AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten önemli açıklamalar
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, MYK toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu. Çelik, "Fırat'ın doğusunda, Suriye'nin kuzeyinde ortaya çıkan tablo, Türkiye için birinci dereceden tehdittir ve Türkiye Cumhuriyeti bu tehdidi bertaraf edecektir." dedi
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarına ilişkin, "Türkiye bu harekatlar sırasında bir kere daha hatırlatıyoruz ki uluslararası hukuktan doğan meşru haklarını kullanmıştır, uluslararası hukuka uygun bir şekilde bu güvenliğini tehdit eden unsurlarla mücadelesini sürdürmüştür. Dolayısıyla Türkiye'nin verdiği bu mücadele uluslararası hukuk açısından baktığımızda meşruiyeti en yüksek mücadelelerden bir tanesidir." dedi.
Çelik, AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Afrin harekatının dün yıl dönümü olduğunu anımsatan Çelik, bu vesileyle şehitlere Allah'tan rahmet, gazilere şifa diledi.
Çelik, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ordu programı devam ederken, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın birlikleri denetlemesi sırasında telefonla bağlanarak birliklere hitap ettiğini, orada bulunan bir şehit ailesiyle ve gazi üsteğmenle görüştüğünü anımsattı.
Şehidin anne ve babasının maneviyat yüklü bir şekilde devlete, millete sahip çıkarak bu mesajları dile getirdiklerini belirten Çelik, tüm şehit ailelerine hürmetlerini ifade etti. Çelik, "Şehit ailelerimizin bu yüksek maneviyatı hepimiz için yol gösterici oluyor." diye konuştu.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları sırasında pek çok yorumlar yapıldığını ve bu yorumlar dinlenildiğinde eleştirilerin ne kadar boş olduğunun bir kere daha görüldüğünü dile getiren Çelik, "DEAŞ başta olmak üzere PKK, PYD, YPG terör örgütüne bağlı unsurların o bölgelerden uzaklaştırılması dost ve kardeş bölge halkını bunların zulmünden kurtarmıştır. Burada yanlış bir biçimde YPG, PKK'ya 'Kürtlerin temsilcisi' gibi etiketler takanların orada bu zulümden kurtarılan bölge halkı içerisinde Araplar, Türkmenler ve Kürtlerin beraberce olduğunu, bütün bunların hepsinin ve diğerlerinin bu baskı ve zulümden kurtarıldığını bir kere daha hatırlamasında fayda var." diye konuştu.
Çelik, Hatay ve Kilis'e yakın mesafeden atılan roketlerin Türkiye'nin milli güvenliğini tehdit ettiğini ve harekatla bu tehdidin ortadan kaldırıldığını hatırlatarak, "Türkiye bu harekatlar sırasında bir kere daha hatırlatıyoruz ki uluslararası hukuktan doğan meşru haklarını kullanmıştır, uluslararası hukuka uygun bir şekilde bu güvenliğini tehdit eden unsurlarla mücadelesini sürdürmüştür. Dolayısıyla Türkiye'nin verdiği bu mücadele uluslararası hukuk açısından baktığımızda meşruiyeti en yüksek mücadelelerden bir tanesidir." ifadesini kullandı.
Tren garı saldırısı ve diğer pek çok terör eylemini gerçekleştirenlerin Suriye kaynaklı olarak eğitildiği ve o bölgeden Türkiye'ye geçtiğinin belgelerle ortaya konulduğunu kaydeden Çelik, Türkiye'nin kendisini eleştirenlere vereceği en net yanıtın kendi insanını, coğrafyasını tehdit eden unsurlara karşı en yüksek meşruiyetle bu mücadeleyi vermesi olduğunu söyledi.
Çelik, benzer duruma düşmeleri halinde Batı ülkelerinin nasıl tedbirler alacağının tefekkür edilmesi gerektiğini, buradaki çifte standarda ve samimiyetsizliğe son vermek gerektiğini vurguladı.
