dağıldı. Yoksa mümkün mü Diyarbakır'da 8-9 bin oy alması AKP 190 bin alıyor.
Ahmet Türk bir imkân
Radikal bir seçenek, ama DTP ve CHP bir ortak noktada buluşursa bu Kürtler üzerinde etkili olur mu?
Bence bu makul bir yol. CHP de kendi kelepçelerinden kurtulursa, DTP de dönüşürse, bir genel seçimde temel ilkeler konusunda işbirliği oluşturabilirler. Ancak o zaman da AKP' nin hegemonyasını kırılabilirler.
Ahmet Türk böyle bir dönüşümün başlatılması adına bir kazanç olabilir mi ne de olsa eski CHP'li?..
Bana göre Ahmet Türk, DTP için de, Türkiye için de bir imkândır ve bu imkânı herkesin doğru değerlendirmesi lazım.
Tabii Ahmet Türk'ün de bu imkân olma iradesini ortaya iyi koyması şart.