Başbakan'dan önemli mesajlar
Asker, sivil birlikte çalışıp EMASYA ortadan kaldırılacak
Başbakan Erdoğan, dün TRT-1’de gündemdeki konuları değerlendirdi. Başbakan, Balyoz Harekatı iddialarından sonra yeniden tartışmaya açılan EMASYA Protokolü’yle ilgili kesin konuştu: EMASYA Protokolü diye bir şey olamaz, olmayacak. Arkadaşlar hazırlıklarını yapıyorlar ve bu işi bitireceğiz. Zaten bu bir protokol, kanun filan değil.
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün TRT-1’de yayımlanan Taha Özhan’ın sunduğu “Enine Boyuna” programına katıldı, gazetecilerin sorularını yanıtladı, gündemde tartışılan konuları değerlendirdi. Başbakan, şöyle konuştu:
BU PROTOKOL, KANUN DEĞİL: (Harekat ve darbe planlarının gerekçesi olarak iç tehdit tanımı veya buna bağlı EMASYA protokolü gibi şeyler söylendi. Mevcut Milli Güvenlik Strateji Belgesi yaklaşımı bunları onaylayan bir tarzda mıdır? sorusu üzerine...) Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’yle ilgili ve demokratik açılım süreciyle ilgili olarak sorun alanlarını buralardan çıkarmak istiyoruz. Sorun alanlarının burada kalmaması gerekir. Bunlar üzerinde şu anda ekiplerimiz çalışıyor. Ona göre de bu görüşmeyi yapacağımız toplantıda, bunları ileri süreceğiz ve adımlarını atacağız. EMASYA bunlardan birisi. Bakanımızın da ifade ettiği şekliyle EMASYA Protokolü’nü gündemimizden çıkaracağız. EMASYA Protokolü diye bir şey olamaz, olmayacak. Bunun adımını atıyoruz, atacağız. Şu anda arkadaşlar hazırlıklarını yapıyorlar ve bu işi bitireceğiz. Zaten bu bir protokol, kanun filan değil. Kanun, Genelkurmay, İçişleri burada müşterek bir çalışma yapar. Yasal düzenleme gerekiyorsa, yasal düzenleme de yapacağız. Protokolü ortadan kaldıracağız, bunun adımını atacağız. Bununla ilgili koordinatör bakanımız çalışmalarını yürütüyor. Kısa zamanda bu işi bitireceğiz.
SİYASET BELGESİ DEĞİŞECEK: (2003’te Başbakan olarak göreve başladığınızda Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ni gördünüz. Belgede, sizin de mensubu olduğunuz siyaset akımı ve şahsınızı içeren vatandaş kitlesi ’iç düşman, tehdit’olarak yorumlanabileceği şeklinde ifadeler vardı.... sorusu üzerine...) Belgenin tümü tüyler ürpertici tablo ortaya koyuyor. Özellikle 12 Eylül sürecinden sonraki yapılanma içerisinde çok farklı yaklaşımlar oldu. Bunlar sivil irade ile uyumlu yaklaşım tarzları değildi. Salı günü yaptığım konuşmada halkını dışlayan, halkını tehdit unsuru olarak görenlere yönelik ifadem var, onun çağ dışı olduğunu ifade eden bir yaklaşımım var. Siyaset belgesinin aslında kanuni geçerliliği yok, bir genelge. Göreve geldiğimiz dönemdeki siyaset belgesi ile şu andaki siyaset belgesi çok farklı. Bu yıl siyaset belgesi yeniden ele alınacak. Ele alırken, endişeleri de tamamen ortadan kaldırmaya yönelik adımları atmakta hükümetimiz kararlıdır. Bunun MGK’da tekrar müzakeresini yapacağız. MGK, karar merci değildir, bize tavsiyede bulunur. Bunları ya Bakanlar Kurulu kararına dönüştürürüz ya da yasa çıkarmak gerekirse adımını atarız. Siyaset belgesi ile ilgili eksiklikler üzerinde çalıştık ve 2010 için atacağımız adımda da demokratik sürecin gereği neyse bunu yapacağız.
HİÇBİR ŞEY SÜMENALTI EDİLMEDİ: Bu ifadeleri kullanmak istemem. Bu ifadeler kullanıla kullanıla meşruiyet kazanıyor, bunları birlikte gündemimizden çıkarmamaz lazım. Bunların işaret fişekleri yok mu? Maalesef olmuş. Bunlar da ortada. Bazı köşe yazarları ne yazık ki köşelerinden hala gaz vermeye devam ediyorlar. Ben ne gaz veren veya gaza gelen, ne de gaz alan olmak istemiyorum bu noktada. Biz gerçekleri konuşalım, değerlendirelim, bunun üzerinden netice almaya çalışalım. Köşesinde rahat rahat konuşuyor. ’Özal bile uyguladı, Erdoğan nutuk atıyor’ diyor. Ortada bazı gerçekler var. Nedir bunlar? Bugün savcı yürütmeden bir şey talep ettiği zaman bunu sümenaltı etmeyen irade, iktidar var, yürütme şu anda bu noktada. Ergenekon meselesinde bunu görüyoruz, diğer olaylarda da bunu görüyoruz. Hiçbir konu sümenaltı edilmemiştir, faili meçhullerin üzerinde yoğun şekilde yürüyen bir iktidar var ortada.
