Şarbon hastalığında erken tanı önemli
Sığır, koyun, keçi gibi ot yiyen hayvanlarda görülen ve insanlara geçebilen şarbon hastalığının erken tanı ve uygun tedavi ile hızlıca tedavi edildiğini söyleyen Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı ve Klinik Mikrobiyolog Prof. Dr. Emine Sönmez, “Şarbon şüphesi olan hayvanların kesilmemesi, derilerinin yüzülmemesi ve etlerinin tüketilmemesi için farkındalık oluşturulmalıdır” dedi.
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Sönmez, halk arasında ‘kara kabarcık’ ya da ‘çoban çıbanı’ olarak bilinen şarbon hastalığı hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Şarbonun insanlarda üç farklı şekilde görülebildiğini belirten Sönmez, tedavi ve korunma yöntemlerine dair bilgi verdi.
2017 YILINDA 37 KİŞİDE GÖRÜLDÜ
Şarbon hastalığının Eski Mısır ve Mezopotamya’da beşinci veba olarak bilindiğini söyleyen Prof. Dr. Sönmez, Afrika, Güney Amerika ve Asya’daki bazı ülkelerde halen bu hastalığa rastlanıldığını aktardı.
Türkiye’de ise endemik olarak bulunduğunu ve hayvancılıkla uğraşanlar, veterinerler, kasaplar, mezbaha çalışanları, yün ve deri sanayisinde çalışanlarda meslek hastalığı olarak görüldüğünü aktaran Prof. Dr. Sönmez, “İç ve Doğu Anadolu Bölgelerinde daha sık görülür, fakat görülme sıklığı oldukça azalmıştır. 2017 yılında 37 kişide tespit edilmiştir. Ancak bu rakam, o yıl içerisinde Avrupa ülkeleri arasında görülen en yüksek hasta sayısıdır” diye konuştu.
FARKLI ŞEKİLLERDE BULAŞIYOR
Şarbon basilinin üreyemeyeceği zor şartlarda 'spor' denen dayanıklı şekline dönüşerek uzun yıllar toprakta, doğada canlılığını sürdürdüğünü ve uygun koşullar oluştuğunda tekrar çoğalmaya devam ettiğini belirten Dr. Sönmez, bulaş şekline yönelik şöyle konuştu: “Otlayan hayvanlara, hayvanlardan da insanlara bulaşan şarbon, hayvanlarla doğrudan veya dolaylı temas (tarımsal), deri- yün sanayisinde çalışanlara bulaş (endüstriyel), laboratuvardan bulaş ve biyolojik savaş kaynaklı olabilir. Ülkemizde en fazla tarımsal şarbon görülür ve daha çok infekte hayvanların kesilmesi, derisinin yüzülmesi, etleri ile temas edilmesi sonucu deri şarbonu gelişir. İnsanda sporların deriye bulaşması ile deri şarbonu, solunum yoluyla alınması ile akciğer şarbonu ve kontamine etlerin yenmesi ile gastrointestinal şarbon meydana gelir. Son yıllarda damar içi uyuşturucu kullananlarda ‘enjeksiyon şarbonu’ da bildirilmiştir. Nadiren solunum veya gastrointestinal şarbon olgularında şarbon menenjiti/şarbon sepsisi de gelişebilir.”
HAYVANCILIKLA UĞRAŞANLAR RİSK GRUBUNDA
Şarbon hastalığının risk grupları içerisinde hayvancılıkla uğraşanlar, kasaplar, mezbaha işçileri, dericilikle uğraşanlar, veteriner hekimler, endemik bölgelerde ölen hayvanların kesildiği veya gömüldüğü yerlerde bulunanlar olarak tanımlayan Dr. Sönmez, “İnsanlarda sporların deriye bulaşması ile meydana gelen deri, sindirim sistemi ve akciğer şarbonu olarak 3 şekilde klinik şekli var” dedi.
