Gül'ün, TBMM'nin 23. Dönem 3. Yasama Yılı açılış konuşması
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dışa açık ve
dünyayla bütünleşmiş Türk ekonomisinin, son küresel gelişmelerden belli ölçüde
etkilenmesinin doğal karşılanması gerektiğini belirterek, "Dünya ekonomilerinin
içinde bulunduğu krizi, ülkemiz için bir fırsata dönüştürmek suretiyle aşmamızın
mümkün ve gerekli olduğuna inanıyorum. Türkiye'yi yatırım yapılacak güvenli bir
ada haline getirebiliriz. Yeter ki evimizin içini reformlarla düzene koymaya
devam edelim" dedi.
Gül, TBMM'nin 23. Dönem 3. Yasama Yılının açılışı dolaysıyla, Genel
Kurulda milletvekillerine hitap etti.
Konuşmasına, yeni yasama yılının, geçen yıl olduğu gibi, yoğun ve verimli
bir mesaiyle geçeceğine olan inancını dile getirerek başlayan Gül, başta
milletvekilleri olmak üzere, vatandaşların bayramını kutladı.
Bayramların, kardeşliğin ve dayanışmanın, en üst düzeye çıktığı,
kırgınlıkların onarıldığı, küskünlüklerin giderildiği günler olduğuna işaret eden
Gül, "Yüce Meclisin açılışının bir bayram gününe tesadüf etmesinin, ülkemizde
hoşgörü, işbirliği ve karşılıklı saygıya dayalı bir siyasi iklimin oluşmasına
katkıda bulunmasını ümit ediyorum" dedi.
-"GÜVENSİZLİK DUYGUSUNUN YAŞANDIĞI DÖNEM"-
Gül, güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dünyada yaşadıklarını
belirterek, küresel işbirliği ve gelişme fırsatları ile gerginlikler ve
krizlerin, aynı anda ortaya çıkabildiğini söyledi.
Uluslararası alanda, tanımlanmasında dahi güçlük çekilen belirsizliklerin
ve buna bağlı bir güvensizlik duygusunun yaşandığı bir dönemden geçtiklerine
dikkati çeken Gül, kronik bölgesel sorunlara ek olarak, Kafkasya'da yaşanan son
ihtilaf, gıda ve enerji fiyatlarındaki ciddi dalgalanmalar ve uluslararası para
piyasalarındaki son sarsıntıların, bu belirsizliğin yarattığı sonuçlardan sadece
birkaçı olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Gül, yaşanan küresel ekonomik ve siyasi sıkıntıların,
sosyal, kültürel ve dini aşırılıkların, çatışmaların uluslararası gündemde yer
almaya devam etmesine yol açtığını ifade etti.
-"DÜNYADAKİ GELİŞMELERİN DIŞINDA KALMASI DÜŞÜNÜLEMEZ"-
Geçen hafta katıldığı Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda bulunan
dünya liderlerinin zihinlerini, bu ve benzeri konuların yoğun biçimde meşgul
ettiğini yakından gördüğünü anlatan Gül, BM'ye üye yaklaşık 200 ülkenin ve
uluslararası kuruluşun temsilcileriyle yaptıkları toplantılarda, açlık,
yoksulluk, salgın hastalık ve iklim değişikliği gibi sorunlara karşı acil
kolektif önlemler alınması yönünde anlayış birliği içinde olduklarının ortaya
çıktığını söyledi.
Gül, BM'nin daha demokratik bir yapıya kavuşmasından kriz yaşayan
uluslararası mali piyasaların bir düzen ve disipline sokulmasına, nükleer
silahların yayılması konusundan terörizme kadar herkesi yakından ilgilendiren
başlıca kritik konuları enine boyuna tartıştıklarını belirtti. Abdullah Gül,
kronikleşmiş bölgesel ihtilaflara çözüm yolları bulma ve yeni ihtilafların ortaya
çıkmasını önleme imkanlarını ele aldıklarını dile getirdi.
