Referandumda sonucu onlar belirleyecek!
Siyaset bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, referandumun en önemli belirleyicileri parti sadakati zayıf hareketli seçmenlerin tutumu ve MHP seçmeninin stratejik oyları 16 Nisan’da sonuçta etkili olacak.
Ege Üniversitesi’nde görev yapan siyaset bilimci Prof. Tanju Tosun, referandumlar, seçmen davranışları üzerine çalışmalarıyla da tanınan bir isim. Tosun, hem stratejik oy verme özelliğine hem de en fazla hareketli seçmene sahip MHP’de, 2014’te oy tercihi CHP yönünde şekillenen 16 kritik ilin önemli olduğunu söylüyor.
16 Nisan referandumun belirleyicisi sizce ne olacak?
Referandumun belirleyicisi olabilecek üç unsur var. Birinci kırılma noktası aslında şu sorunun cevabına bağlı: Türkiye’deki seçmenlerin oy verme davranışlarında süregelen bir durum mu söz konusu olacak yoksa bir yeniden mevzilenme mi yaşanacak? Özellikle 3 Kasım 2002 seçimlerinde, AK Parti etrafında her üç seçmenden biri toplandı yani seçmenler yeniden mevzilendi. O günden 7 Haziran’a kadar yükselen AK Parti oyları vardı, sonra bir gerileme, 1 Kasım’da tekrar bir yükseliş yaşandı. Kanımca belirleyici olacak olan, AK Parti’nin kemik-çekirdek olmayan yani AK Parti’ye bir şekilde oy vermiş olan seçmen bu referandumda güvenini devam ettirip oy verecek mi? Kaderi tayin edecek en azından yüzde 5-10’luk önemli bir kitle.
Diğer iki unsur nedir?
Bir diğer belirleyici unsur, MHP seçmeninin partinin geleceğine ilişkin nasıl bir tahayyüle sahip olduğu sorusunda saklı: MHP’nin liderliğinde Sayın Bahçeli’nin kalmasını mı istiyor yoksa yeni bir genel başkan mı görmek istiyor? Eğer MHP seçmeni “evet” derse, Sayın Bahçeli çok net bir biçimde kendi meşruluğunu bir kez daha parti içinde tasdik ettirmiş olacak.
Belirleyici etkenlerden bir tanesi de Kürt seçmenin bu referandumda takınacağı tavır olacak. HDP’ye oy veren Kürt seçmen açısından 7 Haziran’da bir kırılma yaşandı. Yapılan ciddi kamuoyu araştırmalarından, 1 Kasım’da Kürt seçmenin AK Parti’ye geri dönmekten ziyade sandığa gitmediği anlaşılıyor. Aslında referandumda 4-5 puanlık bir seçmen tercihini değiştirmek için çabalanıyor. Sonucu tayin edecek sınırlı bir seçmen kitlesi var. Bu bir genel seçim değil ama genel seçim kadar etki yapabilecek sonuçlar olacak. Bu referandumun belirleyicilerini, düzenin endişeli memnuniyetsizleri olarak özetlemek mümkün.
Kim bu düzenin endişeli memnuniyetsizleri? Kamuoyu anketlerinde sözü edilen yüzde 20 kararsız seçmen mi?
Önemli ölçüde kararsızların içindeler. Bu seçmen profilini, seçimlerde yolu bir kez de olsa AK Parti ile kesişmiş, muhtemelen parti sadakati çok güçlü olmayan, ama AK Parti’nin izlemiş olduğu ekonomi politikalarından geçmişte memnun olan, daha laik bir yaşam tarzına sahip, siyasal değerler anlamında daha merkezi, liberal bir görüşü olan ve 1980’lerde Anavatan Partisi’ne oy vermiş bir seçmen kitlesi olarak tanımlamak mümkün. AK Parti 2002’den itibaren bu seçmen kitlesini kendisine bağlayacak politikalarda başarılı oldu. Fakat son dönemde, bu kesim, ister ekonomi politikaları bağlamında ister demokratikleşme alanındaki düzenlemeler bağlamında bakalım, Türkiye’de AK Parti eliyle sistemin nereye gideceğine dair bir endişe taşıyor. Bir rejim değişikliğinin söz konusu olmayacağının bilincinde bu kitle, fakat ekonomik açıdan nasıl bir gelecek ve politik açıdan nasıl bir demokratik Türkiye olacağı sorusu, endişelerinin temel kaynağı.