ÜLKEDE BİR ŞEYLER YAPILMIŞ: Ergenekon’da olanları biliyorsunuz. Neler ortaya çıkıyor. Sonraki süreçte ortaya çıkanlar gün yüzü gibi ortada. Nerelerden neler çıktığı ortada. Bunun ardından daha başka şeylerin gelebileceğini söyledim. Bunlar işaret fişekleri. Bir normalleşmeye gidiyorsunuz, giderken de sancılar olacaktır. Bu sancıları yüksek dozda darbe olarak gösterme gayreti içine gidenler var. Biz bunu böyle düşünmek istemiyoruz. Bunu, aydınlık yarınların olduğu bir Türkiye’nin alt yapısı olarak görüyoruz. Bir emekli orgeneral (1. Ordu eski Komutanı Çetin Doğan) değişik televizyon kanallarında dolaşarak gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. Ortada bir gerçek var. Bir şeyler bu ülkede yapılmış, yapılmamış değil. Bazı şeyler söylenmiş ve uygulamada bazı gerçekler olmuş. Eğer ’şu yoktur’ derseniz bu olmaz.
VATAN'IN NOTU: Başbakan, Yalçın Doğan'ın 26 Ocak'taki "Özal uyguladı, Erdoğan nutuk atıyor" başlıklı köşesine atıfta bulunuyor.
Seçim yılı 2011
Başbakan Erdoğan, 2011’in seçim yılı olduğunu söyleyerek, şöyle konuştu: “2011 seçim yılıdır. Seçimin tarihi de Temmuz ayının mevsim koşulları sebebiyle belki biraz öncesine alınabilir. Onun dışında bir şey asla düşünülemez. Süresinde biz seçimimizi yapacağız. Yani bu birkaç hafta olur, birkaç gün olur. Bunun dışında bir şey asla söz konusu olamaz. Türkiye buna alışmalıdır. Yani biz 16 ayda bir hükümet değiştiren ilkel bir Türkiye olmamalıyız. Bugüne kadar bu böyle geldi...”
Komutanlarımızla paslaşıyoruz
(Toplumun geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz? sorusu üzerine) Toplum aslında henüz her şeye A’dan Z’ye vakıf değil, olacak. Daha olacak. Nasıl olacak? Bu sürecin bu şekilde değerlendirilmesi, müzakere edilmesiyle olacak. Yani her şey daha olmuş bitmiş değil. Yavaş yavaş bunlar müzakere edile edile bu mesafeyi almış olacağız. Ama ben şunu çok açık net söyleyebilirim; bizim yöneticiler olarak, idareciler olarak eksiklerimiz olabilir. Bu aynı şekilde Genelkurmay’da da olabilir. Ama şu anda Genelkurmay’da Genelkurmay Başkanımız olsun, kuvvet komutanlarımız olsun, olaylara yaklaşımında bizim paslaşmamız olumlu bir şekilde gelişiyor. Eğer bu olumlu gelişmeler olmamış olsa zaten bu neticeleri almakta da zorlanırız. Emniyet Teşkilatın’nda da var olan konular araştırılıyor. Halen cezaevinde bulunanlar var. Silahlı Kuvvetlerde de askeri yargıda yargılanan 40’ı aşkın subay bulunuyor. Silahlı kuvvetlerimiz de işin üstüne ciddi anlamda gidiyor. Çünkü, bu kurumlarımız öyle pek şaibe kaldıracak kurumlar değil. Bunların üzerinden bu şaibeleri ne yapıp yapıp temizlememiz lazım.
