Gül'e cevap! 'Bunu düşünecek durumda değiliz'
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, aktif siyaset ile Cumhurbaşkanı'nın konumunun aynı kefeye konulamayacağını belirterek, “Cumhurbaşkanı'nın bulunduğu konum ile Başbakan'ınki aynı değil. Cumhurbaşkanı, bulunduğu konumdan bunları söyleyebilir” dedi.
Parlamento muhabirlerinin bazı BDP'li milletvekillerinin dokunulmazlık dosyasıyla ilgili sorularını yanıtlayan Kuzu, Komisyon'a gelen dosya sayısının 869'a çıktığını belirterek, Van bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk ve 9 BDP'li milletvekilinin dosyasında “Terör örgütüne bilerek isteyerek yardım etmek” isnadına yer verildiğini söyledi.
Kuzu, izlenecek süreçle ilgili olarak gelen dosyalardan benzer niteliktekileri incelenip dokunulmazlığın kaldırılması yoluna gidilebileceği gibi kamuoyundaki etkisi dikkati alınarak gelen dosyanın da ele alınabileceğini belirtti.
Komisyon'un suç isnadının ağırlığına ya da suçun gerçekleşip gerçekleşmediğine değil, toplumdaki yansımalarına baktığını, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının da bu yönde olduğunu anlatan Kuzu, şunları kaydetti:
“Bir eleme yapılacaksa bu yönde yapmak lazım. Yoksa ne olur? Biz; 'bu dosyada deliler yeterli, mahkum olacak, bunun dokunulmazlığı kaldırılsın, bunun delileri zayıf gitmesin' diye dosyayı inceleyip, hakim ve savcı edasıyla bakma yetkimiz yok. Bu tamamen yargının işi. Külleyen hepsini de kaldırabilirsin, külleyen dönem sonuna da bırakabilirsin. Ama içinden seçersen; elimizde çok sağlam bir ölçü olmadığı için toplumdaki yankı ve yansımalarına bakıyoruz. Susurluk, 1994 yılında Leyla Zana ve arkadaşlarının durumu böyle. Toplumdaki şok etkisiyle çözülüyor, eğer koruma ise bu zırha siyaset de dayanamıyor. 'Bu kadar dosya varken buna niye bakıyorsun?' demenin bir dayanağı yok. 'Komisyon gündemine hakimdir' sözünü da çok hoyratça kullanmak istemem. Yani 'gündemime hakimim, bunları aldım' demiyorum.”
“SÜRECİ ÇALIŞTIRMA LAZIM"
Burhan Kuzu, dosyanın görüşülmesinde tasarı ve tekliflerin görüşmelerindeki usulün uygulandığını, grupların bağlayıcı karar alamayacaklarını, milletvekillerinin hür iradesiyle hareket etmesi gerektiğini söyledi.
Kuzu, bir soru üzerine gerekirse konuyla ilgili olarak TBMM Başkanı ile görüşebileceğini belirterek, “Olası bir toplantı için öngörünüz ne?” sorusuna, “Tarih de bilmiyorum, toplantı da bilmiyorum. Bu Komisyon'dan çıkan karar, Genel Kurul'da karşılık bulmayacaksa durup dururken süreci başlatmanın da bir anlamı olmaz. Bir şey olacaksa süreci çalıştırmak lazım” karşılığını verdi.
Partilerle bir istişare yapıp yapmayacağı sorusuna “gerekirse gruplarla da görüşürüm” diyen Kuzu, kendi döneminde 10 yılda hiçbir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmadığını, dönem sonuna erteleme karar verdiklerini söyledi.
Kuzu, “2002'de 500 milletvekili değişti, 50 vekil eskiden kalmaydı. 500 vekil hakkında 252 dosya vardı, bunların akıbeti ne oldu? Kaçı içeri girdi? Bir Mehmet Ağar, belki bir iki daha vardır. 20-25 vekile sahip grubun 660 dosyası çok. Bu kadar dosya kanun tanımamaktır. Bu vekil sorumluluğuyla bağdaşmıyor” dedi.
"CUMHURBAŞKANI'NA CEVAP"
Kuzu, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül geçmişteki olayları hatırlatarak 'bu bir çıkmaz sokak' dedi. Bu değerlendirmesini nasıl buluyorsunuz?”' sorusuna karşılık, 10 yıldan beri dokunulmazlık kurumunu en çok savunan ve bu konuda dik duran milletvekili olduğunu söyledi.
“Dokunulmazlık milletvekillerine mutlaka ama mutlaka lazım olan bir kurumdur. Ben savunduğumda karşı çıkanlar bugün dokunulmazlığa sığınmak istiyorlar” diyen Kuzu, şöyle konuştu:
“1994 olayı elbette iyi bir örnek değil. Bu ille de onun gibi olacak diye bir şey yok. Çünkü bugünkü şartlar ile o günkü şartlar aynı değil. O günkü şartlarda inkar politikası vardı ve 'Kürt kimliği yoktur' üzerine kuruluydu. Bugün bu kimliği tanıyan, kültürel hakları da yerine getirmeye çalışan bir iktidar var. 10 yılda önemli düzenlemeler geçti. Sürekli de bir şeyler veriliyor. Dün anadilde savunma hakkı da verildi. Tablo böyle olunca o günkü istismar bugün yok. O gün Türkiye'de 17 bin faili meçhul vardı, köyler yakılıp boşaltılmıştı. Bunların önemli bölümünün istihbarat tarafından işlendiği, devletin gizli ajanlarının, JİTEM'in yaptığı iddiaları... Bugün bunları oraya çıkaran Hükümet var.
Dokunulmazlıklarla ilgili karar verirken, bunun sonu 1994'teki gibi olur mu, olmaz mı bunu da çok düşünecek durumda değiliz. Bunun sınırı yok. Diyelim ki kucaklaşma sahnesi...Biraz daha yukarı çıksa orası Kandil, oraya çıkan vekil olsa ne yapacaksın? Gene mi 1994 diyeceksiniz.
Cumhurbaşkanı'nın bulunduğu konum ile Başbakan'ınki aynı değil. Cumhurbaşkanı, bulunduğu konumdan bunları söyleyebilir. Devletin başı olarak çok doğaldır. Ama Başbakan olarak gittiğiniz yerlerde size Anadolu insani buna 'hoyratlık, aymazlık' diyor. Buna cevap vermen lazım. Siyasetin karşılığı var. Cumhurbaşkanı konum olarak Ankara Valisi'ne 'aman olay çıkmasın' diyebilir, ama olay çıktığında sorumlu olan Başbakan olur. Onun için tedbir almak Başbakan'a düşer. Konumları, oturdukları yerler farklı, öbürü temenni olur. Buradaki tablo, tamamen sorumlu olan, direksiyonunu üstünde olan bir insan içindir. Herkes kanaatini söylüyor, bulunduğu konumdan...Sayın Cumhurbaşkanı 'İçerideki milletvekili çıksın' diyor. Buradan bakınca tutuksuz yargılanmalarını bizler söylüyoruz. Ama Hükümet bunların illa dışarıya çıkması konusunda gayret içinde olmayabilir. Tüm bunların yansıması sandıkta ortaya çıkar. Aktif siyaset ile Cumhurbaşkanı'nın konumu aynı kefeye konulamaz. 'O bunu' dedi 'bu bunu' dedi demek doğru bir mukayese olmaz. Devletin başı ile Hükümet'in başı aynı telden çalamaz her zaman. Bu da öyle...Bu da o bunlardan biri olabilir.”