Kemal Kılıçdaroğlu'ndan özeleştiri: 'Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Hatamız oldu, yanlışımız oldu. Onları telafi etmeye çalışıyoruz. Şunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti CHP’dir" dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi, Zonguldak’ta kanaat önderleri, muhtarlar ve STK buluşmaları toplantısı gerçekleştirdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı toplantıda kentin sorunları paylaşılarak çözüm önerileri ele alındı. Toplantıda konuşan Kılıçdaroğlu, “Zonguldak’ı belki de dünyaya tanıtan isim rahmetli Bülent Ecevit idi. 'Ne ezen ne de ezilen insanca hakça düzen' bu topraklarda söylendi. Gerçekten de 84 milyon kenetlenmek isteniyorsa, evlerinde huzur içerisinde yaşansın düşünülüyorsa ezenin ve ezilenin olmadığı, barışın olduğu, huzurun olduğu, sevginin olduğu bir Türkiye’yi inşa etmeliyiz. Şimdi her birimizin oturup düşünme zamanı.
Memleketin iyiye gitmediğini ben de siz de biliyorsunuz. İşsizliğin olduğunu ben de biliyorum siz de biliyorsunuz. Neden bu hale geldik siz de soruyorsunuz ben de soruyorum. Kim buradan Türkiye’yi çıkaracak? Siyaset kurumu. Siyaset kurumu dışında başka bir seçeneğimiz yok. Çünkü ülkeyi yöneten siyaset kurumudur. Belki düşünebilir saygılı kanaat önderlerimiz, muhtarlarımız düşünebilirler. Bizim siyasetle ilgimiz yok. Her birimizin doğuştan itibaren siyasetle ilgisi ortaya çıkıyor. Emzik fiyatına, mama fiyatına zam geldiyse bunu oluşturan siyaset kurumunun getirdiği politikalardır. Belediye otobüsüne binerken bilet fiyatını siyaset kurumu belirler. Dünyayı sorgularken bizi yönetenlerden başlamamız lazım. Aynı yanlışı tekerrür ettirmemek için bu mücadeleyi vermek zorundayız” diye konuştu.
“Zonguldak’ta çıkarılmayı bekleyen kömür var, yıllık 35 milyon ton ithal ediyoruz”
Zonguldak’ın yer altında çıkarılmayı bekleyen kömürü olduğunu söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu, “Zonguldak’ın şöyle bir önemi var. Altında bir hazine var. Kömür diyoruz buna. 38 milyon ton kömür tüketiyoruz bir yılda ortalama. Bunun 35 milyon tonunu dışarıdan getiriyoruz. Zonguldak’ta haklı olarak şu soruyu sormalı. Burada kömür varken neden dışarıdan getiriyoruz. Bu soru sorulmazsa Zonguldak’ın sorunları çözülür mü çözülmez bir bu tartışmaların hiçbir anlamı yoktur. Doğru düşünceden hareket edeceksek 35 milyon ton kömür ithal ediyoruz. Niçin? Neden? 1,5 milyar ton kömür rezervi var sadece Zonguldak’ta. Niçin buradan kömür çıkarmıyoruz da dışarıdan getiriyoruz? Belki ilk sormamız gereken soru bu? Bunun kararını alan kim? O da siyaset kurumu. İçeriden çıkarmayalım, dışarıdan ithal edelim. Bu da siyasetçinin belirlediği bir karar. Yanlış mı doğru mu onu sizin takdirinize soruyorum” dedi.
“Dünyaya meydan okumak için üretim gerekiyor”
Kılıçdaroğlu, kömür üretimiyle ilgili sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu toplantının önemi, kanaat önderleriyle beraberiz. Muhtarlar, STK ve meslek odalarının yetkilileriyle beraberiz. Ülkenin sorunları sadece beni ilgilendirmiyor. Kadını erkeği, yaşlısı genci hepimizi ilgilendirmek zorunda. Kömür çıkarırsak ne olur? Zonguldak’ın kömürünü işlersek ne olur? Üç temel şey olur. İstihdam oluşturursunuz. İşçi çalıştıracaksınız. Eskiden burada 10 binlerce insan çalışırdı. Şimdi sayıları düştü. Niçin? Hangi gerekçe ile düştü? Zonguldak ve Türkiye’nin de sorgulaması lazım. Dışarıdan getiriyorsunuz, döviz ödüyorsunuz. Daha yüksek para ödüyorsunuz. Zonguldaklı, Türkiye kazanmıyor. Dışarıdakiler kazanıyor. Niçin? Döviz ödüyorsunuz, öyle bir noktaya geldik ki Merkez Bankası rezervleri eksi. O zaman bir tuşla üç kuş vurmak varken neden üç ayrı alanda negatif bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Neden ithal ediyoruz, istihdam oluşturmuyoruz. Bunu birlikte düşünmemiz lazım. Sorunun çözümü çok kolay.