Türkiye'nin de uluslararası toplumun önemli bir üyesi olarak dünyadaki
gelişmelerin dışında kalmasının düşünülemeyeceğini vurgulayan Gül, "Bunları
yakından, dikkatle izlememiz, tartışmalara ve çözümlere katkıda bulunmamız, hem
kendi ulusal çıkarlarımızın hem de uluslararası sorumluluklarımızın gereğidir.
Başta bölge ülkeleri olmak üzere, uluslararası toplumun ve BM'nin, Türkiye'nin bu
tür katkılarından memnuniyet duyduğunu, hatta bizden giderek artan bir beklenti
içerisinde olduklarını bizzat müşahede ettim" diye konuştu.
-"KRİZİ, TÜRKİYE İÇİN BİR FIRSATA DÖNÜŞTÜRMEK"-
"Tasvir ettiğim uluslararası koşullarda ulusal hedeflerimizi
gerçekleştirmek ve uzun vadeli çıkarlarımızı korumak için milletçe her zamanki
gibi müteyakkız olmamıza ihtiyaç vardır" diyen Gül, bu çerçevede, kalkınmayı
uzun vadeli bir perspektif içinde, istikrarlı ve hızlı bir şekilde sürdürmeye
daha fazla özen göstermeleri gerektiğini kaydetti.
Gül, bugün dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu krizi, Türkiye için bir
fırsata dönüştürmek suretiyle aşmalarının mümkün ve gerekli olduğuna inandığını
belirterek, "Tabiatıyla, ekonomik ve sosyal politikalarımızda bu yolda
uyarlamalar yapma ihtiyacı ortadadır" dedi.
Buna paralel olarak, yeni bir evreye gelmiş olan AB'ye tam üyelik
sürecini, etkin bir dış politikayla ve geniş bir toplumsal ve siyasi mutabakatla
hızlandırmak zorunda olduklarını ifade eden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde
ülkemizin 20. yüzyılın başlarında ortaya koyduğu büyük dönüşüm ve modernleşme
hamlesi, bugün 21. yüzyıl şartlarında da hepimize ilham verecek güçlü bir vizyon
ve cesaret örneği teşkil etmektedir. Bu anlayıştan hareketle, Cumhuriyetimizin
100. yılına doğru, 15 yıllık bir perspektif içinde, sahip olduğumuz potansiyeli
sonuna kadar en iyi şekilde kullanarak, ülkemizi hak ettiği daha yüksek konuma
taşımak, milletimize ve Cumhuriyetimize karşı hepimizin sorumluluğu olmalıdır.
Dünya ölçeğinde daha saygın bir devlet, daha müreffeh ve özgür
bireylerden oluşan bir toplum olma yolunda, tüm bilgi birikimimizi ve emeğimizi
seferber etmek mecburiyetindeyiz. Uzun vadeli kalkınma stratejimizde de ifade
edildiği üzere, temel hedefimiz Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023
yılında, ülkemizi dünyanın en güçlü ekonomisine sahip 10 ülkesi arasına sokmak
olmalıdır."
-"SAKİN LİMAN ARAYAN GİRİŞİMCİLER"-
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin 1990'lı yıllarda ve en son 2001 yılında
yaşadığı ağır ekonomik krizlerin ardından, kararlı bir şekilde gerçekleştirilen
reformlarla, ekonomik ve sosyal kalkınmasında çok önemli mesafeler aldığına
işaret etti.
Bu başarıyı çok önemsediğini ve kazanımların titizlikle korunması
gerektiğini dile getiren Gül, "Ancak, uzun vadeli hedef ve stratejiler
çerçevesinde, daha yapacak çok işimiz olduğunun da altını çizmek istiyorum.
Özellikle bugün dünyanın içinde bulunduğu büyük ekonomik bunalım karşısında
kazanımlarımızın korunması ve yitirilmemesi gereğine bir kez daha dikkatlerinizi
çekmek istiyorum" diye konuştu.
