'27 Nisan muhtıra değil'
Başbakan Erdoğan 367 krizinin yaşandığı Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve İlker Başbuğ’un bu sürece müdahil olduğu yönünde iddiaların hatırlatılması üzerine 'Belki başkaları da vardır' dedi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin çok muğlak bir ifade olduğunu belirterek, yeni Anayasa ile bunun netleşeceğini söyledi. Başbakan, son günlerin tartışma konusu olan Cumhurbaşkanlığı seçimi için ise, "Ben de birçok şeyi biliyordum. Fakat bunları konuşmanın bize artık çok şey kazandıracağına inanmıyorum" değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, dün akşam Kanaltürk ve Bugün Televizyonunda canlı yayınlanan "Merkez Siyaset" programında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan'ın sözleri özetle şöyle:
* BEN DE BİRÇOK ŞEYİ BİLİYORDUM: ("Cumhurbaşkanı Gül’ün, 367 krizi ve Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili ’Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde tüm detayları bildiğini ifade etti. Siz biliyor muydunuz?") O süreci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile beraber yaşadık. Ben de birçok şeyi biliyordum. Fakat bunları konuşmanın bize artık çok şey kazandıracağına da inanmıyorum. Bulunduğum makam sebebiyle.
* ARTIK BİZİM GÜNDEMİMİZDEN DÜŞTÜ: Fakat bir şeyi çok açık net ortaya koymam lazım. O zamanın küçük muhalifleri, bizlere verdikleri sözlerin arkasında duramadılar. Onlar zaten verdikleri sözün arkasında durabilseydiler, o zaman özellikle onları arayanlar, parantezi gizli açıyorum, ’onları arayanlar’ diyorum, onları arayanların tesiri altında kalmaz, ’biz sivil siyasetiz, ama biz şu anda Parlamento’da bu işi çözebilecek durumdayız’ der ve gelirlerdi. Ama ne yazık ki Parlamento’ya gelmedikleri gibi, o zamanın ANAP’ın genel merkezine milletvekillerini tıkadılar, hatta kilitlediler. Bunlardan bir tanesi yanılmıyorsam o zaman kaçabildi, o oylamaya geldi. O arkadaşımız bunu çok daha açık, net ortaya koyabilir. Bugünlerde bunlar deşifre olmaya da başladı, ’filanca emekli aradı’ filan gibi bunlar deşifre oluyor. İstiyorum ki, onlar daha net ortaya koysunlar. Biz verdiğimiz sözde durduk, 5 yılı 4 yıla indirdik. Cumhurbaşkanının görev süresini 7 yıldan 5 yıla indirdik. Ama diğerleri durmadı. Şimdi neredeler, artık siyasi mevta oldular. Böyle olsun istemezdik, ama güzel oldu. Millet bütün bu olanları gördü ve takdir etti ve çok ciddi bir oy oranıyla da Cumhurbaşkanını millet seçti. Artık Meclis’te böyle şeyler olmayacağına göre bu artık bizim gündemimizden düştü, artık milletin gündeminde. Çok da fazla ben artık o süreci önemsemiyorum.
* BELKİ BAŞKALARI DA VARDIR: ("Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve İlker Başbuğ’un bu sürece müdahil olduğu yönünde iddialar var") Belki başkaları da vardır. Ama şimdi ben ’şu dinledi bu dinledi’ diyemem ki. Bunu artık karşılıklı muhatapları kimlerse onlardan öğrenmek lazım. Aksi takdirde ben burada yalancı şahitlik yapmış olurum. Bunu da sevmem.
* DUYUMLAR VAR: ("Dönemin Genelkurmay hiyerarşisinde Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine etki edildiğine dair bir veri var mı elinizde?") Benim elimde kesin bir veri yok, duyumlar var. Kesin veri olmadığı için de konuşmayı doğru
bulmuyorum.
* MUHTIRA OLARAK KABUL ETMİYORUM: ("27 Nisan Muhtırası ile ilgili de bir yargı süreci işleyebilir mi?") Onu bir muhtıra olarak kabul etmiyorum. Bu o zamanki Genelkurmay’ın bir yaklaşımı olarak değerlendiriyorum. Muhtıralar karşısında Türkiye’de siyasi iktidarların ne yaptığı bellidir. Eğer muhtıra olarak kabul ediyorsanız varın
öyle kabul edin ama yok bir değerlendirme olarak kabul ediyorsanız hemen ardından ertesi gün biz iktidar olarak gerekli cevabı, gerektiği şekilde verdik. O şekilde de bitirdik. Bu, sivil siyasetin bir değişim, dönüşüm noktasında ortaya koyduğu tavrı gösteriyor. AK Parti’nin özelliği zaten burada.
