Gelin canlar bir olalım!
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış VATAN için yazdı...
Devletin görevi toplumun bir parçası olan farklılıkları tanımlamak değil, bu farklılıkları tanımak ve anlamaya çalışmaktır.
Anayasamızdaki tanımıyla demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimiz, bütün inanç gruplarına, mezheplere, dini anlayışlara eşit mesafede durmak, hepsinin din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına almak durumundadır.
Bizim yaptığımız da Türkiye’de yıllarca yerine getirilemeyen bu Anayasal ve insani sorumluluğu üstlenmektir.
Elbette bu noktaya kolay gelmedik. Birlik ve beraberliğimize kasteden birçok örnekler yaşadık. Malatya’da, Sivas’ta yaşananları, Gazi Mahallesi olaylarını unutamayız.
Dersim’de yapılanları nasıl görmezden gelebilir, orada yaşanan acılara karşı nasıl vicdanımızı kapatabiliriz?
İşte o yüzdendir ki Cumhuriyet tarihinde hiçbir Hükümetin, hiçbir liderin cesaret edemediği o özrü Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bizzat devlet adına diledi ve Dersim’de yaşanan acıları sahiplendi.
Biz mücadelemizde yalnız kalsak da gerçeklere sırtını değil yüzünü dönen bir anlayışla Türkiye’nin barış ve huzur atmosferini güçlendirmeye devam edeceğiz.
Ülkemizdeki bütün inanç kesimlerini sorunları bizim sorunumuzdur.
İşte onun için, samimiyet içinde sorunları çözmenin, yüzyıllardır devam eden meseleleri artık bir çözüme kavuşturmanın mücadelesini veriyoruz.
Atatürk’ten sonra ilk kez Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül Cemevi’ni ziyaret etti.
İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başkanı, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Muharrem İftarı’nda Alevi kardeşlerimizle aynı sofrayı paylaştı, onların coşkusuna ortak oldu.
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi kapsamında 7 adet Çalıştay düzenleyerek, hangi düşünceden, hangi görüşten olursa olsun Alevi kardeşlerimizin sorunları üzerine düşünen, bu meselelerin çözümüne katkı sağlayabilecek vatandaşlarımızı ortak platformda bir araya getirdik Bu Çalıştaylar aracılığıyla ilk kez devletle Aleviler arasında doğrudan bir iletişim ve diyalog zemini oluşturulmuştur.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatını değiştirerek öğrencilerimizin Alevilik konusunda daha doğru bilgilendirilmelerinin önünü açtık.
Alevi kardeşlerimizin özellikle hassasiyet taşıdığı, milletçe hepimizin içini acıtan ve lanetlediği o elim olaya sahne olan Madımak Oteli’nin kamulaştırılmasını da AK Parti Hükümeti sağlamıştır.
Elbette bütün sorunların çözüldüğünü söylemiyoruz. Ancak şurası çok açıktır ki Cumhuriyet tarihinde Alevi kardeşlerimizin sorunlarına AK Parti Hükümeti kadar hassasiyetle ve kararlılıkla yaklaşan bir başka Hükümet olmamıştır.
Bundan sonra da aynı hassasiyetle sorunların üzerine eğilmeye devam edecek, bu sorunları çözmenin kararlılığı içerisinde olacağız.
Provokasyonlar ve fanatik yaklaşımlar bizim dayanışmamızı hiçbir zaman engelleyemedi, bundan sonra da engelleyemeyecektir.
Bu ülkede hiç kimse ayrıcalıklı, seçkin değildir, olamaz. Devletin hizmetleri karşısında herkes eşit mesafededir, birinci sınıf vatandaştır.
Biz, üzerinde yaşadığımız toprakların hep birlikte sahibiyiz. Biz hep birlikte Türkiye’yiz.
Mevlana Hazretleri diyor ki…'Tutalım ki Ali’den Zülfikâr sana miras kaldı. Sende Ali kolu ve kalbi yoksa Zülfikar neye yarar ki?”
İşte biz, bize miras kalan o Zülfikar’a, Hazreti Ali’den aldığımız güç ve ilhamla sahip çıkmaya çalışıyoruz.
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen Hazreti Ali’nin işaret ettiği yolda, muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak için kararlı bir mücadele ortaya koyuyor, AB katılım müzakerelerini yürütüyoruz.
“İlmin kapısı” olan Hazreti Ali efendimizin bize bıraktığı miras da, “bilimin yolundan gidilmeyen her yol karanlıktır.’ diyen Hacı Bektaş-ı Veli’nin yolu da bize bunu işaret ediyor.
Hazreti Hasan ve Hüseyin, Peygamber Efendimizin, “cennet çocuklarının efendileri” diye övdüğü, adlarını bizzat kendisinin koyduğu çok sevgili torunlarıdır.
Peygamber Efendimiz, torunları İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i, “Arşın İki Yanına Asılmış Küpeler” olarak tarif etmişti.
Kendisine, “Ehl-i Beyt’ten en çok kimi seversiniz?” diye sorulduğunda, hiç düşünmeden “Hasan ve Hüseyin” demişti.
Yine, Hasan ve Hüseyin’e bakarak, “Allah’ım, ben onları seviyorum, sen de onları sev” diye yakarmış, “Hüseyin bendendir, ben Hüseyin’denim, Hüseyin’i seven Allah’ı sevmiş olur.” buyurmuşlardı.
Bir başka Hadis-i Şerif’te Efendimiz, “Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuştur.” buyurmuştur.
Bu hissiyat ve öğretiyle Seyit Rıza’nın o haykırışını sahipleniyor, hep birlikte “Evlad-ı Kerbelayız!” diyoruz. Kerbela’da yaşananlar, Ehl-i Beyti seven bütün mü’minleri derinden yaralamıştır. Bizler, Kerbela’yı her an yüreğimizde taşıdık, taşıyoruz. Kerbela’nın muhasebesini de yaparak yeni Kerbela’ların yaşanmaması için, bir daha leyl-i matemler yaşamamak için kardeşliğimize ve birliğimize her zamankinden daha çok sahip çıkıyoruz.
Peygamber Efendimizden, İmam Ali’den, 12 İmam’dan aldığımız öğretilere her zamankinden daha çok sahip çıkacak, bunların gereğini yerine getirmeye devam edeceğiz.
“Gelin canlar bir olalım” çağrısını daha yüksek sesle haykıracak, bu mesajla insanlığı kardeşliğe, barışa davet edeceğiz.
*AB Bakanı ve Başmüzakereci