İkincisi, memnuniyetsizliğin kaynağı, çeşitli araştırmalarda ortaya konmuş olan, geleceğe ilişkin güvensizlik. İnsanlar üç yıl sonra Türkiye’nin ve kendi ekonomik koşullarının nerede olacağına dair bir öngörüde bulunamıyorlar ve bu nedenle de uygulanan politikalardan memnuniyetsiz bir kitle var. Bu kitle, AK Parti’ye kesin bir çizgide karşı değil fakat AK Parti ile yollarını ayırma arifesinde. AK Parti’nin onların endişelerini gidermesi gerekiyor.
Kararsız seçmen kitlesinde ‘oynak oylar’ diye tabir ettiğiniz oyların payı ne? Hangi parti için ne kadar oynak oydan söz edilebilir?
Seçmen tercihlerindeki oynaklık (volatility) dediğimiz hadise, seçmenlerin bir seçimden diğer seçime, bir partiden diğer partiye yönelmeleri. Parti sadakati çok güçlü değil, partiyle özdeşleşme duyguları, ideolojik anlamda bir partiye bağlılık düzeyi çok zayıf bir seçmen kitlesi... Türkiye’de seçmen tercihlerindeki hareketlilik, 1995 – 2002 arasında, Batı demokrasileriyle karşılaştırıldığında çok yüksek düzeylerdeydi. Avrupa’da yüzde 5-10 arasında değişen bir oran söz konusuyken, Türkiye’de yüzde 20’ye yakındı. Bir ülkede, seçmen davranışlarında oynaklık o ülkenin parti sistemindeki istikrarsızlığın en temel göstergesidir.
2002’den 2015’e bakıldığında, bu oran ortalama yüzde 12,5 ama 1983’ten 2015’e bakıldığında, yüzde 20 civarında. Son seçimde yani 2011 ile 2015 seçimlerini karşılaştırdığımızda, yüzde 10,3’e düşmüş durumda. Yani 7 Haziran ile karşılaştırıldığında, 100 seçmenden 10 tanesi parti değiştirmiş. Muhtemelen yüzde 15 – 20 arasındaki bu kararsız kesim bir önceki seçimde yine bir partiden bir diğer partiye yönelmiş olan bir kitle.
“En fazla hareketli seçmen MHP’de”
Elinizde hareketli seçmen grubunun oy verme tercihlerini inceleyen bir araştırma var. Araştırmanızdaki rakamlar, bu hareketli seçmen grubunun reflekslerine dair nasıl bir fikir veriyor?
Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin yayınladığı, 7 Haziran sonrası “Türkiye parti sisteminde istikrar sorunu” isimli ortak bir çalışma yapmıştık. Orada şunu görüyoruz, Türkiye’de parti seçmenleri içinde en fazla hareketli seçmen MHP’de. Oransal olarak bakıldığında HDP’de ama bu HDP’nin çeşitli şekillerde isim değiştirmesinden kaynaklanıyor. Genel olarak bakıldığında MHP seçmeninin yüzde 11’i, 2011 ile karşılaştırıldığında 2015’te parti değiştirmiş. AK Parti seçmeninin yüzde 10’u, CHP seçmeninin yüzde 2’si parti değiştirmiş durumda. 2002’den 2015’e baktığımızda, 13 yıllık bir süre içerisinde, MHP seçmeninin yüzde 14’ü, AK Parti seçmeninin yüzde 9,5’u, CHP seçmeninin 5,5’u ve HDP seçmenin yüzde 17,7’si bir seçimden diğer seçime parti değiştiriyor.
Neden en fazla hareketli seçmen MHP’de?
Özellikle Batı kentlerinde MHP seçmeninde hareketliliğinin daha yüksek olduğunu çalışmalarımızda tespit ettik. Başta İzmir olmak üzere, Batı’ya açık, daha liberal, hayat tarzı itibariyle daha modern kentlerde MHP seçmeni kolaylıkla parti değiştirebiliyor. Ancak MHP’liler diğer partilerle karşılaştırıldığında, seçmen davranışı açısından stratejik oy verme davranışı en yüksek olan parti ve seçmenleridir.
