Başbakan, MHP ile AK Parti'nin kırmızı çizgisini açıkladı
Başbakan Yıldırım, "eyalet sistemi" iddialarına ilişkin, "Başından beri MHP ile AK Parti olarak biz bu anayasa değişikliğini hazırlarken kırmızı çizgimiz olarak üniter yapıyı öngördük ve bu konuda herhangi bir endişeye tereddüte yer vermeyecek şekilde titiz bir çalışma yaptık. Üniter devlet yapısı bizim de hassasiyetimiz, MHP'nin de hassasiyeti" dedi.
Yıldırım, Beyaz TV'de canlı yayınlanan "Referandum Özel" programında ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Başbakan Yıldırım, anayasa değişikliğine ilişkin 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasından önce son canlı yayın programına katıldığını dile getirdi.
"Eyalet sistemi" iddialarına ilişkin MHP Genel Başkanı DevletBahçeli'nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve kendisinin açıklamalarını "Fazlasıyla yeterli" bulduğuna yönelik sözlerinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, "Bunlar gayet açık, herhangi bir yoruma ihtiyaç göstermeyen sözlerdir. Başından beri zaten Milliyetçi Hareket Partisi ve AK Parti olarak biz, bu anayasa değişikliğini hazırlarken kırmızı çizgimiz olarak üniter yapıyı öngördük ve bu konuda herhangi bir endişeye, tereddüte mahal vermeyecek şekilde titiz bir çalışma yaptık. Üniter devlet yapısı bizim de hassasiyetimiz, MHP'nin de hassasiyeti. Eminim ki vatanını, milletini, bayrağını, devletini seven 80 milyon vatandaşımızın da önemsediği, hassasiyet gösterdiği bir konu. Ortaya atılan bu dedikodular tamamen kafa karıştırmaya yöneliktir. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamaları, bizim açıklamalarımız, Sayın Bahçeli'nin bugünkü en son değerlendirmeleriyle konu tamamen kapanmıştır. Zaten olmayan bir şeydir ve tamamen kapanmıştır." ifadelerini kullandı.
Tartışmanın, Anayasanın 123. maddesine dayandırıldığını söyleyen Yıldırım, şöyle konuştu:
"123. madde ne var? İdarenin bütünlüğü ve kamu tüzel kişiliği. İdarenin bütünlüğünü ifade eden birinci paragrafta hiçbir değişiklik yok. İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir. İdarenin kuruluş, görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esasına dayanır. Yani merkez bakanlıkları oluşturuyor, yerel de belediyeler, muhtarlıklar, valilikler, bunları oluşturuyor. Ayrıca kamu tüzel kişiliği tanımı var. 'Kamu tüzel kişiliği de ancak kanunla ve kanunun verdiği yetkiye dayanarak kurulur.' mevcut anayasada. Bu madde şöyle oldu, 'Kamu tüzel kişiliği ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanarak.' ibaresinin yerine 'Ancak kanunla veya cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle.'"
Bunun ne anlama geldiği verdiği örnekle açıklayan Yıldırım, "Diyelim ki cumhurbaşkanlığı, kurduğu hükümette bazı birimleri kapattı, bazılarını açtı. Mesela karayolları bölge müdürlüğü kuracak yeni bir yere veya mevcut karayolları bölge müdürlüğünü kapatacak. Onları cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kuracak ancak merkezi idare, merkezden yönetim, yerinden yönetimi öngören bütün bu kurumlar kararnameyle kurulabiliyor. Anayasada bu teminat altına alınmış." değerlendirmesinde bulundu.
Anayasa'nın 126. ve 127. maddelerini hatırlatan Yıldırım, "Mahalli idareler böyle, merkezi idare böyle. Bunlar hiçbir değişiklik yok. Nereden çıkarıyorsunuz eyalet sistemini? Ayrıca Anayasanın ilk üç maddesi bu konuyu yani üniter yapıyı teminat altına alıyor." dedi.
"Bu mesele bitmiştir"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Anayasanın ilk dört maddesini değişebileceğine yönelik sözlerinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, şunları söyledi:
"Ama kendisi vadetti yani 'Dört madde değişebilir.' dedi, geçmiş yıllarda bir beyanatında, hatta bölücü terör örgütünün etkili olduğu televizyon kanalında sordular, 'ilk dört madde de değişebilir, konuşabilir.' diye kendi açıklaması var. Bizde ne eskiden ne de şimdi ilk dört maddeyle ilgili hiçbir beyanatımız yok. Bunu bilmek lazım. Ayrıca üniter yapıyı teminat altına alan üçüncü madde var. 'Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, dili Türkçe'dir.' Yeterince açık değil mi? Nerede eyalet sistemi? Bu maddede bir değişiklik var mı? Yok. Bizim değişiklikler 9. maddeden başlıyor ve devam ediyor. 9. madde de yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı. Bu mesele bitmiştir, zaten yapay, üretilen bir konuydu. Bu işle ilgili hiçbir tereddüte, hiçbir kuşkuya yer kalmayacak şekilde her yönüyle açıklamış olduk."