Siyasi otorite, yani devleti yöneten diyecek ki 'dışarıdan kömür ithal edilebilir'. 'Yeteri kadar çıkarılamazsa yeteri kadar istihdam olmazsa o zaman ithal edeceğim'. Kömür de var, işsiz de var, dolar ödemeyeceğiz işçiye Türk Lirası ödeyeceğiz zaten. Neden bir kazanmıyoruz da biz başkaları kazanıyor. Bu bir siyasi tercihtir. Doğru diyorsanız aynı şekilde oyunuzu gidin mevcut iktidara veriniz. Yanlıştır, Türkiye’nin felaketine yansıyor, Zonguldak işçi kentiyken emekli kenti oldu diyorsanız kendinizi, evlatlarınızı düşünmek zorundasınız. O zaman oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız. 'Efendim biz Türkiye olarak dünyaya meydan okuyoruz'. İşsizle mi eksi rezervlerle mi? Dünyaya meydan okumak için üretim gerekiyor. İstihdamla büyür. Katma değeri yüksek ürün üretmeye başladı Türkiye. O zaman saygınlık artar. Bu iş alın teri ile olur. Bununla Türkiye büyür. Bakın demir-çelik sektörümüz kömürü dışarıdan getiriyor. Buradan yeteri kadar kömür gelmiyor. Uzun Mehmet’in topraklarındayız. Bu bereketi yeniden yaşamak zorundayız.”
“Emekliler Türkiye’nin ikinci sınıf vatandaşıdır”
Emeklilerin sorunlarına değinen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Emekli çalışır, alın teri döker, vergisini, sigorta primini öder. Belli yaşa gelince de emekli olur. Huzurlu olur. Rahat yaşamak ister. Çalışıldı mı, vergiler ödendi mi evet aldıkları aylık geçimini sağlayabiliyor mu hayır? Türkiye’yi, dünyayı gezebiliyor mu? Hayır. O zaman bir sorunumuz var demektir. Bir yasal düzenleme yapılır. Emekli milli gelir artışından pay alamaz diye kanuna konuluyorsa bütün emeklilerin düşünmesi lazım. Düne kadar memleketin kalkınması için biz çaba harcadık. Şimdi benim evlatlarım çalışıyor ama kalkınmadan pay verilmiyor. Emekliler Türkiye’nin ikinci sınıf vatandaşıdır. Onlara pay verilemez. Ben sizin hakkınızı savunuyorum bana oy verin diye değil. Sizin hakkınızı bu ülkeye yaptığınız katkılar dolayısıyla savunuyorum” şeklinde konuştu.
“CHP olarak sosyal kimlikler üzerinden siyaset yapıyoruz”
Partisinin sosyal kimlikler üzerinden siyaset yaptığını, yaşam tarzı üzerinden siyaset yapmadığını söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle devam etti:
“Dikkat ederseniz CHP olarak sosyal kimlikler üzerinden siyaset yapıyoruz. İnanç, etnik kimlik üzerinden siyaset yapmıyoruz. Yaşam tarzı üzerinden siyaset yapmıyoruz. Emekliler bir sosyal kimliktir. Muhtarlar, milletvekilleri, yazarlar, apartman görevlileri, manavlar, pastacılar bir sosyal kimliktir. Her bir sosyal kimliğin sorunlarını masaya yatırıp çözerseniz ülkenin sorunlarını çözmeye talip olursunuz. İşin kolaycılığına kaçıp da din iman üzerinden edebiyat, etnik kimlik üzerinden edebiyat yaparsanız ülkeyi böler, ayrıştırır, kutuplaştırırsınız. Kim kendi kimliğini seçme özgürlüğüne sahip. Öyle bir özgürlüğümüz, imkânımız da yok. Ama biz annemizle ve babamızla kimliğimizle gurur duyarız. Her kimlikten insanın başımızın üstünde yerimiz var. Yeri gelince biz Adem'le Havva’dan geldik diyoruz.