Stratejik oy verme davranışı nedir?
Seçmenin istemediği bir partinin kazanmaması için kendisine nispeten daha yakın gördüğü bir başka partiye oy vermesi. Meslektaşımız Betül Ünal Aydoğdu’nun aynı zamanda doktora tezi olan çalışmasında şunu görüyoruz, MHP seçmeni öncelikli olarak CHP’ye – ki 2014 yerel seçimlerinde MHP seçmeninin yüzde 25’i özellikle büyükşehir belediye başkanı seçiminde CHP’ye oy vermiş - yüzde 15’i ise AK Parti’ye oy vermiş. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük kentlerde milliyetçi MHP seçmeni son derece pragmatik ve CHP ile yolu kolaylıkla kesişebiliyor. Orta Anadolu’nun muhafazakar kentlerinde bu seçmenin AK Parti’ye yönelmesi kuvvetle muhtemeldi. 16 Nisan’da da benzer bir milliyetçi seçmen eğilimi ortaya çıkabilir.
Bu referandumda MHP seçmeninden nasıl bir tutum bekliyorsunuz?
MHP’lilerin tercihinin iki boyutu var. Birincisi, genel merkez ile taban arasındaki farklılıktan dolayı MHP tabanının kendi içinde yaşayacağı bir kırılma... İkinci olarak, referandumlarda MHP seçmeninin eğilimlerine baktığımızda, 1987 ve 1988 referandumları şunu gösteriyor: 1987’de siyasi yasakların kaldırılmasının ardından 1988’de yerel yönetim seçimlerinin bir yıl öne alınması referandumlarında MHP seçmeni dönemin iktidar partisi ANAP’a yakın bir pozisyon almıştı. Ama Sayın Bahçeli genel başkan olduktan sonra gidilen iki referandumda - 2007 ve 2010 - MHP tabanı bu kez muhalefetle birlikte hareket etmiş görünüyor. 16 Nisan’daki referandumda, MHP seçmeni Sayın Bahçeli ile son dönemde ilk kez iktidarın istediği yönde tercihte bulunma durumunda kalmıştır. Tabanın tavrı bu yüzden MHP açısından önemli bir kırılma olabilir.
“1 Kasım’da sandığa gitmeyen HDP seçmeninin durumu son tahlilde AK Parti’ye yaradı”
İkinci en hareketli seçmen grubuna gelelim, HDP seçmeni... 2010’de boykot çağrısı vardı. Kürt seçmenlerin tavrı 16 Nisan’da nasıl olabilir?
Güneydoğulu seçmenlerin 1987’den bu yana referandumdaki pozisyonlarına baktığımızda, aslında Kürt seçmeni referandumlarda, sandığa gittiği takdirde iktidarın işaret ettiği şekilde oy kullanıyor. 1982 Anayasası referandumunda da, 2010 referandumunda da bu böyle olmuş. 2010 referandumunda Güneydoğu illerinde katılım çok düşük ama sandığa gidenlerin çok büyük kısmı AK Parti’nin istediği yönde bir destek vermişler. 7 Haziran – 1 Kasım arasına baktığımızda da, gerek Bekir Ağırdır KONDA’nın yapmış olduğu araştırma gerekse Çilek Ağacı’nın ekolojik çıkarım modelinde gördüğümüz kadarıyla 1 Kasım’da sandığa gitmeyen bir HDP seçmeni var ve bu durum da son tahlilde AK Parti’ye yaradı.
Güneydoğu’daki Kürt seçmen için ne belirleyici olabilir?
Bunu kestirebilmek için, 7 Haziran öncesinden bugüne Kürt seçmenleri ilgilendiren politik meselelerde Türkiye’de ne yaşandığına bakmak lazım. Kanımca, Güneydoğu seçmeninin bu seçimde evet oyu vermesini gerektirecek hiçbir politik, sosyolojik gerçeklik yok. O zaman iki ihtimal kalıyor: Ya sandığa gitmezler ve bu durum da AK Parti’ye yarayacak. Sandığa giderlerse, HDP yetkililerinin ısrarlı ifadelerinden anlıyoruz ki kuvvetle muhtemel hayır oyu verecekler. AK Parti’nin bu iki aylık kampanya sürecindeki özellikle bölgeye yönelik söylemi, performansı çok önemli.