En önemli hususlardan bir tanesinin de harekat yapılan bölgelerde can güvenliğinin sağlanması olduğunu dile getiren Çelik, "Demografik olarak bir bölgede kim oturuyorsa o bölge onlarındır. Çeşitli terör örgütlerinin bu demografiyle oynayarak o bölgeye hakim olma şeklindeki çabalarına da yine Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu kahramanca fedakarlıkları sayesinde son verilmiştir. Meşruiyet ve o bölgenin sakinlerinin tekrar kendi bölgelerine dönmesi şeklindeki doğru eylem bu şekilde gerçekleştirilmiştir." ifadesini kullandı.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaptığı harekatın, Suriye konusunda siyasi çözüm arayan ve ilkeli bir şekilde terör örgütlerine karşı olan Türkiye'nin ortaya koyduğu samimi bir eylem olduğunu vurgulayan Çelik, bunun Suriye halkının faydasına olduğunu ve terör örgütlerine karşı olmaktan başka bir amacının bulunmadığını söyledi.
Akdeniz'deki ölümler
Ömer Çelik, Akdeniz'de yeni ölümler gerçekleştiğini, son olarak Libya açıklarında 120 mülteciyi taşıyan bir botun battığını ve 117 kişinin boğulduğunu anımsatarak, medeniyet denizi olan Akdeniz'in bu şekilde bir ölüm denizine dönüşmesinin bu insanların sorumluluğu olmadığını, sorumluluğun onlara sahip çıkmayan ve uygun göç yolları oluşturmayanlara ait olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin baştan beri bu insanlara uygun göç yolları oluşturulması gerektiğini savunduğuna işaret eden Çelik, "Kendi ülkelerinin sınırlarını korumak için ırkçı şekilde tel örgülerle ülke sınırlarını sarmaktan, oraları askerlerle mültecilere karşı korumaktan bahsedenlerin bu ırkçı eylemleri, ırkçı zihniyetleri, bu insanların ölümünde çok büyük bir sorumluluk sahibidir." tespitinde bulundu.
Türkiye ve Avrupa arasındaki göç anlaşması öncesinde yüzlerce insanın Akdeniz'de boğulduğunu hatırlatan Çelik, Türkiye'nin ortaya koyduğu vizyon sayesinde ölümlerin çok aza indiğini bildirdi.
Çelik, Türkiye'nin yaptığının ölümden kaçan insanlara kucak açmak olduğunu ancak başka ülkelerin uygun göç yolları oluşturmamasının ve resmi görevlileri vasıtasıyla bu insanların botlarını batırarak ölüme terk etmesinin dünyanın vicdanını yaraladığını söyledi.
Mültecilere ırkçı yaklaşım sergileyenlerin kendi toplumlarını da zehirlediğini dile getiren Çelik, "Bu ülkelerde, enteresandır terör örgütlerine karşı, özellikle PKK'ya karşı duyarlılık çağrısı yapanların, sempati çağrısı yapanların seslerinin bu mazlum mülteciler söz konusu olduğunda hiç çıkmadığını görüyoruz." dedi.
Çelik, 2015'te bir kazada hayatını kaybeden Malili bir mülteci çocuk için yapılmış bir karikatürü göstererek, çocuğun karnesini ceketinin cebine ilikleyerek mülteci botuna bindiğini anlattı. Çocuğun ulaşacağı ülkedeki yetkililere bu karneyi göstererek, ilgili ülkeye kabul edilmeyi amaçladığını ifade eden Çelik, "Bu utanç, Türkiye dışında bu ülkelerin resmi görevlileri tarafından botların batırıldığı, ülkelerin resmi görevlileri tarafından ortaya konulan bir utançtır ve bu insanlar insanlığımızın bir parçasıdır, bunlara sahip çıkmak insanlığımızı yücelten bir şeydir. Bunların ölüme terk edilmesi ise insanlığımızı kötürüm bırakan ve Akdeniz'de insanlığımızı kaybetmemize yol açan bir tutumdur. Dolayısıyla Türkiye, halkımız, bu konuda bütün dünyanın vicdanı olabilecek bir sınav vererek bütün dünyanın vicdanı yerine geçmektedir." diye konuştu.
