Gazete Vatan Logo

Kılıçdaroğlu: Adamsan şiirin devamını oku

Erdoğan'ın sözlerine yanıt veren CHP Lideri, Başbakan'ı Necip Fazıl'ın şiirinin devamını okumaya çağırdı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısına dün ve pazar günü yapılan kurultaylara katılan CHP'lilere teşekkür ederek başladı.

Kılıçdaroğlu, konuşmasının büyük bölümünde Başbakan Tayyip Erdoğan'ı eleştirdi.

AK Parti iktidarını 'kökü olmayan bir siyasi anlayış' olarak tanımlayan CHP Lideri, böyle bir siyasi anlayıştan ancak diktatörlük ve bir baskıcı rejimin çıkacağını söyledi.

Erdoğan'ın kökünü reddettiğini öne süren Kılıçdaroğlu, "Köksüz bir partiden demokrasiyi geliştirmesi beklenemez. Devrimden ve demokrasiden nasibini almayanlar demokrasi dersi vermesinler. Onlar darbeci zihniyete sahip" diye konuştu.

Demokrasinin hedefe gitmek için kullanılacak bir tren olmadığını kaydeden Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle sürdürdü: "Demokrasi bir devletin kıyafeti değil ruhudur. Demokrat olmak için 12 Eylül’lerde 12 Mart’larda hapse girmiş olmak gerekiyor, alkış tutmuş olmak değil.

Ben sana sen yürüyen yalan makinasısın diyorum sen inanmıyorsun. İşte çıktı ortaya. Yüreyin varsa Necip Fazıl’ın dizelerinin devamını okusana. Adam gibi adamsan okusana."

'MEDYA BASKI ALTINDA'

Tayyip Erdoğan'ı "postmodern diktatör" olarak tanımlayan CHP Lideri, "Medya baskı altında, hukuk işlemiyor, bir insanın iki dudağından çıkan laf meclisten geçiriliyor. O zaman düşünmeliyiz; gerçek demokrasi var mı yok mu" dedi.

Nuray Mert’in işine son verildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "İşine son verilen gazeteci sayısı 50’leri, 100’leri aştı. Neden? AKP iktidarını eleştiriyorlar. Zaten yeteri kadar şakşakçın var. Bırak bazıları da eleştirsin" diye konuştu.

4+4+4 TARTIŞMASI

Eğitim reformunu da eleştiren anamuhalefet lideri, sözlerini şöyle sürdürdü: "Eğitim reformu diye bir şey getirdiler. Türkiye’nin en temel sorunu hiçbir yerde tartışılmadan parlamentoya getiriliyor. Bütün annelere sesleniyorum. Sizin çocuğunuzun geleceği ellerinizden alınıyor. Tüm annelere sesleniyorum: Sesinizi çıkartın anneler!

Çocuklarımızın beyninden ne istiyorsunuz?

Milli Eğitim Bakanı kim? Bilgi hırsızı. İntihalden mahkûm olan birisi Milli Eğitim Bakanı.

İntihalden mahkûm olan birisini Milli Eğitim Bakanı yapan birisi hangi demokrasiden, hangi ahlaktan bahsediyor?"

İŞTE NECİP FAZIL KISAKÜREK'İN 'GENÇLİĞE HİTABE'SİNİN TAM METNİ:

Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...

Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...

Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...

Emekçiye 'Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek... Kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...

'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik...

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik...

Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...

İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine olsun...

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...

Haberin Devamı