AK Parti’ye oy veren Kürt seçmenler açısından, AK Parti – MHP yakınlaşması kararlarını etkileyebilecekbir faktör olabilir mi?
Bu yakınlaşmanın özellikle AK Parti’ye oy veren muhafazakar Kürtler nezdinde çok fazla olumsuzluk yaratacağını düşünmüyorum. Çünkü muhafazakar Kürtlerin AK Parti ile kurdukları organik ilişki 2002’den bugüne hep vardı ve HDP, Kürt partileri ayrı bir yerde konumlanıyordu. O partilerin bu kitleye tesiri pek zayıf idi. Muhtemelen bu seçimde de öyle olacaktır. Çünkü dinsel kimlik referansı her zaman muhafazakar Kürtler nezdinde etnik kimlik referansının önüne geçmiştir. İkincisi, olayın bir de birebir ilişkiler, iktisadi kazanımlar gibi boyutları var. Özellikle belirli toplumsal grupların bu muhafazakar Kürtler arasında iktidar ile iyi ilişkiler içinde olmasının birtakım ekonomik kazanımları da vardır. Bir de, bu muhafazakar kitle için AK Parti’den çok Sayın Cumhurbaşkanı’na olan teveccüh de etkilidir. Onun karizması dinsel aidiyetlerle birleşince MHP’nin kolay kolay tesir edemeyeceği, üstelik AK Parti – MHP yakınlaşmasının dahi olumsuz bir etki yapamayacağı bir politik realite olduğunu düşünüyorum.
Türk seçmenini sandığa gitme performansı nasıl? 16 Nisan’da nasıl bir katılım bekliyorsunuz?
Bugüne kadar referandumlara ortalama yüzde 75 – 80 katılım söz konusu. Ama özellikle son seçimlere baktığımızda, 7 Haziran’da yüzde 84.2, 1 Kasım’da yüzde 86,4 bir katılım var. Ancak bugün ölesiye bir ‘evet’ ve ‘hayır’yarışı var ve bu kampanya süresince bunun da şiddetlenecek olması, bu referandumda katılımı daha yüksek bir noktaya taşıyabilir. Yüzde 80 hatta 85’in üstünde bir katılım gerçekleşebilir.
Hasan Bülent Kahraman bu referandumda “mahcup sağcıların” belirleyici olacağını öne sürüyor. Ali Çarkoğlu da anketlerde kararsız görünen seçmenlerin aslında kararsız olmadığını ancak oylarını söylemeye çekindiklerini iddia ediyor. Bu yorumları siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu durum belki Bradley etkisiyle ilişkilendirilebilir. 1982'de ABD'de California seçimlerinde, kamuoyu araştırmaları siyahi aday Bradley'in kesinlikle kazanacağını gösteriyordu. Fakat Bradley kazanamadı. Bunu araştırdıklarında, seçmenin siyahi bir adaya oy vermeme şeklinde bir açıklamanın kendilerinin ırkçı/şovenist olarak damgalanmasına neden olacağını düşündüğü için tercihini açıklamadığı ortaya çıkıyor. Benzer bir durum, Trump'ın seçiminde ve Brexit'te de öngörülemedi. Bizde de bu kararsızların bu ölçüde yüksek olması, seçmenlerin anayasa değişikliğine ilişkin ilgi, bilgi noksanlığı kadar, aynı zamanda OHAL sürecinde tercihlerini açıklamanın kendilerine getireceği bir maliyet bağlamında da düşünmüş olabilirler.
Kararsızların profili belli mi?
Kamuoyu araştırmaları kararsız seçmen kitlesi içinde kadınların ve bir kısım gençlerin ağırlıkta olduğunu gösteriyor. Tabii Güneydoğu Anadolu'da kamuoyu araştırması yapmak çok zor, orada da Kürt seçmenlerin de kararsız olduğu bazı araştırmalara yansımış. Araştırmalara göre, Türkiye'de kadınlar sandıkta eşlerinin etkisi olsa da son derece pragmatik davranıyor. Yani ekonomik koşullara ilişkin en basit bir gösterge olan evde kaynayan tenceredeki yemeğine bakarak oy kullanıyor.