Gül, küresel krizin, dünya ekonomilerini bir süre daha etkisi altında
tutacağının açık olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
"Dışa açık ve dünya ile bütünleşmiş ekonomimizin, son küresel
gelişmelerden belli ölçüde etkilenmesi doğal karşılanmalıdır. Nitekim, Türkiye'de
de büyüme, enflasyon, faiz oranları ve hisse senetleri fiyatları gibi temel
büyüklükler, kendi iç sorunlarımızın da katkısıyla, küresel gelişmelerden
etkilenmiştir. Bununla birlikte, krizin kapsamı ve derinliği dikkate alındığında,
Türkiye ekonomisinin geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde dayanıklılık
kazandığının da altını çizmek gerekir.
Bu ortamda, bir yandan mevcut kazanımlar korunurken, diğer yandan
ekonomimizi daha da dayanıklı kılacak ve ülkemizin potansiyelini tam olarak
harekete geçirecek adımların zamanında atılması büyük önem taşımaktadır. Ekonomi
alanında gerekli tedbirlerin gecikmeksizin alınması ve koordinasyonun
güçlendirilmesi, sonuç olarak öngörülebilirliği arttıracaktır. Öngörülebilirliğin
olduğu bir ortam ise bugünün dünyasında sakin liman arayan girişimciler ve
sermaye için çekici bir ortam sunacaktır. Özellikle ülkemizin çevresindeki büyük
sermaye birikimleri ve krizlere beraber baktığımızda, Türkiye'yi yatırım
yapılacak güvenli bir ada haline getirebiliriz. Yeter ki evimizin içini
reformlarla düzene koymaya devam edelim."
-"KRİZ DÖNEMLERİNDE DOĞRU POLİTİKA İZLEYEN ÜLKELER"-
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu çerçevede, AB müktesabatına uyum sürecine
ilişkin hazırlanan Ulusal Programın hızla uygulanması öncelikli ve temel hedefler
arasında yer alması gerektiğini belirtti. Gül, 2007-2013 dönemini kapsayan,
stratejik planlama anlayışına dayalı olarak hazırlanan ve Meclisçe onaylanan 9.
Yedi Yıllık Kalkınma Planındaki vizyon ve temel amaçların, yapılacak temel
yapısal reformlar için güçlü bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.
Kriz dönemlerinde doğru politikalar izleyen ülkelerin, dünya
ortalamalarına göre daha yüksek performans göstermelerinin ve gelişmiş ülkelerle
farklarını hızla azaltmalarının mümkün olduğunu vurgulayan Gül, normal şartlarda
uzun süre gerektiren mesafelerin, bu şekilde çok daha kısa zamanda
kapanabileceğini kaydetti.
-"BELİRSİZLİKLERİN GİDERİLMESİ"-
Türkiye'nin dünyada yaşanan krizi fırsata dönüştürebileceği önemli
alanlardan birinin gıda güvenliği ve tarım sektörü olduğuna dikkati çeken Gül,
gelecek dönemde, bu potansiyeli harekete geçirecek şekilde, uzun vadeli yapısal
dönüşüm çalışmalarının yoğunlaştırılmasının temel bir öncelik olması gerektiğini
söyledi.
Gül, bu bağlamda, Güneydoğu Anadolu Projesi ile diğer bölgesel kalkınma
programlarının kısa sürede tamamlanmasının önemli olduğunu dile getirdi.
Küresel gelişmelerin gündeme taşıdığı bir diğer temel sektörün, enerji
olduğunu vurgulayan Gül, "Enerji, ekonomik büyümemizin sürdürülmesi, rekabet
gücümüzün arttırılması, çevrenin korunması, ulusal güvenliğin ve uluslararası
ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturtulması ve AB'ye üyelik sürecimiz açısından
çok boyutlu olarak değerlendirilmesi gereken bir alandır" dedi.
