Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Beştepe'ye giden CHP'li" iddiasıyla ilgili konuştu
Partisinin grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Beştepe'ye giden CHP'li" iddiasıyla ilgili konuşarak, "Şimdi biz de bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz. Her şeyden önce böyle bir görüşmemiz olmadı. Bu Külliye'ye giren araç da bellidir, çıkan araç da bellidir. Hiçbir CHP’liye Genel Başkan olması gerektiği yönünde telkinde bulunmadık. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha ideal bir genel başkan olmaz. CHP’nin başında kimin olduğundan bize ne?" ifadelerini kullandı.İstanbul'da yaşanan kuraklık hakkında da konuşan Erdoğan, "İstanbul ile ilgili gelen haberler hiç hayra alamet değil. İstanbul’da 3 ay gibi bir süre sonra havalar böyle giderse İstanbul susuzluğa doğru yürüyor" dedi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin gelecek yarım asrını, bir asrını belirleyecek önemde harekatlar yürüttüklerini söyledi. Türkiye'nin, bölgesindeki gelişmeler karşısında kararlı ve onurlu bir duruş sergilediğini ifade eden Erdoğan, "Dünyadaki mazlumların, mağdurların, mahzunların sesi olarak itirazlarımızı her platformda en yüksek sesle dile getiriyoruz. Bütün bunları yaptığımız bir dönemde bu tür bedeller ödememiz kaçınılmazdır. Şayet, eski Türkiye'de olduğu gibi kendi kabuğumuza çekilip iç çekişmelerimizle, küçük hesaplarla uğraşıyor, tarihimize ve kültürümüze sırt çeviriyor olsaydık bunların hiçbirini konuşuyor olmazdık." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin de bu fotoğrafı gördüğü için girilen her mücadelede yanlarında yer aldığını belirterek, AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak kendilerine düşen görevin milletin teveccühüne, güvenine, desteğine layık olacak işler yapmak olduğunu vurguladı.
Bunun için büyük kongre sürecine büyük önem verdiğini dile getiren Erdoğan, 81 vilayetin tamamında gönül bağı güçlü, hizmet etme kabiliyeti, kapasitesi ve kararlılığı yüksek, dava bilincine sahip bir teşkilat yapısıyla yola devam edeceklerini kaydetti. Erdoğan, şöyle konuştu:
"Kuruluşundan bu güne AK Parti kademelerinde görev yapmış her bir arkadaşımızın başımızın üzerinde yeri vardır. Partimizde sadece görev değişikliği olur. Şahsım başta olmak üzere her AK Parti'li, davamızın ve hedeflerimizin tabii neferidir. Bundan daha büyük bir unvan yoktur. Gerisi gayret işidir, takdir işidir, nasip işidir, kader işidir. Görüldüğü gibi bizim işimiz ülkemiz ve milletimize nasıl hizmet edebileceğimizdir. Partimizi de bu amaca uygun şekilde donatmaya ve yönetmeye çalışıyoruz."
CHP'Lİ ÖZKOÇ'UN ÖZLEM ZENGİN'E YÖNELİK SÖZLERİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın dört bir yanında ülkenin menfaatlerini savunduklarını, ülkeye yeni eserler kazandırmanın arayışı içinde bulunduklarını ifade ederek, buna karşılık alınan oy oranı ve sahip olduğu sandalye sayısı bakımından Türkiye'nin ikinci büyük partisinin gündemine bakıldığında bambaşka bir manzara görüldüğünü dile getirdi. Erdoğan, şunları söyledi:
"Önce bir grup başkanvekili Meclis Genel Kurulunda AK Parti'yi temsil eden bir grup başkanvekilimize, 'Bu hanıma haddini bildiriniz' diyerek imalı bir sataşmada bulunuyor. Bir de orada 'ulan' ifadesini kullanıyor. Dün Katar'dan dönerken basın mensupları şöyle bir soru sordu: 'Şizofrenik vakalarla caddeler dolu. Bu durum ne olacak Sayın Başkan?' dediler. Ben de kendilerine dedim ki, 'Şizofrenik vakalar sadece caddelerde değil, parlamentonun içinde de var'. Önce bu şizofrenik vakaları parlamentodan temizlemek lazım. Bu şizofrenik vakalardan parlamentomuzu temizleyemezsek Türkiye Cumhuriyeti'nin bu parlamentosuna yazık olur. Bu temizliği yapmamız lazım."