"Yapmaya çalıştığımız bataklığı kurutmaktır"
Türkiye'nin 2018'de en çok insani yardım yapan ülke olduğunu ve bununla gurur duyduklarını anlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Sık sık mültecilere yaptığımız yardımları bahane ederek sanki vatandaşlarımızdan esirgeniyor da başkalarına aktarılıyormuş gibisinden ırkçı yaklaşımlar üretenlerin bu resme bakarak konuşması gerekir. Bu resme bakmadan konuşanların bu ırkçı yaklaşımlarla popülizmle siyaset yapmak adına insanlık değerleriyle çatışan faaliyetlerinin insanlığın gözünde de milletimizin gözünde de mahkum olacağına hiçbir kuşkumuz yoktur. Kuşkusuz yapmaya çalıştığımız şey bütün bu tablo, bu bataklığı kurutmaya çalışmaktır, terör yüzünden oluşan bu göç yollarının ortadan kalkmasına çalışmaktır."
Akdeniz'de bundan sonra da benzer olayları görmek istemediklerinin altını çizen Çelik, "Türkiye, insani, siyasi ve vicdani sorumluluğunu milletimizin geçmişinde olduğu gibi, geçmiş tarihte olduğu gibi yerine getirmeye devam edecektir. Bu meselede de dünyaya çağrı yapmaya devam edeceğiz." şeklinde konuştu.
MYK toplantısında yerel seçimlerle ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın değerlendirmeleri olduğunu söyleyen Çelik, Erdoğan'ın hafta sonu bulunduğu Samsun ve Ordu'da da AK Parti ve Cumhur İttifakı adaylarına karşı büyük bir teveccüh olduğunu söyledi.
Adayların ilan edilmesinden sonra ilgili şehirlerde oluşan coşkunun büyük bir memnuniyet oluşturduğunu aktaran Çelik, "İnşallah seçimlere doğru doludizgin devam ediyoruz ve bu şekilde de 31 Mart gecesi Cumhur İttifakı'nın büyük başarısıyla o gecenin sonuçlanacağı konusundaki ümidimizi giderek güçlendiriyoruz. Çalışmalarımızı bu yönde sürdürüyoruz, bu şekilde çalışmaya devam ediyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın il ziyaretlerini devam ettireceğini söyleyen Çelik, toplantıda Teşkilat ile Medya ve Tanıtım başkanlıklarının sunum yapacağını aktardı.
"Bundan siyaseten iflas etmiş politikalara imza atanlar sorumludur"
Türkiye'nin bu konudaki tezinde haklı olduğunun altını çizen Çelik, "Yine Münbiç'teki yol haritasının güçlü bir şekilde uygulanmasıyla ilgili olarak açıklamaları oldu. Doğrudur ama bir an evvel bunun hayata geçmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanımız bunu ifade ettiler. Münbiç'teki güvenliği devralmaya Türkiye hazırdır. Dolayısıyla bu konulara vakıf bir senatörün Türkiye perspektifini görmesi bakımından son derece faydalı olduğunu düşünüyoruz." ifadelerini kullandı.
En önemli konunun ise güvenli bölge meselesi olduğunu vurgulayan Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
"Bugün Cumhurbaşkanımız, açıklaması sırasında, 'Türkiye'ye karşı güvenli bölge değil, Türkiye için güvenli bölge' şeklinde bir ifade kullandı. Orada terör örgütleri olduğu zaman bu durum, YPG terör örgütünün DEAŞ'a karşı desteklenmesi gibi bir tablo açıkça, Türkiye'ye karşı ama YPG terör örgütünün lehine bir güvenli bölge ortaya çıkarıyor. Sırf DEAŞ ile mücadele ediyor görüntüsü altında bir terör örgütü tekrar ortaya çıkarılıyor."