Gül, özel girişimin ve yabancı sermayenin, enerji sektörüne yeterince
yatırım yapmasının sağlanmasının öncelikli öneme sahip olduğunu, böyle bir
yatırım ortamının sağlanması için belirsizliklerin giderilmesi ve uzun vadeli
öngörülebilirliğin sağlanması gerektiğini bildirdi.
-"KURUMLARIMIZLA HAZIRLANMALIYIZ"-
Enerji ve su kaynaklarının yönetimi gibi stratejik konularla bağlantılı
gördüğü küresel ısınma sorununa da önem vermeleri gerektiğini dile getiren
Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:
"Küresel ısınmanın ülkemizi ve insanlarımızı önümüzdeki dönemde ciddi
şekilde etkilemesi beklenmektedir. İçinde bulunduğumuz coğrafya böyle bir riskle
karşı karşıyadır. Bu durumla yaşamayı öğrenmemiz ve ihtiyaç duyulan önlemleri
uluslararası işbirliği çerçevesinde almamız lazımdır. Gelecek yıllarda, Kyoto
sonrası süreçte, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında bu sorunun
çözümü konusunda yaşanacak müzakerelere bütün ilgili kurumlarımızla
hazırlanmalıyız.
Bu çerçevede, yurt sathındaki ağaçlandırma seferberliğine tüm kurumların
daha fazla destek vermesini sağlamalı ve arazilerimizin yüzde 10'unun milli park
olması hedefi esas alınmalıdır. Başta Çevre ve Orman Bakanlığı ve TSK olmak üzere
kamu kuruluşlarının, yerel yönetimlerin, TEMA, ÇEKÜL, Doğal Hayatı Koruma Derneği
gibi sivil toplum örgütlerinin, firma ve vatandaşların bu alandaki katkılarını
takdirle not etmek isterim."
-YÜKSEK ÖĞRENİM SİSTEMİ-
Gül, çağın gereği olan bilgi ekonomisine geçişin temelinin üniversiteler
olması gerektiğini belirterek, üniversitelerin ayrıca, eğitim ve araştırma
faaliyetlerine odaklanmalarına ve bunları dinamik bir şekilde gelişen toplumsal
ve ekonomik hedefler doğrultusunda gerçekleştirmelerine ihtiyaç olduğunu
vurguladı.
Bu hususun tüm üniversiteler için geçerli olduğu gibi, yeni kurulan
üniversiteler için bir kat daha önem taşıdığını bildiren Gül, "Özellikle yeni
kurulan üniversiteler doğru başlangıç yapmalıdır. Ayrıca, kalkınmakta olan
bölgelerde kurulan üniversitelerin bölgelerine yatırım çekme anlamında da önemli
katkılarda bulunmalarını bekliyorum" diye konuştu.
"Öteden beri kamuoyunda haklı bir şekilde tartışılan ve rektör atamaları
münasebetiyle tekrar gündeme gelen" Yüksek Öğrenim Sisteminin iyileştirilmesi
konusunda bütün ilgili kurumları öneriler geliştirmeye davet eden Gül,
"Teknoloji geliştirip üretmeden, günümüz dünyasında ekonomik üstünlük
kazanamayız. Bölgemizde ve dünyada siyasi bir değeri olan ülkemizin, bu boyuta da
önem vermesi gerektiğine inanıyorum. Bu konuda TÜBİTAK başta olmak üzere,
üniversitelerimize, firmalara ve kamuya önemli görevler düşmektedir. Bu açıdan
tüm alanlarda Ar-Ge kültürüne, teknolojik araştırmaya ve inovasyona verdiğimiz
önemi daha da artırmalıyız" dedi.
Türkiye'nin bu alanda son yıllarda kayda değer gelişmeler sağladığını
ifade eden Gül, kamunun Ar-Ge çalışmalarına ayırdığı kaynağın 2000 yılındaki 180
milyon YTL düzeylerinden, bugün yaklaşık 1.3 milyar YTL mertebelerine ulaşmış
olmasının ümit verici olduğunu söyledi.