* 35. MADDE MUĞLAK: ("Kenan Evren, ’Niçin darbe yaptınız’ sorusuna, İç Tüzüğün 35. maddesini gerekçe göstermiş. Yeni Anayasa projesi içine böyle bir maddeyi kaldırmayı da koyar mısınız?") 35. madde bana göre çok muğlak bir madde. ’Silahlı Kuvvetlerin vazifesi Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır’ diyor. Çok muğlak bir ifade, istediğin yere çek. Şimdi bunun gerçekten yeni Anayasa’da çok farklı bir şekilde ele alınması, değerlendirilmesi, ona bunun bir yere net olarak, somut ifadelerle, yeni ben, biz, vatandaş olarak bunu okuduğumuz zaman anlamalıyım. Ama ben bunu anlamıyorum. ’Bana verilen yetkiye göre bunu yaptım’ diyor. Tamam da o ülkenin siyasi iktidarı ne işe yarar. Bir ülkede anarşi varsa şu varsa bu varsa, orada siyasi iktidar size demokratik parlamenter sistem içerisinde veya demokratik, laik, sosyal hukuk devleti içinde siyasi iktidar size hangi görevi veriyorsa onu yapacaksınız.
* ARTIK BİR SUHULET SÖZKONUSU: Ordunun birinci görevi dış düşmanlara karşı ülkeyi savunmaktır. İçerde sivil idare ne görev veriyorsa içerdeki sıkıntılara gerektiğinde polisin dışında da jandarmasıyla, silahlı kuvvetleriyle gerekli yerlerde müdahaleyi onunla yapmaktır. ’Ben yaparım’ havası değil. O olduğu zaman, o ülke demokratik bir yapıdan sıyrılıp, maalesef otoriter bir yapının içerisine doğru gider, otokrasi orada egemen olmaya başlar ki, bu sıkıntılı bir süreç olur. Ama yeni Anayasa ile bu kesinlikle netleşecektir. Fakat şu anda da artık kurumlar anayasal tanım içeresinde kendilerine hangi görev veriliyorsa o görevin idraki içerisine girmiştir. Artık Türkiye bu noktada silahlı kuvvetleriyle olsun diğer yargısıyla olsun çok daha farlı bir noktaya gelmiş ve tanımlanan görevlerini ifa etmenin idraki içindedir. Onun için de Türkiye’de artık bir suhulet söz konusudur.
* BU BİR ZİNCİR: ("Sizin iktidara geldiğinizden bu yana sürekli darbe planları gördük, yeni belgeler ortaya çıkıyor... Yeni komutanlar tutuklandı. Başka bir sorun mu var? Sivil hükümete karşı birtakım sürekli eylem planları var")Bu bir zincir. Bakıyorsunuz gerek ifadeler, aramalar esnasında birçok şeyler ortaya çıkıyor. Belki de ifade vermeye gelenler ummadıkları sorularla muhatap olunca, oralarda bazı adeta sinir uçlarına dokunuyor olabilirler ve bu sayede de bazı gizli kalan yerler ortaya çıkmış olabilir. Bunları biz bilemeyiz. Bu yeni yeni halkaları ortaya çıkarıyor. Daha neler neler gelir, neler biter bunu biz bilemeyiz. Ortada bir gerçek var ki çok sıkıntılı, ciddi bir süreç yaşanmış. Benim tek temennim, bir an önce bunların sonuçlandırılması ve Türkiye’nin gündeminden bir an önce düşmesi en büyük arzumuzdur. Biz enerjimizi artık bu tür olaylarla harcamak istemiyoruz.
* BENİ İLGİLENDİRMİYOR: "Ergenekon sanığı İlhan Cihaner ile Parlamentoda karşılaşma ihtimaliniz yüksek. Böyle bir durumu nasıl yorumluyorsunuz?") O kişinin Parlamento’ya girip girmemesi beni ilgilendirmiyor. Çünkü bunlar demokratik bir sürecin içinde çıkıp oraya gelmiyorlar. Erzincan’da olanlar tamamen ortadadır. Şu andaki süreçle ilgili olarak güzel bir kılıf ortaya konmuştur. Bu kılıfla böyle bir sürecin içindeler.