"Anamuhalefet partisine yakışmıyor"
Halk oylamasına ilişkin kampanya sürecinde anamuhalefetin tavrı hatırlatılarak, "Karşı taraf bunu söylüyor ama siz de buna cevap vermek zorunda kalıyorsunuz. Bu bir zül değil midir?" sorusu üzerine Yıldırım, şöyle konuştu:
"Ne yapalım, anamuhalefet partisi genel başkanı, iktidar alternatifi, dolayısıyla söylediği şeyler doğru olmasa da biz, 'vatandaşlar, anamuhalefet partisi başkanı konuşuyor, ciddiye alır' diye düşünüyoruz ve cevap vermek zorunda kalıyoruz. Bizim için züldür cevap vermek. Bu kadar açık, her şey ayan beyan ortadayken, insanlara 'hayır' oyu verdirmek için gerçekle ilgisi, alakası olmayan konuları gündeme getirmek, anamuhalefet partisine yakışmıyor. Eğer topluma bir şeyler söylemek istiyorsa şunu söylesin, yani 'hayır' diyebilir, hakkıdır, bir itirazımız yok. 'Hayır' söylemini yaparken, Türkiye'nin ne kazanacağını anlatsın. Türkiye, 'hayır'la sonuçlanacak bir anayasa değişikliğinde ne kazanacak? Gençlere, geleceğe, Türkiye'nin ekonomisine, siyasetine, demokrasisine, terörle mücadeleye nasıl bir faydası olacak? Ülkedeki krizlere, darbe tehditlerine, muhtıralara karşı nasıl bir faydası olacak? Bunları ortaya koyması lazım."
Türkiye'nin problemlerinin bugünün problemi olmadığını, çok partili siyasi hayattan bu yana sürekli darbelerle değiştirilen, delik deşik olan bir anayasadan söz ettiğini vurgulayan Yıldırım, mevcut anayasanın, parçalı, zayıf iktidarlar döneminde Türkiye'nin başına bela olduğunu belirtti.
Parçalı iktidarlarda, vesayet odaklarının harekete geçtiğini dile getiren Binali Yıldırım, bu dönemlerde Türkiye'nin ekonomik krize uğradığını, hükümetlerin alaşağı edildiğini, kişilerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığını anlattı.
"Bir Türkiye'yi üç Türkiye yaptık"
Türkiye'nin bu dönemlerde kaybettiğinin altını çizen Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:
"Biz diyoruz ki artık bunları aşalım. Bunun en son örneklerini AK Parti döneminde gördük. 15 yıl içinde biz bir Türkiye'yi, üç Türkiye yaptık. Türkiye'yi üçe katladık. İhracatımızı dört kat artırdık. Yollarla hastanelerle Türkiye'de müthiş bir gelişme sağladık. Bütün bunları yaparken aynı zamanda birçok engellemelerle karşılaştık. Cumhurbaşkanını, 363 milletvekili olan partiye seçtirmediler. Yeni hukuk icatları çıkardıklar, elektronik muhtıra verdiler, yetmedi partimizi kapatma davası açtılar. Biz de ne yaptık? Halk oylamasına gittik, 'cumhurbaşkanını millet seçsin' dedik.
Millet kabul etti ve bu usule göre seçilen ilk cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan'dır. Zaten orada her şey değişmiştir. Yani halkın doğrudan seçtiği, 21 milyonun üzerinde vatandaşın oy verdiği bir cumhurbaşkanına, 'Sen bir şeye karışma, görüşme. Bayramlarda, seyranlarda, kabullerde bulun, gerisine karışma.' deme hakkı yok kimsenin. Dolayısıyla bu durumun anayasayla olan uyumsuzluğunun giderilmesi lazımdı. Önerdiğimiz değişiklik, cumhurbaşkanının millet tarafından seçilmesiyle beraber ortaya çıkan mevcut durumun uygun hale getirilmesi, anayasanın bu duruma uygun hale getirilmesi yani idarede iki başlılığın ortadan kaldırılması, yetkinin, milletin doğrudan verdiği iradeye teslim edilmesi."