Sokaklarda başörtülülere, kendi anlayışlarına göre had bildirmeye kalkanların gözaltına alınıp tutuklanabildiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bunlar ise dokunulmazlık zırhına sarılarak bu ifadeleri kullanıyor. Hadi bakalım, dokunulmazlık zırhı olmasa acaba bu şizofrenik vakalar bu adımları atabilir mi? Gidecekleri yer bellidir. O da akıl hastaneleridir. Hukuk devleti sınırları içinde bunların hepsinin hesabı sorulmuştur. Ama şimdi de kişisel hakkını, hukukunu korumak suretiyle grup başkanvekilimiz de bunun arayışı içinde muhakkak olacaktır. Özürmüş mözürmüş filan bunlar geçiştirme. Yüreği varsa, 'Benim dokunulmazlık hakkımı kaldırın, hukukta bu mücadeleyi verelim' desin. Çünkü bunların eskiden gelme alışkanlıkları var. Ama bu alışkanlıkların artık bu parlamentoda yerinin olmaması gerekir. 'Kadına şiddet' diyeceksin, karşı çıkacaksın. 'Kadını doğrayanlar' deyip karşı çıkacaksın, 'Tokat atanlar' diyeceksin, karşı çıkacaksın ve her tarafta bas bas bağırıp bunun istismarını yapacaksın. En önemli yeri olması gereken Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna gelince, 'Benim dokunulmazlığım var.'... 'Ulan' da diyeceksin, 'haddini bildirin' de diyeceksin. Bunu geçmişte gördük, biliyoruz. Ama artık bunları görmek istemiyoruz, bunlar geride kaldı, eski Türkiye'de kaldı. CHP yöneticilerinin bu tavrı bu partinin 28 Şubat zihniyetinden bir milim öteye geçmediğinin işaretidir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, demokrasiye, milli iradenin üstünlüğüne sıkı sıkıya sahip çıkıp 28 Şubat zihniyetini gömdüğünü belirterek, hala bunun kalıntılarının var olduğunu, Meclis'te yaşanan tartışma dolayısıyla gördüklerini kaydetti.
"Milletimizin ilk fırsatta bu kafaya hak ettiği dersi vereceğine inanıyoruz." diyen Erdoğan, bunun tartışması bitmemişken Türkiye'nin kendini CHP merkezli bir başka kavganın içinde bulduğunu söyledi.
"KÜLLİYE ŞAHSİ MALIM DEĞİLDİR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir CHP'linin casus filmlerine taş çıkartacak bir senaryoyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gelip gizlice kendileriyle görüştüğünün iddia edildiğini anımsatarak, şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanlığı Külliyesi milletin evidir. Herkes gibi CHP'lilerin de buraya gelme hakkı vardır. Nitekim çeşitli vesilelerle CHP'lilerden de külliyeye gelenler olmuştur. Mesela 15 Temmuz'un ardından bay Kemal'de gelmiştir. Sayın Bahçeli gelmişti. Mesela Cumhurbaşkanlığı adaylığı döneminde Muharrem İnce bizimle görüşmek için Külliye'ye değil ama partimize gelmişti ve genel merkezimizde Sayın İnce ile de bir görüşme yaptık. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İmamoğlu da geldi. Onu da kabul ettik. Seçim sonrası tüm büyükşehir belediye başkanlarını yine külliyede kabul ettik. Onlarla da görüşmeler yaptık. Başka vesilelerle gelenler arasında da mutlaka CHP üyesi olanlar mevcuttur. Külliye benim şahsi malım değildir. Külliye, bu milletin varlığıdır."