* MHP'NİN DİYARBAKIR MİTİNGİ: ("MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Diyarbakır performansını nasıl buldunuz?")
Burada bir şey çok önemli verilen mesajlar içerisinde, ’anadil anayasa girecekte karnınız mı doyacak’ meselesinde ya bu ülkede yoksulluğun zirve yaptığı dönem MHP’nin iktidar ortaklığı yaptığı dönemdir. O dönemde zirve yaptı, biz devraldığımızda 19 milyon noktasındaydı yaklaşık, şu anda 12 milyon 715 bine bu düşmüş durumda. Öyle devraldık biz MHP’den ve işi bu noktaya getirdik. Fakat anadilin öğrenilmesi noktasındaki tavır önemli. Bunun da önünü
zaten AK Parti açtı. Kurslara müsaade etti, bu başlatıldı.Burada şu ittifak oluşmuştur; biz AK Parti olarak diyoruz ki Türkiye’nin resmi dili Türkçedir, bunun dışında bir tartışmayı kabul etmiyoruz. Burada zannediyorum ki MHP ile farklı bir düşüncemiz yok.
* CHP HERKESE ELMA ŞEKERİ DAĞITIYOR: CHP, herkese elma şekeri dağıtıyor. Son olarak Hakkari konuşmasında mesala, BDP’li yetkililerin dile getirdiği 5 tane madde var. Bunlardan biri, Kılıçdaroğlu, KCK’ya üye oldukları gerekçesiyle tutuklanan sanıklara özgürlük vaadinde bulunuyor, onlar istediler bunu, BDP’liler. Mesela demokratik özerlik ilanı, yine Kılıçdaroğlu, ’yerel yönetimlerin özerklik şartını aynen kabul edeceğiz, onlara özerklik vereceğiz, aynen Avrupa’daki gibi.’ Üç, belediye başkanlarına sahip çıkılacak, bu da bir talepti. Kılıçdaroğlu, ’halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarının aylarca gözaltında tutulmasını istemiyoruz’ diye konuştu. Dört, BDP’liler Kılıçdaroğlu’na savcıya giderek, KCK tutuklamalarını sorması şartını ileri sürdü, Kılıçdaroğlu Hakkari’de Başsavcıya giderek KCK tutuklamalarını sordu. Beş, BDP’liler CHP’den anadilde eğitim sözü de istedi. Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla CHP, Anayasa Vizyonu Raporu’na devlet okullarında anadilin öğretilmesi maddesini koydu.
* BDP'LİLER SÖYLEMİŞ: (CHP Genel Başkanı "Eğer PKK ile 5 maddede anlaştığımı ispatlarsa istifa ederim" dedi)Ben gazetede okuduğumu konuşuyorum. Bu zaten kendi konuşmasında da geçiyor. Bu yazılı bir ittifak olarak gündemde değil, sözlü bir ittifak ve BDP’liler bunu söylemişler. Çok açık net, kendisi de bunları dillendiriyor. Gidip savcıyı mı ziyaret etmedi? Savcıyla senin ne işin var. Niye ziyaret ediyorsun savcıyı, böyle bir şey var mı? Görüşmenin neticesinde gidip orada savcıyı ziyaret ediyor. Oradaki bütün miting esnasındaki duruma da bakınca ortaya çok açık net bir tablo çıkıyor. Ne için bir tane Türk bayrağı yok sen bunu açıkla. Neden? Biz BDP kongrelerinde vesaire buna alışığızda, senin mitinginde niye yok,burası önemli işte sıkıntı burada başlıyor. Ben inanıyorum ki benim vatandaşım, CHP’ye gönül veren kardeşlerim bunun hesabını soracaktır. Günlerdir söylüyorum Güneydoğu da bir CHP-BDP ittifakı var, Orta Anadolu ve Batı buraya doğru geldiğimizde, bu defa olayın bazı yerlerde CHP-MHP ittifakına dönüştüğünü, bazı yerlerde CHP-MHP-BDP ittifakına dönüştüğünü görüyoruz...