EMASYA Protokolü 1997’de imzalanmıştı
İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 7 Temmuz 1997’de imzalanan EMASYA(Emniyet Asayiş Yardımlaşma) Protokolü ile, jandarmaya valilik talep etmese de, kendisinin gerekli gördüğü durumlarda, görev alanı dışındaki toplumsal olaylara el koyma yetkisi verilmişti. Protokolde göre bütün kolluk güçlerinin, yardıma gelen askeri birlik komutanının emrine girmesi öngörülüyor. EMASYA protokolü son olarak Şemdinli’de iki astsubay ile bir itirafçının Umut Kitabevi’ne bomba attığı iddiasıyla açılan davada gündeme gelmişti. Astsubaylar, EMASYA protokolünün verdiği yetkiye dayanarak Umut Kitabevi ile ilgili istihbarat çalışması yaptıklarını ileri sürmüşlerdi. Polis Akademisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Önder Aytaç, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada “Duyumlarıma göre Kasım ayından bu tarafa EMASYA protokolü çerçevesinde askeriyede eğitimler verilmekte ve muhtemel bir ayaklanmanın karşılığında karşıdaki sivil şahısların nerelerine ateş edileceğiyle ilgili tatbikatlar, talimler yaptırılmaktadır” demişti.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Balyoz darbe planıyla tekrar gündeme gelen EMASYA protokolünün kaldırılması yönünde çalışma yaptıklarını açıklamıştı. Atalay, 26 Ocak’ta katıldığı bir program öncesinde gazetecilerin “EMASYA kaldırılacak mı?” sorusuna, “Protokol gündemimizde. Üzerinde çalışıyoruz” cevabını vermişti. Ancak, içerik hakkında bilgi vermemişti.
İdeal yol Referandum
REFERANDUM: Türkiye’nin buna alışması lazım. Anayasa gibi bu kadar ciddi bir konuyu da biz millete götürelim, millet bu işin kararını versin. İstiyoruz ki ülkemize AB normlarında bir sivil anayasa kazandıralım. Bütün bu sıkıntıları aşalım istiyoruz ve bu konu için de ideal bir yol olarak referandumu da görüyoruz. Diyoruz zamandan kazanalım, böyle bir 120 günlük bekleme süresi olmasın. Sadece bugün için düşünmeyelim, yarın icabında bir madde için bile halkımıza gitmemiz gerekebilir. Onun için biz 45 gün talep ettik. Bize kalsa bu yıl bir referandum arzu ediyoruz. Ama tabii bir de sayısal olarak bizim grubumuz bıçak sırtında. Olayın bir de olumlu yaklaşanı olumsuz yaklaşanı olabilir. Çünkü gizli oyla oluyor. Riske etmek de istemiyoruz.
Meclis’in yüzde 25’i Kürt kökenli
“Ülkemizde birçok şeyler söyleniyor, devletin bütün kademelerinde Kürt kökenli vatandaşlarımız var mı var, önleri açık mı açık. Partimin içerisinde bugün 70’e yakın Kürt kökenli vatandaşım milletvekili. Diğer partilerde yine aynı şekilde Kürt kökenli milletvekillerimiz var. Yani parlamentonun çok ciddi oranda bugün milletvekilliğine Kürt kökenli vatandaşlarımız sahip. Neredeyse yüzde 25’i buluyor. Şimdi anlatıldığı, ajite edildiği gibi bir durum aslında söz konusu değil. Bölgenin ihmaline yönelik sıkıntılar var ama bunu bizim iktidarımız şu anda gideriyor. Değişimin adımlarını attık. Alevi Çalıştayı da bitti. Ancak davet edildiği halde gelmeyenler oldu. Ama bu sorunları maalesef, üzülerek söylüyorum rant kapısı haline getirenler de var.”
İş, yargıçların dudakları arasına sıkışırsa durumumuz çok kötü
YARGI VESAYETİ: (Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, “Her parti hakkında kapatma davası açılıp açılmayacağı kendi filleriyle ölçülür. Bunu partiler zaten hissederler” sözüyle ilgili...) Eğer siz hakikaten siyasi partilere böyle bir hissiyatı demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinde vermeye gayret ederseniz. Hele bunu Yargıtay Başsavcısı bu şekilde ifade ederse. Burada düşünmemiz gerekir. Yargıtay Başsavcısı ortada herhangi bir şey yokken nasıl böyle bir ifadeyi kullanır? Parlamentonun yüzde 65’ini oluşturacaksın. Halkın yüzde 47’si sana oyunu verecek. Ondan sonra acaba biz bu parti üzerinde nasıl bir kapatma davası açarda bununla ilgili böyle bir çalışmanın içerisine gireriz... Biz her şeyi bırakacağız, tekrar hissetmeye başlayacağız. Hani nerede sivil vesayet? Bu sivil vesayeti üzerinde başka bir vesayet var. Ne o? Yargı vesayeti. Türkiye’yi yargı devleti olmaya gayret gösteren bir zihniyetle karşı karşıya bırakmak istiyorlar. Yargıçların dudakları arasına iş sıkışıp kalırsa durumumuz çok kötü.
Siyasi kapatma davalarına ilişkin değişiklik konusunda çok engel var. 411 paranoyası var. 367 olayı var. İstiyoruz ki parlamentoda bir konsensüs oluşsun. Ortada bir 82 var. Bu 82’nin değişmesinin gereğine büyük çoğunluğu ’evet’ diyor. Bu parlamentoya ait, millete ait bir Anayasa’yı... Tamamını değiştirmeye gerek yok. Bu iddiayı ortaya atanlar da tahrik ediyor. Asıl iktidar, asıl yargı bana göre halktır.