O zaman bu etnik kimlik ayrıştırması da ne demektir? İnanç üzerinden siyaset o da yanlış. Kimin Allah’a daha yakın veya uzak olduğunu kim bilir. Öyle bir yetki kime verilmiştir. Peygambere verilmeyen yetkiyi bunlar ellerinde nasıl tutuyor diye sormaz mısınız? Herkesin kendi inancı vicdanıdır. Allah’la kulun arasına bir başkasının girmeye hakkı da yetkisi de yoktur. Yaşam tarzı üzerinden de yanlıştır. Manavı kazanıyor mu? Kişi başına gelir yükseliyor mu? Siyasetin konusu budur. Biz bu konuları bıraktık başka işlerle ilgileniyoruz. O nedenle sosyal kimlikler üzerinden siyaset yaparak olayı götürmeye çalışıyoruz. Emekliye bir maaş ikramiye dedik ama biner lira verdiler. Eyvallah 2018’de. 2021’de 1100 lira vermeye başladılar. Emekli memnunsa bir sorunumuz yok. Ama benim hedefim birer maaş ikramiyedir. Emekli aylıkları nasıl belirleniyor. Emekli kardeşlerime sorayım. EYT’liler niye şikayetçi? Hangi gerekçe ile şikayetçi? Ne kadar çok çalışır, prim ödüyorsanız o kadar az maaş alacaksınız. Akıl tutulması. Bir garabet. Normali nedir? Ben daha fazla çalışırım daha çok prim öderim daha yüksek emekli aylığı alırım. Bütün dünyadaki olay budur.
Dünya böyledir. Tek istisna var Türkiye. Emeklilik hakkını dolduran kişi işinden ayrılıyor. Biraz daha çalışırsam emekli aylığım düşecek diyor. Bu kanun çıkarken sendikalarımız neredeydi? Emeklilerimiz, işçilerimiz neredeydi? Burada garabet var kardeşim. Olmadı bu tartışılırken mecliste CHP olarak biz meclis genel kurulunu terk ettik. Kimse duymadı. Şimdi EYT’liler haklı olarak diyorlar ki çalışmıyoruz, çalışamıyoruz, geçinemiyoruz. Ya kaçak çalışacaklar sigortasız. Ya da resmen çalışırlarsa alacakları emekli aylığı düşecek. Bunun düzelmesi lazım. Bunun için mücadele edilmesi lazım. Sendikaların, emek örgütlerinin bunun için mücadele etmesi lazım. Hadi diyelim en düşük emekli işçi maaşı 2500 lira oldu. Dul ve yetimler? Zamlı aylık. 627 lira. 690 lira, 748 lira. Bir yetimi veya dul kadını düşünün nasıl geçinecek? Hiç bunlardan söz eden var mı? Bu kardeşiniz dışında söz edilmiyor. Niye söylenmiyor. Onlar bizim insanımız değil mi? Dul ve yetim olmak onları açlığa mahkûm etmek midir? Hani sosyal devlettik, fakir fukaranın yanında olan devlettik. Neden onlara en azından hiç değilse bin lira verin, bin 500 lira verin. O bile verilmiyor.”
“Memleketin her tarafı dolar, milli parayı unuttuk”
Türk Lirası’nın 'itibarsız para' haline geldiğini savunan Kemal Kılıçdaroğlu, “Memleketin her tarafı dolar. Milli parayı unuttuk. Yok milli para. Milli para varsa hiçbir işe yaramayan, itibarsız para haline geldi. Neden? Merkez Bankasını ne zaman kurduk. 1930 yılında. Osmanlı’nın milli parasını basacak matbaası yoktu. Para yabancılar tarafından basılırdı. O dönemki adıyla Osmanlı Bankası. Sonra 1930 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı kurduk. Merkez bankası, para bizim itibarımız. Parayı cebimizde taşıyoruz. Ama siz ekonomiyi alır da yabancı paraya endeksler, bütün piyasayı yabancı paraya endekslerseniz, bütün mevduatınızı da kura ayarlarsanız o zaman kimse kusura bakmasın bunu yapanların ben milliyetçiliğini sorgularım. Sorgulamak zorundayım. Milliyetçilik hiç kimsenin önünde eğilmemektir.
