Davet oyundan üstündür!
FIBA’nın bu yaz İspanya’da yapılacak Dünya Kupası için verdiği 4 davet mektubundan birini de Türkiye aldı. Katılacak olmak güzel. Ama etik tartışmalar ve orada ne yapacağımız konuları bunu gölgeliyor.
Aslında beklenmedik bir gelişme değil Dünya Kupası’na katılmak için alınan wildcard. Zaten bir süredir kulislerde konuşulan bir durumun resmi olarak açıklanmasını izledik dün. Elbette sevindirici. Türk basketbolunun iki altın jenerasyonu 79 ve 87 doğumluların son büyük turnuvası olacak bu. Belki de bir sonraki altın jenerasyon 95 doğumluların ise ilk. Her şeyden öte basketbolun Olimpiyatlar’la birlikte en büyük organizasyonunda yer almak bile başlı başına kutlanması gereken bir olay. Basketbol Federasyonu’nun da
FIBA ile yakın ilişkilerle bu hakkı Türkiye’ye getirmesi reelpolitik açısından bir başarı.
Buraya kadar her şey güzel. Şampiyona sırasında heyecan ve umarız gururla takımı izlerken de bunun tadını daha çok alacağız. Ancak bu aşamada iki önemli konu bu haberi gölgeliyor. Birincisi bu seçimin etik yönü. Her açıdan hastalıklı bir seçim süreci wildcard.
Başta ana değil tek kriter olması gereken rekabetçiliğin bu wildcard ile ikinci plana atılması sancılı. İtalya Koçu Simone Pianigiani’nin dediği gibi “sahada yendikleri” iki takım Yunanistan ve Türkiye Dünya Kupası’nda yer alacak. Bunu zaten sportif açıdan haklılaştırmaya imkân yok. Sportif bir mücadeleye, sportif olmayan kriterlerle seçim yapmak en basit tabiriyle popülizmdir. Neyse ki FIBA bu sağlıksız yöntemden vazgeçiyor. 2006 ve 2010’da bizim lehimize işleyen bu wildcard uygulaması 2019’da yapılacak bir sonraki Dünya Kupası’nda rafa kalkacak.
1 MiLYON İSVİÇRE FRANKI BAĞIŞ!
ÖTE yandan bu wildcard seçimleri yapılırken belirlenen kriterler, bu seçimi sadece pazarlama gücü ve basketbolun yaygınlaşması gibi anlaşılabilir ve olumlu yaklaşımların hayli dışına çıkardı. FIBA’nın bağış dediği bir başvuru ücreti var. Wildcard için başvuru yapanlar FIBA’ya bir ödeme yapıyor. Bunun miktarı da tamamen ucu açık bırakılmış durumda. Ama İtalya, Almanya, Rusya ve Çin başvurularını geri çekerken bu miktarın uçukluğundan dem vurup FIBA’yı haraç kesmekle suçladılar. Bunun adı da aynen budur: Haraç. Bahsedilen minimum rakam 1 milyon İsviçre Frankı. Bunun etik olmadığı ortada ama bu FIBA’nın ayıbı.
İşin bizi ilgilendiren bölümü ödeyen taraf olarak bu paranın kaynağı. Almanya, Rusya gibi ülkeler için önemli bir meblağ olmayabilir ilk bakışta. Ama bu ülkelerde bu paralar Federasyon bütçesi ile karşılanır. Devlet destek vermez çok özel durumlar hariç. Finlandiya’ya verildi ama onlar için bir ilk bu. Bizde ise sponsorlar karşılayacak deniyor. Umarız öyle olur. Ama aynı 2010 sonrası verilen 28 milyon TL prim veya genel spor ödül yönetmeliği gibi kaynakların tamamen üstyapı için dağıtılması sporumuzun en önemli yapısal sorunu.