Bu konuda başarılı olan ülkelerin tecrübelerine bakıldığında
araştırma-geliştirme ve teknoloji üretimine yapılan yatırımların, ancak beş sene
sonra etkisini güçlü biçimde gösterdiğinin görüleceğine işaret eden Gül,
"Kendimizi bizim boyutumuzdaki ülkelerle mukayese ettiğimizde, bu konuda ne
kadar geç kaldığımızı ve var olan potansiyelimizi harekete geçiremediğimizi
göreceğiz. Bu alandaki gecikmemizi telafi etmemiz ve kısa sürede dünyada
teknoloji üreten ülkeler arasında sayılabilmemiz için iç kaynaklarımızı
arttırırken, AB 7. Çerçeve Programı ve diğer uluslararası fon ve imkanları da
üniversiteler, gruplar, firmalar ve bilim adamlarımız en iyi şekilde
kullanabilmelidirler" ifadesini kullandı.
-"KALKINMA ÇABALARIMIZA SAĞLAM ZEMİN OLUŞTURACAK"-
Cumhurbaşkanı Gül, 23. Yasama Dönemi açış konuşmasında, Türkiye'nin AB
ile ilişkilerinin tarihsel arka planı ve felsefesi üzerinde geniş biçimde
durduğunu söyledi. Gül, bugün ise bu stratejik hedefi gerçekleştirmeye yönelik
politikaların güncel veçheleri üzerine odaklanmak isteğini belirtti.
Öncelikle Türkiye'nin AB'ye artık sadece bir aday ülke değil, katılımcı
ülke konumunda olduğuna dikkati çekmek isteğini vurgulayan Gül, şöyle devam
etti:
"AB ile devam etmekte olan tam üyelik müzakerelerimizin sağlıklı biçimde
ilerlemesini temin etmek, toplum olarak bir önceliğimiz olmalıdır. Müzakerelerin
başarıyla sonuçlanması ise ülkemizin bu süreci partiler üstü bir anlayışla
sahiplenmesine, çok sayıda reformu kısa bir zaman dilimine sığdırmasına
bağlıdır.
Siyasi kriterler alanında atılacak adımlar sadece bir mevzuat değişikliği
olarak algılanmamalıdır. Bunlar aynı zamanda bir zihniyet değişimini beraberinde
getirmelidir. Bu çerçevede, özellikle bireysel hak ve özgürlükler en geniş manada
güvence altında olmalı, yasal düzenlemelerin uygulanmasında demokratik anlayış
belirgin bir şekilde gözetilmelidir.
Yasal düzenlemeler kadar, yargı ve temel haklar alanında yapılması
gereken reformlar da Avrupa Birliği sürecini yakından ilgilendirmektedir. Bu
alanda da, ilgili tüm tarafların aktif katılımı şarttır.
Öngörülen yargı reformu, sadece demokratik standartlarımızı yükseltmekle
kalmayacaktır. Ülkemizde öngörülebilirliği ve istikrarı pekiştirecek, şeffaflığı
arttıracaktır. Böylece, kalkınma çabalarımıza da sağlam bir zemin
oluşturacaktır.
AB'ye tam üyelik yolunda hazırlanmakta olan Ulusal Program, herkesin
katkısıyla şekillenmeli ve hızla hayata geçirilmelidir. Bu kapsamda, insanımızın
refahını ve yaşam standardını arttıracak konulara öncelik verilerek, gerekli
reformlar kararlılıkla gerçekleştirilmelidir."
Gül, çevre ve sağlıktan iş güvenliğine, tüketici haklarından sosyal
politikalara, ulaştırmadan enerjiye, yargı bağımsızlığı, kadın-erkek eşitliği ve
çocuk hakları başta olmak üzere, temel haklardan fikri mülkiyet hukukuna, bilgi
toplumu ve medyadan tarım ve kırsal kalkınmaya, tüm önemli alanlarda Türk
insanının hak ettiği düzenlemelere ve uygulamalara kavuşturulması gerektiğini
söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, "Yanlış algılamaları düzeltmek için ülkemizin köklü
tarihi ile çağdaş gelişmelerini Avrupa ve dünya kamuoyuyla güçlü bir iletişim
stratejisi kapsamında paylaşmalıyız. Yanlış algılamaların panzehiri, gerçek
bilgilerin ve tecrübelerin etkili bir şekilde yaygınlaştırılmasıdır. Bu sürece
kamu, özel kesim, sivil toplum, medya, spor, bilim, kültür ve sanat alanları
başta olmak üzere her alanda önem vermeliyiz" dedi.