Siyasi bağımsızlığın, ekonomik bağımsızlıkla taçlandırılması demektir. Ekonomik olarak güçlü değilseniz siyasi bağımsızlığınız yoktur. Ne diyor Mustafa Kemal Atatürk, ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.’, ‘Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız.’ diyor. Kardemir niye kuruldu? Küçük bir köydü. Kırıkkale’de entegre silah sanayi niye kuruldu? Küçük bir köydü. Sümerbank, Etibank niye kuruldu. Ayakkabı üretmek için. Şeker fabrikaları niye kuruldu, yumurta satılarak kuruldu. Osmanlı’nın kaçırdığı sanayi devrimini yakalamak için. Hepsini sattık. Güzel. Peki ne yaptık yerine? Türk lirasının itibarı üretimledir. Dünyada kim üretimde güçlüyse onun parası değerlidir. Üretimde zayıfsanız her şey dışarıdan geliyorsa sizin paranızın da itibarı yoktur. O nedenle diyoruz üretim, üretim. Niye diyoruz buradan kömür çıksın. Biz üretelim, istihdam oluşturalım. Çalışan işçiye verdiğimiz parayla esnaftan alışveriş yapacak. Esnaf kazanacak. Berberinden tutun manavına kadar herkes kazanacak. Vermezseniz hepsi zarar ediyor” dedi.
“Yeni bir modele geçtik dediler. Allah aşkına hangi faiz düştü”
Yeni ekonomik modele ilişkin de açıklamalar yapan CHP lideri, “Gidin herhangi bir banka müdürüne ister devlet, ister özel banka. Üç ay önceki faiz nedir şimdi ki faiz nedir? 'Kredi alacağım' deyin. Hangi faiz düştü. 17 Eylül’de iki yıl vadeli devlet tahvili yüzde 17,68’di faiz. Şimdi yüzde 24,41. Hangi faiz düştü. Beş yıl vadeli devlet borçlanması. Eylül ayında 17,61’di, şimdi 26,44. Hangi faiz düştü? On yıl vadeli devlet iç borçlanma faizi. 17,15’ti 25,04’e çıktı. İki yıl vadeli dolar cinsinden borçlanma 3,24’tü 6,60’a çıktı dolar bazında. Beş yıl vadeli dolar cinsinden 5,34’tü 7,92’ye çıktı. Hangi faiz düştü? Kimin faizi düştü. Kim vurgunu yaptı. 18 liradan doları bozdurup 13 liradan geri aldığı zaman milyarları kim vurdu? Kim götürdü bu paraları. Araştırma önergesi verdik. Bütün bu kayıtlar bankalarda var zaten o da reddedildi. Araştırmayalım diye. Niye araştırmayalım" diye konuştu.
“Muhtarlık kanunu ile ilgili çalışma yaptık”
Muhtarların kamu kurumu olmadığı için belediyeler ile ortak proje bile üretemediğini söyleyen CHP lideri, “Muhtarlığı demokrasinin temel taşı olarak tanımlıyorsanız muhtarlık kurumuna değer vereceksiniz” dedi. Muhtarlık kanuna ilişkin yaptıkları çalışmayı da anlatan Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu topraklarda yapılan ilk seçim 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Muhtarlık seçimi milletvekili seçimlerinden çok öncedir. O nedenle muhtarlık demokrasinin temel taşıdır. Kural olarak böyle olması lazım. Muhtarlığı demokrasinin temel taşı olarak tanımlıyorsanız muhtarlık kurumuna değer vereceksiniz. Büyüteceksiniz. Sorunlarını çözeceksiniz. Kendi içinde itibarlı kurum haline dönüştüreceksiniz. Sizde birleşik oy pusulası yok. Küçük bir pusula var, oy kullanıldıktan sonra birisi alınır zarfa konulur. Eğer içeriye bir rakibiniz girmişse sizin oy pusulanızı alır cebinize koyar. Size oy verecek vatandaş bile oy pusulası bulamaz. Siz seçime girmiyor musunuz? Çünkü size gösterilmesi gereken itibar, özen gösterilmiyor da onun için. Sosyal yardımlar dağıtılıyor orada da sıkıntılarımız var. Bir mahalle ve köyde kimin yoksul olup olmadığını bilen kişi mahallenin muhtarı ve bakkalıdır.
