Kraniosakral yumuşak bir dokunuş
Türkiye için yeni bir terapi yöntemi Kraniosakral. Amerika’da aldığı eğitimle yöntemi uygulayan Günseli Kartay, vücudun iyileştirici tarafına dikkat çekiyor, “Önemli olan hastanın kraniosakral sistemine ulaşmak.”
Bedenin o müthiş ritmlerine hiç kulak verdiniz mi? Üç farklı ritm. Nefes, kalp atışı ve bir de o çok derinlerden gelen cranial ritm. Kalbimiz atıyor, nefes alıp veriyoruz da, bu cranial ritm nedir? Her şey akışında ritminde giderken, bedenin bir yerinde olabilecek ruhsal ya da fiziksel bir sorunda, beden kendini göstermek ve organlar da derdini anlatmak istiyor ve beden artık eski ritminde gidemiyor. Nefes alıp veriyoruz belki, ama cranial ritm değişikliklerini hissedemiyoruz.
Dakikada 6-12 döngü arası olan cranial ritmi elimizi kafamıza koyduğumuzda hissedebileceğimizi belirten Kraniosakral uzmanı Günseli Kartay şöyle devam ediyor; “Beyin-omurilik sıvısı kafatasını doldurduğu zaman, kafatası genişliyor ve duruyor. Sonra bu akış aşağıya gidiyor. Vücutta her an her şey sürekli hareket halinde. Her bir kemik, her bir organ. Her bir bağ dokusu her an hareket ediyor.”
Peki ne oluyor da bu ritm bozuluyor? Kartay, vücudun bu ritminin, hastalıklar, fiziksel travmalar, depresyon gibi nedenlerle etkilendiğini belirtiyor ve ekliyor, “ Aslında bu gibi rahatsızlıklar da vücudda bir blokaj oluşuyor. Merkezi sinir sisteminin çalışması engelleniyor. Fıtık, boyun bel fıtığı, kuyruk sokumu eğriliği gibi hastalıkların sebep olduğu bu blokaj. Çok sıkılıyor, çok sıkıyoruz kendimizi. Kafatası kemiklerimizi de sıkıyoruz, başımıza ağrı giriyor. Neden ? Çünkü sinirler daralıyor ve kafatası kemikleri sıkıştığında beyine de baskı yapılıyor. Ne oluyor? Migren, kronik ağrılar, baş ağrıları.”
16 sene Amerika’da yaşayan, reiki ile başlayan enerji çalışmalarında, kraniosakralı keşfeden Günseli Kartay, Türkiye için oldukça yeni olan bu yöntemi uyguluyor. İlk olarak Amerikalı osteopat Dr. William Sutherland tarafından keşfedilen Kraniosakral terapi (CST) yumuşak bir dokunuşla birçok hastalığa yardımcı olabilecek bir yöntem. Kraniosakralın bir kelime olarak türkçe karşılığı yok. Ancak kranium kafatası, sakrum kuyruk sokumu demek. Kafatası ile kuyruk sokumu arasında omurga, bizim merkezi sinir sistemimizi oluşturuyor. Beyin omurilik sıvısı, bu merkezi sinir sistemi içerisinde sürekli pompalanıyor. Kraniosakral sistem, merkezi sinir sistemi, serebrospinal sıvı, bunu tutan ince zar, kafatası ve kuyruk sokumu kemiklerinden oluşuyor.
“Kendimizi ifade edemiyoruz”
Yaklaşık bir, bir buçuk saat süren ve şikayetin durumuna göre seans sayısı değişen kraniosakral tedavi yönteminde nihai amacın, vücuda dışarıdan bir müdahele olmadığını vurgulayan Kartay, “ Biz sadece, vücutta oluşan bir blokajı kaldırmaya yönelik dokunuşlar yapıyoruz. Çünkü vücudumuz zaten kendi kendini tedavi etmeye göre programlanmış.”
Amerika’dan sonra, Türkiye’de danışanlarıyla çalışmaya başlayan Kartay’ın oldukça ilginç bulduğu bir gözlem de; Türkiye’de boğaz, dil kemiği bölgesinde görülen ciddi sıkışıklık. “Çünkü“ diyor Kartay, “Biz kendimizi ifade etmekte zorlanıyoruz. Öylesine bir baskı altında yetiştiriliyoruz ki, bu bedenimizde bile hissediliyor. Umarım bugünkü kuşak çok daha iyidir.”