-"YAPILMASI GEREKENLER BELLİDİR"-
Gül, bu süreçte AB'nin de üzerine düşen bazı görevleri yerine getirmesi
gerektiği görüşünü ifade ederek, öncelikle, 15 ülkeden 27 ülkeye ulaşmış olan
Birliğin geleceğini masaya yatırırken, günlük ve kısa vadeli bir bakış açısından
uzaklaşarak, kurucu liderlerin yıllar evvel ortaya koymuş oldukları temel kuruluş
felsefesine, barış ve istikrara endekslenmesi ve hedefe yönelik bir vizyonla
geleceğini değerlendirmesi gerektiğine inandığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Biz Türkiye olarak, kendi sorunlarını aşabilmiş, uyum ve güven
anlayışını muhafaza eden, bölgesinde gerçek liderlik yapabilen, hatta dünyadaki
gelişmeler karşısında dengeleyici bir güç konumuna gelebilmiş bir Avrupa Birliği
hayal ediyoruz. Kendi bünyesindeki farklılıkları kucaklayabilen, çok kültürlü
büyüyen güçlü ve sağlam bir Avrupa Birliği'nin bir üyesi olmak istiyoruz. Böyle
bir AB'yi yaratmayı birlikte başarabileceğimizi biliyorum. Ama tabii böylesine
büyük bir başarı için de tek taraflı inanç ve çaba yerine, karşılıklı ve
sürdürülebilir bir gayret içerisinde olunmasının önemini vurgulamak istiyorum.
Bir kez daha altını çizmem gerekirse tarama sürecini bitirdiğimiz ve
fasılları fiilen açmaya başladığımız bu dönemde elimizde hazır bir yol haritası
vardır. Yapılması gerekenler bellidir. Kendi haline bırakarak sürecin arzu edilen
hızda ilerlemesini sağlamak ve Türkiye'yi AB'nin 2014 mali perspektifine
hazırlamak mümkün değildir. Atılması gereken adımlar sürekli ve süratli biçimde
atılmalıdır. TBMM'nin bu süreçle ilgili yasaları öncelikli olarak ve özel
gündemle ele alması önemlidir. Hatta bu vesileyle AB Uyum Komisyonu'nun
güçlendirilmesinin çok yararlı olacağı kanaatindeyim. Yüce Meclisi ve siz değerli
milletvekillerini bu sürece titizlikle sahip çıkmaya davet ediyorum."
-ÖZEL SİYASİ GÖREVLER-
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin amacının, çevresinde geniş bir barış,
güvenlik ve istikrar kuşağı oluşturarak, kendisinin ve bölgesinin daha müreffeh
hale gelmesini kolaylaştırmak olduğunu vurgulayarak, "Yakın çevremize yönelik bu
sahiplenici yaklaşım kuşkusuz, Türkiye'ye bölgesinde özel siyasi görevler
yüklemektedir. Türkiye'nin yeni krizlerin önlenmesi ve süregiden sorunların
çözümünde ön alıcı bir tutum içinde olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu çabalar
devam etmelidir" diye konuştu.
