'En büyük aktör Müslüman Kürtler'
Kurtulmuş'tan çarpıcı açıklama
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türkiye'de barış sürecine gelinmesinde en büyük katkıyı Müslüman Kürt halkının yaptığını belirtti. Kurtulmuş, "Eğer burada bir barış süreci olacaksa, bu barış sürecinin bana göre bir numaralı hem muhatabı, hem de bir numaralı aktörü Müslüman Kürt halkıdır." diye konuştu.
İngiltere'nin başkenti Londra'da bulunan Numan Kurtulmuş, burada Cihan Haber Ajansı'na özel bir mülakat vererek, gündeme yönelik önemli açıklamalarda bulundu.
Kurtulmuş, geçtiğimiz günlerde Milliyet'te yayınlanan ve büyük tartışmalara neden olan İmralı Zabıtları'na ilişkin, "Bu zabıtların deşifre edilmiş olması fevkalade büyük bir yanlıştır. Kim deşifre ettiyse büyük bir yanlışlık yaptı. Bu deşifre edilen bilgilerin yayınlanması ikinci büyük yanlıştır." dedi.
Kürt meselesinde barış sürecine gelinmesinde Müslüman Kürt halkının büyük katkısı olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Bölge halkı senelerdir büyük zorluklar çektiler. Bir taraftan terör örgütünün, diğer taraftan devletin ağır baskıları altında kaldılar. Her zaman Türkiye'nin dirliğinden, birliğinden; ortak vatanın, ortak medeniyetin, ortak inancın çocukları olmaktan bahsettiler. Ve hep bu hisle bu medeniyete, bu coğrafyaya, bu ülkeye bağlı kaldılar. Dolayısıyla, eğer burada bir barış süreci olacaksa, bu barış sürecinin bana göre bir numaralı hem muhatabı, hem de bir numaralı aktörü Müslüman Kürt halkıdır." şeklinde konuştu.
"SÜREÇ İNŞALLAH SONUNA KADAR DOĞRU GİDER"
PKK'nın elinde tutulan kamu görevlilerinin serbest bırakılmasını olumlu bir adım olarak gördüklerini dile getiren Kurtulmuş, "Arkasından da inşallah en kısa sürede silahlar bırakılır. Daha sonrasında ise bu silahlara bulaşmış olan insanlar, terör meselesinin içerisine girmiş olan insanların içerisinde belki önemli bir kısmı Türkiye'ye gelmesi mümkün değil. Bu kişiler başka ülkelere giderler. Bunların hepsi teknik meselelerdir. Aslolan silahların bırakılıp bu iradede samimi olunduğunun göstergesidir. Bu anlamda süreç şimdiye kadar doğru ve düzgün gidiyor. İnşallah sonuna kadar da doğru gider.
Barışı istemeyen içeriden ve dışarıdan bazı güçlerin bu süreci provoke etmelerinden korktuklarını dile getiren Kurtulmuş, "Ümit ederiz ki böyle bir provokasyonla bu süreç karşı karşıya kalmaz. Burada herkese büyük sorumluluklar düşüyor." dedi.
MÜHİM OLAN BAŞKANLIK SİSTEMİNİN TARTIŞILMASI
"Başkanlık sistemi Anayasa paketinin olmazsa olmazı mı?" sorusuna Numan Kurtulmuş, "Yok, hayır. Mühim olan Türkiye'nin bunu tartışmasıdır." şeklinde cevap verdi.
Kurtulmuş, 2014'teki Cumhurbaşkanı'nın halk oyuyla seçilmesiyle birlikte Türkiye'nin fiili bir yarı-başkanlık sitemini kabul etmiş olacağını belirterek, "Bugünkü yapısı itibariyle de zaten bizim ülkemizdeki sistemle, mesela Fransa'daki yarı-başkanlık sistemi arasında çok büyük fark yok. Sadece işte Fransa Cumhurbaşkanı istediği zaman parlamentoyu feshedebiliyor. Bizde de şartlar oluştuğu zaman Cumhurbaşkanı feshedebiliyor." dedi.
