Gazete Vatan Logo

Flaş!.. Flaş!.. 'Bu ticaretten rahatsızım!'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gelişmiş ülkelerin halklarının marketten bir paket makarna alırken o makarnanın oraya nasıl geldiğini artık sorgulamak zorunda olduğuna vurgu yaparken, “Bir parça elmasın, bir gram altının, bir litre petrolün, bir metreküp doğalgazın, bir torba kömürün nerelerden geçip geldiğine, ne tür trajedilere şahit olarak evlerimize ulaştığına artık kafa yormamız gerekiyor. Biz sadece gövde taşıyan, gövdesinin üzerinde kafa, o kafanın içinde beyin taşıyan fizyolojik varlıklar değiliz, biz kalp taşıyoruz, ruh taşıyoruz, vicdan taşıyoruz. Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün hayvanlar avlandığında, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hale geldiğinde işte o zaman paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacaksınız” dedi.
Başbakan Erdoğan, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde, Birleşmiş Milletler (BM) Ormancılık Forumu 10. Toplantısı’na katıldı. Burada bir konuşma yapan Erdoğan, toplantının başında biraz soğuk aldığını belirterek, “Böyle önemli bir toplantıyı ihmal edemezdim. Onun için böyle de olsa bu toplantıya katılacağım dedim” dedi. Sözkonusu toplantının İstanbul’da yapılıyor olmasında duyduğu memnuniyeti dile getiren Erdoğan, “İstanbul’da yapılacak çalışmaların, İstanbul’dan dünyaya verilecek mesajların daha yaşanabilir bir dünyanın inşası bakımından son derece önemli olduğuna inanıyorum. Burada İstanbul’un çok geniş bir coğrafya için gerçekten büyük anlam ifade ettiğini, geniş bir coğrafyanın merkezinde olduğunu özellikle vurgulamak durumundayım. İstanbul bir Avrupa şehri olduğu kadar Asya ve Afrika’da çok iyi tanınan, bilinen, dünyanın hemen tüm kültü ve halklarından izler taşıyan bir şehir. İstanbul Türkçenin en güzel konuşulduğu şehir olmakla birlikte aynı anda Avrupa’yla, Ortadoğu’yla, Asya’nın içleriyle, Afrika’yla, Uzak Doğu, Amerika Kıtası ve Avustralya’yla gönül diliyle konuşabilen, iletişim kurabilen bir şehirdir” dedi.

-“VAR OLAN UÇURUMLAR DAHA DA DERİNLEŞİYOR”-

Son dönemde yapılan reformlarla İstanbul’u küresel bir finans merkezine dönüştürdüklerini vurgulayan Erdoğan, “Açıkçası İstanbul BM için önemli bir merkez olma kapasitesine sahip. Dünya barışı için, medeniyetlerin ittifakı için, hoşgörü için, adaletli bir küresel kalkınma için İstanbul’un Birleşmiş Milletlerin merkezilerinden biri olmasının son derece isabetli olacağını vurguluyor, bu arzumuzu burada yinelemek istiyorum. Dünya nüfusunun 7 milyara ulaştığı bir çağda yaşıyoruz. İnsanları doyurmak, iş ve ekmek sahibi yapmak için, sanayi bölgelerinin, tarım alanlarının, şehirlerin hızla büyüdüğüne şahit oluyoruz. Bu hızlı büyüme karşısında denizlerimiz kirleniyor, akarsularımız, göllerimiz kuruyor, ormanlarımız tehdit altına giriyor. Ekosistem maalesef hızla bozuluyor. Bundan daha da vahimi bölgeler arasında, ülkeler, halklar ve hatta tek tek fertler arasında imkanlar, fırsatlar ve şartlar bakımından çok derin uçurumlar oluşuyor. Var olan uçurumlar daha da derinleşiyor” diye konuştu.

-“BANA NE BAŞKASINDAN’ DEME LÜKSÜNE HİÇ KİMSE SAHİP DEĞİL”-

Dünyanın dikkatini Somali’ye çekmek için bu ülkeye bir ziyaret gerçekleştirdiklerini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bir avuç pirincin, bir matara suyun ulaşılması zor bir hayal olduğu manzara ile karşılaştık. Ziyaretimiz esnasında gözümüzün önünde yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiğine şahit olduk. Somali ziyaretimizin ardından nice ülkeye pek çok şehre ziyaretimiz oldu. Kuzey Yarım Küre’de Batı’da nice ülkelere gittik. Ormanların içine inşa edilmiş, temiz akarsulara sahip, her anlamda bolluk yaşayan ülke ve şehirler gördük. Somali’de her gece rüyasında bebeği için bir bardak süt gören annelerin tersine, Kuzey’de ve Batı’da alışveriş arabasını tıka basa dolduran bir araba yetmeyip arkasına ikincisi takan insanlara da şahit olduk. Yanı başında kuyulardan petrol fışkırırken sefalet çeken insanlar gördüğümüz kadar, 5 bin 6 bin motor hacimli araçlarında kendi küçük cennetlerinde yaşayan insanlarla karşılaştık. Küresel vicdana en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir çağda yaşıyoruz. Sahip olduklarımızı sorgulamak, yoksulları hatırlamak, yoksullarla çok daha fazla empati kurmak zorunda olduğumuz bir sınavdan geçiyoruz. Dünya’da öyle bir kalkınma öyle bir büyüme stratejisi hakim ki bir ülkenin bir bölgenin refahı maalesef diğer ülkenin diğer bölgenin sefaletine dayanıyor. Hiç şüphesiz dünya tarihi böyle çelişkilerin sıkça yaşandığı bir tarih olmuştur. Hiç kuşkusuz birilerinin zaferi birilerinin yenilgisiyle mümkün olmuş, birilerinin refahı bir başka halkın yoksulluğuna dayanmıştır. Ancak iletişimin bu kadar yaygınlaştığı, dünyanın küresel köye dönüştüğü böyle bir çağda, insanlığın aynı ortak tehditlerle karşı karşıya kaldığı böyle bir zamanda ‘banane başkasından’ deme lüksüne hiç kimse sahip değildir.”