Hükümetin, Güney Kafkasya'da, Orta Doğu coğrafyasında, Balkanlarda, Güney
Asya'da ve uluslararası toplumu meşgul eden birçok önemli konuda karşılıklı
güveni pekiştirmeyi ve diyalog yoluyla sorunlara çözüm bulmayı hedefleyen ikili
ve çok taraflı girişimlerine Cumhurbaşkanı olarak katkıda bulunmaya devam
edeceğini kaydeden Gül, "Gerek insani, gerek kalkınma yardımları bağlamındaki
donör ülke konumumuzu pekiştirmemiz, ayrıca Afrika, Latin Amerika, Asya ve
Karayip coğrafyalarındaki ülkelerle ilişkilerimizi sürekli geliştirmemiz bölgesel
ve küresel ağırlığımıza mütenasip yaklaşımlar olacaktır" dedi.
Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Emniyet Teşkilatına bağlı birliklerin
uluslararası barışı koruma operasyonlarında aldıkları görevlerin, dünyada övgüyle
karşılandığını ve uluslararası barışa seçkin bir katkı sağladığını belirten Gül,
sözlerini şöyle sürdürdü:
-TERÖRLE MÜCADELE-
"BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesi halinde Türkiye, bütün
bu olumlu katkılarını daha etkin biçimde sürdürebilecektir.
Çağımızın illetlerinin başında gelen terörle kararlılıkla mücadele
önceliklerimizden biri olmaya devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri ve
güvenlik güçlerimizin bu uğurda kahramanca verdikleri mücadele her türlü takdirin
üzerindedir. Bu vesileyle, terörle mücadele sırasında hayatını kaybetmiş olan tüm
şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimizi şükranla anıyorum.
Terörle mücadele konusunda kararlılık esastır. Ancak, demokrasiye inanç
ve bağlılık, topyekun bir sosyo-ekonomik kalkınma anlayışı terörü besleyen
kaynakları ve terörün zeminini büyük ölçüde zayıflatacaktır. Bu suretle
sağlanacak başarı, herkese şiddetle ve terörle bir yere varılamayacağını en iyi
şekilde anlatacaktır. Bizim için esas olan toplumsal barışın sürekli kılınması ve
bütün vatandaşlarımızın devletine aidiyet duygusunun pekiştirilmesidir.
Terörle mücadelede uluslararası işbirliği ahlaki ve hukuki bir yükümlülük
haline gelmiştir. Bu çerçevede Amerika Birleşik Devletleri ile birbirimize
sağladığımız yararlar, bazı Avrupa ülkelerinin terör örgütüne karşı almaya
başladığı tedbirler bu alandaki olumlu gelişmelerdir."
-YILDIZI PARLAYAN BİR TÜRKİYE...-
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin, büyük ve güçlü bir ülke olduğuna işaret
ederek, tarihi ve kültürel geçmişinin, jeo-stratejik ve jeo-politik konumunun,
demografik ve sosyal özellikleriyle, ekonomik dinamizminin öneminin, bütün saygın
gözlemciler tarafından teslim edildiğini söyledi.
"Tüm bu artılarımızın bizi arzu ettiğimiz daha üst noktalara taşıması
için almamız gereken çok mesafe, çabalarımızı yoğunlaştırmamız gereken çok alan
bulunmaktadır" diyen Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılına doğru ilerlerken, yeniden
şekillenen bir dünyada, barış, istikrar ve refah unsuru ülkeler arasında yıldızı
parlayan bir Türkiye, ortak hedefimiz olmalıdır.
Tali tartışmaları ve konuları aşarak, yüksek hedefler şemsiyesi altında
birleşmek mecburiyetindeyiz. Geçmişin kısır çekişme ve tartışmalarının ülkemize
maliyeti ağır olmuştur.
Özgüven, karşılıklı güven ve demokratik tolerans içinde, 21. yüzyılın
meydan okumalarına hep birlikte güçlü bir karşılık vermeliyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, milli irademizin tecelligahı ve demokratik
düzenimizin kalbi konumunda olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Yeni Yasama
Yılının en üst düzeyde başarıyla geçmesini temenni eder, hepinizi saygıyla
selamlarım."
Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasının ardından TBMM Başkanı Köksal Toptan,
birleşimi, 7 Ekim salı günü toplanmak üzere kapattı.