DERİ ŞARBONUNDA ERKEN TANININ ÖNEMİ
Şarbon hastalığının en sık görülen tipinin deri şarbonu olduğunu ve vakaların yüzde 95’ini oluşturduğunu vurgulayan Dr. Sönmez, “Bakteri sporları; çizik, kesik ve kaşıma ile deri bütünlüğünün bozulduğu vücudun el, kol, yüz, boyun vb. açık yerlerinden deri içine girer. Şarbon sporlarının deriden girdiği yerde, ilk önce böcek ısırığına benzer biçimde kabarık, kaşıntılı bir şişlik oluşur. Bu şişlik 1-2 gün içerisinde içi su dolu kabarcık haline gelir ve daha sonrada ağrısız, genellikle 1-3 santimetre genişliğinde ortasında karakteristik siyah renkte kabuğun (ölü doku) yer aldığı bir yara meydana gelir. Yara yerinde ağrı bulunmaz ve etrafında ödem meydana gelir. Kas ağrıları, baş ağrısı, lezyon ve ödem boğaza yakın çevrede ise solunum güçlüğü meydana gelir. Deri şarbonunun tedavisi uygun antibiyotiklerin kullanımı ile kolayca yapılabilmektedir. Erken tanı ve tedavi ile tamamen iyileşme olur. Tedavi edilmezse mortalite yüzde 20 civarındadır” diye konuştu.
Sindirim sistemi şarbonunun ise etlerin az pişirilmiş veya çiğ şekilde yenmesi ile bulaştığını söyleyen Prof. Dr. Sönmez, “2-5 gün içerisinde iştahsızlık, ateş, karın ağrısı, kanlı kusma, kanlı ishal ve bulantı ile ortaya çıkar. Erken dönemde tanı koymak zordur, bu nedenle mortalitesi yüksektir” ifadelerini kullandı.
EN AĞIRI AKCİĞER ŞARBONU
En ağır klinik tabloyu akciğer şarbonunun oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Sönmez, “Solunan havadaki şarbon sporların akciğere inmesi ve orada açılıp çoğalması ve toksinlerini üretmesi sonucu gelişir. 2 -5 gün içerisinde ateş, öksürük, nefes darlığı gelişir. Kanlı balgam çıkarabilir. Hastada menenjit ve sepsis meydana gelebilir. Uygun tedavi edilse bile mortalitesi yüzde 55- 90 oranındadır. Biyolojik savaşlarda, akciğer şarbonu ve buna bağlı ölümler meydana getirmek için şarbon sporları kullanılmaktadır” dedi.
TEDAVİ VE KORUNMA YOLLARI
Şarbon tedavisinde penisilin, siprofloksasin, doksisiklin gibi oldukça etkili antibiyotikler mevcut olduğunu belirten Dr. Sönmez, erken tanı ve uygun tedavi ile başarılı sonuçlar alınmakta olduğunu ifade ederek şarbon hastalığından korunma yöntemleri hakkında dikkat edilmesi gereken noktaları şu ifadelerle açıkladı: "Şarbon şüphesi olan hayvanların kesilmemesi, derilerinin yüzülmemesi ve etlerinin tüketilmemesi için farkındalık oluşturulmalıdır. Şarbon şüpheli hayvan ölümleri, veteriner hekime haber verilmelidir. Şarbondan ölen hayvanlar derin çukurlar açılarak gömülmeli ve kireç tozu dökülmelidir. Hasta hayvanların bulundukları yerler ve taşındıkları araçlar dezenfekte edilmelidir. Hasta hayvanların temas ettiği yemler, altlıklar ve gübre gibi kontamine materyeller yakılmalıdır. Riskli bölgelerde hayvanlara şarbon aşısı yapılmalıdır. Şarbon basili ile uğraşan bilim insanlarına, infekte hayvanlarla teması olanlara, askeri personele, biyolojik savaş tehlikesinde olan insanlara şarbon aşısı yapılmalıdır.”