KÜRK TEPKİSİ: 'BU TİCARETTEN RAHATSIZ OLMAK...'

Başbakan Erdoğan, gelişmiş ülkelerin halklarının marketten bir paket makarna alırken o makarnanın oraya nasıl geldiğini artık sorgulamak zorunda olduğuna vurgu yaparken, “Bir parça elmasın, bir gram altının, bir litre petrolün, bir metreküp doğalgazın, bir torba kömürün nerelerden geçip geldiğine, ne tür trajedilere şahit olarak evlerimize ulaştığına artık kafa yormamız gerekiyor. Biz sadece gövde taşıyan, gövdesinin üzerinde kafa, o kafanın içinde beyin taşıyan fizyolojik varlıklar değiliz, biz kalp taşıyoruz, ruh taşıyoruz, vicdan taşıyoruz. Bizi hayvan ve bitkilerden ayıran en önemli farkımız düşene bildiğimiz kadar vicdan sahibi olmamızdır. Eğer üzerimize giydiğimiz elbise Bangladeş’te 5 yaşındaki bir çocuğun umutlarıyla dokunduysa, eğer arabamıza koyduğumuz benzin Libya’da bir masumun kanıyla karıştıysa, eğer çocuklarımıza verdiğimiz çikolata Afrika’nın nehirlerine zehir kattıysa, eğer üzerimize giydiğimiz palto bir hayvan türünün yok olmasına sebep olduysa, evimizdeki mobilya yağmur ormanlarını yağmaladıysa bu döngüden, böyle bir küreselleşmeden, böyle bir ticaretten rahatsız olmak, bunu derinlemesine sorgulamak ve buna çareler üretmek zorundayız. Bu derin çelişkiyi eko sistemin bozulmasında çok daha çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Birileri kalkınırken bir yerlerde nehirler kuruyor. Birileri sanayileşirken bir yerlerde denizler kirleniyor. Birileri bir yerlerde refah ve huzur içinde yaşarken başka yerlerde ormanlar yok ediliyor. İnsanlar güzel kokular sürünme yarışına girerken atmosfer deliniyor, insanlar hırsla hız yapma peşinde koşarken buzullar eriyor. Şunu hepimiz görmek ve anlamak zorundayız; büyüme ve kalkınma dediğimiz süreç böyle devam ederse ortada yaşanabilir bir dünya kalmayacaktır” ifadesini kullandı.

-“PARANIN YENİLEBİLİR BİR ŞEY OLMADIĞINI ANLAYACAKSINIZ”-

“Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün hayvanlar avlandığında, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hale geldiğinde işte o zaman paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacaksınız” şeklindeki Kızılderili sözüne dikkat çeken Erdoğan, adım adım bunlardan kaçınılacak tedbirleri mutlak geliştirilmesi gerektiğini kaydetti.
Erdoğan, ormanların ahşap ihtiyacı yanında erozyonun önlenmesi ve su kaynaklarının korunması gibi çok sayıda faydası olduğuna değinirken Türkiye’nin dünyada orman konusuna en büyük önemi ülkelerin arasında olduğunu belirtti. Dünyanın geçen 10 yılda orman oranlarındaki azalmanın yıllık ortalama 5,2 milyon hektar düzeyinde gerçekleştiğini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

-“YANGINA İLK MÜDAHALE SÜRESİNİ 18 DAKİKAYA KADAR İNDİRDİK”-

“Buna karşılık Türkiye on yılda yaptığı ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışmaları ile orman varlığını arttıran ülkeler arasında üst sıralarda yer aldı. Bugün Türkiye’de yaklaşık 22 milyon hektar ormanlık alanına sahibiz. Hedefimiz Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılı olan 2023 yılında orman alanımızı ülkemiz yüz ölçümünün yüzde 30’una yükseltmektir. Bu doğrultuda 2008-2012 yıllarını kapsayan Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planını uygulamaya koyduk. Bu eylem planı kapsamında hedeflerimizi de aşarak 2 milyon 420 bin hektar alanda 2 milyar fidanı toprakla buluşturduk. Son 4 yılda ağaçlandırdığımız alanın neredeyse Belçika’nın yüz ölçümü kadar olduğunu hatırlatmak isterim. Türkiye’deki ormanların yüzde 60’ı yüksek yangın riski altında bulunuyor. Buna rağmen orman yangınları mücadele konusunda Avrupa’nın en başarılı ülkeleri arasında yer alıyoruz. Kurduğumuz Araç Takip ve Yangın İzleme sistemi ile yangına ilk müdahale süresini 18 dakikaya kadar indirdik. Ülke olarak komşularımızda çıkan orman yangınlarına da yardı elimizi uzatıyoruz. Çölleşme erozyonla mücadele ve ormancılık konularında ülkemizin tecrübelerini az gelişmiş ülkeler başta olmak üzere diğer ülkelere de aktarıyoruz.”

Haberin Devamı