Çiftliği bile var
Okan'ın içinde 40 yarış atı olan bir çiftliği var. Ama atyarışından anlamaz. Sergen ise kuponların efendisidir. G.Saray'da nasıl yetiştiğinin hikâyesi ise adeta bir Türk filmi...
Inter'de yedek kulübesinin bile ası olamadı, geri geldi diye olaya çarpık bakarsan, çarpılırsın! Bak dinle; Okan Buruk'un daha G.Saray altyapısında oynarken bile 10 bine yakın "özel izleyicisi" vardı.. İzmir'de bir yaz sıcağıydı... G.Saray maçından önce, G.Saray ile Trabzon arasında Türkiye şampiyonunu belirleyecek genç takımlar maçı oynanacaktı. 12.00'de başlamıştı maç. Ceketimizi kafamıza çekmiş, sahanın kenarına inmiştik.
Binlerce hayranının ağzından, her saniye tenden süzülen ter gibi damlıyordu adı. İddialı Trabzon'u çarpan sadece güneş değil, 1 saniye durmayan, her topla 3-5 rakibinin arasına dalıp "sincap" gibi çıkan, genç Okan'dı. 1-0 oldu, 2-0 oldu, 3-0 oldu... Başka takım olsa, galibiyeti garantilediğinden o sıcakta maçı rölantiye alırdı. Ama ne arkadaşlarının, ne de Okan'ın niyeti vardı tempoyu düşürmeye. Asıldıkça, asılıyorlardı. Trabzon çökecek, maç da 7-0 bitecekti.
"Ne o ulan?"
Pekii bu "müthiş çocuk" nereden gelmişti G.Saray alt yapısına? Kütahya, Bakırköy ve İstanbulspor gibi takımlarda "as" hizasında oynayan ağabeyi Fuat Buruk anlattı; Fuat ve arkadaşları mahallede maç yaparken, küçük Okan da aralarına karışırdı. Sincap gibi bir şeydi, hiç tutamaz "Seni G.Saray'ın seçmelerine götüreceğiz" derlerdi. Birgün baktılar, elinde çantası, karşılarına dikilmiş gülüyor... "Ne ulan?" dedi Fuat her zaman gülen kardeşine. Okan da "Bilin bakalım nerden geliyorum?" dedi. "G.Saray'ın seçmelerinden geliyorum. Beğendiler, artık bana G.Saraylı Okan diyebilirsiniz."
Allah rahmet eylesin, G.Saray'da bir Salih Hoca vardı; yetenekler taşın altında kalsa bulur çıkartırdı. İşte o Salih Hoca seçmelerde bizim sincabı görür görmez "Abovvv... Bu ne?" demişti... Okan Buruk'un "futbol eğitimi de" işte o meşhur "abovvv..." sesinden sonra G.Saray'da başlayacaktı. G.Saray'da teknik direktörken Okan'ı altyapıdan alıp oynatmak isteyen Mustafa Denizli'ydi. Ama kısmet değilmiş; Yunanistan'la yapılan genç milli maçta meniskus olmuştu.
Kalli'nin keşfi
Kısmet, Alman hoca Feldkamp'aymış. Feldkamp, G.Saray'a gelmiş geçmiş en kariyerli yabancı hocalardan birisiydi. Daha alt yapıda gördüğü an "Kim bu şeytan?" diye sormuş, onu hiç düşünmeden bir Bakırköy maçında sahaya çıkarmıştı. Okan o gün, G.Saray formasıyla sadece Bakırköy'e karşı değil, ağabeyi Fuat'a ve arkadaşlarına karşı oynayacaktı. Sahada Bulgar Mehmet durmadan bağırıyordu Fuat'a: "Basma çocuğa rahat oynasın, kendisini göstersin." Mehmet boşuna bağırdığını çabuk anlayacaktı; çünkü gözlerinde hâlâ "çocuk" olan Okan "sabun köpüğü" olmuş, ele avuca sığmamaktaydı. G.Saray 5-3 kazanırken 2 golü Okan atmıştı. Sonra yürü ya kulum! Ne zamana dek? Hatırlayacaksınız bir Trabzonspor maçıydı, hakem "oynat bakalım" Erman Toroğlu'ydu. Soner bastığı an, ayağı çatırdamıştı. Toroğlu "devam" diyordu ama Okan yerde kalmış can acısıyla bağırıyordu.
Evet, ayağı kırılmıştı. Hastaneye kaldırıldığında "kangren şüphesi" bile vardı. Sonra iyileşti. İyi ki G.Saray'a dönüşünde, Fatih Terim vardı. Terim öyle emek verdi ki, Okan hiç bunu inkâr etmedi.
'Yaprak sarma'cı
Hepimiz biliyoruz, bu doğuştan yetenek bir de Inter macerası yaşadı. Ağabeyi Fuat Inter'de onu ziyarete gitmişti. Interli yöneticiler onları öylesine ağırlayacaklardı ki... Okan'ın "itibar" kazandığına bizzat şahit olacaklardı. Ama Okan yine de orada duramayacaktı çünkü o "top oynamak" için yaratılmıştı. Geldi, Beşiktaş'a imza attı. (G.Saray'a neden dönmediğini, G.Saraylı yöneticiler anlatsın!)
Şimdi gelelim, futboldan ne kazandı?
Çok şey ama galiba en değerlisi ağabeyi Fuat'ın kurduğu "at çiftliği" idi. Ağabeyi bu işi çok iyi bilirdi, şimdi çiftliklerinde 40 yarış atı vardı, çoğu da iddialıydı.
Annesinin yaptığı yaprak sarmasına hasta olan yeni Beşiktaslı'nın yüzünü buruşturduğu tek yemek pırasaydı!
"At çiftliği" dedik, aklımıza geldi. Okan'ın Beşiktaşlı olması en çok kimi sevindirdi?
Sergen'i mi? Ama tüyo beklemesin!
Dedik ya, Okan at çiftliği sahibi de olsa, altılı, çifte, 3'lü bahisten hiç anlamıyordu.
Onun anladığı tek şey var: Futbol!..