O akşam hangi çocuğun karnı doydu, doymadı muhtar bilir. Sosyal yardımları muhtarlar aracılığıyla dağıtmıyoruz. Muhtarlık Kanununa göre bir kamu kurumu olarak tanımlanmıyor. Çoğu muhtarın bundan haberi bile yok. Kamu kurumu değilsiniz çünkü belediyeler sizinle ortak bir proje geliştiremezler. Çünkü kamu kurumu değilsiniz. Muhtarlığı kamu kurumu saymayacaksanız neyi sayacaksınız. Çok sayıda kanunda muhtar adı geçer. Sizin bir temel muhtarlık kanunuz yok. Madem demokrasinin temel taşı diyoruz. Eline almalı, maddelerine bakmalı neleri yapıp yapamayacağına bakmalı. Bununla ilgili çalışma yaptık. Muhtarlık kuruluşlarına gönderdik. O çalışmayı TBMM başkanlığına kanun teklifi olarak verdik. Millet İttifakıyla bu kanunu çıkaracağız.
Muhtarlar nasıl oluyor göreceksiniz. 82 kanunda 354 maddede muhtar adı geçer. Ne siz bilirsiniz ne ben bilirim. Sadece bu kanun teklifini hazırlarken araştırdık. Size birer personel verilmesi gerektiğini ısrarla söyledim. Siz ayrıldığınız zaman dükkanı kapatıyorsunuz. Ben bunu söylediğimde kıyameti kopardılar. Muhtar bir yere gittiği zaman pekala orada biri olmalı. Çoğu belediyemiz muhtarlara birer eleman tahsis ediyor. Muhtar o zaman belediye başkanını rahat eleştiremiyor. Sen beni eleştirirsen ben de elemanımı çekiyorum diyecek. Biz muhtar yeri geldiği zaman belediye başkanını da eleştireyim diyecek. Bizim amacımız da bu zaten. Siz maaş almıyorsunuz ödenek alıyorsunuz. Bir şeyi yapacaksanız tam yapacaksınız. Aksi halde bu işler yürümez. Köy tüzel kişiliklerini büyük şehirlerde yeniden iade etmek zorundayız. Şimdi bir çalışma yapılıyor. Muhtarlık seçimleriyle belediye başkanlığı seçimleri ayrı ayrı zamanlarda yapılsın diye. Buna karşı çıkın. Karşı çıkmazsanız sandığa kişi getiremezsiniz. İkisi yerel seçimdir. Aynı zamanda olmalı bunlar” dedi.
“Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz”
Son on yılda en büyük değişimi yaşayan partinin CHP olduğunu söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu sözlerini şöyle tamamladı:
“Türkiye’de bir şeyi başlatıyoruz. Beni zaman zaman televizyonlardan, radyolardan, sosyal hesaplardan dinlemiş olabilirsiniz. Ya keşke yanımda olsaydı da şu soruyu sorsaydım keşke cevap verebilsin diye. Hangi soruyu sormak istiyorsanız rahatlıkla sorun. Türkiye’nin kavgaya değil helalleşmeye ihtiyacı var. Bıktık artık kavgadan. Bizim de yanlışlarımız oldu onu da ifade edeyim. Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Hatamız oldu, yanlışımız oldu. Onları telafi etmeye çalışıyoruz. Şunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti CHP’dir. Kimin derdi varsa onlarla dertleşiriz.
Çözümlerimiz varsa kendimiz oturup biz bunu çözdük demeyiz. Liyakatli birini çağırırız. Yanlış mı doğru mu yapıyoruz diye bunları bir şekilde masaya yatırıyoruz. Bir şeyden emin olmanızı isterim. Soracağınız her soruya büyük bir samimiyetle cevap vereceğim. Alttan alayım, top çevireyim, sorundan nasıl kaçarım yok öyle bir şey. Samimi bir şekilde sizlerle düşüncelerimi paylaşacağım. Madem sorunumuz var. Beraber çözeceğiz. Türkiye’nin hızla büyümeye, hızla kalkınmaya, istihdama ihtiyacı var. Türkiye bunları kesinlikle yapar. En geç altı ay içerisinde bütün çarklar dönecektir. Güven vereceksiniz topluma. Şu anda yaşanan büyük bir güvensizlik var. Beraber Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz.”