Afganistan'da gerçekleştirilen terör saldırını anımsatan Çelik, "Afganistan bu hale nasıl geldi, aynı mantıkla geldi. Geçmişte de birileriyle mücadele etmek için başkaları bazı terör örgütlerini desteklediler ve bugün o terör örgütlerinin hepsi, birileri tarafından, meşhur devletler tarafından desteklenen terör örgütleri kontrol edilemez hale geldiler." diye konuştu.
Çelik, ortaya çıkan bu tablonun hür dünyanın, demokrasi isteyenlerin, insan haklarından yana olanların, Afganistan ve Suriye halklarının canını yaktığını dile getirerek "Bundan kim sorumludur? Bir terör örgütüne karşı başka terör örgütünü desteklemek gibisinden, aklın asla kabul etmeyeceği, siyaseten defalarca iflas etmiş bu politikalara imza atanlar sorumludur." değerlendirmesini yaptı.
"Türkiye Cumhuriyeti kendi güvenliği ile ilgili tedbir alacaktır"
AK Parti Sözcüsü Çelik, gelinen noktada aynı tablonun, Afganistan'da yapılanların aynısının, kes-kopyala-yapıştır şeklinde Suriye'de de icra edildiğinin görüldüğünü söyledi.
Aynı şeyin olmaması gerektiğini vurgulayan Çelik, "Akdeniz'in dibinde bir Afganistan oluşturmak, dünya bir Afganistan ile istikrarı sağlamak için bu kadar bedel öderken, ikinci bir Afganistan oluşturacak politikalardan uzak durmak gerekir. Ama tam ters bir mantıkla YPG-PYD terör örgütüne tırlar dolusu silah gönderirseniz, DEAŞ'a karşı mücadele ediyor diye meşru bir güç gibi bunlara sarılırsanız, hele de Türkiye Cumhuriyeti gibi NATO üyesi bir müttefikinize karşı, 'bizim müttefikimiz, sahada beraber çalıştığımız müttefikimiz budur' gibisinden bir terör örgütüyle ilgili değerlendirme yaparsanız, bu dünyanın bütün değerlerinin, bütün formüllerinin, bütün denklemlerinin bozulduğu bir tablo ortaya çıkar. O zaman dünyanın her yerinde kendi elinizle, kendi paranızla bir Afganistan daha üretmiş olursunuz." diye konuştu.
'TÜRKİYE İÇİN BİRİNCİ DERECEDEN TEHDİTTİR'
Türkiye'nin buradaki tutumunun iyi anlaşılması gerektiğinin altını çizen Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Fırat'ın doğusunda, Suriye'nin kuzeyinde ortaya çıkan tablo, Türkiye için birinci dereceden tehdittir ve Türkiye Cumhuriyeti bu tehdidi bertaraf edecektir. Bu tehditin bertaraf edilmesinin yolu da açık bir şekilde tabii ki müttefiklerimizle bunu eş güdüm halinde yapmak istiyoruz. Müttefiklerimizle her türlü koordinasyonun içerisindeyiz ama eninde sonunda müttefiklerimiz bu konuda duyarlılık gösterseler de göstermeseler de Türkiye Cumhuriyeti kendi güvenliği ile ilgili tedbir alacaktır.