“16 il kritik”
Peki hangi iller kritik?
Hem seçmen tercihlerindeki oynaklık/hareketlilik hem de stratejik oy verme davranışı açısından bakıldığında, İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük kentler önemli. Yine Antalya, Aydın, Denizli, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, Kocaeli, Malatya, Muğla, Ordu,Tekirdağ, Trabzon… 2014 yerel seçimlerinde, özellikle MHP seçmeninin stratejik oy verme davranışının çok yüksek olduğu ve stratejik oy verme davranışının ağırlıklı olarak CHP yönünde şekillendiği 16 il var. Buralarda, MHP seçmeninin oyu, kampanya sürecinde tarafların etki gücüne bağlı olarak ‘evet’ veya ‘hayır’ların yüksek çıkmasına neden olabilir.
Peki bu kritik illerde MHP seçmeni neye göre karar verecek?
MHP seçmeni şu önemli kararı verecek: Ben kendi irademle MHP'nin geleceğini tayin etmek istiyor muyum yoksa yine parti üst yönetimi bildiği gibi mi yapsın?
Yani aslında sorulan asıl soruyla – anayasa değişikliğiyle – hiçbir ilgisi yok.
Tabii. Oylanacak olan anayasa maddeleri, fakat oylayacak olan kitle, o anayasa maddelerini önüne getiren tarafları oylayacak aslında. Bu referandum bir anayasa değişikliği meselesi, özünde bir sistem değişikliği ama onun ötesinde Türkiye siyasi hayatında diğer referandumlarla karşılaştırıldığında hiç yaşanmayan bir çarpan etkisi de olabilir. CHP’de hemen referandum sonrası bir şey olmasa da orta vadede olabilir. AK Parti’de “hayır”ın çıkması, partinin üst yönetimleri anlamında tanzim gücüne sahip olabilir. Ama MHP'nin kaderinin oylanacağı bir referandum gibi görünüyor.
“Geçmiş referansı değil, yeni hikayeler lazım”
Sandığa gitme oranının düşük olması evet'çileri ve hayır'cıları nasıl etkiler?
Bunun için 1 Kasım ve 7 Haziran'a bakmak gerekiyor. Çok ilginçtir, oran olarak küçük oranlar, yani yüzde 1 ile 2 arasında bir katılım farkı var, ama 7 Haziran'a göre 1 Kasım'da sandığa gitme artmış. Mesela, İstanbul'da katılım yüzde 86,5'tan yüzde 87,4'e çıkmış, Batı Anadolu'da yüzde 87,9'dan yüzde 89,9'a çıkmış. Batı Karadeniz'de yüzde 85,6'dan yüzde 87,2'ye, Doğu Karadeniz'de yüzde 81,7'den yüzde 84,5'e çıkmış. Özellikle Batı Anadolu, Batı Karadeniz ve Doğu Karadeniz'de AK Parti'nin oy deposu olan yerlerde 2-3 puanlık artış söz konusu. Kimi siyasal analizciler, katılımın yüksek olmasının hayır cephesine yarayacağına dair bir tartışma yürütüyor. Kanımca katılımın yüksek olması, 7 Haziran ve 1 Kasım bağlantısına dikkat edildiğinde evet'lere de yarayabilir.
‘Evet’ ve ‘hayır’ cepheleri belirleyici olacak bu oynak seçmen kitlesini ikna etmek için ne yapmalı?
Bir hikayenin, bir anlatının olması gerekiyor. Özellikle kritik eşikteki seçimlerde, yani tercihlerden herhangi birinin önceden açığa çıkmadığı oylamalarda büyük anlatılar, seçim zaferlerinde tayin edicidir. Trump'ın Amerika'yı yeniden güçlü kılma söylemi, Tony Blair'in İşçi Partisi'ni yeniden, yeni sol partisi yapması, AK Parti'nin 2002 seçimlerinde muhafazakâr demokrasi söylemi öne çıkmıştı. Geçmiş referansı değil, mutlaka ve mutlaka yeni hikayelerle gitmek lazım seçmene. CHP’nin de AK Parti'nin de tekdüzelikten çıkması gerekiyor. İddialı bir takım söylemlere ihtiyaçları var.
Kaynak: Al Jazeera