"GİZLİ SAKLI HİÇBİR CHP'Lİ YANIMIZA GELMEDİ"
Cumhurbşakanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi projesini hayata geçirirken, geleceğe ufuk olması için Türkiye'ye, millete ve memlekete yakışır bir projeyi hayata geçirdiklerini ifade etti.
Buranın idari merkezi, camisi, çok amaçlı büyük bir salonunun yanında Türkiye'nin en büyük kütüphanesinin bitirildiğini ve ocak ayı içerisinde açılışının yapılacağını aktaran Erdoğan, Türkiye'nin tüm meselelerini, Türkiye'nin ikinci büyük partisinin yöneticileriyle konuşmaktan ve değerlendirmekten asla kaçınmayacaklarını dile getirdi.
"Fakat son günlerdeki tartışma bambaşka bir mecrada cereyan ediyor." diyen Erdoğan, ne kadar saçma olursa olsun, CHP'nin halini göstermesi bakımından ibret verici olan böyle bir olayı takip etmeyenler için kısaca özetlemek istediğini söyledi ve şöyle devam etti:
"Londra'da tedavi gördüğü anlaşılan ve mesleki kariyeri çok da yeni nesillere örnek gösterilemeyecek olan bir gazeteci var. Bu kişi, CHP Genel Başkanı'nın, basınımızın yeni amiral gemisi olarak sıfatlandırdığı gazetede 'müthiş bir haber' başlığıyla bir iddia ortaya attı. Buna göre, 9 Kasım'da bir CHP'li, plakası değiştirilmiş bir araçla Külliye'ye gelip bizimle görüşmüş ve farklı plakalı bir araçla çıkıp gitmiş. Yine iddiaya göre bu görüşmede biz gelen kişiye 'Senin CHP Genel Başkanı olman gerekir' demişiz.
Hani meşhur bir hikaye vardır: Adamın biri etrafındakilere kurban meselesini şöyle anlatıyormuş: Hz. Musa, Allah'a 'Ya Rabbi bana bir kız evlat bahşedersen onu sana kurban edeyim' diye dua etmiş. Bir zaman sonra Hz. Musa'nın bir kızı olmuş. Adını Ayşe koymuş. Çoçuğun kurban edileceği zaman gelince Hz. Musa bıçağı yavrucağın boynuna dayamış. Tam kesecekken, Azrail gökten elinde bir keçiyle gelmiş. Hikayenin tam bu noktasında dinleyenlerden biri dayanamamış ve şöyle demiş: Ben bunun neresini düzelteyim? Hz. Musa değil, Hz. İbrahim; kız değil erkek; Ayşe değil İsmail; Azrail değil Cebrail; keçi değil koç. Şimdi biz de bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz? Her şeyden önce böyle bir görüşmemiz olmadı. İddia edildiği gibi gizli saklı hiçbir CHP'li yanımıza gelmedi. Bu Külliye'ye giren araç da bellidir çıkan araç da bellidir. Hepsinin künyesi giriş çıkışlarda bellidir. Herhalde bunlar kendi merkezleri gibi zannediyorlar burayı."
"CHP'NİN BAŞINDA KİMİN OLDUĞUNDAN BİZE NE?"
"Hiçbir CHP'liye Genel Başkan olması gerektiği yönünde telkinde bulunmadım çünkü sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha ideal bir genel başkan olmaz." ifadesini kullanan Erdoğan, "CHP'nin başında kimin olduğundan bize ne? Konu CHP Genel Merkezini, CHP delegelerini, CHP'ye oy verenleri alakadar eder." dedi.