Başkanlık sistemini tartışmalarında bir tek noktaya kilitlenip kalmanın Türkiye'nin demokratikleşmesine bir fayda sağlamayacağını ifade eden Kurtulmuş, "Başkanlık sistemi bir büyük demokratikleşme paketinin bir parçasıdır. Siyasi partiler yasasıyla, seçim yasasıyla; Anayasa'nın diğer inanç özgürlükleri, vatandaşlık meselesi; adem-i merkeziyetçi yönetim tarzı gibi büyük bir anayasal reformun içerisinde, 12 Eylül'ün getirmiş olduğu bütün antidemokratik yasal kodların hepsinin değiştirilmesi yolundaki adımlardan birisidir başkanlık sistemi." diye konuştu.
Türkiye'nin bütün bu demokratik adımları atmasıyla birlikte başkanlık sistemine geçmesinin ideal bir demokrasi bakımından daha faydalı olacağını savunan AK Partili siyasetçi, "Fakat, tek başına başkanlığı alır geriye kalan diğer konuları bir tarafa bırakırsanız bunun Türkiye'nin demokratikleşmesine bir faydası olmayacağı kanaatindeyiz." dedi.
Kurtulmuş, Başkanlık sistemi tartışmalarından önce görülmesi gereken konunun, demokrasi tarihinde Türkiye'de ilk defa 2014'te Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından doğrudan seçilecek olması olduğuna işaret etti. Bunun Türkiye için devrim niteliğinde bir adım olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Çünkü malumunuz, rahmetli Ali Fuat Başgil'in ensesine silah dayayarak Ankara garından İstanbul'a geri gönderildi 1961 yılında Başgil'in cumhurbaşkanlığı adaylığının önlenmesiyle başlayın, en son Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanlığı seçilmesine kadar olan süreçte bütün cumhurbaşkanları kapalı kapılar ardında, alavere dalavereyle, baskılarla ve bir takım elitlerin zorlamasıyla seçilmiştir. Türkiye'de halk bundan kurtuluyor. İlk sefer kendi helal oylarıyla doğrudan doğruya halk cumhurbaşkanı seçecek." şeklinde konuştu.
ERGENEKON VE BALYOZ TUTUKLULARININ SALIVERİLMESİ SÖZ KONUSU DEĞİL
4. Yargı Paketi'ne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Numan Kurtulmuş, Ergenekon ve Balyoz davalarının Türkiye için tarihi nitelikte davalar olduğunu ve demokrasi açısında çok önemli olduğunu, ancak bu davalardaki uzun tutuklama sürelerinin sorun oluşturduğunu savundu.
Şartların müsait olması durumunda Ergenekon ve Balyoz darbe girişimlerinin askeri müdahaleyle sonuçlanacağını bildiklerini kaydeden Kurtulmuş sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani diyelim ki 2004'te iç ve dış şartlar uygun olsaydı, Balyoz zaten milletin tepesine inecekti. İddianamelerden okuyabildiğimiz kadarıyla, fevkalade ciddi antidemokratik tehditlerle karşı karşıya kalınmış. Dolayısıyla burada da devam eden bir mahkeme süreci var. Buradaki sıkıntı şu, kamuoyundaki hassasiyet şu: Yani evet, bu mahkemelerin ne kadar önemli olduğunu, Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi bakımından Ergenekon ve Balyoz davalarıyla birlikte ne kadar önemli adımlar atıldığını bütün millet görüyor. Ancak burada mahkemelerin bu kadar uzun sürmesi, bu kadar kapsamlı ve geniş bir sorgulama sürecinin devam ediyor olması kamuoyunda şöyle bir algıyı da ortaya çıkarıyor: Mühim olan adalet ve adaletin sadece doğru şekilde karar verilmesi değil, zamanında olması da önemli. Herhalde buradaki esas tereddüt bu mahkemelerin bir an evvel sonuçlandırılmasıdır. Yoksa bu yargı paketiyle Ergenekon ve Balyoz'dan tutuklananların dışarıya salıverilmesi gibi herhangi bir niyet ne kimsenin aklından geçer, ne herhangi bir şekilde böyle bir konu konuşulmuştur. Parti ve hükümetimizin hiçbir toplantısında böyle bir konu gündeme dahi gelmemiştir."