En önemlisi de Suriye'nin birliğinden, toprak bütünlüğünden, halkının egemenliğinden bahseden herkesin terör örgütlerine karşı ilkeli tutum alması gerekir. Terör örgütleriyle ilgili olarak bu birtakım asimetrik ilişkiler, maalesef bedelinin Suriye halkına ödetildiği sürecin uzamasına, siyasi çözümün gerçekleşmemesine ve terörün bölgede daha da derinleşmesine yol açan birtakım politikalar ortaya çıkarıyor. Zaman Türkiye'nin haklı olduğunu bir kere daha göstermiştir. Dolayısıyla, buraya gelip de bu tabloyu gören herkes bundan ikna olmaktadır. Bu ziyaretin, o bakımdan verimli bir ziyaret olduğunu değerlendiriyoruz."
"Amaç, terör örgütlerinden arınmış Suriye"
Güvenli bölgede ilk aşamada, YPG'nin çıkarılmasının söz konusu olduğunu belirten Çelik, bu bölgede terör örgütlerini istemediklerini söyledi.
Çelik, esas olarak amaçlanması gereken şeyin, Suriye'nin herhangi bir yerinde, herhangi bir terör yapısının ortada kalmaması olduğuna dikkati çekerek, "Suriye'de güvenli bölgeden sonra nihai olarak amaçlanması gereken şey tabii ki terör örgütlerinden arınmış bir Suriye yapısının ortaya çıkmasıdır." ifadesini kullandı.
Parti Sözcüsü Çelik, Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş'ın sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada "Hatay'da bazı ilçelerde Suriyelilerin aday olması durumunda belediye başkanlıklarını kazanabileceği" iddiasını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de şunları kaydetti:
"Avrupa'da ırkçıların, Türk düşmanlarının, İslam düşmanlarının en çok sığındığı şey, mülteciler üzerinden toplumda korku yaratmaktır. Bilimsel araştırmalara göre, Avrupa'daki bu ırkçıların en çok başvurduğu yöntemlerden bir tanesi şu, kendi bölgelerindeki mültecilerin sayısına bakmak. Bu şekilde medya ve propaganda yoluyla bir algı oluşturmak. Mesela pek çok çalışmada bakıyorsunuz, diyelim ki bir yerde bin kişi var mülteci, orada ırkçılar üzerinden öylesine bir kampanya oluşturulmuş ki orada yaşayan insanlar on binler, yüz binler olduğunu düşünüyor. Kendi hayatlarının tehdit altında olduğu, kendi şehirlerinin işgal altında olduğu gibi bir algıyla karşı karşıya bırakılıyor. Bu ırkçıların kullandığı bir yöntem. Hatay Belediye Başkanının söylediği sözün, bu sebeple, hiçbir şekilde orijinal bir söz olduğunu söylemek mümkün değil. Avrupa'daki ırkçıların, Müslümanlara, Türklere ve mültecilere karşı kullandığı sözün birebir, sadece bazı kelimeler değiştirilerek yeniden söylenmiş olması. Bu açık bir nefret suçudur. Orada, birincisi Suriyelileri hedef gösteriyorsun. İkincisi İçişleri Bakanımızın açıkça ortaya koyduğu gibi, söylediği rakamların hepsi yanlış. Orada neredeyse aşağı yukarı 20 bin civarında Suriyeliye vatandaşlık verilmiş. Ama sen bunu ilçelerdeki seçim sonucunu etkileyecek bir şekilde ortaya koyuyorsun. Hiçbir şekilde kabul edilemeyecek, bir belediye başkanın, o şehrin huzurundan sorumlu makamda bulunan bir kimsenin hiçbir şekilde tevessül etmemesi gereken bir politika bu. Hem ölümden kaçmış insanları hedef gösteriyorsun, ikincisi vatandaşlarımıza yanlış bilgi veriyorsun. Üçüncüsü de Avrupa'daki İslam düşmanlarının, Türk düşmanlarının yaptığı bir ırkçılığı yine burada başka kelimeler kullanarak yeniden üretiyorsun. Biz bu açıklamayı güçlü bir şekilde kınıyoruz. Bu açıklamanın nefret suçunu körükleyen bir açıklama olduğunun altını çiziyoruz."