Olmayan görüşmeyi ve olmayan bir konuşmayı ortaya atan gazeteciyi, siciline binaen bir parça mazur görmenin mümkün olduğunu belirten Erdoğan, "Nitekim bugünkü yazısında galiba özür diliyor, bizden de dilemiş, teşekkür ederiz. Peki, bu iddianın üzerine 'doğrudur' diyerek adeta tüy diken genel başkanı ne yapacağız? İddia öyle saçmaydı ki ilk duyduğumda cevap vermeyi kendime zul addettim. Konuyla ilgili açıklamayı da arkadaşlarımıza yaptırdım. Buna rağmen CHP Genel Başkanı televizyonda milletin gözünün içine baka baka 'herkes konuşuyor, Erdoğan niye konuşmuyor?' diyecek kadar seviyeyi düşürdü." dedi.
Meselenin dallanıp budaklanması üzerine "Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum" diyerek, iddiayı yalanladığını anımsatan Erdoğan, "Buna rağmen kendisi çıkıp delikanlıca 'hata ettim, özür dilerim' diyemedi. Zaten bu zatın klasik tarzıdır. Akıl ve izan dışı her türlü iddiayı ortaya atar sonra da 'hadi cevap ver' diyerek kenara çekilir. Çünkü yalan, en önemli mesleğidir bu zatın. Cevap verilir, iddialar belgeleriyle çürütülür ama bu zat yine yine aynı şeyleri söylemeye devam eder. Eline tutuşturulan kağıtların, kulağına üflenen hezeyanların her defasında çürük çıkması, bu zatı yolundan döndürmeye yetmez." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun, Sakarya'daki Tank Palet Fabrikası konusundan Man Adası iddialarına kadar hep aynı şekilde davrandığını belirten Erdoğan, "Yargıda çıkan kararlar da bu adamı yola getirmiyor. 'Man Adası' dedi davayı bizim arkadaşlarımız, kardeşlerim, hepsi kazandılar ama yine aynı yola devam ediyor. Kendisi CHP'nin başına bir kaset kumpasıyla geldiği için orada kalmanın çarelerini de hep benzer yöntemlerle arıyor. Çünkü 'Bay Kemal' olmak böyle bir şeydir. Öyle ya yalanları yüzüne vurulduğunda sürekli 'yarabbi şükür' deyip işine bakacaksın ki devamı gelsin." değerlendirmesinde bulundu.
"BU DURUMU ÇOCUKLARI EĞLENDİRMEK İÇİN SÖYLENEN BİR TEKERLEMEYLE İZAH EDEYİM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu arada 'Külliye'ye gelen CHP'li' iddiası da ortada kaldı. Yazıyı yazan diyor ki 'benim haber kaynağım filanca kişidir.' O kişi diyor ki 'benim haber kaynağım CHP içinden biridir.' CHP'liler diyor ki 'bizden böyle bir iş sadır olmaz.' İthama maruz CHP'li diyor ki 'bu kumpas CHP Genel Merkezinde kuruldu.' İddiayı doğrulayan Kılıçdaroğlu diyor ki 'öyle demek istemedim.' Bunca rezillik ortaya dökülmesine rağmen CHP'li yetkililerin hala bizi suçluyor olmaları da işin bir başka trajikomik tarafıdır. Ve şimdi yeni bir senaryo daha çıktı: Yatta bir aradaydılar. Yatta bir araya gelenler birbirini suçluyor, 'ben yatta yoktum' öbürü diyor, 'ben de yoktum' öbürü diyor, 'ben de yoktum.' Fakat bu iddiayı ortaya atan sayın İnce de diyor ki 'onlar kendini gayet iyi bilir.'
CHP Genel Başkanı'na, bu konuları ortalama bir insan idrakiyle anlatamayacağımızı sayısız tecrübeyle öğrendik. Kendisine bu meselede düştükleri durumu, çocukları eğlendirmek için söylenen bir tekerlemeyle izah etmeye çalışalım: Komşu komşu, hu hu, oğlun geldi mi? Geldi. Ne getirdi? İncik boncuk. Kime kime? Sana bana. Başka kime? Kara kediye. Kara kedi nerde? Ağaca çıktı. Ağaç nerde? Balta kesti. Balta nerde? Suya düştü. Su nerde? İnek içti. İnek nerde? Dağa kaçtı. Dağ nerde? Yandı bitti kül oldu."