* SAĞIR SULTAN BİLE KABULLENMEZ: (MHP liderinin tam tersi bir iddiası var, AK Parti ile BDP arasında gizli bir ittifak olduğunu söylüyor. İmralı’daki caniyi yeniden iktidar olmanız durumunda serbest bırakacağınız yönünde bir açıklaması var, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?") BDP ile AK Parti’nin böyle bir ilişki içerisinde olduğunu söylemek, sağır sultanın bile kabullenemeyeceği bir şeydir. Bu kadar açık net ortadadır.
Bunları pek biz konuşmak istemiyoruz ama kendisi artık herhalde tekrar konuşmamızı istiyor. ABD, Adbullah Öcalan’ı yakalayıp bunlara teslim ettiği zaman, bizden önceki Hükümet değil mi bunlar?
* İDAM VAR UYGULANMIYOR: Teslim edildiğinde merhum Bülent Ecevit’in, Devlet Bahçeli’nin, Mesut Yılmaz’ın altında imzası olan metin yazı, eğer, o günkü yasalarda biliyorsunuz idam daha kaldırılmamış. Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP’ın genel başkanları o gün Başbakanlıkta yaptıkları toplantıda AİHM’in terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir. Türkiye’nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu AİHM’in, Türk yargısı tarafından verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. O zaman AİHM’in değiştirme yetkisi de yok. ’Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında dosya gereği için ivedilikle TBMM’ye gönderilecektir.’ Sümenaltı ediliyor, düşünebiliyor musunuz? ’Genel başkanlar hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce, milleti ve devletiyle, Türkiye’nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek, infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır. 12 Ocak 2000. İmza, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz.’ Bu şahsın kendisiyle ilgili olan, teröristle ilgili olan. Erteleniyor ve idam edilmiyor. Terörist hakkında idam var, idam kararı uygulanmıyor. 2003’te idam cezası kalkıyor. Bu çok açık net ortada, bunu yapan sensin, sen bu işin içindesin. Eğer siz idam etmiş olsaydınız bugün ne İmralı vardı, ne şu ne bu. Bu iş bitmiş olacaktı. Niye yapmadınız bunu, niye geciktirdiniz, niye ertelediniz, niye sümenaltında bıraktınız? Önce bunun hesabını verin. Sen bunun hesabını vermiyorsun, şimdi kalkıyorsun milletin başına bela ettiğin bir konuyu gelip hala sıkılmadan söylüyorsun...
* BIRAKMAK AKLIMIN UCUNDAN GEÇMEZ: "İzmir’den sesleniyorum, eğer tekrar bir iktidar şansın olursa, İmralı canisini serbest bırakacak mısın?" diyor. Çok açık net söylüyorum, benim böyle bırakmak gibi, kesinlikle, bu işin aklımın ucundan bile geçmesi mümkün değildir. Ben iktidarda olduğum sürece, partim iktidarda olduğu sürece biz hakkında verilmiş hüküm neyse bu hükmü sonuna kadar uygularız.
* SORUMLUSU BAHÇELİ'DİR: Ama sen idam cezasını infaz etmedin, maalesef siz ertelediniz ve milletin başına bela ettiniz. Bunun sorumlusu Bahçeli’dir, bunun sorumlusu bizzat merhumdur ve diğer ortakladır. Bunu ertelediler...
Ben size karar metnini gösteriyorum, çok açık net ortada... Şimdi ben şunu söylüyorum, eğer senin şerefin varsa, onurun varsa, haysiyetin varsa, kiminle ne görüşme yaptığımı açıkla. Hukukta bir kaide var, ’müddei iddiasını ispatla mükelleftir’. Söylediğin sözleri aynen sana iade ediyorum. Şerefin, haysiyetin... Sen şimdi iddianı ispatla. Tayyip Erdoğan ülkesini hiçbir kimseye, hiçbir kuruma, hiçbir ülkeye peşkeş çekmemiştir, arkadaşları asla bu oyunların içerisine girmemiştir, girmez.
* AYRI CUMA NAAMAZI: ("Son günlerde ayrı Cuma namazı kılma, bunun son aşaması olarak da Kürtçe ezan tartışması başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz. AK Parti reformcu kimliğini bu konuda kaybediyor mu? Kürtçe ezan, imam hatip ve yurtlara saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?") Bizim muhafazakarlığımız, demokratlık anlayışımız birbirinin mütemmimidir ve bu bizim kimliğimizdir. Bu muhafazakarlığımızdan bizim taviz vermemiz mümkün değil.