Kraniosakralın en etkili olarak uygulandığı alanlardan biri de doğum. Buradaki ilginç bağlantıyı Kartay şöyle açıklıyor; “ Çok enteresan bir biçimde, kalça kemikleriyle kafatası kemiklerinin işleyişi paralel. Doğumun kolay olsun, kalçada daha çok açılma olsun istiyoruz. Doğum esnasında kalça kemikleriyle çalışamayacağın için kafatasıyla çalışıyorsun, kafatası açılınca kalça kemikleri de açılıyor.”
Yeni doğanlarda da, gaz, sindirim sistemi gibi problemlerde de yararlı olan kraniosakral, skolyozda da çok etkili. Aslında skolyozun katman katman problem olduğunu vurgulayan Kartay, bunu şöyle açıklıyor; “ Vücutta nerede problem varsa, vücut onun etrafını sarıyor. Karnımız ağrırsa, karaciğerimizde problem varsa, öne doğru eğiliriz. Ama bunun farkında bile olmuyoruz. Bir şekilde bu ağrıyı vücudumuzla kapatmaya çalışıyoruz. Sonra öbür tarafa doğru eğiliyor. Problem, iç organlar, eklemler ya da kaslarda olabilir. Kraniosakralda yumuşak doku üzerinde çalışıyoruz. Derinin altında fasya dolaşıyor, fasya da bütün bedeni ve iç organları saran bir zar. O zarı rahatlattığında pek çok problemi de çözüyorsun aslında. Tedavi sırasında ayaklar, dizler, karın, göğüs kafesi, baş gibi temel bölgelerde uygulanan dokunuşlarla, hastanın kraniosakral sistemiyle iletişime geçilir.”
En önemlisi "hazır olmak"
Yaşadığımız her acı, travma ya da depresif ruh halini bedenimize yansıtırken, uykuda diş gıcırdatma, çene kilitlenmesi gibi rahatsızlıklarda da, çenedeki eklem kraniosakral terapisiyle aşılıyor.
Belli bir yaşa hitap etmeyen bu tedavi yönteminde, yaşlılarda alzheimer, demans gibi rahatsızlıklarda etkili olunabileceği gibi, çocuklarda da, dikkat eksikliği, algıların çok farklı çalıştığı duyusal bütünleme bozukluğu ve hatta otizmde de iyi sonuçlar alınıyor. Çocuklarla çalışırken, bir zorluk yaşamadığını belirten Kartay, “ Danışan psikolojik olarak neredeyse orada buluşmak lazım. Onun sana gelmesini beklemeyeceksin, sen gideceksin. Kişi neye hazırsa, doğrusu odur. Ben bunu düzelteceğim diye kendi egonun sana dayattığı şeyleri danışanına dayatırsan, hiçbir sonuç alamazsın.“
Evet, fiziksel ya da ruhsal etkenlerle bedenimizi yıpratırken, kilitlenmeleri açmak için varolan farklı yöntemlerden biri kraniosakral. Ama galiba, Kartay’ın da dediği gibi, en önemlisi “hazır olmak.”
Kraniosakral terapinin rahatlama ve iyileşme saylayabileceği rahatsızlıklar:
- Migren ve başağrıları
- Depresyon n Kronik boyun ve sırt ağrıları
- Stres ve gerginlikle bağlantılı rahatsızlıklar Motor koordinasyon bozuklukları
- Kronik yorgunluk
- Sinüzit nFibromiyalji
- Skolyoz n Dikkat ve uyku bozuklukları
- Göz ve kulak rahatsızlıkları
- Huzursuzluk, nedeni belirsiz korkular
- Hormonal rahatsızlıklar
- Merkezi sinir sistemi rahatsızlıkları
- Travma sonrası stres sendromu
- Ağız bölgesinde gerginlik, TMJ sendromu ( çene kilitlenmesi )
- Denge sorunları,
- Vertigo n Ortopedik sorunlar