CHP HEYETİNİN SURİYE ZİYARETİNE ELEŞTİRİ
CHP heyetinin Beşşar Esed'i ziyaret etmesini sert bir dille eleştiren Kurtulmuş, "Şimdiye kadar 100 binin üzerine kendi vatandaşını öldürmüş bulunan ve kendi şehirlerine havadan bomba yağdıran bir yöneticiyi ziyaret etmesi, CHP'nin kimden yana olduğunu açık bir şekilde gösteriyor." yorumunda bulundu. Kurtulmuş, iç savaşın çok şiddetli yaşandığı özellikle böyle bir zamanda CHP'nin bu ziyaretini 'çok anlamsız' bulduğunu sözlerine ekledi.
Suriye meselesinin, bu ülkenin iç meselesi olmaktan çıkarak bir bölge sorunu haline geldiğine dikkat çeken AK Partili siyasetçi, "Bütün tarafları etkileyen bir sorundur. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte Türkiye başta Suriye, Irak, İran olmak üzere bütün komşu sınırlarındaki duvarları yıkılmıştır ve Türkiye güneye, İslam dünyasına da fiziki olarak ulaşımı kolaylıkla sağlayabiliyordu. Suriye olaylarının böyle devam etmesi Türkiye'nin etrafına yeniden duvarların örülmesine neden oluyor." değerlendirmesinde bulundu.
AB BİZİM İÇİN MEDENİYET PROJESİ DEĞİL
AB üyelik sürecine ilişkin değerlendirmede de bulunan Numan Kurtulmuş, AB'nin kendileri için nihayetinde bir 'standartlar seti' olduğunu, ancak 'medeniyet projesi' olmadığını kaydetti. Kurtulmuş, "AB'nin uzun yüzyıllar boyu tartışarak gelmiş olduğu nokta, aslında bizim de ekonomik ve siyasi gelişmemiz için atmamız gereken bazı adımları içeriyorsa, biz bunları AB üyesi olsak da olmasak da atmak durumundayız." dedi.
Türkiye'nin demokratikleşme süreçlerini hızla tamamlayarak yoluna devam etmesi gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, "Bir gün AB Türkiye'nin değerini anlar ve tam üyelik teklif ederse, o zaman da o günün şartlarında bunlar konuşulur." sözlerine yer verdi.
Türkiye-AB ilişkilerinde hep isteyen, arzulu olan tarafın Türkiye olduğuna dikkat çeken Kurtulmuş, "Ancak bugün geldiğimiz noktada çok açık bir şekilde söyleyebiliriz ki bizim AB'ye olan ihtiyacımızdan çok daha fazla AB'nin bize ihtiyacı var." diye konuştu.
Kurtulmuş, Avrupa ekonomisinin dinamizm kazanması ve dünyada rekabet edebilir bölge haline gelebilmesi için Türkiye gibi gerçekten ciddi ivme kazanmış bir ülkeye ihtiyacı olduğuna dikkat çekti.
Kurtulmuş sözlerini şöyle sürdürdü: "AB, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra gelişen en önemli ve en başarılı entegrasyon çalışması olarak gerçekten dikkat çekti. AB, kısa süre içerisinde çok önemli merhaleler katetti. Ama maalesef AB de son 20 yıldır geldi ve bir yerlerde durdu. Ortak para birimini oluşturdu ama ortak maliye politikalarını oluşturamadı. Hatta AB anayasası bütün üye ülkelerde kabul edilmedi. AB, ortak parlamentosunu oluşturdu ama ortak ordusunu oluşturamadı. Dolayısıyla AB birlik aşamasında çok başarılı, ancak ortak bir Avrupa devleti olma konusunda da başarısız kaldı. Bunun üzerine bir de ekonomik kriz eklenince -bu kriz sadece finansal bir kriz değil aynı zamanda yapısal bir kriz, yani sanayi kapitalizminin getirmiş olduğu büyük refah dalgası Avrupa için finansal kapitalizm döneminde gerçekleşmedi. Çok az bir kitle bundan istifade etti, büyük çoğunluk bundan istifade edemedi. Şimdi bunlar da üstü üstüne gelince, AB, Avrupalılar için de cazip bir araç olmaktan çıktı."