Kürtçe ezan okunması olayı, "tek partili dönemin BDP tarafından tekrar geri döndürülmesidir. İsmet İnönü döneminde de Türkçe ezan gündeme geldi ve 18 yıl Türkiye’de Türkçe ezan okutuldu. Adnan Menderes’in gelişiyle yasaklanan Arapça ezan tekrar aslına döndürüldü... Kürt kardeşlerimin dini yöndeki hassasiyetlerini gayet iyi bilirim. Ama Kürt kardeşlerimin içerisinde bu tür hassasiyeti olmayanlar, şu anda aynen CHP’nin tek parti dönemindeki bir yaklaşımı gündeme getirdiler. Kürtçe ezan okuyorlar. Kendilerine göre yeni bir süreç başlatmak istiyorlar.
* EZAN EVRENSELDİR: Birkaç kişiyle görüşmeler, şunlar bunlar olduğunda da kimisi bunu inkar ediyor, ama bizzat il başkanı da bunu sesli kayda da girdiği için onu inkar etmek durumunda kalmıyor. Temenni ederim ki bu ders olur ve bunu daha ileri taşıma gibi bir konuma gelmezler. Çünkü ezan evrenseldir. Belli bir yerde farklı bir dil... Böyle bir şey yok.
* KÜRT KARDEŞİMDEN İSTİYORUM: Türkiye’de kalkıp aynen o tek partili dönemdeki zulmü bize yaşatmak isteyenlere 12 Haziran’da benim Kürt kardeşlerim gereken dersi versin. Ezanıyla oynayanlara, bu işin istismar siyasetini yapanlara gereken dersi versin. Ben bunu Kürt kardeşlerimden özellikle istiyorum. Bekliyorum da bunu.
* TSK'NIN ÖZGÜVENİNİ KAYBEDECEK HALE GELMESİNE FIRSAT VERİLMEMELİ: Medya darbe olayını gündemden düşürmeli, çünkü gündemde kaldığı sürece konuşuluyor, buna hiç gerek yok. Yargı gerekli adımları attıı. Kurumlar arasında bir çatışmaya da fırsat vermemek gerekir. Silahlı Kuvvetlerin de öz güvenini kaybedecek hale gelmesine de
fırsat verilmemesi gerekir. Silahlı Kuvvetlerimiz ne kadar öz güveni koruyabilir, ne kadar bu noktada sağlam olursa bu ülkede, bizim de bakışımız dışa karşı değişecektir.
* KURUMU DA BATIRDI:("Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde yakınlarını işe almasıyla ilgili dava açacağını açıkladı) Kılıçdaroğlu’ndan yapılan atamaların listesini açıklamasını istedik. "Dert başka. Kadrolaşma. Bunların içinde ne yazık ki terör örgütünden, terör cezasından gelenler dahi var. Kılıçdaroğlu SSK’yı yönetemedi, kurumu da batırdı.
* ARTIK SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN YOK: 30 bin atama tamamlandı, 1 Eylül itibariyle toplam 40 bin öğretmenin göreve başlaması kararlaştırıldı. Bundan sonra sözleşmeli öğretmen alımını kaldırıyoruz. Sözleşmeli değil, öğretmenleri bundan böyle kadrolu olarak alacağız.
* BEDELLİ ASKERLİK: Türkiye’de bazı şeyler tartışma konusu yapılarak kurumların yıpratılıyor... Biz bunları aramızda konuşuyoruz. Bunlar konuşulmayan şeyler değil. Ama bunun hakikaten zamanlaması çok önemli. (Bedelli askerlik konusunda zaman verip veremeyeceğinin sorulması üzerine) Hayır, zaman veremem. Burada bizim en çok üzerinde durduğumuz konu şehit aileleri. Onlar diyor ki ’Biz enayimiydik. Ben çocuğumu gönderdim. Benim çocuğum öldü, şehit oldu..." Şehit anneleri, şehit babaları bu noktada isyan halinde. Bunu da düşünmek zorundasınız. Burayı da sorguluyoruz. Nasıl gönülleri de kazanarak, kimseyi rencide etmeden bunu çözeriz. Sıkıntı burada.